Yunus Bahri Efendi By: armi Date: 26 Mayýs 2009, 19:52:32
Anadolu velîlerinden. Vezirköprü’de doðdu. Doðum târihi belli deðildir. Babasý, Vezirköprü Tâceddîn Paþa Câmii imâmý Mehmed Efendidir. Tahsil hayâtýna Samsun Sýbyan Mektebinde baþladý. Sonra Amasya’ya giderek, buradaki medresede Þehîd Müftü nâmýyla meþhûr müderristen ilim öðrendi. Ayrýca birçok âlimin sohbetlerinde bulundu. Ýlim tahsiline devâm etmek için Ýstanbul’a gitti. Burada Erzincan Müftüsü ismiyle meþhûr hocadan ders aldý. Bir gün ders esnâsýnda Yûsuf Bahri Efendi bir konuda hocasýna îtirâzda bulundu. Dersten çýkýnca hocasý, Yûsuf Bahri Efendiyi yanýna çaðýrarak; “Benden nasîbini aldýn. Bundan sonra Mýsýr’da Þeyh Murtaza’dan ilim öðrenmeye devâm edeceksin.” buyurdu.
Yûsuf Bahri Efendi, hazýrlýðýný yapýp, heybesine kitaplarý doldurarak yola çýktý. Kâhire’ye varýnca, Þeyh Murtaza’yý arayýp, Câmi-i Ezher’de ders okuttuðunu öðrenince, oraya gitti. Câmi, kapýsýna kadar dolu idi. Kapýnýn önünde dikilip Murtaza Efendiyi dinlemeye baþladý. O sýrada içeriden biri gelip; “Þeyh Murtaza Efendi; “Kapýda duran Yûsuf’a omuzundaki heybeyi Nil’e atýp gelmesini söyleyin diyor” dedi. Yûsuf Bahri Efendi bu âni hitap ile þaþýrdý. Nil kenarýna giderek, bir kazýk çaktý ve heybenin ucuna bir ip baðlayýp, Nil’e attý. Ýpin ucunu da kazýða baðladý. Sonra tekrar Câmi-i Ezher’e geldi. Yine biraz önce haber veren zât gelerek; “Hoca sana, kazýðý çeksin de gelsin, diyor.” dedi. Yûsuf Bahri Efendi geri dönüp, baðladýðý ipi söktü ve heybe Nil sularýnda kayboldu. Geri dönüp câmiye geldiðinde talebeliðe kabûl edildi. Böylece bir büyüðe baðlanmak için boþ gidilmesi gerektiðini anladý.
Yûsuf Bahri Efendi, Murtaza Efendinin sohbetlerinde kemâle geldikten sonra, icâzet, diploma aldý. Hocasý onu insanlara doðru yolu anlatmak için memleketine gönderdi. Giderken; “Yûsuf, hac zamâný yakýndýr. Hac farîzasýný yerine getir de öyle git.” buyurdu. Yûsuf Bahri Efendi hac farîzasýný yerine getirdikten sonra Peygamber efendimizin kabr-i þerîflerini ziyâret maksadýyla Medîne’ye gitti. Ravda-i mutahherayý ziyâret ederken iç kapýsýnýn üstündeki hadîs-i þerîfi okuyunca, bir vav harfinin fazla olduðunu gördü. Kaldýrýlmasýný ilgililere söyledi. Bu durumu görüþmek için toplanan ulemâ; “Bunca senedir hiç kimsenin fazla demediðine, bir Türk hoca gelmiþ de fazla diyor.” diyerek Yûsuf Bahri Efendiyi küçümsediler ve öldürmek istediler. Yûsuf Bahri Efendi ortalýðý yatýþtýrmak için; “Benim söylediðim hadîs-i þerîfi yazýn, bir de kapýnýn üstündeki hadîs-i þerifi yazýn. Her ikisini de kapýnýn önüne koyalým. Sabahleyin bakýn, benim dediðim gibi çýkmazsa, beni öldürün.” dedi. Denileni yaptýlar. Ertesi sabah kaðýtlara bakýldýðýnda, Yûsuf Bahri Efendinin söylediði þekilde yazýlý olan kaðýdýn altýna ince bir kalemle; “Sadeka Yûsuf-i Bahri.” yazýlmýþ olarak gördüler. Bunun üzerine Yûsuf-i Bahri ünvânýný kazanan Yûsuf Bahri Efendinin büyüklüðü Medîne ulemâsý tarafýndan kabûl edildi. Durum Sultan Ýkinci Mahmûd Hana intikâl edince, Sultan, Yûsuf Bahri Efendiyi Ýstanbul’a dâvet etti ve çok ihsânlarda bulundu.
Pâdiþâhýn kâtiplerinden Süleymân Feyzi Paþa, Yûsuf Bahri Efendiyi Mýsýr’dan tanýyordu. Süleymân Feyzi Paþa, Çorum’da yaptýrdýðý medreseye Yûsuf Bahri Efendiyi müderris tâyin etti. Ömrünün sonuna kadar bu medresede talebe yetiþtirmekle meþgûl olan Yûsuf Bahri Efendi, birçok eser yazdý. Yûsuf Bahri Efendi 1825 (H.1241) senesinde Çorum’da vefât etti. Sonra talebeleri tarafýndan mezarýnýn üzerine bir türbe yaptýrýldý.
1) Mecmu fi’l-Meþhud; s.69