Mektup no 23 By: hafiza aise Date: 14 Mart 2011, 18:57:01
Sýra No: 23
Aziz, sýddýk kardeþlerim,
Kat'iyen þek ve þüphemiz kalmadý ki, bu hizmetimizin neticesi olan Risale-i Nur'un serbestiyetini deðil yalnýz biz ve bu Anadolu ve âlem-i Ýslâm alkýþlýyor, takdir ediyor; belki kâinat memnun olup cevv-i sema, feza-yý âlem alkýþlýyor ki, üç dört ayda yaðmura þiddet-i ihtiyaç varken gelmedi ve Denizli'de mahkemenin bilfiil teslimine karar vermesi, yine leyle-i Miraçta aynen Risale-i Nur'un bir rahmet olduðuna iþareten leyle-i Regaibe tevafuk ederek kesretli melek-i ra'dýn alkýþlamasýyla ve rahmetin Emirdaðýnda gelmesi o teslim kararýna tevafuk etmesi ve bir hafta sonra, demek Denizli'de vekillerin eliyle alýnmasý hengâmlarýnda yine aynen leyle-i Miraca ve leyle-i Regaibe tevafuk ederek aynen onlar gibi Cuma gecesinde kesretli rahmet ve yaðmurun bu memlekette gelmesi, o tevafuklarýyla kat'î kanaat verdi ki:
Risale-i Nur'un müsaderesine ve hapsine dört zelzelelerin tevafuku küre-i arzca bir itiraz olduðu gibi, bu Emirdaðý memleketinde dört ay zarfýnda yalnýz üç Cuma gecesinde-biri leyle-i Regaip, biri leyle-i Miraç, biri de Þâbân-ý Muazzamýn birinci Cuma gecesinde-rahmetin kesretli gelmesi ve Risale-i Nur'un da serbestiyetinin üç devresine tam tamýna tevafuk etmesi, küre-i havâiyenin bir tebriki, bir müjdesidir ve Risale-i Nur'un da mânevî bir rahmet ve yaðmur olduðuna kuvvetli bir iþarettir.
Ve en lâtif bir emâre þudur ki: Dün, birdenbire bir serçe kuþu pencereye geldi, vurdu. Biz, uçurmak için iþaret ettik, gitmedi.
Mecbur oldum, Ceylân'a dedim: "Pencereyi aç; o ne diyecek?"
Girdi, durdu, tâ bu sabaha kadar_ Sonra odayý ona býraktýk, yatak odama geldim. Bu sabah çýktým, kapýyý açtým, yarým dakikada döndüm, baktým, "Kuddüs, Kuddüs" zikrini yapan bir kuþ odamda gördüm. Gülerek dedim: "Bu misafir niçin geldi?" Tam bir saat bana baktý, uçmadý, ürkmedi. Ben de okuyordum; ekmek býraktým, yemedi. Yine kapýyý açtým, çýktým, yarým dakikada geldim, o misafir kayboldu.
Sonra bana hizmet eden çocuk geldi, dedi ki: "Ben bu gece gördüm ki, Hafýz Ali'nin kardeþi yanýmýza gelmiþ."
Ben de dedim: "Hafýz Ali ve Hüsrev gibi bir kardeþimiz buraya gelecek."
Ayný günde, iki saat sonra çocuk geldi, dedi: Hafýz Mustafa geldi; hem Risale-i Nur'un serbestiyetinin müjdesini, hem mahkemedeki kitaplarýmý da kýsmen getirdi; hem serçe kuþunun ve senin, hem kuddüs kuþunun tâbirini ispat etti-ki, tesadüf olmadýðýný ispat etti.
Acaba, emsalsiz bir tarzda hem serçe kuþu acip bir surette, hem kuddüs kuþu garip bir surette gelip bakmasý, sonra kaybolmasý ve mâsum çocuðun rüyasý tam tamýna çýkmasý, Risale-i Nur'un Hafýz Mustafa gibi bir zatýn eliyle buraya gelmesinin ayný zamanýna tevafuku hiç tesadüf olabilir mi? Hiçbir ihtimali var mý ki, bir beþaret-i gaybiye olmasýn?
Evet, bu mesele, küçük bir mesele deðil; kâinat ve hayvanat ile alâkadardýr. Ben Risale-i Nur'un bir þakirdi olmak itibarýyla, kendi hisseme düþen bu kâr ve neticeyi, binler altýn lira kadar kazancým var kanaat ediyorum. Baþka yüz binler Risale-i Nur þakirtleri ve takviye-i imana muhtaç ehl-i imanýn istifadeleri buna kýyas edilsin.
Evet, dinin, þeriatýn ve Kur'ân'ýn yüzden ziyade týlsýmlarýný, muammâlarýný hal ve keþfeden; ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden; ve Miraç ve haþr-i cismânî gibi sýrf akýldan çok uzak zannedilen Kur'ân hakikatlerini en mütemerrid ve en muannid filozoflara ve zýndýklara karþý güneþ gibi ispat eden ve onlarýn bir kýsmýný imana getiren Risale-i Nur eczalarý, elbette küre-i arz ve küre-i havâiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrý ve istikbali kendiyle meþgul edecek bir hakikat-i Kur'âniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kýlýnçtýr.