Emirdað Lahikasý
Pages: 1
Mektup no 24 By: hafiza aise Date: 14 Mart 2011, 18:55:40
Sýra No: 24

Aziz kardeþim,

Risale-i Nur'un avukatý Ziya'yý bizim tarafýmýzdan hem çok teþekkür, hem tebrik ediniz. Çoktan beri ruhuma ihtar edilmiþ ki, Ziya namýnda birisi, Risale-i Nur namýna büyük bir hizmet edecek. Bu mesele gösterdi ki, o Ziya, bu Ziya'dýr. Bizleri ebede kadar minnettar eyledi. Mahkemede zabýt kâtibi ve âzâdan Hesnâ Haným ve sorgu hakimi gibi vicdanlý zatlara teþekkür ederiz. Ve onlarý unutmayacaðýmý, bilhassa baþta Müftü Osman, Hasan Feyzi olarak çok ehemmiyetli kardeþlerime selâmýmýzý ve minnettarlýðýmýzý bildiriniz. Ve hâkim-i âdil olan zata, Risale-i Nur'un ekser eczalarýný ona hediye etmek için yazdýrmayý karar verdiðimi söyleyiniz. Ve Risale-i Nur'un fahrî avukatý Ziya'ya, kýsm-ý mühimmini yazdýrýp ona hediye etmek niyetindeyim.

Tab' olunan Âyetü'l-Kübrâ risalesinin beþ yüz matbu nüshalarý da tab'edenlere verilecek mi, merak ediyorum.

Biri de, Ýstanbul'da müsadere edilen ne kadar Risale-i Nur varsa bana aittir. Ýçinde yirmi risale bulunan mecmua bana çok ehemmiyeti var.

Hem Denizli'den mufarakat ederken, emanet Mucizât-ý Ahmediye risalesini orada bazýlarýna býrakmýþtým, o da bana çok lâzýmdýr. Belki Hoca Mûsâ Efendi biliyor.

Risale-i Nur'un zayýf veya yeni þakirtlerini vesveseden kurtarmak için beyan ediyorum ki: Gizli bir komitenin desisesiyle safdil bazý hocalar veyahut bid'a taraftarlarý bazý muarýzlar, Risale-i Nur'un hiç zedelenmez bazý hakikatlerine karþý gelmek için, benim çok kusurlu ve-itiraf ediyorum-çok hatalý þahsýmýn noksanlarýný ve hatalarýný iþâa etmek ve beni onlar ile çürütmekle Risale-i Nur'a iliþmek ve darbe vurmak istediklerinin bu yirmi senedir yirmi ehemmiyetli hâdisesi var. Hattâ iki defa hapsimize de bir nevi vesilesi olduðundan, dostlarýma ve Risale-i Nur'un þakirtlerine ilân ediyorum ki:

Ben Cenab-ý Hakka þükrediyorum ki, nefsimi kendime beðendirmemiþ ve kusurlarýmý kendime bildirmiþ. Deðil kendimi satmak, hodfuruþluk etmek, belki kemâl-i mahcubiyetle Risale-i Nur'un mübarek þakirtleri içinde onlarýn samimiyet ve ihlâsýyla kendimi affettirmek ve onlarýn mânevî þefaatiyle günahlarýma bir kefaret aramaktýr.

Bana itiraz edenler, gizli ayýplarýmý bilmiyorlar. Yalnýz zahirî bazý hatalarýmý bahane edip ve yanlýþ olarak Risale-i Nur'u benim malým zannedip Risale-i Nur'un nurlarýna perde çekmek, intiþarýna rekabet etmek için derler: "Said Cuma cemaatine gelmiyor, sakal býrakmýyor" gibi tenkitleri var.

Elcevap: Ben, çok kusurlarý kabul ile beraber derim: Bu iki meselede büyük mâzeretlerim var.

Evvelâ: Ben Þâfiîyim. Þâfiî Mezhebinde Cumanýn bir þartý, kýrk adam imam arkasýnda Fatiha okumaktýr. Daha baþka þartlar da var. Onun için burada bana Cuma farz deðil. Ben, mezheb-i Âzamîyi takliden, bazan sünnet olarak kýlýyordum.

Saniyen: Yirmi senedir haksýz olarak beni insanlarla görüþtürmekten men ettikleri için-hem bu âhirde, resmen dört ay evvel perde altýnda insanlarla temas ettirmemek için tenbihat olmuþ-hem yirmi beþ senedir ben münzevî yaþadýðým için, kalabalýk yerlerde huzur bulamýyorum ve herkesin arkasýnda mezhebimce iktida edip namaz kýlamýyorum ve okumakta yetiþemiyorum ve daha Fatiha'nýn yarýsýný okumadan, imam rükûa gidiyor. Bizde Fatiha okumak farzdýr.

Sakal meselesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus deðil. Bu millette yüzde doksan sakalsýz olanlarýn içinde küçükten beri sakalsýz bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazý arkadaþlarýmýn sakallarýný kestirmeleriyle, benim sakal býrakmadýðým, bir hikmet, bir inayet-i Ýlâhiye olduðunu ispat etti. Eðer sakal olsaydý, týraþ edilseydi, Risale-i Nur'a büyük bir zarardý. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktým.

Bazý âlimler "Sakalý týraþ etmek caiz deðildir" demiþler. Muradlarý, sakalý býraktýktan sonra týraþ etmek haramdýr, demektir. Yoksa hiç býrakmayan, bir sünneti terk etmiþ olur. Fakat bu zamanda, dehþetli pek çok günah-ý kebîreden çekinmek için, bu terk-i sünnete mukabil, Risale-i Nur'un irþadýyla, yirmi sene haps-i münferit hükmünde iþkenceli bir hayat geçirdik; inþaallah o sünnetin terkine bir kefarettir.

Hem bunu kat'iyen ilân ediyorum ki: Risale-i Nur, Kur'ân'ýn malýdýr. Benim ne haddim var ki, sahip olayým, tâ ki kusurlarým ona sirayet etsin. Belki o Nur'un kusurlu bir hâdimi ve o elmas mücevherat

dükkânýnýn bir dellâlýyým. Benim karma karýþýk vaziyetim ona sirayet edemez, ona dokunamaz. Zaten Risale-i Nur'un bize verdiði ders de, hakikat-i ihlâs ve terk-i enâniyet ve daima kendini kusurlu bilmek ve hodfuruþluk etmemektir. Kendimizi deðil, Risale-i Nur'un þahs-ýmânevîsini ehl-i imana gösteriyoruz. Bizler, kusurumuzu görene ve bize bildirene-fakat hakikat olmak þartýyla-minnettar oluyoruz, "Allah razý olsun" deriz. Boynumuzda bir akrep bulunsa, ýsýrmadan atýlsa, nasýl memnun oluruz; kusurumuzu-fakat garaz ve inat olmamak þartýyla ve bid'alara ve dalâlete yardým etmemek kaydýyla-kabul edip minnettar oluyoruz.


radyobeyan