Emirdað Lahikasý
Pages: 1
Mektup no 29 By: hafiza aise Date: 14 Mart 2011, 16:21:43
Sýra No: 29

 

Hiss-i kablelvukuun tetimmesi

Aziz, sýddýk kardeþlerim,


Risale-i Nur'un zuhuru hiss-i kablelvuku ile küllî bir surette hissedilmesi gibi, Risale-i Nur'un has talebelerinin bir kýsmýnýn itirafýyla ve bir kýsmýnýn tarz-ý hayatý Risale-i Nur gibi bir hizmete namzetliðini gösterdiði cihetle bu tetimmeyi yazýyorum:

Evet, hiss-i kablelvuku, herkeste cüz'î-küllî vardýr; hattâ hayvanatta dahi vardýr; hattâ rüya-yý sâdýkanýn ehemmiyetli bir kýsmý, bu hiss-i kablelvukuun nev'indendir; hattâ bazýlarda hassasiyet cihetiyle keramet derecesine çýkar. Benim âsâbýmdaki hassasiyetle yaðmurdan yirmi dört saat evvelki rutubet-i havâiye ile yaðmurun gelmesini hissetmem, bir cihette hiss-i kablelvuku sayýlabilir ve bir cihette sayýlmaz.

Ben, Risale-i Nur'a ehemmiyetli hizmet eden kardeþlerimin tarz-ý hayatlarýna dikkat ettim, gördüm ki, ayný benim güzeran-ý hayatým gibi, Risale-i Nur gibi bir neticeye göre techiz edilip sevk edilmiþ.

Evet, Hüsrev, Feyzi, Hafýz Ali, Nazif gibi çok kardeþlerimizin geçen tarz-ý hayatlarý bu hizmet-i Nuriyeye göre bir vaziyet verildiðini onlar hissettikleri gibi; ben de, çok has kardeþlerimde, hattâ burada aynen tarz-ý hayatým gibi böyle bir nurânî meyveyi vermek için tanzim edilmiþ görüyorum. Hissetmeyen kýsmý, dikkat etseler hissedecekler. Ben kendim, bütün hayatýmýn harika kýsmýný, evvelce Gavs-ý Âzamýn bir silsile-i kerameti telâkki ediyordum; þimdi Risale-i Nur'un bir silsile-i kerameti olduðu tebeyyün etti.

Ezcümle: Ben Hürriyetten evvel Ýstanbul'a gelirken, yolda, bir iki mühim ilm-i kelâma ait kitaplar elime geçti. Dikkatle mütalâa ettim. Ýstanbul'a geldikten sonra, sebepsiz olarak hem ulemayý, hem mektep muallimlerini münazaraya, "Kim ne isterse benden sorsun" diye ilân ettim. Medar-ý hayrettir ki, münazaraya gelenlerin bütün sorduklarý sualler, yolda mütalâa ettiðim ve hafýzamda kaldýðý meselelerdi. Hem, filozoflarýn sorduklarý sualler, hafýzamda bulunan meselelerdi.

Þimdi anlaþýldý ki, o fevkalâde muvaffakýyet ve benim de haddimden çok ziyade o hodfuruþluk ve mânâsýz izhar-ý fazilet ise, ileride Risale-i Nur'un Ýstanbulca ve ulemâca makbuliyetine ve ehemmiyetine zemin hazýr etmek imiþ.

Ýkincisi: Hattâ ben, fakir ve muhtaç olduðum ve zâhid ve sofu ve riyazetçi olmadýðým ve büyük bir þeref ve haysiyet ve hanedanlýk haysiyetinden, þan ve þerefinden hissedar olmadýðým halde, tarihçe-i hayatýmda yazýldýðý gibi,

küçükten beri halklarýn mallarýný, hediyelerini kabul edemiyordum, ihtiyacýmý izhara tenezzül edemiyordum. Beni bilenler gibi, ben de çok hayret ederdim. Þimdi hassaten birkaç sene zarfýnda anlaþýldý ki, Risale-i Nur'un dehþetli bir mücahedesinde, tamah ve mal yüzünden maðlûp olmamak ve itiraz gelmemek için o hâlet-i ruhiye bize ihsan edilmiþti. Yoksa, düþmanlarým o cihetten büyük bir darbe indirecektiler.

Hem ezcümle: Eski Said siyasette çok ileri gittiði halde, Yeni Said de taraftar bulmak için çok muhtaç olduðu zamanda, bütün insanlarý meþgul eden bu beþ altý senedeki beþer tufanlarý, siyaset fýrtýnalarý içinde kat'â ve asla beni meþgul etmedi ve merakla maðlûp etmedi ve beþ sene, bilmeyi merak etmedim.

Beni bilenler gibi, ben de bu hale çok hayret ederdim. Hattâ kendi kendime derdim: "Acaba ben mi divane olmuþum ki, bütün dünyayý kendiyle meþgul eden bu hâdisâta bakmýyorum, ehemmiyet vermiyorum? Yoksa insanlar mý divane olmuþlar?" diye hayret içindeydim. Þimdi hem mânevî ihtarla, hem mezkûr hiss-i kablelvuku ile, hem meydandaki Risale-i Nur'un galebe ve serbestiyetiyle tahakkuk etti ki, Risale-i Nur'daki hakikat-i ihlâs, rýza-yý Ýlâhîden baþka hiçbir þeye âlet ve tâbi olamaz ve Kur'ân'dan baþka hiçbir nokta-i istinadý olmadýðýný ispat etmek için o acip hâlet-i ruhiye verilmiþ.

Said Nursî


radyobeyan