Mektup no 30 By: hafiza aise Date: 14 Mart 2011, 16:18:09
Sýra No: 30
Aziz, sýddýk kardeþlerim,
Meyve'nin Dördüncü Meselesindeki bir hakikatin izahýný eski Said'in âfâka bakmak damarýyla ve bana hizmet eden kâtibin Ramazan baþlarýnda bayram alâmetini þarkta bir hâdisenin tesiriyle heyecanla demesi ve bu Ramazan-ý Þerifteki kýymettar vakitleri radyonun mâlâyâniyâtýyla zâyi etmemesi için mânen kalbime kaç defa ihtar edildi ki, o geniþ ve karýþýk fýrtýnalý hakikatin kýsaca zararlarýný beyan eyle. Ben de gayet muhtasar bazý iþaretler nev'inde, Risale-i Nur þakirtlerinin meraklarýný tâdil etmek niyetiyle beyan ediyorum. Fakat hem mesele çok geniþ, vaktim de dar, halim de periþan olmasýndan, anlamasýnda zahmet çekeceksiniz, zekâvetinize güveniyorum.
Meyvenin o Dördüncü Meselesinde denilmiþ ki:
"Dünya siyasetine karýþmadýðýmýn sebebi: O geniþ ve büyük dairede vazife az ve küçük olmakla beraber, câzibedarlýk cihetiyle meraklýlarý kendiyle meþgul eder, hakikî ve büyük vazifelerini onlara unutturur veya noksan býraktýrýr. Hem her halde bir tarafgirlik meylini verir, zâlimlerin zulümlerini hoþ görür, þerik olur" meâlinde orada denilmiþtir.
Þimdi ben de derim ki: Merak yüzünden ve âfâkî hâdisâtýn verdiði sarhoþâne gafletten zevk alan biçareler! Eðer "Ýnsanýn fýtratýndaki merak, insaniyet damarýyla sizin, farz ve lâzým vazifeniz zararýna o hâdise, o geniþ boðuþmalara sevk ediyor. Bu da bir ihtiyac-ý mânevîdir, fýtrîdir" derseniz, ben de derim:
Kat'iyen biliniz ki, insanýn, çok mucizatlý hilkatine merak etmeyip, dikkat etmeyerek iki baþlý veya üç ayaklý bir insan görse kemâl-i merakla temâþâsýna daldýðý gibi; aynen bu asýrda, nev-i beþerin muvakkat ve fâni, tahripçi geniþ hâdiseleri ve zemin yüzünde yüz bin millet ve insan nev'i gibi çok hâdisat-ý acîbeye mazhar o milletlerden, her baharda yalnýz birtek arý milletine ve üzüm tâifesine baksan, bu nev-i beþerdeki hâdisâtýn yüz defa daha mucib-i merak ve ruhânî, mânevî zevklere medar hâdiseler var. Bu hakikî zevklere ehemmiyet vermeyip beþerin zararlý, þerli, ârýzî hâdiselerine bu kadar merak ve zevkle baðlanmak; dünyada ebedî kalmak ve o hâdiseler daimî olmak ve herkese o hâdiseden bir menfaat veya zarar gelmek ve o hâdiseye sebebiyet verenlerin hakikî fail ve mûcid olmak þartýyla olabilir. Halbuki, havanýn fýrtýnalarý gibi geçici hallerdir. Sebebiyet verenlerin tesirleri pek cüz'î... Ondaki zarar ve menfaati, o vaziyet þarktan, Bahr-i Muhitten sana göndermez. Senden sana daha yakýn ve senin kalbin Onun tasarrufunda ve senin cismin Onun tedbir ve icadýnda olan bir Zât-ý Akdesin rububiyetini ve hikmetini nazara almayýp, tâ dünyanýn nihayetinden zarar ve menfaati beklemek ne derece divanelik olduðu tarif edilmez.
Hem iman ve hakikat noktasýnda, bu çeþit meraklarýn büyük zararlarý var. Çünkü gaflet verecek ve dünyaya boðduracak ve hakikî vazife-i insaniyeti ve âhireti unutturacak olan en geniþ daire ise siyaset dairesidir. Hususan böyle umumî ve mücadele suretindeki hâdiseler, kalbi de boðuyor. Güneþ gibi bir iman lâzým ki, herþeyde, her vaziyette, herbir harekette kader-i Ýlâhî ve kudret-i Rabbâniyenin izini, eserini görsün, tâ o zulm-ü zulmette kalb boðulmasýn, iman sönmesin; akýl, tabiat ve tesadüfe saplanmasýn.
Hattâ ehl-i hakikat, hakikat ve mârifetullahý bulmak için, kesret dairelerini unutmaya çalýþýyorlar-tâ kalb daðýlmasýn ve lüzumlu ve kýymetli þeye sarf etmek lâzým gelen meraký, zevki, þevki, lüzumsuz fâni þeylerde telef olmasýn. Hattâ bu ehemmiyetli sýrdandýr ki, din düsturlarýnýn
bir hâdimi olmak cihetinde güneþ gibi imanlar taþýyan bir kýsým Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidînden, Selef-i Salihînden baþka, siyasetçi, ekserce tam müttakî dindar olamaz. Tam ve hakikî dindar, müttakî olanlar, siyasetçi olmazlar. Yani, maksad-ý aslî siyasetini yapanlarda din, ikinci derecede kalýr, tebeî hükmüne geçer. Hakikî dindar ise, "Bütün kâinatýn en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir" diye, siyasete, aþk-ý merak ile deðil, ikinci üçüncü mertebede onu dine ve hakikate âlet etmeye-eðer mümkünse-çalýþabilir. Yoksa, bâki elmaslarý kýrýlacak âdi þiþelere âlet yapar.
Elhâsýl: Nasýl ki sarhoþluk, hakikî vazifelerden gelen elemleri ve ihtiyaçlarý sarhoþlukla muvakkaten unutturduðu cihetle menhus ve kýsa bir zevk verir; öyle de, böyle fâni boðuþmalarý ve hâdiseleri merakla takip etmek bir nevi sarhoþluktur ki, hakikî vazifelerden gelen ihtiyacat ve yapmamaktan gelen teellümâtý muvakkaten unutturduðu için menhus bir zevk verir. Veya tehlikeli bir ye'se düþüp (1)
âyetindeki emr-i Ýlâhîye muhalefet eder, tokada müstehak olur. Veya
olan þiddetli tehdid-i Ýlâhî tokadýna mazhar olur, zâlimlerin zulümlerine hasbî olarak mânen iþtirak eder, bil'istihkak cezasýný da dünyada, âhirette çeker.
Yalnýz ehemmiyetli bir endiþe ve bir tesellî kalbime geliyor ki:
Bu geniþ boðuþmalarýn neticesinde, eski Harb-i Umumîden çýkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin istinadý, menbaý olan Avrupa'da, deccalâne bir vahþet doðurmasýdýr. Bu endiþeyi tesellîye medar, âlem-i Ýslâmýn tam intibahiyle ve yeni dünyanýn, Hýristiyanlýðýn hakikî dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve âlem-i Ýslâmla ittifak etmesi ve Ýncil, Kur'ân'a ittihad edip tâbi olmasý, o dehþetli gelecek iki cereyana karþý semâvî bir muavenetle dayanýp inþaallah galebe eder.
Umum kardeþlerime birer birer selâm. Gelen veya geçen leyle-i Kadirlerinizi tebrik ederiz.
1 "Allah'ýn rahmetinden ümidinizi kesmeyin." Zümer Sûresi, 39:53.
2 "Zulmedenlere en küçük bir meyil göstermeyin; yoksa Cehennem ateþi size de dokunur." Hûd Sûresi, 11:113.