Emirdað Lahikasý
Pages: 1
Mektup no 52 By: hafiza aise Date: 12 Mart 2011, 15:02:26
Sýra No: 52

Aziz, sýddýk kardeþlerim,

Size dört meseleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi:

Birincisi: Hem lisan-ý hal, hem lisan-ý kal ile ve baþka tezahüratlarla sorulan bir suale cevaptýr.

Deniliyor ki: "Madem Risale-i Nur hem kerametlidir, hem tarikatlerden ziyade iman hakikatlerinin inkiþafýnda terakki veriyor ve sadýk þakirtleri kýsmen bir cihette velâyet derecesindeler. Neden evliyalar gibi mânevî zevkler ve keþfiyatlara ve maddî kerametlere mazhariyetleri görülmüyor; hem onun talebeleri de öyle þeyler aramýyorlar? Bunun hikmeti nedir?"

Elcevap:

Evvelâ: Sebebi, sýrr-ý ihlâstýr. Çünkü, dünyada muvakkat zevkler, kerametler tam nefsini maðlûp etmeyen insanlara bir maksat olup, uhrevî ameline bir sebep teþkil eder, ihlâsý kýrýlýr. Çünkü amel-i uhrevî ile dünyevî maksatlar, zevkler aranýlmaz; aranýlsa, sýrr-ý ihlâsý bozar.

Saniyen: Kerametler, keþfiyatlar, tarikatta sülûk eden âmi ve yalnýz imaný taklidî bulunan ve tahkik derecesine girmeyenlere, bazan zayýf olanlarý takviye ve vesveseli þüphelilere kanaat vermek içindir. Halbuki Risale-i Nur'un imanî hakikatlerine gösterdiði hüccetler, hiçbir cihette vesveselere meydan vermediði gibi, kanaat vermek cihetinde kerametlere, keþfiyatlara hiç ihtiyaç býrakmýyor. Onun verdiði iman-ý tahkikî, keþfiyat, zevkler ve kerametlerin çok fevkinde olmasýndan, hakikî þakirtleri, öyle keramet gibi þeyleri aramýyorlar.

Salisen:
Risale-i Nur'un bir esasý, kusurunu bilmekle mahviyetkârane yalnýz rýza-yý Ýlâhî için rekabetsiz hizmet etmektir. Halbuki keramet sahipleri ve keþfiyattan zevklenen ehl-i tarikatýn mâbeynindeki ihtilâf ve bir nevi rekabet ve bu enaniyet zamanýnda, ehl-i gafletin nazarýnda, onlara sû-i zan edip, o mübarek zatlarý, benlik ve enaniyetle itham etmeleri gösteriyor ki, Risale-i Nur'un þakirtleri, þahsý için keramet ve keþfiyatlar istememek, peþinde koþmamak lâzým ve elzemdir.

Hem onun mesleðinde þahsa ehemmiyet verilmiyor. Þirket-i mâneviye ve kardeþler birbirinde tefâni noktasýnda Risale-i Nur'un mazhar olduðu binler keramet-i ilmiye ve intiþar-ý hizmetteki teshilât ve çalýþanlarýn maiþetindeki bereket gibi ikrâmât-ý Ýlâhiye umuma kâfi gelir; daha baþka þahsî kemâlât ve kerameti aramýyorlar.

Rabian:
Dünyanýn yüz bahçesi, fâni olmak haysiyetiyle, âhiretin bâki olan bir aðacýna mukabil gelemez.

Halbuki, hazýr lezzete meftun kör hissiyât-ý insaniye, fâni, hazýr bir meyveyi, bâki, uhrevî bir bahçeye tercih etmek cihetiyle, nefs-i emmare bu hâlet-i fýtriyeden istifade etmemek için Risale-i Nur þakirtleri ezvak-ý ruhaniyeyi ve keþfiyat-ý mâneviyeyi dünyada aramýyorlar.

Risale-i Nur þakirtlerine bu noktada benzeyen eskiden bir zat, haremiyle beraber büyük bir makamda bulunduklarý halde, maiþet müzayakasý yüzünden haremi, demiþ zevcine: "Ýhtiyacýmýz þedittir."

Birden, altýndan bir kerpiç yanlarýnda hazýr oldu. Haremine dedi: "Ýþte Cennetteki bizim kasrýmýzýn bir kerpicidir."

Birden o mübarek haným demiþ ki: "Gerçi çok muhtacýz ve âhirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fâni bir surette bu zayi olmasýn, o kasrýmýzdan bir kerpiç noksan olmasýn. Dua et, yerine gitsin; bize lâzým deðil." Birden yerine gitti, Keþifle gördüler diye rivayet edilmiþ.

Ýþte bu iki kahraman ehl-i hakikat, Risale-i Nur þakirtlerinin dünyaya ait ezvak-ý kerametlere koþmadýklarýna bir hüsn-ü misaldir.

Ýkinci mesele: Tevafuk eðer müteaddit tarzda ve ayrý ayrý cihette birbirini takviye edecek surette olsa, kat'iyet ve sarahat derecesinde kanaat verebilir.

Ýþte, hapisten sonra yazýlan bir kýsým mektuplarýmýz hem makbul, hem çok ehemmiyetli, hem bu zamanda halk onlara çok muhtaç olduðuna bir emare olarak, yazdýðýmýz zaman, hilâf-ý âdet bir tarzda, serçe kuþunun ve kuddüs kuþunun ve güvercinlerin garip bir tarzda odama gelmeleri ve birbirine tevafuk etmesi ve Milâs'ta ehemmiyetli bir kardeþimiz Halil Ýbrahim'in, kuddüs kuþu bahsi bulunan mektubu aldýklarý zaman, aynen, hilâf-ý âdet, kilitli bir odasýný açarken, kuddüs kuþu oda içerisinde uçmaya çalýþmasý, hem içinde bulunan mektubu, hem bizim kuþlarýmýza tevafuku; ve medrese-i Nuriyedeki þakirtlerin o mektuplarýmýzý okumak zamanýnda iki çekirge mektubun baþýna gelip dinlemeleri sabýk kuþlarda tevafukatýna, bu küçük kuþlar dahi hem tasdik, hem tevafuk ettikleri gibi; Ýnebolu'daki sadýk kardeþlerimizin imzalarýyla; yine mektubumuzu gecede okuduklarý zaman, gayet heyecanlý bir tarzda bir gece kuþu onlarý korkutup, pencereye el atýp iki kanadýyla pencereyi döðerek lisan-ý hal ile "Ben de o mektupla alâkadarým, bizi alâkasýz zannetmeyiniz" diye yine sabýk ayný meseleye ve sabýk kuþlarýn alâkadarlýklarýna, büyük kuþ da tam tevafuk ve tasdik ediyor.

Ayný meseleye bu kadar tevafukat hem mektuplardaki mücmelen bahsedilen hakikatlerin çok ehemmiyetli olmasýndan ve nev-i beþerin bu asýrdaki vaziyetine bakmasý noktasýnda, acaba kâinat kitabýnýn hâdisat ve meseleleri birbiriyle münasebettarlýðýný düþünen ve hayali geniþ bir ehl-i kalb ve fikir böyle dese, hakký yok mu ki, güya beþer, gayet kesretli tayyareleriyle ve insan kuþlarýyla, kuþlarýn âlemi olan cevv-i havadaki kuþlarý hem korkutup, hem kuþlar âleminde acip bir heyecanla nev-i beþerin gidiþatýna karþý kuþlar dahi ciddî alâkadarlýk gösterip, insanlarýn bu zâlim, tahribatçý canavar kuþlarýna karþý kimler mukabele edip onlarý zulümden, tahripten vazgeçirip beþerin menfaatinde ve saadetinde çalýþtýrmasýna çalýþan kimlerdir, diye Risale-i Nur meselelerine alâkadarlýk gösteriyorlar denilse, yeri yok mu? Ýhtimal verilmez mi? Mânâsýz bir hayal denilebilir mi?

Üçüncü mesele:
Geçen üç sene evvel Ramazan'da telif edilen ve yine bu sene Ramazan'da serbest intiþar eden Âyetü'l-Kübrâ'nýn bir hülâsasý olan Hizb-i Nuriyeyi okudum. Fakat bir saatten fazla çekerdi. Birden o hülâsanýn da bir hülâsasý, on veya onbeþ dakika ayný Ramazan'da tezahür etti. Onu okuduðum zaman, bütün Âyetü'l-Kübrâ'yý okuyorum gibi bir inkiþafat-ý imaniye ve  (1) sýrrýna mazhar iki veya üç sayfalýk Arabiyyü'l-ibare okuyorum. Vakit bulamýyorum, kendi kalemimle size yazayým. Ýnþaallah bir zaman size yazacaðým. O parçayý benim gibi anlayanlar, kendisine mahsus nüshalarýndan ya Âyetü'l-Kübrâ'ya, ya Hizbü'n-nuriyenin âhirinde yazar, tesbihattan ve duadan sonra otuz üç defa Lâilâhe illallah tesbihatýmýzýn yerinde-yalnýz sabah tesbihatýnda, mânâsýný düþünerek-onu okuyabilir.

Dördüncüsü: Ýki noktadýr:

Birincisi: Isparta'lý kardeþlerimiz, hususan gül Nur kahramaný Hüsrev, benim bu kýþ münasebetiyle maddî hâcetlerimi merak ediyorlar, yardým etmek istiyorlar. Ben de onlara teþekkürle beraber derim ki:

Onlarýn Risale-i Nur'a hizmeti, her þakirdin saadet-i ebediyesine menfaati gibi, benim de hakikî

kýþým suretinde olan kabrimden sonraki kýþta ihtiyacatýma o derece mükemmel yardým ediyorlar ki; bu fâni, muvakkat kýþýn hâcâtýna yardýmdan binler derece ziyadedir. Eðer benim elimden gelseydi, bütün ruh u cânýmla, kemal-i iþtiyâkla bütün onlarýn hâcât-ý maddiyesini temine çalýþýrdým. Beni merak etmeyiniz. Ýktisat ve kanaat, bana iki hazinedir; tükenmez, bitmez.

Ýkinci nokta: Bir zaman "Küçük Isparta" namýný alan ve her yerden ziyade, geçen meselemizde hapis musibetini çeken Ýnebolu ve civarý kardeþlerimin gayet güzel ve samimane mektuplarý beni çok mesrur eyledi. Yalnýz, Risale-i Nur'un kahramanlarýndan baba-oðulun meþrepleri ayrý ayrý olduðundan, birbiriyle tam imtizaç edemediklerinden endiþe ediyorum. Baba ne kadar haksýz da olsa, oðul, onun rýzasýný tahsil etmeye mecburdur. Oðul da ne kadar serkeþ de olsa, baba, þefkat-ý fýtriyesini ona karþý esirgemez ve esirgememeli. Deðil böyle baba ve evlât ve mümtaz seciyeli ve Risale-i Nur'un baþ þakirtleri, belki birbirinden çok uzak ve düþman da olsalar, Risale-i Nur'un hatýrý için Risale-i Nur þakirtlerinin mabeynindeki tefanî, birbirini tenkit etmemek, kusurunu affetmek düsturuyla bu iki kardeþim, dünyevî ve cüz'î ve hissî þeyleri medâr-ý münakaþa etmesinler. Pederlik ve veletliðin iktiza ettiði hürmet ve þefkatle beraber, Nur'un þakirtliði iktiza ettiði kusura bakmamak ve affetmek ve benim çok sevdiðim iki kardeþim, benim hatýrým için, birbirini tenkit etmemek lâzým geliyor.

Umum kardeþlerime birer birer selâm ve dua ediyoruz.



1 "Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayýrlýdýr." el-Aclûnî, Keþfü'l-Hafâ, 1:310; Gazâlî, Ýhyâ u Ulûmi'd-Dîn, 4:409 (Kitâbu't-Tefekkür); el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 1:78.

radyobeyan