Mektup no 53 By: hafiza aise Date: 12 Mart 2011, 14:59:24
Sýra No: 53
Aziz, sýddýk kardeþlerim,
Mânen mâruz kaldýðým iki þýklý bir sualin cevabýdýr:
Birincisi: "Neden en ziyade senin þahsýn hakkýnda hüsn-ü zan eden ve sana büyük bir makam veren ve Risale-i Nur'la çok kuvvetli irtibatý bulunan ve sen de onlarý çok sevdiðin halde, hizmet-i Nuriyenin haricinde senin þahsýnla temaslarýný istemiyorsun ve senin hakkýnda fazla hüsn-ü zan beslemeyeni sohbette tercih ediyorsun, daha ziyade iltifat gösteriyorsun, nedendir?"
Elcevap: Otuz Üçüncü Sözün Ýkinci Mektubunda dediðim gibi: Bu zamanda insanlar, ihsanýný, muhtaçlara çok pahalý satarlar. Meselâ, benim gibi bir biçareyi, sâlih veya velî zannedip, sonra bir ekmek verir ve mukabilinde makbul bir dua ister. Bu kadar fiyat vermektense, bu ihsaný istemiyorum diye hediyelerin adem-i kabulüne bir sebep gösterdiðim gibi; Risale-i Nur'un has þakirtleri müstesna olarak-baþkalarý, beni, büyük bir makamda bilmekle, kuvvetli bir alâka ve hizmet gösterir. Hem mukabilinde, dünyada, ehl-i velâyet gibi nur'ânî neticeleri ister. Sonra bize hizmeti ile ve alâkasýyla mânevî ihsan eder. Böylelerin bu nevi ihsanlarýna karþý, istediði fiyata sahip olamadýðým için mahcup oluyorum. Onlar da ehemmiyetsizliklerimi bildikleri vakit inkisar-ý hayale uðrarlar, belki hizmette fütura düþerler. Gerçi umur-u uhreviyede hýrs ve kanaatsizlik bir cihette makbuldür. Fakat mesleðimizde ve hizmetimizde, bazý ârýzalarla, inkisar-ý hayal cihetiyle, þükür yerine, meyusiyetle þekvâ etmeye sebep olur; belki de hizmetten vazgeçer. Onun için, mesleðimizde kanaat, daima þükrü ve metaneti ve sebatý netice verdiði için, ihlâs dairesinde, hizmet noktasýnda çok hýrs ve kanaatsizlik gösterdiðimiz halde, neticelerine ve semeratýna karþý kanaatle mükellefiz.
Meselâ, Risale-i Nur hizmetiyle Isparta ve civarýnda binler ehl-i imana fevkalâde kuvvet-i imaniyeyi temin etmek olan bu netice, bizim fevkalâde hizmetimize kâfidir. On kutup derecesinde biri çýksa, bin adamý derece-i velâyete sevk etse, yine bu neticeyi aþaðýya düþürtmez. Nurun hakikî þakirtleri, bu gibi neticelere kanaat ediyorlar. O büyük kutbun müridlerinin kanaat-i kalbiyelerini temin eden üstadlarýnýn fevkalâde makamý ve meselelerde hükümleri yerine, Risale-i Nur'un sarsýlmaz hüccetleri, o müridlerinin kanaatlerinden çok ziyade þakirtlerine kanaat verdiði gibi, bu hâlet ve itikad baþkasýna da sirayet eder, menfaat verir. O müridlerin kanaati ise, hususî ve þahsî kalýr.
Hattâ ilm-i mantýkta "kaziye-i makbule" tâbir ettikleri, yani büyük zatlarýn delilsiz sözlerini kabul etmektir; mantýkça yakîn ve kat'iyyeti ifade etmiyor, belki zann-ý galiple kanaat verir. Ýlm-i mantýkda; burhan-ý yakînî, hüsn-ü zanna ve makbul þahýslara bakmýyor, cerh edilmez delile bakar ki, bütün Risale-i Nur hüccetleri, bu burhan-ý yakinî kýsmýndandýr.
Çünkü, ehl-i velâyetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazetle gördüðü hakikatler ve perdeler arkasýnda müþahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi, Risale-i Nur, ibadet yerinde, ilim içinde hakikate bir yol açmýþ; sülûk ve evrad yerinde, mantýkî burhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikatü'l-hakaike yol açmýþ; ve ilm-i tasavvuf ve tarikat yerinde, doðrudan doðruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akîde ve usûlü din içinde bir velâyet-i kübrâ yolunu açmýþ ki, bu asrýn hakikat ve tarikat cereyanlarýna galebe çalan felsefî dalâletlere galebe ediyor, meydandadýr.
Teþbihte hatâ olmasýn, nasýl ki Kur'ân'ýn gayet kuvvetli ve mantýkî hakikati, sair dinleri, felsefe-i tabiiyenin savletinden ve galebesinden kurtarýp onlara bir nokta-i istinad oldu, taklidî ve aklýn haricindeki usullerini de bir derece muhafaza etti. Aynen öyle de, bu zamanda onun bir mucizesi ve nuru olan Risale-i Nur dahi, felsefe-i maddiyeden gelen dehþetli dalâlet-i ilmiyeye karþý, avâm-ý ehl-i imanýn, taklîdî olan imanlarýný, o dalâlet-i ilmiyenin savletinden kurtarýp, umum ehl-i imana bir nokta-i istinad ve yakýn ve uzaklarda olanlara dahi, zaptedilmez bir kale hükmüne geçmiþtir ki, bu emsalsiz dehþetli dalâletler içinde, yine avâm-ý mü'minin imanýný, þüphelerden ve Ýslâmiyetini, hakikatsizlik vesveselerinden muhafaza ediyor.
Evet, her tarafta, hattâ Hint ve Çin'de ehl-i iman, bu zamanýn çok dehþetli dalâletinin galebesinden, "Acaba Ýslâmiyette bir hakikatsizlik mi var ki, sarsýlmýþ?" diye þüpheye ve vesveseye düþtüðü vakit birden iþitir ki, bir risale çýkmýþ, imanýn bütün hakikatlerini kat'î ispat eder, felsefeyi maðlûp edip zýndýkayý susturuyor, diye anlar. Birden o þüphe ve vesvese zâil olup imaný kurtulur ve kuvvet bulur.
Sualin ikinci þýkký: "Sen, bir mektubunda, þairane bir lâtifeyi yani kuþlarýn, mektuplarýný yazmak ve okumak zamanýnda yanýnýza ve þakirtlerin yanýna gelmelerini o lâtifeyi ciddî bir tarzda kardeþlerine yazdýn. Halbuki o kuþlar, hal-i âlemi ve Risale-i Nur'un hadisata karþý faydasýný bilecek mahiyetinden uzaktýrlar."
Elcevap: Emir ve izn-i Ýlâhî ve havl ve kuvvet-i Rabbâniye ile, umum hayvanatýn, melâikeden bir çobaný, bir nâzýrý olduðu gibi, kuþ taifesinin de bir çobaný var. Onlar bilmese de, emr-i Ýlâhî ile ve ilham-ý Rabbânî ile, çobanlarý onlarý sevk eder. O sevk-i fýtrî ise, kuþlara gelen ilhama dayanýr. Kuþlar, ilhama mazhardýrlar ki, yaþý bir günlük bir arý yavrusu, havada, bir gün mesafede gider, o ilham-ý fýtrî ile, o sevk-i Rabbânî ile yolunu þaþýrmadan dönüp, gelip yuvasýna girer.
Evet, nasýl ki küre-i arz Risale-i Nur ve þakirtlerine gelen zulme itiraz etti ve cevv-i hava yaðmursuzlukla ve soðukla Risale-i Nur'a gelen tazyikat ve müsadereyi tenkit etti ve bulutlar serbestiyetini yaðmurlarla alkýþladý; elbette kuþ nev'i de alâkadar olabilir.
Evet, insanýn bir kýsým sun'î kuþlarýnýn bir bomba yumurtasýyla bir köyü harap edip bin adamý mahveden cinayetine ve cehennemî zakkum yumurtalarý taþýyan o insanî kuþlarýn tahripçi kýsmýný, hem küre-i arza, hem nev-i beþere müstebidane, merhametsiz tahribatýna karþý, bu hayvanî kuþlar, tesirli bir surette istikbali tenvir eden Risale-i Nur'u elbette mânen tebrik edip alkýþlar, diye suretindeki hâdise, gerçi çok tatlý bir lâtifedir; fakat çok ince bir hakikat dahi içinde var.