el Hidaye By: sidretül münteha Date: 11 Mart 2011, 21:45:56
el-Hidaye
el-Hidâye, tanýtmaya çalýþtýðýmýz el-Merðinânî'nin yine kendi yazdýðý "Bidâyetü'l-Mübtedî' adlý kitabýn þerhidir. Ama aslýnda Kudûrî'nin (428/1036) Muhtasarý ile imâm Muhammed'in (189/804) el-Câmiu's-Saðir'înin bir araya getirilmiþ açýklamalý þeklidir. [1294] Ayrý ayrý dört cüz ya da iki büyük cilt halinde birkaç defa basýlmýþtýr. Ayrýca baþta Kemalûddîn Ýbn Hümam'ýn Fethu'l-Kadîr'i olmak üzere, bazý þerhleriyle beraber de, yine birkaç defa basýlmýþtýr. Hidâye ayrýca çeþitti dünya dillerine tercüme edilmiþtir. [1295]
Osmanlý medreselerinde yýllarca ders kitabý olarak okutulan Hidaye için:
"Zamanýn gözü bir ikincisiyle sürmelenmediði deðerli bir kitap" [1296] denmiþtir.
Hidâye'yi yazýþýnýn hikâyesini müellif þöyle anlatýr:
"Ýlk tahsil yýllarýmda istiyordum ki, fýkýhta hacmi küçük, fonksiyonunu büyük ve her konudan sözeden bir kitap bulunsun.
Derken zaman geçti ve Kudûrî'nin Muhtasarýnýn en güzel, en az ve en öz kitap olduðunu, küçük-büyük herkesin el-Câmiu's-Saðîr'ý ezberlemeye teþvik edildiðini görünce, ikisini birileþtirmeye ve zorunluluk olmadýkça da, onlarda olandan baþkasýný almamaya karar verdim. Ortaya çýkan kitaba "Bidâyetü'l-Mübtedî-ilk Heveslilere Bir Baþlangýç" adýný verdim ve sonra da bunu "Kifâ-yetü'l-Müntehî-Sona Varanlara Yeterli" adýyla þerh etmeye muvaffak oldum." [1297]
"Bitirince biraz uzun olduðunu gördüm ve bu yüzden kitabýn terkedileceðinden endiþe ederek, gayretleri "Hidâye" isimli bir baþka þerhe yönelttim. Bundan ana rivayetleri ve saðlam içtihatlarý alarak, her konudaki fazlalýklarý býraktým, uzun olmasýndan kaçýndým." [1298]
Deðerli hocam Ruhi Özcan merhum, Hanefî mezhebinde sistematiði ve tertibi en güzel olan fýkýh kitabýnýn Hidâye olduðunu söylemiþler ve otuz yýlda bitmek üzere plânladýðý fýkýh külliyatýný onun tertibi üzere belirlemiþlerdi.
Þimdiki adýyla "Ümmü'l-Kurâ" Üniversitesinde doktorasýný tamamlamak üzere olan bir arkadaþým da, hocalarýndan bir Arap fýkýhçýnýn "Beni üç tane Mütenebbî Divaný yazmakla, Hidâye'nin üç sayfasý gibisini yazmak arasýnda muhayyer býraksalar, Mütenebbî Divaný gibisine göz kestiririm de, Hidâye'nin üç sayfasý gibisine cesaret edemem" dediðini anlatmýþtý. Buna raðmen ibaresinin "her talebe tarafýndan anlaþýlabilecek sehlü'l-mümtenî kabilinden" olduðu söylenir. [1299]
Hidâye üzerine onlarca þerh, haþiye, þerhe haþiye, ihtisar, tahrîç ve ta'lik yapýlmýþ [1300] ve bu özelliðiyle de o, Hanefî mezhebinde ilk sýralarda yer almýþtýr.
Merðinânî'nin kendi oðlu Ýmâmüddin, Hidâye için:
"Hidâye, Beleynini hidâyete götürür ve siler körlüðü/Artýk ey aklý olan, ondan ayrýlma ve onu belle/Ki, kim, bunu elde ederse, /En uzak arzuyu elde etmiþtir" anlamýnda bir dörtlük söylemiþ, bir baþkasý da:
"Hidâye Kur'ân gibi neshetti, /Kendinden önce yazýlan þeriat kapýlarýný. /Öyleyse koru kýraatini, sarýl tilâvetine/ Ki, sözün hatâ ve yalandan uzak olsun" demiþtir. [1301]
Hidâye'de Merðinânf nin kendine özgü bir terminoloji ve metodu vardýr ki, onu okuyanlarýn bunlarý bilmesinde sayýsýz yararlar mevcuttur:
1- "Kale radýyallahü'anh" dediðinde kendini kasteder.
Hadisci Dehlevî böyle öer ama, Ebuu's-Suûd, Merðinânî'nin kendinden olan bir özelikle "kâlel-abdü'd-daîf..." dediðini, bu ifadeyi, öðrencilerinin diðerine çevirdiðini söyler. [1302] Taþköprüzâde ise; Kudûrî, el-Câami'us-Saðîr Hidâye de bulunan meseleler için "Kale" ifadesini kullandýðýný söyler. [1303]
2- Fetvasýnda Ýmâm Kâdýhân'ýn yaptýðýnýn aksine, kendisine göre seçkin olan görüþün delilini sona býrakýr ve böylece son görüþ, diðerlerine bir cevap olmuþ olur. Ama görüþleri naklettiðinde, kuvvetli olaný önce söylediði de az deðildir.
3- "Meþâyihunâ" ifadesi ile Buhâra'dan Semerkand'a kadarki Mâverâunnehir âlimlerini kasteder. Halbuki, "meþâyih" terimi, Ýmâm Ebû Hanîfe'ye yetiþmeyen âlimleri anlatýr.
4- "Fî diyarýna" dediðinde, Mâverâunnehr þehirlerini kasteder. Þerhi Fethu'l-Kadir'den anlaþýlan budur.
5- Önce zikrettiði bir âyetten "bimâ televnâ", önce zikrettiði aklî delilden "bimâ zekernâ vemâ beyyennâ", önce zikrettiði hadisten "bimâ ruvînâ" diye tâbir eder. Kitap, sünnet ve aklî delile iþaret ederek "lima beyyennâ" ve hepsini içine alacak þekilde "lima zekernâ" dediði de olur.
6- Sahâbî sözünden "eser" diye tabîr eder. Bazan haberle eserin arasýný ayýrmadan ikisi için de "limâ ruvînâ" der.
7- Çoðu zaman nassýn illetini, iki fayda hasýl elde etmek için meselenin esasýna müstakil aklî bir delil yapar.
8- Aklî delilden "fýkýh" diye tabîr eder ve, "bu konuda fýkýh böyledir" der.
9- Bazan aklî delilden sonra da aklî delil getirir ve sanki birleþtireceklerine ima eder. Bunu "innî" delilden sonra "limmi" delil getirmek için yaptýðý da söylenmiþtir.
10- "Asil" diye zikrettiðinde Ýmâm Muhammed'in "Mebsût"unu kasteder.
11- "el-Muhtasar" dediðinde Kudûrî'nin muhtasarýný, "el-Kitâp" dediðinde ise "el-Câmiu's-Saðîr"ý kasteder.
12- Önce Kudûrî'nin meselelerini zikreder, konunun sonunda da el-Câmiu's-Saðîr'in meselelerini zikreder.
13- Kudûrî'nin ibaresi ile el-Câmiu's-Saðîr'in ibaresi arasýnda bir çeþit zýtlýk varsa "ve fi'l-Câmi'u's-Saðîr, yani Câmiu's-Saðir'de ise" diyerek bunu açýklar. Yoksa sonunda "Kale" demekle yetinir.
14- Ýhtilâf bulunan meselelerde "Kâlû" ifadesini kullanýr.
15- "Hâze'l-Hadîsü mahmulün 'alâ keza:
Bu hadis þuna yorulmuþtur" derse maksadý, hadîsçilerin yorumudur. "Nahmilühü:
Yorarýz" derse kendini kasteder.
16- "An fülân: falandan" derse, ondan nakledildiðini, "inde fülân:
Falana göre" derse, onun görüþü olduðunu anlatýr.
17- Mânânýn açýklýðýna dayanarak "emmâ"nýn cevabýna "la" getirmez.
18- "Ýn-i vasliyye"de "vav"ý kullanmaz. Ancak bu son iki âdeti sürekli deðildir.
19- Bir meseleye örnek getirir, sonra örneðe, uzaðý gösteren iþaret zamirini, birinci meseleye de yakýný gösteren iþaret zamirini kullanýr.
20- Farazî sorunun cevabýný verir ve sorunun ne olduðunu açýklamaz. Meselâ: "eðer... denirse, biz de þöyle deriz" demez. Ancak bunu üç yerde (ikisi Edebü'l-Kâdî, biri Kitâbü'l-Gasb'ta olmak üzere) söyler. [1304]
Herþeye raðmen Hidâye'nin bazý zayýf yönleri de vardýr. Meselâ:
1- "Kefalet", konusunda (bkz., 3/96) "Ýmam Þafi-î birinciyi ikinciden saymýþ, Ebû Yusuf ise ikinciyi birinciden saymýþtýr" diye bir ifade vardýr. Halbuki, doðrusu tam tersidir. Ancak bu, bizdeki "el-BabiÝ'l-Halebi" baskýsýnda düzeltilmiþtir. Fakat "Fethu'l-Kadîr" bu hatânýn kitabý yazanlar tarafýndan yapýldýðýný söyler.
2- "Taksim" konusunda: "el-Esrâr adlý kitapta böyledir" diye bir ifade geçer, (bkz., 4/50) Halbuki, orada bu ifade, dediði mesele için deðil, ayrý bir münasebet için kullanýlýr.
3- "Zebâih" konusunda (bkz., 4/65) "Hulkûm, ot ve suyun gittiði kanal, merî* ise nefesin gittiði kanaldýr" der. Doðrusu tam tersidir.
4- "Zebâih" konusunda (bkz., 4/66) "Nühâ; boyun kemiðindeki beyaz bir damardýr" der. Doðrusu:
"Boyun kemiðinin içinde bel kadar uzanan beyaz bir ip (Omurilik)" olacaktýr.
5- "Diyyât" konusunda bir gramer hatasý vardýr.
6- "Vasiyyetler" konusunda (bkz., 4/247) "Ýmâma göre emânet (vedfa) daha güçlüdür, iki arkadaþýna göre ise ikisi de eþittir" denir. Doðrusu tam tersidir.
7- Yine "Vasiyyetler" konusunda (bkz., 4/247) "Ýmam Muhammed'in görüþü budur" der. Halbuki, onun görüþü aksine zekâtý hacdan öne almaktýr.
8- Yine ayný konuda (bkz., 4/249) "Resûlüllah, Safiyye ile evlenince..." denir ki, doðrusu:
"Cüveyriye ile evlenince..." olacaktýr.
9- "Buyu" konusunda (bkz. 3/79): "Bu hadiste Resûlllah:
'Müslümanlar için olan, onlar için de olduðunu...' diye bir ifade kullanýr. Halbuki, daha önce böyle bir hadîs geçmemiþtir."
10- Hidâye'nin özellikleri ve ondaki hatâlarla ilgili bu maddeler, Hidâye'nin tarihsiz el-Bâbi'l-Halebî baskýsýnýn baþ tarafýndan ve Taþköprüzâde'nin adý geçen eserinden alýnmýþtýr, Burada akla; en az okunan kalem hatasý bulunan bir kitabýn mükemmelliðinden nasýl sözedilir, diye bir soru gelebilir. Buna öncelikle, demek ki, Hidâye sahibi de bir insanmýþ diye cevap vermek mümkündür. Sonra unutmamak gerekir ki, belki de hiç bir fýkýh kitabý, deyim yerinde ise, tek tek bütün kelimeleri ile, adese altýna alýnýp, Hîdâye gibi incelenmiþ deðildir. Eðer herhangi bir fýkýh kitabý için böyle birþey yapýlacak olsa, pek de büyük hatâ sayýlmayacak bu dokuz bulgu ile Hidâye'nin mükemmelliði daha da büyür sanýrým. Özene bezene yazýlan doktora tezleri için, hazýrlanan sayfalarca tenkit raporlarýnýn hatýrlanmasý, bu konuda daha net bir fikir verebilir. [1305] [1294] Hacý Halîfe; Keþfu'z-zunûn, 2/2032.
[1295] bkz, Y. Ziya Kavakçý, Karahanlýlar Devrinde Ýslâm Hukukçularý, s.
[1296] Taþpköprüzâde, Miftâhu's-sa'âde, 2/164.
[1297] Lüknevî, Fevâid, s. 141-142. Kifâye adlý bu þerhin bazý kaynaklarda seksen cilt olduðundan (bkz., Taþköprüzâde, Mevzûa'tü’I-ulûm, 1/724), bazýlarýnda ise sekiz cilt olduðundan (bkz., ÝA. Merðinân md) sözedilir. Seksen cilt diyenler, ya fasikül halindeki cüzleri kastetmiþ olmalý ya da birhata sonucu "sekizi, seksen" diye okumuþ bulunmalýdýrlar. Çünkü müellifin önsözündeki "bir nebze uzun oldu" ifadesi, ancak sekiz cilt için yerinde bir ifadedir. Seksen cilt olsaydý "fok uzun oldu" demeliydi.
[1298] Merginânî, Hidâye, (Mukaddime) l/l I.
[1299] Taþköprüzâde, age., 1/725
[1300] bkz., Kâtip Çelebi, age., 2/2031 vd.; Bu þerhlerden özellikle, Fethu'l-kadîr, en-Nihâye, el-Binâye ve tahriflerden de Nasbu'r-râye meþhurdur. Fethu'l-Kadîr üzerine Aliyyü'l-Kâri’nin bir haþiyesinden sözedilir ki, mevcut olmasý halinde çok deðerli bir kitap olmalýdýr. Yine Fethu'l-Kadîr'e Ýbrahim el-Halebînin de tenkitli bir ihtisarýndan söz edilir. (bkz., agk.)
[1301] Taþköprüzâde, age., 1/725.
[1302] Hidâye, Mukaddime, s. 7.
[1303] Taþköprüzâde, age., 1/726
[1304] Taþköprüzâde, age., 1/726-27; Hidâye, giriþ, s. 7-9
[1305] Doç. Dr. Faruk Beþer, Fetvalarla Çaðdaþ Hayat, Nün Yayýncýlýk, Ýstanbul 1997: 493-499.