Mektup no 105 By: hafiza aise Date: 11 Mart 2011, 13:22:29
Sýra No: 105
Aziz, sýddýk kardeþlerim,
Bir biçare vesveseli ve hassas ve dinsizlerle görüþen bir adam, meþhur dua-i Nebevî olan Cevþenü'l-Kebîr hakkýnda ve akýl haricindeki sevap ve faziletine dair bir hadisi görmüþ, þüpheye düþmüþ. Demiþ:
"Râvi, Ehl-i Beytin imamlarýndandýr. Halbuki hadsiz bir mübalâða görünüyor. Meselâ içinde der: 'Bu duaya Kur'ân kadar sevap verilir.' Hem 'Göklerdeki büyük melâikeler, o dua sahibini gördükçe kürsilerinden inip ona pek büyük bir tevazu ile hürmet ederler.' Bu ise, aklýn ve mantýðýn mikyaslarýna gelmez" diye, Risale-i Nur'dan imdad istedi. Ben de Kur'ân'dan ve Cevþen'den ve Nur'lardan gayet kat'î ve tam akýl ve hikmete mutabýk bir cevap verdim. Size gayet kýsa bir icmalini beyan ediyorum. Þöyle ki, ona dedim:
Evvelâ: Yirmi Dördüncü Sözün Üçüncü Dalýnda on adet "usul" var, böyle þüpheleri esasýyla keser, izale eder. Ona bak, cevabýný al.
Saniyen: Hergün bütün ümmet kadar hasenat ona iþlenen ve bütün ümmetin saadetlerine yardým eden ve Ýsm-i Âzamýn mazharý ve kâinatýn çekirdek-i aslîsi, hem en mükemmel ve cami meyvesi olan zât-ý Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, o duanýn kendi hakkýnda o azîm mertebesini görmüþ, ona haber veren Cebrail Aleyhisselâmdan iþitmiþ, baþkalarýný kendine kýyas etmiþ veya edilmiþ. Demek o pek fevkalâde ve acip sevap, zât-ý Ahmediyenin (a.s.m.) velâyet-i kübrâsýndan ona gelmiþ. Küllî, umumî deðil, belki o duanýn mahiyetinde böyle harika bir kýymet var ve ism-i Âzam mazharý olan zatýn tebaiyetiyle baþkalara dahi o sevap mümkündür; fakat gayet ehemmiyetli þartlarý var, yalnýz okumak kâfi gelmez. Yoksa muvazene-i ahkâmý bozar, farzlara iliþir.
Salisen: O dua, nasýl ki zât-ý Ahmediyeye baktýðý vakit mübalâðadan münezzeh ve ayn-ý hakikat oluyor. Öyle de, o duadaki yüzer Esmâ-i Hüsnânýn hakikatlerine baktýðý zaman, deðil mübalâða, belki onlarýn nihayetsiz tecellîlerinden gelmesi mümkün ve gelebilen feyizlerin nihayetsizliðini göstermek için pek az bir kýsmýný Muhbir-i Sâdýk (a.s.m.) haber vermiþ ve teþvik için müphem ve mutlak býrakmýþ. Sonra, mürur-u zamanla, o kaziye-i mümkine ve mutlaka, bilfiil vâki ve külliye telâkki edilmiþ.
Rabian: Yirminci Lem'a-i Ýhlâsda, bir adama beþ yüz senelik bir geniþlikte bir Cennet verilmesine dair olan bir haþiye var. Ona da bak, gör ki, o koca Cennetin verilmesi, bilmediðimiz tarzda bir mâlikiyet deðil, belki insan nasýl hususî hanesine çok cihetlerle mâliktir, sahiptir; öyle de, zemin yüzündeki þeylere çok duygularýyla bir nevi mâliktir, tasarruf ve istifade edebilir. Hem, koca dünyayý, benim hanemdir, bana vermiþ ve güneþ lâmbamdýr diyebilir.
Demek bazý fevkalhad, harika ve akýl haricindeki bir kýsým sevaplar, bu mezkûr hakikate bakar.
Hem Ýslâmiyette her sevabýn, her fazilet-i a'mâlin en evvel mazharý ve bizlerin bir duada bir zerre sevabýmýzda, o duada bir dað kadar sevap ve feyzi kazanan zât-ý Ahmediye (a.s.m.), hususî virdler ve dualar ve þeriat ve risalet cihetiyle deðil, belki velâyet-i Ahmediye noktasýnda ve umumî olmayan derslerinde, kendine verilen en yüksek mertebeyi beyan eder. Kendine tam tebaiyet eden has vârislerini, o noktalara teþvik eder.
(1)
dedim. O vesvese edip þüphelere düþen adam, lillâhilhamd, kurtuldu, tam kanaatý geldi. Belki sizin bazýlarýnýza faydasý var diye size de gönderdim.
Umumunuza binler selâm...