Emirdað Lahikasý
Pages: 1
Mektup no 144 By: hafiza aise Date: 09 Mart 2011, 21:17:17
Sýra No: 144

Aziz, sýddýk kardeþim ve bu fâni dünyada hamiyetli ve ciddî bir arkadaþým,

Evvelâ:
Bütün dostlarým ve hemþehrilerimden en ziyade zâtýnýz ve bazý Erzurumlu zatlar, benim bu iþkenceli ve mazlumiyet hâletimde þefkatkârane ciddî alâkadarlýðýnýza ve imdadýma fikren koþmanýza cidden çok minnetdarým; âhir ömrüme kadar unutmayacaðým. Size bin mâþaallah ve bârekâllah derim.

Saniyen: Mesleðime ve Risale-i Nur'dan aldýðým dersime bütün bütün muhalif olarak ve on seneden beri fâni dünyanýn geçici, ehemmiyetsiz hâdiselerine bakmamak olan bir düstur-u hayatýma da münâfi olarak, sýrf senin hatýrýn ve merak ettiðin ve bu defaki uzun mektubun için vaziyetime ve zâlimlerin iþkencelerine ait birkaç maddeyi beyan edeceðim.

Birincisi: Otuz sene evvel Darü'l-Hikmet âzâsý iken, birgün, arkadaþýmýzdan ve Darü'l-Hikmet âzâsýndan Seyyid Sadeddin Paþa dedi ki:

"Kat'î bir vasýta ile haber aldým; kökü ecnebîde ve kendisi burada bulunan bir zýndýka komitesi, senin bir eserini okumuþ. Demiþler ki: 'Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleðimizi (yani zýndýkayý, dinsizliði) bu millete kabul ettiremeyeceðiz. Bunun vücudunu kaldýrmalýyýz' diye senin idamýna hükmetmiþler. Kendini muhafaza et."

Ben de "Tevekkeltû alâllah, ecel birdir, tagayyür etmez" dedim.

Ýþte bu komite, otuz sene, belki kýrk seneden beri hem tevessü etti, hem benimle mücadelede herbir desiseyi istimal etti. Ýki defa imha için hapse ve on bir defa da beni zehirlemeye çalýþmýþlar (þimdi on dokuz defa oldu). En son dehþetli plânlarý, sabýk Dahiliye Vekilini ve Afyon'un sâbýk Vâlisini, Emirdaðýnýn sabýk kaymakam vekilini aleyhime sevk etmeleriyle, resmî hükûmetin nüfuzunu bütün þiddetiyle aleyhimde istimal etmeleridir. Benim gibi zayýf, ihtiyar, merdumgiriz, fakir, garip, hizmete çok muhtaç bir biçâreye o üç resmî memurlar, aleyhimde öyle bir propaganda ve herkesi korkutmak o dereceye gelmiþ ki, bir memur bana selâm etse, haber aldýklarý vakitte deðiþtirdikleri için, casusluktan baþka hiçbir memur bana uðramadýðýný ve komþularýmýn da bazýlarý korkularýndan hiç selâm etmediklerini gördüðüm halde, inayet ve hýfz-ý Ýlâhî bana bir sabýr ve tahammül verdi. Emsalsiz bu iþkence, bu tazyik, beni onlara dehalete mecbur etmedi.

Ýkincisi: Belki tahattur edersin, Ankara'da, divan-ý riyasetinde Mustafa Kemal'le münakaþa zamanýnda, ona karþý dedim: "Namaz kýlmayan haindir, hainin hükmü merduttur." Yüzüne þiddetli mukabele ettiðim halde bana karþý ihanet ve hakarete cesaret edemediði halde, burada küçük bir zabit ve bir çavuþ, o ihaneti ve hakareti yaptýlar. Maksatlarý beni hiddete getirip bir mesele çýkarmak olmasýndan, hýfz ve inayet-i Ýlâhiye bana sabýr ve tahammül verdi.

Üçüncüsü: Ýki sene, iki mahkeme, ellerinde tetkik edilen bütün Risale-i Nur eczalarýnda kanunca bir vesile bulamayýpbizi ve Risale-i Nur'u beraat ettirdikten sonra, zýndýka komitesi, münafýk bazý memurlarý vesile ederek, merkez-i hükûmette resmî bir plân çevirip beni bütün bütün hilâf-ý kanun olarak bütün dostlarýmdan ve talebelerimden tecrit ve sýhhat ve hayatým noktasýnda en fena bir yerde,beni nefyetmek nâmý altýnda, haps-i münferid ve tecrid-i mutlak mânâsýnda beni Emirdaðýna gönderdiler. Þimdi tahakkuk etmiþ ki, iki maksatla bu muameleyi yapýyorlar.

Birisi: Eskiden beri ihaneti kabul etmediðimden, beni o surette hiddete getirip bir mesele çýkararak mahvýma yol açmaktý. Bundan birþey çýkaramadýklarý için, zehirlendirmek vasýtasýyla mahvýma çalýþtýlar. Fakat inayet-i Ýlâhiye ile, Nur þakirtlerinin dualarý tiryak gibi, panzehir gibi ve sabýr ve tahammülüm tam bir ilâç gibi o plâný akîm býraktý, o maddî ve mânevî zehrin tehlikesini geçirdi. Gerçi hiçbir tarihte, hiçbir hükûmette bu tarzda iþkenceli zulümler, kanun namýna, hükûmet namýna yapýlmadýðý halde, damarlarýma dokunduracak tarzda mütemadiyen tarassutlarla herkesi ürkütmekle beni hiddete getiriyordu. Fakat birden kalbime ihtar edildi ki, bu zalimlere hiddet deðil, acýmalýsýn. Onlarýn herbirisi, pek az bir zaman sonra, sana muvakkaten verdikleri azap yerinde bin derece fazla bâki azaplara ve maddî ve mânevî Cehennemlere mâruz kalacaklar. Senin intikamýn, bin defa ziyade onlardan alýnýr. Ve bir kýsmý, aklý varsa, dünyada da kaldýkça, geberinceye kadar vicdan azabý ve idam-ý ebedî korkusuyla iþkence çekecekler. Ben de onlara karþý hiddeti terk ettim, onlara acýdým. Allah ýslah etsin dedim.

Hem bu azap ve iþkencelerinde pek büyük sevap kazanmakla beraber, Risale-i Nur þakirtleri yerine ve onlarýn bedeline benimle meþgul olup yalnýz beni tâzip etmeleri, Nurculara büyük bir fayda ve selâmetlerine hizmet olmasý cihetinde de Cenab-ý Hakka þükrediyorum ve müthiþ sýkýntýlarým içinde bir sevinç hissediyorum.

Dördüncüsü: Senin mektubunda benim istirahatimi ve eðer iktidarým olsa, benim Þam ve Hicaz tarafýna gitmeme dair sizin hükûmet-i hazýraya müracaat maddesi ise:

Evvelâ: Biz, imaný kurtarmak ve Kur'ân'a hizmet için, Mekke'de olsam da buraya gelmek lâzýmdý. Çünkü, en ziyade burada ihtiyaç var. Binler ruhum olsa, binler hastalýklara müptelâ olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin imanýna ve saadetine hizmet için burada kalmaya Kur'ân'dan aldýðým dersle karar verdim ve vermiþiz.

Saniyen: Bana karþý hürmet yerine hakaret görmek noktasýný mektubunuzda beyan ediyorsunuz. "Mýsýr'da, Amerika'da olsaydýnýz, tarihlerde hürmetle yâd edilecektiniz" dersiniz.

Aziz, dikkatli kardeþim,

Biz, insanlarýn hürmet ve ihtiramýndan ve þahsýmýza ait hüsn-ü zan ve ikram ve tahsinlerinden mesleðimiz itibarýyla cidden kaçýyoruz. Hususan acip bir riyakârlýk olan þöhretperestlik ve câzibedar bir hodfuruþluk olan tarihlere þâþaalý geçmek ve insanlara iyi görünmek ise, Nurun bir esasý ve mesleði olan ihlâsa zýttýr ve münafidir. Onu arzulamak deðil, bilâkis þahsýmýz itibarýyla ondan ürküyoruz. Yalnýz Kur'ân'ýn feyzinden gelen ve i'câz-ý mânevîsinin lemeatý olan ve hakikatlerinin tefsiri bulunan ve týlsýmlarýný açan Risale-i Nur'un revacýný ve herkesin ona ihtiyacýný hissetmesini ve pek yüksek kýymetini herkes takdir etmesini ve onun pek zahir mânevî kerâmâtýný ve iman noktasýnda zýndýkanýn bütün dinsizliklerini maðlûp ettiklerini ve edeceklerini bildirmek, göstermek istiyoruz ve onu rahmet-i Ýlâhiyeden bekliyoruz.

Þahsýma ait ehemmiyetsiz ve cüz'î bir maddeyi haþiye olarak beyan ediyorum:

Madem Recep Bey ve Kara Kâzým seninle dost ve zannýmca eski Said'le de münasebetleri var. Onlardan iyilik istemek deðil, belki bana karþý selefleri gibi mânâsýz, lüzumsuz tazyik ve zulme meydan vermesinler. Hakikaten buranýn maddî ve manevî havasýyla imtizaç edemiyorum. Sýkýntýlarým pek fazla. Ýkametgâhýmý hem dýþarýdan, hem içeriden kilitliyorum. Her cihetle yalnýzým. Ve bir cihette de komþusuz, sýkýntýlý bir odada, hasta bir halde hayatýmý geçiriyorum. Bazan bir günü, Denizli'de bir ay hapisten fazla beni sýkmýþ. Bu yirmi sene dehþetli zulümle hürriyetime ve serbestiyetime iliþmek artýk yeter! Zaten iki sene mahkemelerin tetkikatýyla ve aleyhimdeki münafýklarýn plânlarý akîm kalmasýyla kat'iyen tebeyyün etmiþ ki, þahsýmda ve Nurlarda bu vatan ve millete zarar tevehhüm etmekle daha kimseyi kandýramazlar. Ben de herkes gibi hürriyetime sahip olsam, belki tebdil-i hava için mutedil havasý bulunan bu kazanýn bazý köylerine gitmeme müsaadekâr bir iþ'ar burada olsa, münasip olur. Size ve oradaki Nur dostlarýma çok selâm ve dua ediyoruz.



Said Nursî


radyobeyan