Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Beyzade Efendi By: armi Date: 25 Mayýs 2009, 21:16:26
Anadolu evliyâsýndan. Asýl adý Ali Rýzâ olup, babasýnýn adý ise Hacý Bekir'dir. 1810 (H.1225) senesinde Harput'ta doðdu. Babasý aslen Türkistanlý olup, önce Mýsýr'a, sonra da bu bölgenin Napolyon tarafýndan iþgâli üzerine Harput'a göç etti. Beyzâde Efendi tahsîl çaðýna geldiðinde, ilk olarak Þeyhülulemâ diye tanýnan Hacý Ali Efendiden ders almaya baþladý. Daha sonra Daðýstanlý Hâfýz Mehmed Efendinin derslerine devâm etti. Genç yaþýna raðmen tahsil döneminde zekâ ve dirâyetiyle kendini herkese sevdirip, durup dinlenmeden çalýþarak yüksek derecelere kavuþtu.

Daðýstanlý Hâfýz Efendinin en baþarýlý talebelerinden idi. Hocasý Daðýstanlý Hâfýz Efendi ölüm döþeðinde iken, vefâtýndan sonra kürsünün Beyzâde Efendiye verilmesi konusunda medresenin kurucularýndan Çötelizâdelerden Sýrma Hâtuna þöyle vasiyette bulundu:

"Ben yakýnda öleceðim. Ölümümden sonra, müderrislik için birçok dedikodular, hattâ kavgalar olacaktýr. Yerimi ancak Beyzâde Ali Rýzâ Efendi doldurabilir, müderrisliði ona vereceksin. Þâyet baþkalarýna verecek olursan, kýyâmet gününde senden dâvâcý olurum." Sýrma Hâtun; "Vasiyetini emânet bilirim. Emânete ihânet edilmez. Bize sâdece o emâneti korumak ve bu vasiyete itâat etmek düþer." dedi. Bir süre sonra Daðýstanlý Mehmed Efendi vefât etti. Fakat bu zât, Beyzâde Efendiye icâzet, diploma vermedi. Bu yüzden Daðýstanlý'dan boþalan müderrislik için birçok dedikodular çýktý. Herkes Beyzâde'nin yaþýna bakýp, onun ilminden ve fazîletinden þüphe ediyordu. Bu durumu öðrenen Gâziantep âlimlerinden Küçük Ali Efendi, Beyzâde'ye bir icâzetnâme, diploma gönderdi. Bu icâzet gelince, Beyzâde Efendi, Daðýstanlý hocadan boþalan müderrisliðe tâyin edildi.

Beyzâde Efendi, Urfa'dan Harput'a gelen Hartevîzâde Mehmed Rehavî ile tanýþtý. Daha sonra Urfa'ya giderek bu zâta talebe oldu. Kýsa sürede tasavvufun Nakþibendîlik yolunda ilerleyen Beyzâde'yi, Mehmed Rehavî halîfeliðe tâyin etti. Haramlardan, þüphelilerden sakýnmaya önem veren Beyzâde Efendi, yýllarca Harput'ta insanlara Hak yolunu anlatarak onlarýn kurtuluþuna vesîle oldu.

Beyzâde Efendi hac yolculuðuna çýktýðý yýllardan birinde yanýna oðlu Behâeddîn Efendiyi de aldý. Yolda her rastladýðý fakire bakan Beyzâde Efendi, daha sonra oðluna; "Þu kadar ver." derdi. Böyle yol alýrlarken, bir genç Beyzâde'nin yanýna geldi ve sadaka istedi. Beyzâde Efendi sapasaðlam gence baktýktan sonra, oðluna; "Yirmi kuruþ ver." dedi. Behâeddîn Efendi gencin gücüne kuvvetine bakarak; "Babamý da anlamak zor. Sakata, köre bile daha yirmi kuruþ vermedi. Acaba bu gence niçin bu kadar fazla para verilmesini istedi." diye düþündü. Yola devâm ederlerken bile bu düþünce Behâeddîn Efendinin aklýndan çýkmadý. Bu düþünce ile yürürken, Beyzâde Efendi oðluna dönerek; "Oðul oðul! Sen böyle þeylere karýþma. O gördüðün fakirlerin hepsi de kendi nefisleri için para topluyorlardý. Lâkin o sapasaðlam genç, Allahü teâlânýn velî kullarýndan olup, verdiðimiz yirmi kuruþu fakirlere daðýtacaktý." dedi. Behâeddîn Efendi bu cevap üzerine piþman olup tövbe etti ve yollarýna devâm ettiler.

"Vataný sevmek îmândandýr." hadîs-i þerîfine câný gönülden baðlý olan Beyzâde Efendi, 93 Rus Harbinde memleketi müdâfaa gâyesiyle cepheye koþtu. Oðlu Mehmed Nûri ve torunu Hâlid efendileri yanýna alýp, bir grup gönüllü mücâhidin at, silâh ve bütün levâzýmâtýný kendi kesesinden karþýlayarak Rus Harbine katýldý. Erzurum müdâfaasýnda büyük yararlýlýklar gösterdi.

Beyzâde Efendi gösteriþi ve ihtiþâmý aslâ sevmezdi. Çok mütevâzî ve halka karþý büyük bir sevgi ve hürmet gösterirdi. Câmiye giderken halký rahatsýz etmemek için dâimâ ýssýz ve ara sokaklardan geçer ve etrafýna bakmazdý. Çünkü halk kendisini görünce iþi ve gücü býrakýp, ona hürmet için ayaða kalkýp selâmlardý. Yüzünde þefkat ve mülâyemetle karýþýk bir muhabbet mevcûd olup, karþýlaþtýðý kimselerde dâimâ derin bir hürmet ve muhabbet hissi hâsýl olurdu. Az konuþur, söylenenleri dikkatle dinleyip bir müddet düþündükten sonra cevap ve nasîhatlarda bulunurdu. Temizliðe son derece dikkat ve îtinâ gösterirdi ve; "Ýslâmiyetin belli baþlý erkâný temizliktir. Temiz olmayanýn îmânýndan þüphe edilir." diyerek bütün talebelerine nasîhat ederdi.

Seksen seneye yakýn bir süre Ýbrâhim Paþa Medresesinde müderrislik yaparak, çok talebe yetiþtiren Beyzâde Efendi, ömrünün sonlarýna doðru müderrislik vazîfesini oðlu Müftü Hacý Mehmed Nûri Efendiye býrakarak, kendisi bir köþeye çekildi, ibâdetle meþgûl oldu. Ömrünün sonlarýna doðru rahatsýzlandý. Hasta olmasýna ve ateþler içinde yanmasýna raðmen yine diz çöküp oturduðunu ve ayaklarýný uzatmadýðýný gören oðlu dayanamayýp, sebebini sordu. Oðlunun bu suâline hafif gülümsedikten sonra kaþlarýný çatýp; "Heey oðul, güzel oðul!.. Demek ayaklarýmý uzatayým öyle mi? Uzatayým lâkin kime karþý uzatayým dersin. Söyle kime karþý?" cevâbýný verdi. Beyzâde Efendi, 1904 (H.1322) senesinde Harput'ta vefât etti. Cenâze namazýna çok sayýda insan iþtirâk etti. Meteris mezarlýðýna defnedildi. Üzerine türbe yapýlmamasýný vasiyet ettiði için, sâde bir mezarý vardýr.

Kabe 'ye Hep  Yürüyerek  Gidilmez!

Beyzâde Efendi, bir sene hacca gitmeye karar verdi. Arkadaþlarý ile anlaþýp, para biriktirmeye baþladý. Hanýmý o sene hâmile idi. Bir gün hanýmý yatakta yatarken dýþarýdan et kokusu gelir. Caný bu etten yemek ister ve Beyzâde Efendiye; "Efendi! Þu kýzarmýþ et kimlerde piþiyorsa git benim hatýrým için bir parça isteyiver. Caným çekti." deyince, Beyzâde Efendi;

"Heey hâtun hey!.. Bu kadar zenginliðimiz boþunaymýþ meðer. Ýstediðin et olsun, kebâb olsun. Hemen çarþýya gidip, en âlâsýndan sana kebap getiririm." cevâbýný verdi. Hanýmýnýn ýsrarla bu kýzaran etten istemesi üzerine, Beyzâde Efendi üzgün bir þekilde dýþarý çýktý. Bu kokunun fakir bir komþularýnýn evinden geldiðini anladý. Utanarak kapýyý çaldý ve ayak üstü mevzuyu söyledi. Kapýyý açan kadýncaðýz; "Olmaz efendim! Piþirdiðim et size lâyýk deðildir." dedi. Beyzâde Efendinin ýsrârý üzerine kadýn gerçeði söylemek mecbûriyetinde kaldý ve;

"Efendim! Üç günden beri çoluk-çocuk açýz. Çocuklarýn aðlamalarýna fazla dayanamadýðým için, sokakta bir köpek yakalayýp kestim. Ýþte kýzaran et budur. Çocuklarýmýn seslerinin kesilmesi için kýzartýyorum. Onlarý oyalýyorum." dedi. Bu durum karþýsýnda gözleri yaþaran Beyzâde Efendi, hemen evine dönerek hac için ayýrdýðý paranýn büyük kýsmýný kadýna verdi. Geri kalanýný çevresindeki fakirlere daðýttý ve hacca gitmekten vaz geçti.

Arkadaþlarý ile kararlaþtýrdýklarý gün gelince, Beyzâde Efendi arkadaþlarýna hacca gidemeyeceðini söyledi. Sebebini öðrenmek istedilerse de, Beyzâde Efendi söylemedi. Bunun üzerine arkadaþlarý yola koyuldu. Uzun ve zahmetli bir yolculuktan sonra Mekke'ye varan arkadaþlarý hayret içinde kaldýlar. Çünkü Beyzâde Efendi kendilerinden önce gelmiþti. Bâzýlarý; "Eðer bizden sonra yola çýkmýþ olsaydý, mutlaka bizi gelip geçerdi. Biz de onu görürdük. Ama böyle bir þey olmadý." dediler. Kâbe'nin tavâfý esnâsýnda, namaz kýlarken, Arafat'a çýkarken hep en ön saflarda Beyzâde Efendiyi gördüler. Harput'a döndüklerinde Beyzâde Efendiye bu durumun hikmetini sordular. O da; "Hayýr ve hasenât yüzünden. Siz Kâbe'ye yürümekle mi varýldýðýný sanýrsýnýz?" dedikten sonra, olanlarýn hepsini anlattý. Bundan sonra Harput'ta fakirler hiç bir zaman muhtaç duruma düþmedi. Zenginler fakir aramak için yarýþtýlar.

1) Harput Yollarýnda; c.2, s.110


radyobeyan