Emirdað Lahikasý
Pages: 1
Mektup no 148 By: hafiza aise Date: 09 Mart 2011, 17:17:06
Sýra No: 148

Aziz, sýddýk kardeþlerim,

Evvelen: Garip bir münazara-i nefsiyemi, bana mahsus iken, berâ-yý malûmat size yazmak hatýrýma geldi. Þöyle ki:

Baþým üstündeki sizce malûm levha nefsimi tam susturduðu halde, bu gece nefs-i emmarenin silâhýný daha musýrrane istimal eden kör hissiyatým, damarlarýma tam dokundurup, tesemmüm ve hastalýktan gelen ziyade teessür ve hassasiyet ve þeytandan gelen ilkaat ve fýtrî hubb-u hayattan gelen acip bir hâletle, o ikinci nefs-i emmare hükmünde olan kör hissiyat, benim vefat ihtimalinden þiddetli bir meyusiyet ve teellüm ve kuvvetli bir hýrs ve zevk ve lezzetle kalb ve ruhuma tam iliþti.

"Niçin istirahat-i hayatýna çalýþmýyorsun, belki reddediyorsun? Ve gayet zevkli ve mâsumâne lezzetli bir hayat ve bir ömür kendine Nur dairesinde aramýyorsun ve ölmeye karar verip razý oluyorsun?" dedi ve dediler. Birden gayet kuvvetli iki hakikat, o ikinci nefs-i emmareyi þeytanla beraber susturdu.

Birincisi: Madem Risale-i Nur'un vazife-i kudsiye-i imaniyesi benim ölümümle daha ziyade hâlisâne inkiþaf edecek ve hiçbir cihetle dünya iþlerine ve benlik ve enaniyete vesilelikle itham edilmeyecek ve rekabeti tahrik eden hayat-ý þahsiyemi bulmadýðý için daha mükemmel ve ihlâs ile o vazife devam edecek. Hem ben dünyada kaldýkça gerçi bir derece yardýmým olabilir; fakat âdi þahsiyetimin ehemmiyetli rakipleri, münekkitleri, o þahsiyeti itham edebilir ve Risale-i Nur'a ihlâssýzlýkla iliþebilir ve bir derece çekinir, çekindirir. Hem bir derece bekçilik yapan bir þahsiyetin yatmasýyla, o daire-i nurâniyedeki bütün ehl-i gayret müteyakkýz davranýr. Bir nöbettar yerine, binler bekçi çýkar. Elbette ölüm gelse, "Baþ üstüne geldin" demek gerektir.

Hem, madem Nur þakirtlerinden çoklarý hem malýný, hem istirahatini, hem dünya zevklerini, hem lüzum olsa hayatýný Nurun hizmetinde feda ediyorlar. Sen, ey nefsim; neden fedakârlýkta en geri kalmak istersin?

Hem kat'iyen bil ki, Çok biçarelerin hayat-ý bâkiyelerini Nurlarla kurtarmak hizmetinde, fâni ve zahmetli ihtiyarlýk hayatýný memnuniyetle býrakmaya lüzum olsa veya vakti gelse, râzý olmak gayet lezzetli bir þereftir.

Ýkincisi: Nasýl ki âciz, zayýf bir adam, bir batmaný kaldýramadýðý halde on batman yük üstüne yýðýlmýþ bulunsa ve dostlarý onu çok kuvvetli bilip ona gizli zaafýna yardýmdan ziyade ondan yardým istedikleri halde, o biçare de onlarýn hüsn-ü zannýný kýrmamak veyahut kendini çok aþaðý göstermemek için gayet aðýr ve soðuk olan gösteriþ ve tekellüflerle kendini yüksek ve kuvvetli göstermeye çalýþmak çok elîm ve zevksiz olmasý gibi; aynen öyle de, ey kör hissiyatýn içine giren nefs-i emmare, bu âdi þahsiyetimin ve bir çekirdek kadar ehemmiyeti olmayan istidadýmýn yüz derece fevkinde ve sýrf bir inayet-i Rabbaniye olarak bu karanlýklý ve çok hastalýklý asýrda Kur'ân'ýn eczahane-i kudsiyesinden çýkan ve rahmet-i Ýlâhiye ile elimize verilen Risale-i Nur'daki hakikatlere o þahýs masdar ve menba ve medar olamaz. Belki, yalnýz çok biçare ve muhtaç ve Kur'ân kapýsýnda bir sâil ve muhtaçlara yetiþtirmeye bir vesile olduðum halde, Nurun muhlis ve hâlis, sýddýk ve sadýk, sâfi ve fedakâr þakirtleri, o biçare þahsiyetim hakkýnda yüz derece ziyade hüsn-ü zanlarýný kýrmamak ve hissiyatlarýný incitmemek ve Nurlara karþý þevklerine iliþmemek ve Üstad nâmý verdikleri o biçare þahsý, onlarýn hatýrý için çok aþaðý olduðunu göstermemek ve aðýr ve elemli tekellüflere ve tasannulara mecbur olmamak için ve yirmi sene tecrîdâtýn verdiði tevahhuþ için, hattâ dostlarla dahi-hizmet-i Nuriye olmazsa-görüþmeyi terk ediyorum ve etmeye ruhen mecbur oluyorum. Ve tekellüfe ve kýymetten ziyade kendimi göstermeye ve ziyade hüsn-ü zan edenlere karþý hoþ görünmek için kendimi makam sahibi göstermek ve sýrr-ý ihlâsa tam münâfi kendini büyük göstermek ve vakar perdesi altýnda benliðin zararlý ve fâni zevkini aramak hâletleri ise, ey nefsim, meftun olduðun o zevkleri hiçe indirirler.

Ey nefis! Ey zevke müptelâ bedbaht kör hissiyat! Binler dünyevî zevki alsan, þu vaziyette yine bozulur; o zevk ayn-ý elem olur. Madem yüzde doksan mazideki ahbab âdetâ, güya beni berzaha çaðýrýyorlar. Bu hazýr zamandaki on dosttan ben kaçmaya mecbur oluyorum. Elbette bu ihtiyarlýk ve yalnýzlýk hayata, berzah hayat-ý mâneviyesi bin derece müreccahtýr diye, bu iki hakikatle, hadsiz þükürler olsun, o ikinci nefs-i emmare tam susturuldu, kalb ve ruhtan gelen zevke razý oldu. Þeytan dahi sustu, hattâ damarlarýmdaki maddî hastalýk da gayet hafifleþti.

Elhasýl: Ölsem, vazife-i Nuriye daha ziyade ihlâs ile rekabetsiz, ithamsýz inkiþaf eder.

Hem, bu zamanda aramadýðým cüz'î, muvakkat zevk ve bu hayat ve dünya gözüyle fütuhat-ý Nuriyeden gelen lezzet bedeline, çok aðýr, soðuk ve nâhoþ tekellüf elemlerinden ve hodfuruþluk zahmetlerinden ve tasannu zararlarýndan kurtulmak vardýr.

Hem, bu senede bir defa, ey nefis, ruh ve kalble beraber çok müþtak olduklarýnýz eski, zevkli ve hayatýmdaki yaþadýðým memleketleri ve ünsiyet ettiðim ahbaplarý ve mufarakatlerinden çok mahzun olduðum kardeþleri görmek için, beraber, kýsmen hakikaten, kýsmen hayalen o geçmiþ mazide gezdin. Sen de gördün ki, o sevimli, müteaddit vatanlarýmda, yüzde ancak bir iki ahbabý bulabildin. Ötekiler, bütün berzah âlemine göçmüþler ve o sevimli hayat levhalarý deðiþmiþ, elîm ve hazin bir vaziyet almýþ. Daha o ahbapsýz yerleri görmek istenilmez. Onun için, bu hayat ve bu dünya bizi kovmadan evvel ve "Haydi dýþarýya!" demeden, biz kemâl-i izzetle, Allahaýsmarladýk deyip izzetimizle bu fâni zevklerimizi býrakmalýyýz.


Umum kardeþlerimize binler selâm ve dua eden hasta fakat tam mesrur kardeþiniz Said Nursî


radyobeyan