Emirdað Lahikasý
Pages: 1
Mektup no 150 By: hafiza aise Date: 09 Mart 2011, 17:00:39
Sýra No: 150


Aziz, sýddýk kardeþlerim ve Nur þakirtlerinin küçük pehlivanlarý,

Asâ-yý Mûsâ âhirlerinde, bazý nüshalarýnda mübarekler pehlivaný büyük ruhlu Küçük Ali namýnda bir kardeþimizin sualine karþý verdiðim bir cevap var. Onu okuyunuz ki, o zâta bazý muterizler Risale-i Nur'un kýymetini bir derece kýrmak için demiþler: "Herkes Allah'ý bilir. Âdi bir adam, bir veli gibi Allah'a iman eder" diye, Nurlarýn pek yüksek ve pek çok kýymettar ve gayet lüzumlu tahþidatýný ziyade göstermek istemiþler.

Þimdi, Ýstanbul'da, daha dehþetli bir fikirde, anarþi fikirli küfr-ü mutlaka düþmüþ bir kýsým münafýklar, Risale-i Nur gibi, ekmek ve suya ihtiyaç derecesinde herkes muhtaç olduðu imanî
hakikatlerine ihtiyacý düþürmek desisesiyle diyorlar ki: "Her millet, herkes Allah'ý bilir. Onu, daha yeni ders almaya ihtiyacýmýz çok yok" diye mukabele etmek istiyorlar.

Halbuki Allah'ý bilmek, bütün kâinata ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yýldýzlara kadar cüz'î ve küllî herþey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduðuna kat'î iman etmek; ve mülkünde hiçbir þeriki olmadýðýna ve Lâ ilâhe illallah kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa, "Bir Allah var" deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnat etmek-hâþâ-hadsiz þerikleri hükmünde esbabý merci tanýmak ve herþeyin yanýnda hâzýr irade ve ilmini bilmemek ve þiddetli emirlerini tanýmamak ve sýfatlarýný ve gönderdiði elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah'a iman hakikati onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki mânevî Cehennemin dünyevî tazibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler.

Evet, inkâr etmemek baþkadýr, iman etmek bütün bütün baþkadýr.

Evet, kâinatta hiçbir zîþuur, kâinatýn bütün eczasý kadar þahidleri bulunan Hâlik-ý Zülcelâl'i inkâr edemez... Etse, bütün kâinat onu tekzib edeceði için susar, lâkayd kalýr.

Fakat Ona iman etmek, Kur'ân-ý Azîmüþþânýn ders verdiði gibi, O Hâlýký, sýfatlarýyla, isimleriyle, umum kâinatýn þehadetine istinaden kalben tasdik etmek; ve elçileriyle gönderdiði emirleri tanýmak; ve günah ve emre muhalefet ettiði vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahlarý serbest iþleyip istiðfar etmemek ve aldýrmamak, o imandan hissesi olmadýðýna delildir. Her neyse...

Evlâtlarým, ehemmiyetli bir hâdise size bu uzun meseleyi kýsaca beyan etmeye sebep oldu. Þimdilik sizlere Risale-i Nur'un ehemmiyetli þakirtleri nazarýyla bakýyorum. Mustafa Oruç, çok talihlidir ki, kendi sisteminde ve ruhunda ve ciddiyetinde, az bir zamanda sizleri buldu. Bir iken on Mustafa oldu.

Said Nursî


radyobeyan