Emirdað Lahikasý
Pages: 1
Mektup no 151 By: hafiza aise Date: 09 Mart 2011, 16:50:25
Sýra No: 151

Aziz, muhterem kardeþim,

Evvelâ zatýnýzýn bir risale kadar câmi ve uzun ve müdakkikane hararetli mektubunuzu kemâl-i merakla okudum. Peþin olarak size bunu beyan ediyorum ki, Risale-i Nur'un üstadý ve Risale-i Nur'a Celcelutiye Kasidesinde rumuzlu iþaretiyle pek çok alâkadarlýk gösteren ve benim hakaik-i imaniyede hususî üstadým, Ýmam-ý Ali'dir (r.a.).

(1) âyetinin nassýyla, Âl-i Beytin muhabbeti, Risale-i Nur'da ve mesleðimizde bir esastýr ve Vehhâbîlik damarý, hiçbir cihette Nur'un hakikî þakirtlerinde olmamak lâzým geliyor. Fakat, madem bu zamanda zýndýka ve ehl-i dalâlet ihtilâfdan istifade edip, ehl-i imaný þaþýrtýp ve þeâiri bozarak Kur'ân ve iman aleyhinde kuvvetli cereyanlarý var; elbette bu müthiþ düþmana karþý cüz'î teferruata dair medar-ý ihtilâf münakaþalarýn kapýsýný açmamak gerektir.

Hem, ölmüþ insanlarý zemmetmek, hiç lüzumu yok. Onlar, dar-ý âhirete, mahall-i cezaya gitmiþler. Lüzumsuz, zararlý, onlarýn kusurlarýný beyan etmek, emrolunan muhabbet-i Âl-i Beytin muktezasý deðildir ve lâzým da deðildir diye, Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat, Sahabeler zamanýndaki fitnelerden bahis açmayý menetmiþler. Çünkü Vâkýa-i Cemelde Aþere-i Mübeþþereden Zübeyir ve Talha ve Âiþe-i Sýddîka (r.a.) bulunmasýyla Ehl-i Sünnet Velcemaat, o harbi, içtihad neticesi deyip, "Hazret-i Ali (r.a.) haklý, öteki taraf haksýz; fakat içtihad neticesi olduðu cihetle affedilir."

Hem Vehhâbîlik damarý, hem müfrit Râfýzîlerin mezhepleri Ýslâmiyete zarar vermesin diye, Sýffîn Harbindeki bâðîlerden de bahis açmayý zararlý görüyorlar.

Haccac-ý Zâlim, Yezid ve Velid gibi heriflere ilm-i kelâmýn büyük allâmesi olan Sadeddin-i Taftazanî, "Yezide lânet caizdir" demiþ; fakat "Lânet vaciptir" dememiþ. "Hayýrdýr ve sevabý vardýr" dememiþ. Çünkü, hem Kur'ân'ý, hem Peygamberi, hem bütün Sahabelerin kudsî sohbetlerini inkâr eden hadsizdir. Þimdi onlardan meydanda gezenler çoktur. Þer'an bir adam, hiç mel'unlarý hatýra getirmeyip lânet etmese, hiçbir zararý yok. Çünkü, zem ve lânet ise, medih ve muhabbet gibi deðil; onlar amel-i salihte dahil olamaz. Eðer zararý varsa daha fena...

Ýþte þimdi gizli münafýklar, Vehhâbîlik damarýyla en ziyade Ýslâmiyeti ve hakikat-i Kur'âniyeyi muhafazaya memur ve mükellef olan bir kýsým hocalarý elde edip, ehl-i hakikati Alevîlikle itham etmekle birbiri aleyhinde istimal ederek dehþetli bir darbeyi Ýslâmiyete vurmaya çalýþanlar meydanda geziyorlar. Sen de bir parçasýný mektubunda yazýyorsun. Hattâ sen de biliyorsun; benim ve Risale-i Nur'un

aleyhinde istimal edilen en tesirli vasýtayý hocalardan bulmuþlar.

Þimdi Haremeyn-i Þerîfeyne hükmeden Vehhâbîler ve meþhur, dehþetli dâhîlerden Ýbnü't-Teymiye ve Ýbnü'l-Kayyim-i Cevzî'nin pek acip ve cazibedar eserleri Ýstanbul'da çoktan beri hocalarýn eline geçmesiyle, hususan evliyalar aleyhinde ve bir derece bid'alara müsaadekâr meþreplerini kendilerine perde yapmak isteyen, bid'alara bulaþmýþ bir kýsým hocalar, sizin, muhabbet-i Âl-i Beytten gelen ve þimdi izharý lâzým olmayan içtihadýnýzý vesile ederek hem sana, hem Nur þakirtlerine darbe vurabilirler. Madem zemmetmemek ve tekfir etmemekte bir emr-i þer'î yok, fakat zemde ve tekfirde hükm-ü þer'î var. Zem ve tekfir, eðer haksýz olsa, büyük zararý var; eðer haklý ise, hiç hayýr ve sevap yok. Çünkü tekfire ve zemme müstehak hadsizdir. Fakat zemmetmemek, tekfir etmemekte hiçbir hükm-ü þer'î yok, hiç zararý da yok.

Ýþte bu hakikat içindir ki, ehl-i hakikat, baþta Eimme-i Erbaa ve Ehl-i Beytin Eimme-i Ýsnâ Aþer olarak Ehl-i Sünnet, mezkûr hakikate müstenid olan kanun-u kudsiyeyi kendilerine rehber edip, Ýslâmlar içinde o eski zaman fitnelerinden medar-ý bahis ve münakaþa etmeyi caiz görmemiþler, menfaatsiz, zararý var demiþler.

Hem o harplerde, çok ehemmiyetli Sahabeler, nasýlsa iki tarafda bulunmuþlar. O fitneleri bahsetmekte o hakikî Sahabelere, Talha ve Zübeyir (r.a.) gibi Aþere-i Mübeþþereye dahi tarafgirane bir inkâr, bir itiraz kalbe gelir. Hatâ varsa da tevbe ihtimali kuvvetlidir. O eski zamana gidip lüzumsuz, zararlý, þeriat emretmeden o ahvalleri tetkik etmektense, þimdi bu zamanda bilfiil Ýslâmiyete dehþetli darbeleri vuran, binler lânete, nefrete müstehak olanlara ehemmiyet vermemek gibi bir hâlet, mü'min ve müdakkik bir zatýn vazife-i kudsiyesine muvafýk gelemez.

Hattâ Sabri ile küçücük münakaþanýz, hem Risale-i Nur'a, hem hakaik-i imaniyenin intiþarýna ehemmiyetli zarar verdiðini senden saklamam. Ayný vakitte burada hissettim, müteessir ve müteellim oldum. Sonra senin gibi ehl-i tahkik bir âlimin Risale-i Nur'a oraca ehemmiyetli bir hizmete vesile olacak Sabri oraya gelmesi, ikinizden büyük bir hizmet-i Nuriye beklerken, bilâkis üç cihetle Nura zarar geldiðini hissettim ve gördüm. Acaba neden bu zarar olmuþ diye, iki üç gün sonra haber aldým ki, Sabri, mânâsýz, lüzumsuz seninle münakaþa etmiþ; sen de hiddete gelmiþsin. "Eyvah!" dedim. "Yâ Rab! Erzurum'dan imdadýma yetiþen bu iki zâtýn münakaþasýný musalâhaya tebdil et" diye dua ettim. Risale-i Nur'un Ýhlâs Lem'alarýnda denildiði gibi, þimdi ehl-i iman, deðil Müslüman kardeþleriyle, belki Hýristiyanýn dindar ruhânîleriyle ittifak etmek ve medar-ý ihtilâf meseleleri nazara almamak, nizâ etmemek gerektir. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor. Senin, hamiyet-i diniye ve tecrübe-i ilmiye ve Nurlara karþý alâkanýzdan rica ediyorum ki, Sabri ile geçen macerayý unutmaya çalýþ ve onu da affet ve helâl et. Çünkü o, kendi kafasýyla konuþmamýþ; eskiden beri hocalardan iþittiði þeyleri, lüzumsuz münakaþa ile söylemiþ. Bilirsin ki, büyük bir hasene ve iyilik, çok günahlara kefaret olur.

Evet, o hemþehrimiz Sabri, hakikaten Nura ve Nur vasýtasýyla imana öyle bir hizmet eylemiþ ki, bin hatâsýný affettirir. Sizin âlicenaplýðýnýzdan, o Nur hizmetleri hatýrý için, dost bir hemþehri ve Nur hizmetinde bir arkadaþ nazarýyla bakmalýsýnýz.

Sahabelerin bir kýsmý, o harplerde, adalet-i izafiye ve nisbiye ve ruhsat-ý þer'iyeyi düþünüp tâbi olarak, Hazret-i Ali'nin (r.a.) takip ettiði adalet-i hakikiye ve azîmet-i þer'iye ile beraber zâhidâne, müstaðniyâne, muktesidâne mesleðini terk edip, muhalif tarafa bu içtihad neticesinde girdiklerini, hattâ Ýmam-ý Ali'nin (r.a.) kardeþi Ukayl ve "Habrü'l-Ümme" ünvanýný alan Abdullah ibni Abbas dahi bir vakit muhalif tarafýnda bulunduklarýndan, hakikî Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat, (2) bir düstur-u esasiye-i þer'iyeye binaen (3) diyerek o fitnelerin kapýsýný açmak, bahsetmek caiz görmüyorlar. Çünkü, itiraza müstehak birkaç tane varsa, tarafgirlik damarýyla büyük Sahabelere, hattâ muhalif tarafýnda bulunan Âl-i Beytin bir kýsmýna ve Talha ve Zübeyir (r.a.) gibi Aþere-i Mübeþþereden büyük zatlara itiraza baþlar, zem ve adavet meyli uyanýr diye, Ehl-i Sünnet o kapýyý kapamak taraftarýdýr.

Hattâ Ehl-i Sünnetin ve ilm-i kelâmýn azîm imamlarýndan meþhur Sadeddin-i Taftazanî, Yezid ve Velid hakkýnda tel'in ve tadlile cevaz vermesine mukabil, Seyyid Þerif Cürcanî gibi Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatin allâmeleri demiþler: "Gerçi Yezid ve Velid, zalim ve gaddar ve fâcirdirler;fakat sekeratta imansýz gittikleri gaybîdir. Ve kat'î bir derecede bilinmediði için, o þahýslarýn nass-ý kat'î ve delil-i kat'î bulunmadýðý vakit, imanla gitmesi ihtimali ve tevbe etmek ihtimali olduðundan, öyle hususî þahsa lânet edilmez. Belki (4) gibi umumî bir ünvan ile lânet caiz olabilir. Yoksa zararlý, lüzumsuzdur" diye Sadeddin-i Taftazanî'ye mukabele etmiþler.

Senin müdakkikane ve âlimâne mektubuna karþý uzun cevap yazmadýðýmýn sebebi, hem ehemmiyetli hastalýðým ve ehemmiyetli meþgalelerim içinde acele bu kadar yazabildim.


Said Nursî

1 "De ki: Vazifem karþýlýðýnda sizden bir ücret istemiyorum; sizden istediðim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir." Þûrâ Sûresi, 42:23.

2 "Fitne kapýlarýný kapatmak þeriatýn güzelliklerindendir."

3 "Cenab-ý Hak ellerimizi o kanlý hadiselere bulaþtýrmadý; o halde biz de o hadiselerden bahsedip dilimizi bulaþtýrmayalým." Ömer bin Abdülaziz'e ait bir söz. Þa'ranî, El-Yevâkit ve'l-Cevahir, 2:69; Bâcurî, Þerhü Cevheretü't-Tevhid, 334.

4  Allah'ýn lâneti zalimlerin ve münafýklarýn üzerine olsun.


radyobeyan