Mektup no 70 By: hafiza aise Date: 03 Mart 2011, 15:14:18
70
Kardeþlerim,
Sizce münasipse Baþvekile ve dindar meb’uslara verilmek üzere,
ihtara binaen yazdýrýlmýþ gayet ehemmiyetli bir hakikattir.
Mukaddeme: Kýrk seneye yakýn siyaseti terk ettiðimden ve ekser hayatým bir nevi inzivada geçtiðinden, hayat-ý içtimaiye ve siyasiye ile meþgul olmadýðýmdan, büyük bir tehlikeyi göremiyordum. Bugünlerde o tehlikenin hem millet-i Ýslâmiyeye ve hem de bu memleket ve hükûmet-i Ýslâmiyeye büyük bir zarar vermeye zemin hazýrlamakta olduðunu hissettim. Mecburiyetle, Ýslâmiyet milliyeti ve hâkimiyeti ve memleketin selâmeti için çalýþan ehl-i siyaset ve cemiyet-i beþeriyeye hamiyetle çalýþanlar için bana mânevî bir ihtar edildiðinden Üç Noktayý beyan edeceðim.
Birinci nokta: Gazeteleri dinlemediðim halde bir iki senedir “irtica ile ittiham” kelimesi mütemadiyen tekrar edildiðini iþitiyordum. Eski Said kafasýyla dikkat ettim, kat’iyen gördüm ki:
Siyaseti dinsizliðe âlet yapan ve beþerdeki en dehþetli vahþet ve bedevîliðin bir kanun-u esasîsine irticaa çalýþan ve hamiyet maskesini baþýna geçiren gizli Ýslâmiyet düþmanlarý, gaddarâne bir ittihamla ehl-i Ýslâmiyet ve hamiyet-i diniye ve kuvvet-i imaniye cihetiyle deðil dini siyasete âlet yapmak, belki de siyaseti dine âlet ve tâbi yapmakla, tâ Ýslâmiyetin kuvvet-i mâneviyesinden bu hükümet-i Ýslâmiyeyi tam kuvvetlendirmek ve dört yüz milyon hakikî kardeþi arkasýnda ihtiyat kuvveti bulundurmak ve bir kýsým zâlim Avrupa’nýn dilenciliðinden kurtulmak için çalýþanlara pek haksýz olarak “irtica” damgasýný vurup onlarý memlekete zararlý tevehhüm etmeleri, yerden göðe kadar hadsiz bir haksýzlýktýr. Nümunelerinden birinci nümunesi: Bu asrýn dehþetli zulmüne karþý bir sed olarak Ýkinci Noktada beyan etmek zamaný geldi. Menþe’leri iki kanun-u esasiye istinad eden iki irtica var:
Biri: Siyasî ve içtimaî ki, hakikî irticadýr. Onun kanun-u esasîsi çok su-i istimale ve zulme medar olmuþtur.
Ýkincisi: Ýrtica namý verilen hakikî bir terakki ve adaletin esasýdýr.
Ýkinci nokta: Beþerin vahþet ve bedevîlik zamanlarýndaki bir kanun-u esasîsine, medeniyet namýna dine hücum edenler, irtica ile o vahþete ve bedevîliðe dönüyorlar. Beþerin selâmet, adalet ve sulh-ü umumîsini mahveden o dehþetli vahþiyane kanun-u esasî, þimdi bizim bu biçare memleketimize girmek istiyor. Garazkârâne ve anûdâne particilik gibi bazý cereyanlarý aþýlamaya baþlamasý gibi bir ihtilâf görülüyor. O kanun-u esasî de budur:
Bir taifeden, bir cereyandan, bir aþiretten bir ferdin hatâsýyla o taifenin, o cereyanýn, o aþiretin bütün fertleri mahkûm ve düþman ve mes’ul tevehhüm ediliyor. Bir hatâ, binler hatâ hükmüne geçiriliyor. Ýttifak ve ittihadýn temel taþý olan kardeþlik ve vatandaþlýk, muhabbet ve uhuvveti zîr ü zeber ediyor.
Evet, birbirine karþý gelen muannid ve muarýz kuvvetler, kuvvetsiz oluyorlar. Bu kuvvetsizlikle zaiflendiði için, millete ve memlekete ve vatana âdilâne hizmete muvaffak olunamadýðýndan, maddî ve mânevî bir nevi rüþvet vermeye mecbur oluyorlar ki, dinsizleri kendilerine taraftar yapmak için o gaddar, engizisyonâne ve bedeviyâne ve vahþiyâne bu mezkûr kanun-u esasîye karþý ayn-ý adalet olan bu semavî ve kudsî وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى nass-ý kat’îsiyle, Kur’ân’ýn bir kanun-u esasîsi muhabbet ve uhuvvet-i hakikiyeyi temin eden ve bu millet-i Ýslâmiyeyi ve memleketi büyük tehlikeden kurtaran bu kanun-u esasî ki, “Birisinin hatasýyla baþkasý mesul olamaz.” Kardeþi de olsa, aþireti ve taifesi de olsa, partisi de olsa, o cinayete þerik sayýlmaz. Olsa olsa, o cinayete bir nevi tarafgirlikle yalnýz mânevî günahkâr olup âhirette mesul olur; dünyada deðil. Eðer bu kanun-u esasî çabuk düstur-u esasî yapýlmazsa, hayat-ý içtimaiye-i beþeriye iki Harb-i Umumînin gösterdiði tahribatýn emsaliyle, esfel-i sâfilîn olan o vahþî irticaa düþecek.
Ýþte, Kur’ân’ýn bu gibi kudsî kanun-u esasîsine irtica namýný veren bedbahtlar, vahþet ve bedevîliðin dehþetli bir kanun-u esasîsi olarak kabul ettikleri þimdiki öylelerinin siyasetinin bir nokta-i istinadý þudur ki: “Cemaatin selâmeti için fert
feda edilir. Vatanýn selâmeti için eþhasýn hukuku nazara alýnmaz. Devletin siyasetinin selâmeti için cüz’î zulümler nazara alýnmaz” diye, birtek câni yüzünden bir köyü mahvetmekle bin mâsumun hakkýný nazara almaz. Birtek câninin yüzünden bin adamýn kýlýçtan geçmesini caiz görür. Bir adamýn yaralanmasýyla binler mâsumu sýkýntýya verdirir. Ve iki yüz adamý kurþuna dizilmesini o bahaneyle nazara almaz. Birinci Harb-i Umumîde üç bin adamýn câniyâne siyaset hatâlarýyla otuz milyon biçare nev-i beþer ayný harpte mahvedildiði gibi, binler misaller var.
Ýþte bu vahþiyâne irticaýn, bu dehþetli zulümlerine karþý gelen Kur’ân þakirtlerinin, Kur’ân’ýn yüzer kanun-u esasîsinden وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى âyetinin ders verdiði kanun-u esasîsi ile adâlet-i hakikiyeyi ve ittihadý ve uhuvveti temin etmeye çalýþan ehl-i iman fedakârlarýna “mürteci” namýný verip onlarý müttehem etmek, mel’un Yezid’in zulmünü adalet-i Ömeriyeye tercih etmek misillu en vahþî ve zâlimâne bir engizisyon kanununu, beþerin en yüksek terakkiyatýna ve adaletine medar olan Kur’ân’ýn mezkûr kanun-u esasîsine tercih etmek hükmündedir. Hükûmet-i Ýslâmiye ile bu memleketin selâmetine çalýþan ehl-i siyasetin mezkûr hakikati nazara almasý lâzýmdýr. Yoksa, üç veya dört cereyanýn muannidâne muaraza etmeleriyle, o kuvvetler, muaraza sebebiyle zayýflar. Memleketin menfaatine ve âsâyiþine sarf edilecek o zaif kuvvetle hâkimiyetini—hattâ istibdad ile de olsa—âsâyiþ ve emniyet-i umumiyeyi muhafazaya kâfi gelmediðinden Fransýz ihtilâl-i kebîrinin tohumlarýnýn bu mübarek memleket-i Ýslâmiyeye ekilmesine yol vermektir diye telâþ edilebilir.
Madem bu ittifaksýzlýktan gelen zaafiyet ve kuvvetsizlik sebebiyle ecnebînin politikasýna ve ehemmiyetsiz, muvakkat yardýmlarýna karþý bu acip mânevî rüþvetler veriliyor, dört yüz milyon kardeþin uhuvvetine, milyarlar ecdadýn mesleðine ehemmiyet verilmiyor gibi bir mânâ hükmediyor. Ve âsâyiþ ve siyasete zarar gelmemek için bu kadar israfat ile bol maaþlar suretinde kuvvet teminine kendilerini mecbur zannederek rüþvetler veriliyor; milletin fakr-ý hali nazara alýnmýyor. Elbette ve elbette ve kat’î olarak, þimdi bu memleketteki ehl-i siyaset, Garba ve ecnebîye verdiði siyasî ve mânevî rüþvetin on mislini âlem-i Ýslâmýn ileride cemahir-i müttefikasý hükmünde olacak olan dört yüz milyon Müslüman kardeþlere memleket ve milletin ve bu devlet-i Ýslâmiyenin selâmeti için gayet azîm bir bahþiþ ve zararsýz rüþvet vermesi lâzým ve elzemdir.
Ýþte o makbul, lâzým ve çok menfaatli, caiz ve vacip rüþvet ise, teavün-ü Ýslâmýn esasý ve hediye-i Kur’ân’ýn semavî bir düsturu ve rabýtasý ve kudsî kanun-u esasîsi olan
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ 1 وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللهِ جَمِيعًا 2
وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى 3 وَلاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ 4
kudsî, esasî kanunlarýný düstur-u hareket etmektir.
Üçüncü Nokta, þimdilik tehir edildi.
Said Nursî
HAÞÝYE: Kardeþlerim, evvelce gördüðünüz þiddetli ihtarýn bir derece taðyirine üç þey vesile oldu.
Birincisi: Nur kahramaný Hüsrev’in beyanýyla, yirmi beþ adliye mahkemelerinin “Risale-i Nur’da suç yok” diye itiraflarýdýr.
Ýkincisi: Nurun bir kahraman avukatý “Ankara hükûmeti Said aleyhinde olmadýðýndan, þiddetli kelimeler tâdil edilse münasiptir” demesidir.
Üçüncüsü: Kat’î haberlere göre Afyon Mahkemesi “Nurun altý yüz bin fedakâr talebesi var” demesine binaen, Malatya hâdisesi bahanesiyle, hiç olmazsa Nur talebelerinden altý yüz faal ve muktedir olanlarýný mahkemeye vermek plâný varken, yalnýz on altý adamý ve bundan yalnýz altý adama ve bundan birtek adamýn bir sene mahkûm edilmesi, Nurcular aleyhindeki zâlimâne tazyikat hafifleþmesi ve def olmasýnýn alâmetidir. Onun için bir derece þiddetli kelimeler tâdil edildi.1 “Mü’minler ancak kardeþtirler.” Hucurât Sûresi, 49:10
2 “Allah’ýn dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sýmsýký sarýlýn.” Âl-i Ýmrân Sûresi, 3:103
3 “Hiçbir günahkâr baþkasýnýn günahýný yüklenmez.” En’âm Sûresi, 6:164; Ýsrâ Sûresi, 17:15; Fâtýr Sûresi, 35:18; Zümer Sûresi, 39:7.
4 “Birbirinizle çekiþmeyin; sonra cesaretiniz kýrýlýr, kuvvetiniz de elden gider.” Enfâl Sûresi, 8:46