Mektup no 71 By: hafiza aise Date: 03 Mart 2011, 15:07:40
71
[Hazret-i Üstadýn Emirdaðýnda Santral Sabri, Sýddýk Süleyman’a Arabî Ýþârât-ül-Ý’câz’dan verdiði derstir.]
اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلٰوةُ وَالسَّلاَمُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِهِ وَاَصْحٰبِهِ اَبَدًا دَاۤئِمًا 1Ýþârâtü’l-Ý’câz’ýn birinci cüz’ü ki, tamamý yetmiþ cüz olacaktý. Fakat Risale-i Nur mânevî bir tefsir-i Kur’ânî olduðu için dedi: Bu zamanda bana daha lüzum var. Öteki cüzler yerinde onlar yazýldý.
Evet, Ýþârâtü’l-Ý’câz, umum Risale-i Nur’un bir fihristesi, bir listesi ve o nur bahçesinin bir fidanlýðý ve sýrr-ý i’câz-ý Kur’ân’ýn bir menbaý olduðu görünüyor. Gayet ince ve derin olduðu için, þimdiye kadar âlimler pek azýný anlamýþlardý. Fakat kimin eline geçmiþse, fevkalâde takdir etmiþ ve “emsalsiz” demiþ. Dehþetli eski harp içinde, avcý hattýnda, bazan da at üzerinde, îcazdaki i’câzýn en ince münasebâtýný görmek ve onlarla tam meþgul olmak ve koca dehþetli harbin tehlikesi onu müþevveþ etmemek ve incimad derecesindeki soðukta, avcý hattýnda o incecik i’câz münasebetlerini herþeyden daha ehemmiyetli görmek, Eski Said’in hakikaten hizmet-i Kur’âniyede harika bir fedakârlýðýdýr. Hattâ Yeni Said’in otuz beþ senede, bu acip zamanda gazeteleri okumamak ve on sene Ýkinci Harbi bilmemek, sormamak ve idam niyetiyle hapisliðinde Kur’ân esrarýný yazmaktan vazgeçmemek ve bütün tehlikeleri hiçe saymaya nisbeten Eski Said’in o acip vaziyetinde o dehþetlere ehemmiyet vermeden Ýþârâtü’l-Ý’câz nüktelerini yazdýðý zaman gösterdiði ilmî ve mânevî fedakârlýðýný, Yeni Said’in bu otuz senedeki fedakârlýðýndan daha harika görüyoruz.
Saniyen: Bu Ýþârâtü’l-Ý’câz’ýn matbu nüshasýnda hakikaten bir keramet var ki, tesadüf ihtimali yoktur. Onun için, bir defa daha ayný tarzda ve kerametli kýt’ada tab’ etmek ve Arabistan’a ve Pakistan gibi yerlere göndermek münasip görüldü. Fakat Eski Said, îcazdaki i’câzý beyan ettiði ve en ince münasebet-i belâðati beyaný içinde gayet ince ve kýsa, îcazlý cümleleri bir derece izah ve Türkçeye tercüme etmek lâzým geliyor.
Ýþârâtü’l-Ý’câz’ýn harikalarýndan birisi de budur ki:
Herbir âyetin sair âyetlere münasebâtýný ve her âyetteki cümlelerinin birbirine karþý nisbetini ve nizamýný ve her cümledeki heyetlerin ve harflerin mânâ-yý maksuda karþý nisbetlerini ve teveccühlerini gösterip, âyetlerin intizamýndan ve cümlelerin nizamýndan ve her cümlenin heyetinin nazmýndan bir lem’a-i i’câz göstermesidir. Âdetâ bir saatin saniyeleri sayan mili ve dakikalarý sayan yelkovaný ve saatleri sayan ibresi gibi, o nazýmdaki nükteleri beyan ve ondaki hakikati burhanlarla izah, hattâ bazan birtek harfte büyük bir hakikati ifade etmesidir. Ve herbir âyetin hakikatini gayet i’câz ile ve kat’î hüccetlerle ispat ediyor ki, þimdi yüz otuz risalenin çekirdekleri ve hülâsalarý hükmündedirler. Ve cümlenin ve cümledeki heyetlerin ve harflerin nüktelerini ve ifade ettikleri zýmnî hükümlerini, bilâ istisna ilm-i belâgatin ince kaideleriyle ve ilm-i nahvin ve sarfýn kaideleriyle ve ilm-i mantýðýn ve usul-i din ve sair ilimlerin kanunlarýyla beyan eder. Hattâ, hurdebinî bir mânevî âletle, görünmeyen incecik münasebât-ý belâgati beyan ediyor ve emarelerini gösteriyor. Ve Kur’ân’ýn nazarý küllî olmasýndan, bütün beyan edilen hak mânâlara ve nüktelere, elbette kudsî elfaz-ý Kur’âniye zýmnî, remzî iþaret ve delâlet eder denilebilir.
Hüsrev, Sungur, Hayri, Sadýk, Sabri, Sýddýk Süleyman1 Bütün hamdler ve övgüler sadece âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Allah’ýn salât ve selâmý ebediyen ve daima Efendimiz Muhammed’in (a.s.m.) ve âl ve ashâbýnýn üzerine olsun.