Emirdað Lahikasý
Pages: 1
Mektup no 78 By: hafiza aise Date: 03 Mart 2011, 14:28:57
78

29.11.1951

Eskiþehir

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ    اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَداً دَاۤئِمًا

Aziz, sýddýk kardeþlerim,

Evvelen: Bütün ruh u canýmla hizmet-i Kur’âniye ve imaniyenizi tebrik ediyorum. Bu mektupta bir ince meseleyi meþveret suretiyle reyinizi almak için gönderdik. Münasip midir? Deðilse ýslah edersiniz.

Saniyen: Risale-i Nur’da ispat edilmiþ ki, insanlarýn ayn-ý zulümleri içinde kader-i Ýlâhî adalet eder. Yani, insanlar bazý sebeple haksýz zulmeder, birisini hapse atar. Fakat kader-i Ýlâhî ayný hapiste baþka sebebe binaen adalet ediyor ki, hakikî bir suça binaen o hapisle onu mahkûm ediyor.

Ýþte, þimdi bu hakikati gösteren, baþýma gelen acip bir misali þudur: Yirmi sekiz senedir müteaddit vilâyetlerde ve mahkemelerde benim mes’uliyetime ve mahkûmiyetime ve mahpusiyetim gibi zâlimâne iþkence ve cezalarýna gösterdikleri sebep, hiçbir emaresini bulmadýklarý mevhum bir suçum þudur:

Diyorlar: “Said, dini siyasete âlet yapmak ister ve yapýyor.” Halbuki bu dâvâlarýna otuz senelik musibetli yeni hayatýmda ve otuz büyük mecmualarýmda bu suça müsbet bir delil bulamadýlar. Halbuki böyle meselelerde bir mahkeme madem bulmadý ve mes’ul edemedi. Baþka mahkemelerin musýrrâne ayný meseleyi esas tutmalarý, bütün bütün kanuna ve akla ve âdete muhalif bir hâlettir. Belki siyaseti dinsizliðe âlet edenler kýsmý, kendilerine bir perde olarak bu ittihamý bizlere ediyorlar.

Bununla beraber, dine hizmet itibarýyla taallûk eden eski altmýþ senelik hayat‑ý ilmiyem kat’î bir hüccet ve yakîn bir delildir ki, bütün hayatýmda temas ettiðim siyaseti ve dünyayý ve bütün içtimaî cereyanlarý dine hizmetkâr ve âlet ve tâbi yapmak düsturuyla hareket etmiþim. Mahkemelerde de hem dâvâ, hem ispat etmiþim ki, deðil dini siyasete âlet yapmak, belki birtek hakikat-i imaniyeyi dünya saltanatýna deðiþtirmediðimi kat’î delillerle ispat ettiðim halde, böyle yirmi vecihle hakikate muhalif ve divanecesine büyük makamýnýzý iþgal eden bir kýsým adliye memurlarý ve siyasî adamlar bu acip hurafe gibi meseleyi hakikat zannedip yirmi sekiz sene bana zulmettiklerinin hakikî sebebini bugünlerde bildim. Sebebi bu ki:

Bu enaniyetli zamandaki hizmet-i imaniyede en büyük tehlikem ve mânevî en büyük suçum ve cinayetim, bu zamanda hizmet-i Kur’âniyemi þahsýma ait maddî ve mânevî terakkiyatýma ve kemâlâtýma âlet yapmak imiþ. Cenâb-ý Hakka hadsiz þükrediyorum ki, bu uzun zamanlarda ihtiyarým haricinde hizmet-i imaniyemi, deðil maddî ve manevî terakkiyatýma ve kemâlâtýma ve azaptan ve Cehennemden kurtulmama ve hattâ saadet-i ebediyeme vesile yapmama, belki hiçbir maksada kat’iyen âlet etmekliðime gayet kuvvetli, mânevî bir mâni görüyordum. Hayret, hayret içinde kalýyordum: Acaba herkesin hoþlandýðý mânevî makamatý ve uhrevî saadetleri a’mâl-i sâliha ile onlarý kazanmak ve müteveccih olmak, hem meþrû, hem hiçbir cihet-i zararý olmadýðý halde, niçin böyle ruhen men ediliyorum?

Rýza-yý Ýlâhîden baþka vazife-i fýtriye-i ilmiyenin sevkiyle yalnýz ve yalnýz imana hizmetin kendisi ayn-ý ücret bana gösterilmiþ. Çünkü, þimdi bu zamanda hiçbir þeye âlet ve tâbi olmayan ve her gayenin fevkinde olan hakaik-i imaniyeyi fýtrî ubudiyetle muhtaçlara tesirli bir surette bildirmenin bu dehþetli zamanda çâre-i yegânesi ve imaný kurtaracak ve kat’î kanaat verecek, bu tarzda, yani hiçbir þeye âlet olmayan bir ders-i Kur’ânî lâzýmdýr ki, küfr-ü mutlaký ve mütemerrid ve inatçý dalâleti kýrsýn ve herkese kanaat-i kat’iye verebilsin. Böyle bir derse, bu zamanda bu þerait dahilinde hiçbir þahsî ve uhrevî ve dünyevî, maddî ve mânevî birþeye âlet edilmediðini bilmekle kat’î kanaat gelebilir. Yoksa, komitecilikten ve cemiyetçilikten tevellüd eden dehþetli dinsizlik þahsiyet-i mâneviyesine karþý mukabil çýkan bir þahsýn en büyük bir mertebe-i mâneviyesi de bulunsa, yine vesveseleri bütün bütün izale edemez. Çünkü, imana girmek isteyen muannidin nefsi ve enesi diyebilir ki, “Bu kudsî þahýs, dehâsýyla ve harika makamýyla bizi kandýrdý” diye bir þüphesi kalýr.

Cenâb-ý Hakka þükür ki, yirmi sekiz sene dini siyasete âlet ittihamý altýnda kader-i Ýlâhî bu zulm-ü beþerîde benim ruhumu, ihtiyarým haricinde, dini hiçbir þahsî þeyde âlet etmemek için, beni, beþerin zâlimane eliyle ayn-ý adalet olarak tokatlýyor. Yani, “Sakýn, sakýn,” diye îkaz ediyor. “Ýman hakikatini kendi þahsýna âlet yapma—tâ imana muhtaç olanlar anlasýnlar ki, yalnýz hakikat konuþuyor. Nefsin evhamlarý, þeytanýn desiseleri kalmasýn, sussun.”

Hakikaten Risale-i Nur’un bahsettiði hakikatlerin ayný meâlinde milyonlar kitap o hakikatleri belîðane neþrettikleri halde ve binler hakikî âlimler ders vermeleriyle bu memlekette dehþetli küfr-ü mutlaký tam durduramadýklarý halde, Nurlar, mezkûr sýrra binaen bir cihette galebe ettiðini düþmanlarý dahi tasdik ederler.

Evet, küfr-ü mutlaka karþý, bu aðýr þerait içinde Nurlar bu iþi görmüþ, meydandadýr. Demek Nurlarýn kuvveti bu sýrr-ý azîmden ileri geliyor.

Ben de bütün ruh u canýmla yirmi sekiz sene bu iþkenceli musîbetlerime razý oldum. Hakkýmý helâl ettim. Âdil kadere de derim ki: Müstehak idim senin bu þefkatli tokatlarýna... Yoksa gayet meþrû, zararsýz, herkesin lillâh için takip ettikleri mübarek mesleðe girseydim, yani maddî ve mânevî hislerimi bütün feda etmeseydim, hizmet-i imaniyede bu acip mânevî kuvveti kaybedecektim. Ýþte bu kuvvetin bir acip nümunesi bazý zatlarýn ki, ben onlarýn ancak ednâ bir talebesi olabildiðim halde, onlarýn hakaik-i imaniyeye dair bir kitabýný birisi okumuþ. Risale-i Nur’un da bir sahifesini okumuþ. Risale-i Nur’un bir sahifesiyle daha ziyade imanýný kurtardýðýný ikrar etmiþ.


اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

Duanýza muhtaç kardeþiniz

Said Nursî


radyobeyan