Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Nevevi By: armi Date: 24 Mayýs 2009, 18:41:08
Þâfiî âlimlerinin büyüklerinden. Ýsmi Yahyâ bin Þeref, lakabý Muhyiddîn, künyesi Ebû Zekeriyyâ'dýr. 1233 (H.631)de Muharrem ayýnda, Þam'ýn güneyindeki Nevâ kasabasýnda doðdu. Doðduðu yere nisbetle Nevevî denmiþtir. 1277 (H.676) yýlýnýn Receb ayýnda vefât etti.

Babasý anlattý: "Oðlum yedi yaþýna basmýþtý. Ramazân-ý þerîfin yirmi yedinci gecesi yataðýnda uyuyordu. Biz bu geceyi ihyâ etmek için Kur'ân-ý kerîm okuyorduk. Oðlum gece yarýsýna doðru uyandý ve; "Babacýðým! Evimizi dolduran bu nûr nedir?" diye sordu. Biz hiçbir þey göremiyorduk. O zaman anladým ki, bu gece Kadir gecesidir, oðlum ileride Allahü teâlânýn sevdiði kullarýndan olacaktýr."

Muhyiddîn Ebû Zekeriyyâ Yahyâ'yý, babasý küçük yaþta Kur'ân-ý kerîm öðrenmesi için mektebe gönderdi. Kýsa zamanda Kur'ân-ý kerîmi ezberledi.

Büyük âlimlerden Muhammed Zerkeþî anlatýr: "Nevevî'ye Kur'ân-ý kerîm öðreten zâta gittim. Ona tavsiyelerde bulundum ve; "Bu çocuðun ileride zamânýn en büyük âlimi ve dünyâya hiç gönül baðlamayan bir zâhid olacaðýný, bunun sebebiyle pekçok kimselerin hidâyete, doðru yola kavuþacaðýný ümid ediyorum." dedim. Bunun üzerine hocasý bana; "Nereden biliyorsun, sen müneccim misin?" diye sordu. Ben de; "Hayýr. Ancak Allahü teâlâ beni böyle konuþturuyor. Konuþana deðil, konuþturana ve söylenilene bak." dedim. Bunu babasýna da söyledim ki, iyi yetiþtirsin."

Tasavvuf yolundaki hocasý Yâsîn bin Yûsuf anlatýr: "Yahyâ bin Þeref'i, on yaþýnda iken Nevâ'da gördüm. Çocuklar onu, kendileriyle berâber oyun oynamaya zorluyordu. O ise çocuklardan kaçýyor ve aðlýyordu. Bu hâlde Kur'ân-ý kerîm okumaya devâm ediyordu. Onun bu hâlini görünce, kalbime sevgisi düþtü, onu çok sevdim. Babasýnýn bir dükkaný vardý. Nevevî de dükkanda dururdu. Alýþ-veriþ onu Kur'ân-ý kerîm okumaktan hiçbir zaman alýkoymazdý."

Nevevî on dokuz yaþýna gelince, babasý onu Þam'daki Revâhiyye Medresesine tahsîle gönderdi. Önce týp dersleri gördü, sonra tamâmiyle din dersleri üzerinde çalýþtý. Þâfiî mezhebinin temel kitaplarýndan olan El-Tenbîh'i ve Mühezzeb'in dörtte birini dört buçuk ayda ezberledi. Kemâleddîn Sellâr Erbilî, Ýzzeddîn Ömer Erbilî, Kemâleddîn Ýshâk bin Ahmed hazretlerinin derslerine devâm etti. Onlardan fýkýh ilmini öðrendi. Ýzzeddîn Ömer Erbilî'ye çok hizmet etti. Onun abdest ibriðinin suyunu doldururdu. Her gün hocalarýndan on iki ayrý ilim okurdu.

Usûl, nahiv, lügat ve benzeri ilimlerin inceliklerine vâkýf oldu. Hadîs ilmini; Hâfýz Zeyn Hâlid Nablûsî, Radî bin Bürkân, Ýbn-i Abdüddâim, Ebû Muhammed Ýsmâil bin Ebî Yusr ve birçok âlimden öðrendi. Kýsa zamanda ilimde devrinin en büyük âlimlerinden oldu. Kýsa süren ömründe, insanlýðýn saâdeti için pekçok kitap yazdý. Þâfiî mezhebini kayda geçirdi. Kendisinden; Þeyh el-Mizzî, Ebü'l-Hasan Attâr ve pekçok âlim ilim tahsîl ettiler.

Ýmâm-ý Nevevî hazretleri, geçinmede kanâat üzere olup, nefsî ve dünyevî arzu ve isteklerden vaz geçmiþti. Allahü teâlâdan çok korkardý. Doðru konuþur, yerinde söyler, geceleri ibâdet ve tâat ile geçirirdi. Ýlim tahsîlinde gayretli olup, sâlih ameller yapmakta sabrý çoktu. Þam halkýnýn yediði þeylerden yemez, memleketinden, anne babasýnýn yanýndan getirdiði, tam helâl olduðunu bildiði þeyleri yemekle kanâat ederdi. Yirmi dört saatte bir defâ, yatsýdan sonra yemek yerdi. Yine günde bir defâ, sahur vaktinde su içerdi. O diyârýn âdeti olan kar suyu içme âdetini yapmazdý. Bekârdý. Hiç evlenmedi. Geceleri uyumaz, ibâdet eder ve kitap yazardý. Devlet reislerine, vâlilere ve diðerlerine emr-i mârûf ve nehy-i münker ederdi. Allahü teâlânýn emirlerini bildirir, yasaklarýndan sakýnmak lâzým olduðunu anlatýrdý. Bu iþte hiç müdâhene etmez, gevþeklik göstermezdi. Ýki kere hacca gitti. 1266 senesinde, Dâr-i Hadîs-i Eþrefiyye'de ders verdi. Vefâtýna kadar bu vazîfesinin karþýlýðýnda oradan hiç para almadý. Mübârek sakalýnda birkaç tâne beyaz kýl vardý. Üzerinde sekîne ve vakar hâli herkes tarafýndan görünürdü.

Ayný zamanda evliyâ-i kirâmýn büyüklerindendir. Çok kerâmetleri görülmüþtür.

Bâzý keþf sâhipleri, Ýmâm-ý Nevevî için; "Kutb olmayýnca, ölmedi." demiþlerdir. Gâibden ses iþitmek, kilitli kapýyý açmak ve benzeri çok kerâmetleri görülmüþtür. Bir defâsýnda duvar yarýlmýþ, çok güzel bir þahýs içeri girmiþ, dünyâ ve âhiret iþleri, evliyâ ile birlikte bulunmasý hakkýnda ona çok þeyler söylemiþtir.

Bir gün Ýbn-i Nakîb, Nevevî'ye geldi. Ýmâm-ý Nevevî; "Ey Kâdý'l-kudât, otur!" dedi. Biraz sonra Ýbn-i Nakîb'i Kâdý'l-kudât tâyin ettiler.

Bârizî, Nevevî'yi rüyâda görüp; "Dâimî oruç için ne dersiniz?" diye sordu. Ýmâm-ý Nevevî; "Âlimlerin bunda on iki kavli vardýr." buyurdu. Uyanýnca, bir sene bu meseleyi inceledi. Nevevî'nin dediði gibi buldu.

Ebü'l-Hasan Þam'da nekris hastalýðýndan yatýyordu. Nevevî ziyâretine gitti. Yanýna oturup, sabýrdan konuþmaya baþladý. Konuþtukça hastanýn aðrýlarý azar azar geçti. Yanýndan kalkýnca hiçbir þeyi kalmadý.

Ömrünün sonlarýna doðru, üzerinde olan emânetleri sâhiplerine verdi, borçlarýný ödedi. Kitaplarýný kütüphâneye verdi. Nevâ'da doðduðu evde günlerce hasta yattý. 1277 (H.676) yýlýnýn Receb ayýnda vefât etti. Türbesi ziyâret edilmekte, âþýklarý mübârek rûhundan feyz almaktadýr.

Pekçok âlim, Ýmâm-ý Nevevî hakkýnda; "Asrýnýn kutublarýndan idi. Haramlardan þiddetle kaçar, þüpheli korkusuyla mübahlarýn çoðunu terk eder, dünyâya hiç meyletmezdi. Ýlimde her sözü birer vesîka, senetti. Eshâb-ý kirâmýn yoluna tam olarak uyan, Ehl-i sünnet îtikâdýný yaymak için hayâtý boyunca çalýþan mübârek bir zâttý." dediler.

Ýmâm-ý Sübkî anlatýr: Babam 1341 yýlýnda Dâr-i Hadîs-i Eþrefiyye'de ders okutuyordu. Geceleri salona çýkar, teheccüd namazý kýlardý. Zaman zaman yüzünü halýlara sürer; "Buraya Ýmâm-ý Nevevî hazretlerinin mübârek ayaklarý deðmiþtir. Bu halýlara âþýk olmamýn, hayran kalmamýn ve yüzümün en þerefli yerlerini bu yaygýlara sürmemin sebebi budur." derdi.

Yazdýðý eserlerin sayýsý çoktur. Okuyanlar pekçok istifâde etmektedirler. Eserlerinden bâzýlarý þunlardýr: Ravda, fýkýh ile ilgilidir. Riyâz-üs-Sâlihîn, hadîs üzerinedir. Hadîs-i þerîflerin þerhi hakkýnda, Þerh-i Sahîh-i Müslim'i vardýr. Hadîs ricâlinin isimlerini harf sýrasý ile bildiren Tehzîb-ül-Esmâ adlý büyük bir kitabý vardýr. Lügat-üt-Tenbîh, Týbyân, Minhâc gibi eserleri de vardýr.

: Nevevi By: armi Date: 24 Mayýs 2009, 18:41:52
DÝÞLERÝNÝ GÖSTERDÝLER

Þam vâlisi, Câmi-i Emevî Kütüphânesindeki kitaplarý, Ýran'a nakletmek istediði zaman, Nevevî hazretleri ona mâni oldu. Vâli, onu iknâ etmek istedi. Vâlinin evinde halý olarak kullanýlan kaplan ve yýrtýcý hayvan derileri vardý. Nevevî onlara iþâret etti. Allah'ýn kudreti ile dirilip, vâliye diþlerini gösterdiler. Vâli ve yanýndakiler oradan kaçtýlar. Sonra vâli, Ýmâm-ý Nevevî hazretlerinden özür diledi ve elini öptü.

SULTANA NASÎHAT

Ýmâm-ý Nevevî, Baybars'a yazdýðý bir mektupta þöyle buyurdu:

"Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâya hamdolsun. Efendimiz Muhammed aleyhisselâma ve âline salât ve selâm olsun. Abdullah Muhyiddîn Nevevî'den Sultan Zâhir'e. Dînin hizmetçileri olan ulemâ daha önce size bir mektup yazmýþlardý. Cevâbýnýz sert oldu. Gelen mektupta cihâd, dînî hükmünden ayrý olarak bildirilmektedir. Allahü teâlâ ihtiyaç hâsýl olunca, emir sâhiplerinin yanýnda lüzumlu îzâhlarda bulunmayý vâcib kýldý ve Âl-i Ýmrân sûresi yüz seksen yedinci âyet-i kerîmesinde meâlen þöyle buyurdu: "Vaktiyle Allahü teâlâ, kendilerine kitâb verilenlerden þöyle temînât almýþtý; "Celâlim hakký için, kitâblarýmda olaný, muhakkak insanlara açýklayýp anlatacaksýnýz, onu gizlemeyeceksiniz." Onlar ise söz ve temînâtý sýrtlarýnýn arkasýna attýlar. Böylece karþýlýðýnda biraz para aldýlar. Bu ne kötü alýþ veriþtir!.." Bu sebeple bize bu hususta bir açýklamada bulunmak vâcib olup, susmak haramdýr.

Mektûbunuzda, cihâdýn askere mahsus olmadýðý ifâde edilmektedir. Evet öyledir. Fakat cihâd farz-ý kifâyedir. Sultanýn ordusu vardýr. Onlarýn beytülmâldan muayyen bir yiyecek tahsîsâtý vardýr. Bu sebeple savaþtan geri kalan halk ise, gerek kendilerinin, gerek sultanýn, gerekse asker ve diðerlerinin faydasýna olan, herkesin muhtaç olduðu zirâat, sanat ve baþka iþlerle meþgûl olmaktadýr.

Ýþte askerin ihtiyâcý beytülmâldan ayrýlan tahsîsât ile temin edilmektedir. Beytülmalda kâfi miktarda para ve mal varken, halktan bir þey almak helâl deðildir. Böyle olduðunda bütün Ýslâm âlemindeki ulemâ ittifak hâlindedir. Hamdolsun beytülmâlýn para ve mala ihtiyâcý yoktur. Durum böyle olunca, cihâd ve baþka zamanlarda Allahü teâlâdan yardým istenir. Resûlullah'ýn sünnet-i seniyyesine ve dînin emirlerine uyulur.

Önceki ve bu mektupta yazdýklarýmýzýn hepsi, hem size, hem de halka nasîhattýr. Bu nasîhatlerde kýnanacak hiçbir þey yoktur. Halka yumuþak muâmelede bulunmayý, þefkat göstermeyi, Ehl-i sünnet yolunu ve Resûlullah'a tâbi olmayý sevdiðinizi bildiðimiz için, size bu nasîhatleri yaptýk.

Bizim nasîhatimiz sebebiyle, halký ve ulemâyý tehdit etmenize gelince, böyle þeyler sizin adâlet ve hilminize muvâfýk deðildir. Müslümanlarýn zayýflarý ve güçsüzleri, sultana nasîhatten baþka ne yapabilir. Halbuki, onlar nasýl nasîhat edileceðini de bilmemektedirler.

Þahsýma gelince, gerek tehdid ve gerekse tehdidin de ötesinde her hangi bir durum, Allahü teâlânýn izni ile, bana zarar vermez ve nasîhatten alýkoymaz. Çünkü ben ve benim durumumda olanlar, sultana nasîhat etmemizin vâcib olduðuna inanýyoruz. Bir vâcibi îfâ ederken, baþýma gelecek þey, Allahü teâlânýn katýnda benim için hayýrlýdýr. Resûlulah sallallahü aleyhi ve sellem nerede olursak olalým, hakký söylememizi, Allahü teâlânýn rýzâsý yolunda kýnayanýn kýnamasýndan korkmamamýzý emretmiþtir. Biz, dünyâ ve âhirette size faydalý olacak iþleri yaparak devamlý hayýrlara vesîle olup, kýyâmete kadar hayýrla yâdedilmenizi, bu sebeple ebediyyen Cennet'te kalmanýzý istiyoruz. Allahü teâlânýn selâmý, rahmeti ve bereketleri Peygamber efendimiz üzerine olsun!.."

1) Tabakât-üþ-Þâfiîyye; c.8, s.395
2) El-A'lâm; c.8, s.145
3) Tabakât-ül-Huffâz; s.510
4) Tezkiret-ül-Huffâz; c.4, s.1470
5) El-Bidâye ven-Nihâye; c.13, s.278
6) Þezerât-üz-Zeheb; c.5, s.354
7) Miftâh-üs-Se'âde; c.2, s.146
8- Mu'cem-ül-Müellifîn; c.13, s.202
9) Esmâ-ül-Müellifîn; c.2, s.524
10) Tam Ýlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baský) s.1129
11) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.200
12) Ýslâm Târihi Ansiklopedisi; c.8, s.130


radyobeyan