Mektup no 84 By: hafiza aise Date: 03 Mart 2011, 13:40:13
84
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَداً دَاۤئِمًا
Aziz, sýddýk kardeþlerim,
Evvelen: Seksen sene bir mânevî ömr-ü bâki kazandýran þuhur-u selâsenizi ve mübarek kudsî gecelerinizi ve leyle-i Regaibinizi ve leyle-i Miracýnýzý ve leyle-i Berâtýnýzý ve leyle-i Kadrinizi ruh u canýmýzla tebrik ve herbir Nurcunun mânevî kazançlarý ve dualarý umum kardeþleri hakkýnda makbuliyetini rahmet-i Ýlâhiyeden rica ve hizmet-i Nuriyede muvaffakiyetinizi tebrik ederiz.
Saniyen: Tesemmüm vesilesiyle nisyan-ý mutlak hastalýðýnýn musibeti, benim hakkýmda bir nimet ve merhamet hükmüne ve bazý hakaikin keþfine bir anahtar olduðunu, bana çok acýmamak için haber veriyorum. Fakat yine duanýzý ruh u canýmla rica ediyorum.
Evet, þimdi Siracü’n-Nur baþýndaki münâcâtý okudum. Ülfet ve âdet ve yeknesaklýk perdeleri altýnda çok harika hakikatler gizleniyor gördüm. Bilhassa ehl‑i gaflet ve ehl-i tabiat ve felsefenin dinsiz kýsmý bu âdetullah kanunlarýnýn perdesi altýnda çok mu’cizât-ý kudret-i Ýlâhiyeyi görmeyip, dað gibi bir hakikati, zerre gibi bir âdi esbaba isnad eder, yükletir. Kadîr-i Mutlakýn her þeydeki mârifet yolunu seddeder. Ondaki nimetleri kör olup görmeyerek, þükür ve hamd kapýsýný kapýyorlar.
Meselâ, birtek kelimeyi ayný anda milyon, belki milyar kelime olarak, cilve-i kudret sahife-i havada istinsah ettiði gibi, 1 إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ âyetinin remziyle her kelime-i tayyibe, bütün küre-i havada birden, âdetâ zamansýz, kalem-i kudretle istinsah edildiði gibi mânevî ve makbul hakikatlerin bir yazar-bozar tahtasý hükmünde olan küre-i havada kudretin acip bir mu’cizesinin zaman-ý Âdemden beri ülfet perdesi altýnda ehl-i gaflet nazarýnda saklandýðý gibi; þimdi, radyo namý verdikleri ayn-ý hakikatle sabit olmuþ ki: Ýçinde hadsiz bir ilim ve hikmet ve irade bulunan gayr-ý mütenahi bir kudret-i ezeliyenin cilvesi, her zerre-i havâide hâzýr ve nâzýrdýr ki, hadsiz ayrý ayrý kelimeler herbir zerre-i havaînin küçücük kulaðýna girip incecik dilinden çýktýðý halde karýþmýyor, bozulmuyor, þaþýrmýyor.
Demek bütün esbab toplansa, tek bir zerrenin bu vazife-i fýtriyesindeki cilve-i kudret-i kudsiyeyi hiçbir cihette yapamadýðý ve bu her zerrenin hadsiz ince küçük kulaðýnda ve dilinde gayet harika san’ata hiçbir cihette hiçbir parmak karýþmadýðý için, ehl-i dalâlet ve ehl-i gaflet “ülfet, âdet, kanunluk, yeknesaklýk” perdesiyle saklayýp, âdi bir isim takýp, muvakkat kendilerini aldatýyorlar.
Meselâ, On Dördüncü Sözün Zeylinin hâþiyesinde denildiði gibi, pek çok mu’cizatlý bir usta, bir týrnak kadar bir odun parçasýndan yüz okka muhtelif taamlarý, yüz arþýn muhtelif kumaþlarý yapsa, bir adam o odun parçasýný gösterip dese, “Bu iþler tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuþ.” O ustanýn harika san’atlarýný, hünerlerini hiçe indirse, ne derece bir hamakat ve dalâlette bir hurafet ve hezeyan olduðu gibi; aynen öyle de, çam ve incir aðacý gibi binler harika san’atlarý tazammun eden bir mu’cize-i kudreti, nohut gibi iki çekirdeði gösterip “Bunlar bundan olmuþ” demek; veya küre-i havayý bir konferans meydaný ve zemin yüzünü bir dershane ve bir mekteb-i irfan hükmüne getiren ve hadsiz nimetleri tazammun eden ve hadsiz þükürlerle mukabele etmek lâzýmken; ve beþerin saadet-i ebediyesindeki ihsanat-ý Ýlâhiyenin bir muaccel nümunesi ve hiçbir þüpheyi býrakmayan ve doðrudan doðruya hazine-i rahmetten ihsan edilen bir hediye-i Rahmâniyeye radyo namýný takmakla, bu elektrik ve havanýn temevvücatý namýný vermekle, o yüz bin nimetlere küfran perdesini çekmek, aynen o misal gibi, maddiyunlarýn ve ehl-i dalâletin hadsiz bir divanelikleridir ki, hadsiz bir cinayet olup, hadsiz bir azaba onlarý müstehak eder.
Ýþte, kardeþlerim, hakikaten bugün, Siracü’n-Nur’un baþýndaki Münâcâtý tashih niyetiyle okudum. Kuvve-i hâfýzam tam söndüðü için, birden o münâcâtýn hakikatlerine karþý, güya seksen yaþýnda iken yeni dünyaya gelmiþim gibi, birden ülfet ve âdetleri bilmiyor gibi, o malûm âdetler perde olamadý. Kemâl-i þevkle tam istifade edip okudum. Pek harika gördüm. Ve anladým ki, gizli düþmanlarýmýz bir kýsým resmî memurlarý aldatýp, Siracü’n-Nur’un âhirini bahane ederek müsaderesine, yani baþýndaki Münâcâtýn intiþar etmemesine çalýþtýklarýna kanaatim geldi. Rehberdeki Hüve Nüktesi gibi bu Münâcât da, Siracü’n-Nur’a dinsizler tarafýndan hücumunun bir sebebidir.
Salisen: Size bütün ruh u canýmýzla müjde veriyoruz ki, Nurculardaki tam ihlâs ve hakikî sadakat ve sarsýlmaz tesanüd vesilesiyle, baþýmýza gelen bütün musibetler, hizmet-i imaniyemiz noktasýnda büyük nimetlere çevrilmiþ ve perde altýnda hatýr ve hayale gelmeyen Nurun fütuhatlarý oluyor.
Meselâ, Isparta’dan buraya, yani Ýstanbul’a mahkemeye gelmekliðim için yüz banknot, otomobile mecburiyetle verildi. Sizi temin ediyorum ki, yalnýz bu meselede ve yalnýz Rehbere ait ve yalnýz benim þahsýma ait meydana gelen ve gelmeye baþlayan netice-i hizmete iki bin banknot verseydim yine ucuz sayacaktým. Umuma ait neticeleri de buna kýyas edilsin.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Duanýza muhtaç hasta kardeþiniz
Said Nursî1 “Güzel sözler Ona yükselir.” Fâtýr Sûresi, 35:10.