Mektup no 93 By: hafiza aise Date: 02 Mart 2011, 14:13:59
93
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Aziz, sýddýk kardeþlerim,
Bir zat, uzunca bir mektup yeni hurufla bana yazmýþ, kendisinin kim olduðunu bildirmemiþ. Üç noktada þüphe edip bir nevi itiraz gibi yanlýþ mânâ verdiði için güya bizi ikaz ediyor. Meþrebimiz münakaþa ve münazara olmadýðýndan ve kusurumuzu hakikî olarak gösterenlerden memnun olduðumuzdan, bu meçhul zatýn mektubunda üç esasýn hakikatini gösterip yanlýþýný tashih etmek istedim.
Birinci esas: Risale-i Nur’un üstadý ve me’hazý ve Said’in de çok zamandan beri bir virdi olan bazý âyetler, bir hizb-i Kur’ânî suretinde bir kýsým talebelerin arzularýyla kaleme alýnmýþ. Sonra da tab edilmiþ. Ve dört beþ mahkemenin de gösterdiði ehl-i vukuf ulemalarý ve hattâ Diyanet Riyaseti dairesi ve Ýstanbul’un fetva dairesindeki tetkik-i kütüb-ü diniye heyetinden hiçbir âlim ve ehl-i vukuf ulemalarý itiraz etmemiþler. Belki takdir edip tahsin etmiþler. Çünkü baþta Sahabeler ve matbu Mecmuatü’l-Ahzab’da bulunan Hazret-i Üsame Radýyallahu Anh hizb-i Kur’ânîsi ki, herbir günde bir kýsmýný okumakla taksim edilmiþtir. Ve ayný kitapta ve Mecmuatü’l-Ahzabýn ayný cildinde Ýmam-ý Gazalî’nin (r.a.) bir hizb-i Kur’ânîsi ve çok ehl-i velâyetin kendi meþreplerine muvafýk bazý sûreleri ve âyetleri bir hizb-i mahsus-u Kur’ânî yaptýklarý meydandadýr.
On sene evvel þehîden vefat eden Merhum Hâfýz Ali gibi Nurun kahramanlarýndan benim hususî virdimi ve Risale-i Nur’un üstadlarý ve menbalarý olan mühim âyetleri cem etmek istediler. Sonra onlara gönderdim. Onlar da tab ettirdiler. Çünkü, herkes her vakit bütün Kur’ân’ý okumaya vakit bulamýyor. Fakat böyle bir hizb-i Kur’ânî eline geçse her vakit istifade edebilir fikriyle, hem sevaplarý çok ziyade olan âyetler ve sûreler, içinde yazýlmýþ. Zaten Kur’ân-ý Hakîmin bir mu’cizesi þudur ki, ehl-i hakikatten ve kemâlâttan herbir meslek sahibi, meþrebine muvafýk, Kur’ân’da bir Kur’ân’ýný, bir hizb-i mahsusunu, bir üstadýný bulur. Güya tek bir Kur’ân’da binler Kur’ân var. Bu mu’cizenin sýrrý þudur ki:
Kur’ân-ý Hakîmin âyetlerinin ve kelâmlarýnýn münasebetleri yalnýz beraber olanlara deðil, belki pek çok âyetlere ve kelâmlara ve kelimelere münasebeti var, bakýyor. Ýþârâtü’l-Ý’câz tefsir-i Nuriyede bu sýr bir derece gösterilmiþ. Demek baþka kelâmlara benzemez. Herbir âyet, binler âyetlere bakar birer yüzü ve gözü var.
Bu vaziyet-i Kur’âniye çok hakaike medardýrlar. Ehl-i tarikat ve ehl-i hakikatýn herbir kýsmý kendi mesleðine göre o küllî Kur’ân içinde bir mahsus hizbleri var.
Ýþte Risale-i Nur’un Hizb-i Kur’ânîsi de o neviden birisidir. Bunu böyle neþretmek için evliyadan olan merhum Hâfýz Ali bunun tab’ýný acele etmek istedi. Çünkü, tamam-ý Kur’ân’ýn Risale-i Nur’un keþfiyatýyla hattýnda bir nevi mu’cize-i tevafukýyye bulunmasýndan, onu tab edip bastýrmak için bu hizb-i Kur’ânîyi bir mukaddemesi, bir müjdecisi olarak bastýrdýlar.
Evet, þimdiki Hüsrev’in kalemiyle yazýlan ve pek harika olan ve tevafuk cihetinde mu’cizatlý olan Kur’ân’ýmýzýn on beþ seneden beri tab’ýna çalýþýyoruz. Ve fakat ekser Nurcular fakirü’l-hal olduðundan ve fotoðrafla tab’ý lâzým geldiðinden ve yirmi beþ bin banknot masraf lâzým olmasýndan, Hizb-i Kur’ânýmýz mukaddeme olarak, daha evvel bu mu’cizeli Kur’ân’ýmýzýn bir müjdecisi olarak tab edildi. Ýþte bu mu’cizeli Kur’ân’ýmýzý, hem Diyanet Riyaseti tetkik etmiþ, çok beðenmiþ; hem Ýstanbul’daki fetva dairesindeki tetkik-i mesâhif ulemasý gayet güzel görmüþ. Gayet güzelce tetkik edip musahhah olarak bize iade etmiþ. Ýnþaallah yakýnda bu Kur’ân’ýmýz basýlarak bir hediye-i Nuriye olarak âlem-i Ýslâma neþredilecektir.
O kendini bildirmeyen zatýn þüphe ettiði,
Ýkinci mesele: Pek çok Nurcularýn haddimden yüz derece ziyade hüsn-ü zanlarýyla benden zannettiði medâr-ý iftihar sýfatlarý, yüz defa onlarýn hatýrlarýný kýrýp reddetmiþim. Fakat yirmi sekiz sene siyasetçiler Risale-i Nur’un sýrf imanî ve uhrevî mesleðini þimdiki medenîleþmek fikirlerine müsait görmediklerinden, yirmi sekiz senedir hapislerle, mahkemelerle, tarassutlarla, asýlsýz isnatlarla Nurcularý ürkütmekle ve beni çürütmek cihetiyle Risale-i Nur’u neþrettirmemek için emsalsiz bir vaziyete düþmüþtüm. Yarým ümmî ve ittiham altýnda ve Nur þakirtlerini bütün bütün kaçýrmamak için, bana karþý medhi, þahsýmdan reddedip medhiniz Nurlara ait olabilir. Ve gördüðünüz meziyetler benim deðil, Risale-i Nur’undur. O da Kur’ân-ý Hakîmin bir hakikatinin bir tefsiridir. Ve her asýrda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acip ve komitecilik ve þahs-ý mânevî-i dalâletin tecavüzü zamanýnda bir þahs-ý mânevî müceddid olmak lâzým gelir. Eski zamana benzemez. Þahýs ne kadar da harika olsa, þahs-ý mânevîye karþý maðlûp olmak kabildir. Risale-i Nur’un o cihette bir nevi müceddid olmasý kaviyyen muhtemel olduðundan, o sýfatlar-hâþâ-benim haddim deðil; belki mükerrer yazdýðým gibi, benim hayatým Risale-i Nur’a bir nevi çekirdek olabilir. Kur’ân’ýn feyziyle, Cenâb-ý Hakkýn ihsanýyla o çekirdekten Risale-i Nur’un meyvedar, kýymettar bir aðaç hükmüne icad-ý Ýlâhî ile geçmesidir. Ben bir çekirdektim, çürüdüm, gittim. Bütün kýymet Kur’ân-ý Hakîmin mânâsý ve hakikatli tefsiri olan Risale-i Nur’a aittir.
Kendini bildirmeyen zatýn,
Üçüncü þüphesi: Büyük Cihad’ýn ve Sebilürreþad’ýn neþrettiði gibi, ben ilân etmiþim ki, dine, imana hizmeti ve Risale-i Nur’u deðil dünya siyasetine, belki kemâlât-ý mâneviyeye ve makamat-ý âliyeye âlet edemediðim gibi, herkesin hoþ gördüðü saadet-i uhreviye ve Cehennemden kurtulmaya vesile etmemek ve yalnýz emr-i Ýlâhî ve rýza-yý Ýlâhîden baþka hiçbirþeye âlet etmemek bu zamanda Nurun hakikî kuvveti olan sýrr-ý ihlâs-ý hakikîyi muhafaza etmeye beni mecbur etmiþ ki, Sýddýk-ý Ekber (r.a.) dediði olan, “Mü’minler Cehenneme gitmemek için Allah’tan isterim, benim vücudum Cehennemde büyüsün ki, onlarýn yerine azap çeksin” diye söylediði kudsî fedakârlýðýnýn bir zerresini ben de kendime kazandýrmak için, “Ýman ile Cehennemden birkaç adamýn kurtulmalarý için Cehenneme girmeyi kabul ederim” demiþim. Zaten ibadet, Cennete girmek ve Cehennemden kurtulmak için kýlýnmaz; bozulur. Belki rýzâ-yý Ýlâhî ve emr-i Rabbanî için yapýlýr.
Yine Hizb-i Kur’ân’ýmýzýn bahsine döneriz:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmýn büyük bir kumandaný olan Hazret-i Üsame Radýyallahü Anh, bir gün “hamd”e ait, bir gün “istiðfar”a ait âyetler, bir gün “tesbih”e ait, bir gün “tevekkül”e, bir gün de “selâm” lâfzýna, bir gün de “tevhid” ve “Lâ ilâhe illâ Hû”ya ait, bir gün de “Rab” kelimesine ait bütün Kur’ân’dan müteferrik sûrelerden bir hizb-i Kur’ânî çýkarmýþ, kendine bir vird eylemiþ. Demek böyle hizblere izn-i Peygamberî (Aleyhissalâtü Vesselâm) var.
Hem bizim hizb-i Kur’ân’ýmýz iman hakikatlerine dair âyetleri, hususan sûreler baþlarýndaki âyetleri cem ettiðinden, baþlarýnda بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ yazýlmýþ. Bu hizb, tamam-ý Kur’ân’ý okumaya büyük bir þevk verir, noksaniyet vermez. Hem yirmi günde okunacak arzu edilen bazý imanî âyetler bir iki günde bu hizipte okunduðundan, bir zaman bütün sûrelerin baþýnda bir kýsým âyetleriyle beraber, Risale-i Nur’un esaslarý olan bazý âyât-ý imaniyeyi kendime vird eylemiþtim. Sonra bir hizb suretine girdi.
O meçhul zât, izzet-i ilmiyeyi firavuncuklara karþý muhafazamý bir enaniyet tevehhüm etmiþ. Nur talebelerinin hakkýmda hüsn-ü zanlarýný bütün bütün kýrmadýðýmý bir benlik tahayyül etmiþ. Ve iman hakikatlerine dair beyanatýma talebelerin tam itimat ve kanaatlerini temin etmek fikriyle ehl-i velâyetin ve bazý âyâtýn kat’î kanaat ettiðim bine yakýn emarat ve iþaretlerinin izharýna mecbur olduðum için bir kýsmýný has kardeþlerime beyan etmemi bir nevi hodfuruþluk zannetmiþ.
Evet, bu zamanda dinsizlik hesabýna, benlikleri firavunlaþmýþ derecede ve imana ve Risale-i Nur’a hücumlarý zamanýnda onlara karþý tedafü vaziyetimizde tevazu ve mahviyet göstermek büyük bir cinayet ve hýyanettir. Ve o tevazu, tezellül hükmünde bir ahlâk-ý rezile olur. Onlara karþý izzet-i diniyeyi ve þerafet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için kahramancasýna bir sebat, bir kuvve-i mâneviyeyi göstermek, acaba hiçbir vecihle hodfuruþluk olur mu? Hiçbir þöhretperestlik ve enaniyet olur mu ki, o zât öyle tevehhüm etmiþ.
Hem Risale-i Nur’a muhtaç ve imanýný kuvvetlendirmek ve kurtarmak için Nurlarý arayanlara karþý—ki, onda üçü veya dördü þahsýma bakmayýp Nurdaki kat’î hüccetlerle iktifa ettiði gibi, beþ altý tane hüccetlerin kýymetini bilmediði için benim þahsýma bakar—“Acaba bizi kandýrdý mý, yoksa hakikat mý söylüyor?” diye þahsýma karþý hüsn-ü zanlarýný kýrmamaya mecbur olduðumdan, þahsýmýn gizli fenalýklarýna perde çekmek bir enaniyet olur mu?
وَمَاۤ اُبَرِّئُ نَفْسِى إِنَّ النَّفْسَ َلأَمَّارَةٌ بِالسُّوۤءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّى 1
âyet-i kerimesinin sýrrýyla nefs-i emmareme itimad edemem. Nefis kusursuz olmaz. Fakat þimdi bu zamanda ejderhalar, ifritler hükmünde dinsizlik komitelerinin hücumlarý ve tahribatlarý zamanýnda, müdafaamda, bende görünen o sinek kanadý kadar kusurlarý görmek, o hücum edenlere bir yardým hükmüne geçmektir. Ve on adet muhtaçlardan beþ altý biçareyi Nurun ilâçlarýndan mahrum etmektir. Bu nokta için ben kendi kuvvetime, meziyetime hiç itimad etmeyerek, yalnýz hakikat-i Kur’âniye ve onun tefsiri olan hakaik-i imaniyedeki kuvvete istinaden dünyaya ilân ediyorum ki, bütün dinsizler toplansalar, ben onlara karþý çekinmeyerek meydan okuyorum. Ve baþýmý eðmiyorum. Ve izzet-i ilmiyeyi kýrmýyorum. Eðer bu bir benlik ise, o hiçbir cihetle bana ait deðil ve benlik olamaz, salâbet-i imaniye olur.
Zaten ben nasýl tabiatý, icad itibarýyla inkâr ediyorum. Ve Risale-i Nur bunu kat’î ispat etmiþ. Öyle de, beþeri gurura, enaniyete, firavunluða sevk eden iktidarý da, tabiat gibi inkâr ediyorum. Yalnýz beþerin duasý, bir fiilî dua nevinde samimî bir ihtiyaç ile cüz’î kesbi, bir makbul dua hükmüne geçer. Onu da Cenâb-ý Hak kabul eder, keþfiyat namýndaki beþere lâzým olan harikalarý ihsan eder diye kat’î delillerle ilm-i usulü’d-dinin ulemasý, kader ve cüz-ü ihtiyarî bahsinde ispat ettikleri gibi; ben de aynelyakîn derecesinde kat’î kanaatle, feyz-i Kur’ânî ile, Risale-i Nur’un hüccetleriyle evvelâ kendi nefsimde, sonra herkesteki benlik ve iktidarýn icad ve ihsan ve tevfik-i Ýlâhînin yalnýz bir perdesi olduklarýný kat’î bildiðim için, Nurlara ve kardeþlerime ilân etmiþim ki, ben bir çekirdektim. Çürüdüm. Acz ve ihtiyaç ve samimî istemek ve fiilî dua etmek neticesinde, Cenâb‑ý Erhamürrahimîn, Risale-i Nur’u o çekirdekten halk edip ihsan etmiþ. Nurun mektubatýndaki bütün medâr-ý medih fýkralar o nuranî aðaca aittir. Benim hissem, kat’iyen, hiçbir cihette fahir olamaz. Belki, yalnýz ve yalnýz þükürdür. Öyleyse kâinat adedince eþþükrü lillâh, elhamdülillâh...
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Said Nursî
1 “Ben nefsimi temize çýkarmam. Çünkü nefis daima kötülüðe sevk eder.” Yûsuf Sûresi, 12:53.