Mektup no 94 By: hafiza aise Date: 02 Mart 2011, 14:01:03
94
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَداً دَاۤئِمًا
Aziz, sýddýk kardeþlerim,
Evvelen: Çok emarelerle ve bazý hâdiselerle kat’iyen tahakkuk etmiþ ki, Nurun has talebelerinden bazýlarýnýn bir zaif damarýný bulup hizmet-i Nuriyeden vazgeçirmek veya zaifleþtirmek için Nurun ve Nur talebelerinin düþmanlarýnýn çok plânlarý var. Medâr-ý ibret bir iki nümuneyi beyan ediyoruz:
Birinci nümunesi: Nurlarla þiddetli alâkasý bulunan birkaç has kardeþimizin nazarýný, fikrini baþka tarafa çevirmek veya zevkli ve ruhanî bir meþreple meþgul edip hizmet-i imaniyeye karþý zaifleþtirmek için, bazý þahýslar ispritizma denilen, ölülerle muhabere namý altýnda cinnîlerle muhabere etmek gibi, hattâ bazý büyük evliyalarla, hattâ peygamberlerle güya bir nevi konuþmak gibi, eski zamanda “kâhinlik” denilen, þimdi de “medyumluk” namý verilen bu mesele ile bazý kardeþlerimizi meþgul ediyorlar.
Halbuki, bu mesele felsefeden ve ecnebîden geldiði için, ehl-i imana çok zararlarý olabilir. Ve çok su-i istimalâta menþe olmakla beraber, içinde bir doðru olsa on yalan karýþýyor. Çünkü, doðruyu ve yalaný tefrik edecek bir mehenk, bir mikyas olmadýðýndan, ervah-ý habîse ve þeytana yardým eden cinnîlerin bu vesileyle, hem onunla meþgul olanýn kalbine ve hem de Ýslâmiyete zarar vermek ihtimali var. Çünkü, mâneviyat namýna hakaik-i Ýslâmiyeye ve akide-i umumiyeye muhalif ihbarat oluyor. Ervâh-ý habîse iken, kendilerini ervah-ý tayyibe zannettirip, belki kendilerine bazý büyük veliler namýný verip, Ýslâmiyetin esasatýna muhalif sözlerle zarar vermeye çalýþabilirler. Hakikati taðyir edip, safdilleri tam aldatabilirler.
Meselâ, nasýl ki güneþ, bir küçük cam parçasýnda ziyasýyla, hararetiyle, þekliyle görünüyor. Fakat o küçücük camýn içindeki güneþin o küçücük timsali, kendi namýna eðer konuþsa ve dese, “Benim ziyam dünyayý istilâ ediyor. Benim hararetim herþeyi ýsýtýyor. Ve küre-i arzdan bir milyon defadan daha büyüðüm” dese, ne derece hilâf-ý hakikat olduðu anlaþýlýr.
Aynen bu misal gibi, bir peygamber, güneþ gibi hakikî makamýnda iken, o ispritizmanýn veyahut medyumluðun cam parçasý hükmündeki istidadýna göre bir cilvesinin tezahürü, o hakikat namýna konuþamaz. Eðer konuþsa, yüz derece muhalif olur. Ýspritizmanýn veya medyumluðun o mazhardaki cüz’î cilvesi, vahyin mazharý olan o mânevî güneþin kudsî mahiyetine hiçbir cihetle kýyas olamaz. Çünkü, esfel-i sâfilîndeki bir cam parçasý, mânen alâ-yý illiyyînde olan o mânevî güneþin hakikatini yanýna getiremez. Getirmeye çalýþmak da hürmetsizlikten baþka birþey deðildir. Ancak onun makamýna karîb olmak için, Celâleddin-i Süyûtî ve bir kýsým evliyalar gibi seyr ü sülûk ile terakki ederek o mânevî güneþin sohbetine mazhar olunur. Fakat böyle terakki, Risale-i Nur’un ispat ettiði gibi, peygamberin velâyetiyle bir nevi sohbeti, kendi derecelerine göre ve kendi istidatlarý derecesinde olur. Fakat nübüvvet hakikati velâyetten ne derece yüksek ise, ispritizma vasýtasýyla veyahut terakkiyat-ý ruhiye cihetiyle mazhar olunan sohbet ve muhabere dahi hiçbir cihette hakikî peygamberle muhabereye yetiþemeyeceðinden, yeni ahkâm-ý þer’iyeye medâr-ý ahkâm olamaz.
Evet, dinden gelmeyen, belki felsefenin hassasiyetinden gelen celb-i ervah da, hem hilâf-ý hakikat, hem hilâf-ý edep bir harekettir. Çünkü a’lâ-yý illiyyînde ve kudsî makamlarda olanlarý esfel-i sâfilîn hükmündeki masasýna ve yalanlarýn yeri olan oyuncak tahtasýna getirmek tam bir ihanettir ve bir hürmetsizliktir. Âdetâ bir padiþahý kulübeciðine çaðýrýp getirmek gibidir. Belki ayn-ý hakikat ve edep ve hürmet ve istifade odur ki, Celâleddin-i Süyûtî, Celâleddin-i Rumî ve Ýmam-ý Rabbânî gibi zatlarýn seyr ü sülûk-u ruhanîleri gibi seyr ü sülûk ile yükselerek o kudsî zatlara yanaþmak ve istifade etmektir.
Rüya-yý sadýkada ervâh-ý habîse ve þeytan, peygamber suretinde temessül edemez. Fakat celb-i ervahta, ervah-ý habîse, belki peygamberin lisanen ismini kendine takýp, Sünnet-i Seniyeye ve ahkâm-ý þer’iyeye muhalif olarak konuþabilir. Eðer bu konuþmasý þeriatýn ahkâmýna ve Sünnet-i Seniyeye muhalif ise, tam delildir ki, o konuþan ervâh-ý tayyibe deðildir. Mü’min ve müslüman cinnî de deðildir. Ervah-ý habîsedir; bu þekilde taklit ediyor.
Saniyen: Þimdi Nur talebeleri böyle meselelerde derse muhtaç deðildirler. Risale-i Nur herþeyin hakikatini beyan etmiþ, baþka izahata ihtiyaç býrakmamýþ. Risale-i Nur onlara kâfidir. Fakat Nur talebesi olmayanlarýn ayný muhaberede, ahkâm-ý þeriat ve Sünnet-i Seniye esasatýna muhalif telkinatý dinlememeleri lâzým ve elzemdir. Yoksa büyük hatâ olur.
BÝR ÝHTAR: Bu mektuptaki ruhlarla muhabere meselesine karþý edilen þiddetli tenkit, ecnebîden, fen ve felsefeden ve manyetizma ve ispritizmadan gelen ve mânevî bir þekli giyen bir meþrebe karþýdýr. Yoksa Ýslâmiyetten ve tasavvuf ve ehl-i tarikattan gelen ve bir derece ruhlarla muhabereye benzeyen ve nâehillerin girmesiyle bir derece su-i istimal edilen ve pek az olan bir kýsým sofularýn sofîliðine karþý deðildir. Gerçi onlarda da bir cihette bazýlara zarar olabilir. Fakat öteki gibi hiçbir cihette aldatýcý deðil ve Ýslâmiyete hiçbir cihette zarar niyeti yok. Hem o ecnebîden gelen meþrep ise, hem tarikat ve hem Ýslâmiyet aleyhinde olduðu gibi, o sofularýn mesleðini de sukut ettirmeye çalýþýyor, ve âdileþtiriyor. Ehl-i tasavvufun zaif ve tam sünneti yerine getirmeyen kýsmý dikkat etsinler, kendilerini onlara benzetmesinler.
Said Nursî