Mektup no 99 By: hafiza aise Date: 02 Mart 2011, 12:48:08
99
[Üstadýmýz Bediüzzaman Said Nursî, Samsun’da münteþir Büyük Cihad gazetesinde neþrolup orada muhakemesi görülen bu müdafaayý Ýstanbul mahkemesinde okumuþ ve mahkeme beraatle nihayet bulmuþtur.]
Gizli düþmanlarýmýz bu Ramazan-ý Þerifte, tekrar adliyeyi benim aleyhime sevk ettiler. Mesele de bir gizli komünist komitesiyle alâkadardýr.
Birisi, bütün bütün kanun hilâfýna olarak, beni tek baþýmla ve yalnýz olarak kýrda ve daðda otururken, üç silâhlý jandarma ile bir baþçavuþ yanýma gönderdiler. “Sen baþýna þapka giymiyorsun” diye zorla beni karakola getirdiler. Ben de, adaleti hedef tutan bütün adliyelere söylüyorum ki:
Böyle beþ vecihle kanunsuzluk edip, kanun namýna beþ vecihle Ýslâm kanunlarýný kýran adam, hakikî kanunsuzlukla ittiham edilmek lâzým gelirken, onlarýn o acip kanunsuzluðu ve bahanesiyle iki seneden beri vicdanî azap verdiklerinden, elbette mahkeme-i kübrâ-yý haþirde bunun cezasýný çekeceklerdir.
Evet, otuz beþ senedir münzevî olduðu halde hiç çarþý ve kasabalarda gezmeyen bir adamý, “Sen frenk serpuþunu giymiyorsun” diye ittiham etmeye dünyada hangi kanun müsaade eder? Yirmi sekiz senedenberi beþ vilâyet ve beþ mahkeme ve beþ vilâyetin zabýtalarý onun baþýna iliþmedikleri halde hususan bu defa Ýstanbul mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin gözleri önünde, hem iki ayda yaya olarak her yeri gezdiði halde, hiçbir polis iliþmediði ve Mahkeme-i Temyiz “Bere yasak deðil” diye karar verdiði, hem bütün kadýnlar ve baþý açýk gezenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar giymeye mecbur olmadýklarýndan ve giymesinde hiçbir maslahat bulunmadýðýndan ve benim resmî bir vazifem olmadýðýndan—ki resmî bir libastýr—bereyi giyenler de mes’ul olmazlar denildiði halde, hususan münzevî ve insanlar arasýna girmeyen ve Ramazan-ý Þerifin içinde böyle hilâf-ý kanun en çirkin birþeyle ruhunu meþgul etmemek ve dünyayý hatýrýna getirmemek için has dostlarýyla dahi görüþmeyen, hattâ þiddetli hasta olduðu halde, ruhu ve kalbi vücuduyla meþgul olmamak için ilâçlarý almayan ve hekimleri çaðýrmayan bir adama þapka giydirmek, ecnebî papazlara benzetmek için ona teklif etmek ve adliye eliyle tehdit etmek, elbette zerre kadar vicdaný olan bundan nefret eder.
Meselâ, ona teklif eden demiþ: “Ben emir kuluyum.” Cebr-i keyfî kanun ile emir olur mu ki, emir kuluyum desin? Evet, Kur’ân-ý Hakîmde, Yahudi ve Nasranîlere baþta benzememek için ona dair âyet olduðu gibi,
يَاۤ اَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اَطِيعُوا اللهَ وَاَطِيعُوا الرَّسُولَ وَاُولِى اْلاَمْرِ مِنْكُمْ 1
âyeti ulü’l-emre itaati emreder. Allah ve Resulünün itaatine zýt olmamak þartýyla, o itaatýn emir kuluyum diye hareket edebilir. Halbuki bu meselede, an’ane-i Ýslâmiye kanunlarý, hastalara þefkatle incitmemek, gariplere þefkat edip incitmemek, Allah için Kur’ân ve ilm-i imanîye hizmet edenlere zahmet vermemek ve incitmemek emrettiði halde, hususan münzevî, dünyayý terk etmiþ bir adama ecnebî papazlarýnýn serpuþunu teklif etmek on vecihle deðil, yüz vecihle kanuna muhalif ve Ýslâmýn an’anevî kanunlarýna karþý bir kanunsuzluktur ve keyfî bir emir hesabýna o kudsî kanunlarý kýrmaktýr.
Benim gibi kabir kapýsýnda, gayet hasta, gayet ihtiyar, garip, fakir, münzevî, Sünnet-i Seniyeye muhalefet etmemek için otuz beþ seneden beri dünyayý terk eden bir adama bu tarz muameleler, kat’iyen þek ve þüphe býrakmadý ki, komünist perdesi altýnda anarþilik hesabýna vatan ve millet ve Ýslâmiyet ve din aleyhinde müthiþ bir suikast eseri olduðu gibi, Ýslâmiyete ve vatana hizmete niyet eden ve müthiþ haricî tahribata karþý cephe alan dindar mebuslar ve Demokratlara dahi büyük bir suikasttýr. Dindar mebuslar dikkat etsinler, bu dehþetli suikaste karþý müdafaada beni yalnýz býrakmasýnlar.
Hâþiye: Rusun Baþkumandaný kasten önünden üç defa geçtiði halde ayaða kalkmayan ve tenezzül etmeyen ve onun idam tehdidine karþý izzet-i Ýslâmiyeyi muhafaza için ona baþýný eðmeyen; Ýstanbul’u istilâ eden Ýngiliz Baþkumandanýna ve onun vasýtasýyla fetva verenlere karþý, Ýslâmiyet þerefi için, idam tehdidine beþ para ehemmiyet vermeyen ve “Tükürün zâlimlerin o hayâsýz yüzüne!” cümlesiyle ve matbuat lisanýyla karþýlayan; ve Mustafa Kemal’in elli mebus içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip, “Namaz kýlmayan haindir” diyen; ve Divan-ý Harb-i Örfî’nin dehþetli suallerine karþý, “Þeriatýn tek bir meselesine ruhumu feda etmeye hazýrým” deyip dalkavukluk etmeyen; ve yirmi sekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayý ihtiyar eden bir Ýslâm fedaisi ve hakikat-ý Kur’âniyenin fedakâr hizmetkârýna maslahatsýz, kanunsuz denilse ki, “Sen Yahudi ve Hýristiyan papazlarýna benzeyeceksin, onlar gibi baþýna þapka giyeceksin, bütün Ýslâm ulemasýnýn icmaýna muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceðiz” denilse, elbette öyle herþeyini hakikat-i Kur’âniyeye feda eden bir adam, deðil dünyevî hapis veya ceza ve iþkence, belki parça parça býçakla kesilse, Cehenneme de atýlsa, kat’iyen; yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatýnýn þehadetiyle, feda edecek...
Acaba, bu vatan ve dinin gizli düþmanlarýnýn bu eþedd-i zulm-ü nemrudanelerine karþý, manevî pek çok kuvveti bulunan bu fedakârýn tahammülü ve maddî kuvvetle ve menfî cihette mukabele etmemesinin hikmeti nedir?
Ýþte bunu size ve umum ehl-i vicdana ilân ediyorum ki, yüzde on zýndýk dinsizin yüzünden doksan mâsuma zarar gelmemek için, bütün kuvvetiyle dahildeki emniyet ve âsâyiþi muhafaza etmek için, Nur dersleriyle herkesin kalbine bir yasakçý býrakmak için Kur’ân-ý Hakîm ona o dersi vermiþ. Yoksa bir günde, yirmi sekiz senelik zâlim düþmanlarýmdan intikamýmý alabilirim. Onun içindir ki, âsâyiþi mâsumlarýn hatýrý için muhafaza yolunda haysiyetini, þerefini tahkir edenlere karþý müdafaa etmiyor ve diyor ki: “Ben, deðil dünyevî hayatý, lüzum olsa âhiret hayatýmý da millet-i Ýslâmiye hesabýna feda edeceðim.”
Said Nursî1 “Ey îmân edenler! Allah’a itaat edin; Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin.” Nisâ Sûresi, 4:59.