Emirdað Lahikasý
Pages: 1
Mektup no 102 By: hafiza aise Date: 02 Mart 2011, 12:39:04
102

[Risale-i Nur’un vatana, millete ve Ýslâmiyete büyük hizmetini kabul ve takdir eden Baþvekil Adnan Menderes’e Üstadýn yazdýðý bir mektup.]

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Ben çok hasta olduðum ve siyasetle alâkasýz bulunduðum halde, Adnan Menderes gibi bir Ýslâm kahramaný ile bir sohbet etmek isterdim. Hal ve vaziyetim görüþmeye müsaade etmediði için, o surî konuþmak yerine, bu mektup benim bedelime konuþsun diye yazdým.

Gayet kýsa birkaç esasý, Ýslâmiyetin bir kahramaný olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum.

Birincisi: Ýslâmiyetin pek çok kanun-u esasîsinden birisi,

 وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى âyet-i kerîmesinin hakikatýdýr ki, “Birisinin cinayetiyle baþkalarý, akraba ve dostlarý mesul olamaz.” Halbuki, þimdiki siyaset-i hâzýrada particilik taraftarlýðýyla, bir câninin yüzünden pek çok mâsumlarýn zararýna rýza gösteriliyor. Bir câninin cinayeti yüzünden taraftarlarý veyahut akrabalarý dahi þenî gýybetler ve tezyifler edilip, birtek cinayet yüz cinayete çevrildiðinden, gayet dehþetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup kin ve garaza ve mukabele-i bilmisile mecbur ediliyor. Bu ise, hayat-ý içtimaiyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir. Ve hariçteki düþmanlarýn parmak karýþtýrmalarýna tam bir zemin hazýrlamaktýr. Ýran ve Mýsýr’daki hissedilen hâdise ve buhranlar bu esastan ileri geldiði anlaþýlýyor. Fakat onlar burasý gibi deðil; bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa pek dehþetli olur.

Bu tehlikeye karþý çare-i yegâne: Uhuvvet-i Ýslâmiyeyi ve esas Ýslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taþý yapýp, mâsumlarý himaye için, cânilerin cinayetlerini kendilerine münhasýr býrakmak lâzýmdýr.

Hem, emniyetin ve âsâyiþin temel taþý yine bu kanun-u esâsîden geliyor.

Meselâ, bir hanede veya bir gemide bir mâsum ile on câni bulunsa, hakikî adaletle ve emniyet ve âsâyiþ düstur-u esasîsi ile, o mâsumu kurtarýp tehlikeye atmamak için, gemiye ve haneye iliþmemek lâzým—tâ ki mâsum çýkýncaya kadar.

Ýþte bu kanun-u esasî-i Kur’ânî hükmünce âsâyiþ ve emniyet-i dahiliyeye iliþmek, on câni yüzünden doksan mâsumu tehlikeye atmak, gazab-ý Ýlâhînin celbine vesile olur. Madem Cenâb-ý Hak, bu tehlikeli zamanda bir kýsým hakikî dindarlarýn baþa geçmesine yol açmýþ, Kur’ân-ý Hakîmin bu kanun-u esasîsini kendilerine bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlýk edenlere karþý siper yapmak lâzým geldiðini, zaman ihtar ediyor. 

Ýslâmiyetin ikinci bir kanun-u esasîsi: Þu hadîs-i þeriftir:

سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ hakikatiyle, memuriyet bir hizmetkârlýktýr; bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm âleti deðil... Bu zamanda terbiye-i Ýslâmiyenin noksaniyetiyle ve ubudiyetin zafiyetiyle benlik, enaniyet kuvvet bulmuþ. Memuriyeti hizmetkârlýktan çýkarýp bir hâkimiyet ve müstebidâne bir tahakküm ve mütekebbirane bir mertebe tarzýna getirdiðinden, abdestsiz, kýblesiz namaz kýlmak gibi, adalet, adalet olmaz, esasiyle de bozulur. Ve hukuk-u ibad da zîr ü zeber olur. Hukuk-u ibad, hukukullah hükmüne geçmiyor ki hak olabilsin. Belki nefsanî haksýzlýklara vesile olur.

Þimdi, Adnan Menderes gibi, “Ýslâmiyetin ve dînin icaplarýný yerine getireceðiz” diye ve mezkûr iki kanun-u esasîye karþý muhalefet edip tam zýddýna olarak iki dehþetli cereyan, gayet büyük rüþvetle halklarý aldatmak ve ecnebîlerin müdahalesine yol açmak vaziyetinde hücum etmek ihtimali kuvvetlidir.

Birisi: Birinci kanun-u esasîye muhalif olarak, bir câni yüzünden kýrk mâsumu kesmiþ, bir köyü de yakmýþ. Bu derecede bir istibdad-ý mutlak, her nefsin zevkine geçecek memuriyete bir hâkimiyet suretinde rüþvet vererek, dindar hürriyetperverlere hücum ediliyor.

Ýkinci hücum da: Ýslâmiyet milliyet-i kudsiyesini býrakýp, evvelkisi gibi, bir câni yüzünden yüz mâsumun hakkýný çiðneyebilen, zahiren bir milliyetçilik ve hakikatte ýrkçýlýk damarýyla hem hürriyetperver dindar Demokratlara, hem bütün bu vatandaki yüzde yetmiþi sair unsurlardan bulunanlara, hem hükûmet aleyhine, hem biçare Türkler aleyhine, hem Demokratýn takip ettiði siyaset aleyhine çalýþarak ve serseri ve enaniyetli nefislere gayet zevkli bir rüþvet olarak bir ýrkçýlýk kardeþliði veriyor. O zevkli kardeþliðin içinde, o zevkli fâideden bin defa daha ziyade hakikî kardeþleri düþmanlýða çevirmek gibi acip tehlikeyi, o sarhoþluðu ile hissedemiyor.

Meselâ, Ýslâmiyet milliyetiyle dört yüz milyon hakikî kardeþin hergün

  اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ dua-yý umumîsiyle mânevî yardým görmek yerine, ýrkçýlýk dört yüz milyon mübarek kardeþleri, dört yüz serseriye ve lâübalilere yalnýz dünyevî ve pek cüz’î bir menfaati için terk ettiriyor. Bu tehlike hem bu vatana, hem hükûmete, hem de dindar Demokratlara ve Türklere büyük bir tehlikedir. Ve öyle yapanlar da hakikî Türk deðillerdir. Necip Türkler böyle hatâdan çekinirler.

Bu iki taife herþeyden istifadeye çalýþýp dindar Demokratlarý devirmeye çalýþtýklarý ve çalýþtýrýldýklarý, meydandaki âsar ile tahakkuk ediyor. Bu acip tahribata ve bu iki kuvvetli muarýzlara karþý, kýrk Sahabe ile dünyanýn kýrk devletine karþý meydan-ý muarazaya çýkan ve galebe eden ve bin dört yüz sene zarfýnda ve her asýrda üç yüz dört yüz milyon þakirdi bulunan hakikat-i Kur’âniyenin sarsýlmaz kuvvetine dayanmak ve onun içindeki dünyevî ve uhrevî saâdet-i ebediyenin zevklerine o câzibedar hakikatle beraber nokta-i istinad yapmak, o mezkûr muarýzlarýnýza ve hem dahil ve hariçteki düþmanlarýnýza karþý en lâzým ve elzem ve zarurî bir çâre-i yegânedir. Yoksa, o insafsýz dahilî ve haricî düþmanlarýnýz sizin bir cinayetinizi binler yapýp ve eskilerin de cinayetlerini ilâve ederek baþkalarýn baþýna yükledikleri gibi, size de yükleyecekler. Hem size, hem vatana, hem millete telâfi edilmeyecek bir tehlike olur.

Cenâb-ý Hak sizleri Ýslâmiyet lehindeki hizmetlerinizde muvaffak ve mezkûr tehlikelerden muhafaza eylesin diye ben ve Nurcu kardeþlerimiz, yapacaðýnýz hizmete ve mezkûr hakikati kabul etmenize mukabil dua etmeye karar vereceðiz.

Üçüncüsü: Ýslâmiyetin hayat-ý içtimaiyeye dair bir kanun-u esasîsi dahi, bu hadis-i þerifin, اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا 1 hakikatýdýr. Yani, hariçteki düþmanlarýn tecavüzlerine karþý, dahildeki adâveti unutmak  ve tam tesanüd etmektir. Hattâ en bedevî tâifeler dahi bu kanun-u esasînin menfaatini anlamýþlar ki, hariçte bir düþman çýktýðý vakit, o taife birbirinin babasýný, kardeþini öldürdükleri halde, o dahildeki düþmanlýðý unutup, hariçteki düþman def oluncaya kadar tesanüd ettikleri halde; binler teessüflerle deriz ki, benlikten, hodfuruþluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dahildeki tarafgirane fikriyle, kendi tarafýna þeytan yardým etse rahmet okutacak, muhalifine melek yardým etse lânet edecek gibi hâdisâtlar görünüyor. Hattâ, bir sâlih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük sâlih âlimi tekfir derecesinde gýybet ettiði; ve Ýslâmiyet aleyhinde bir zýndýðý, onun fikrine uygun ve taraftar olduðu için hararetle senâ ettiðini gördüm. Ve þeytandan kaçar gibi, otuz beþ seneden beri siyaseti terkettim.

Hem þimdi birisi, hem Ramazan-ý Þerife, hem þeâir-i Ýslâmiyeye, hem bu dindar millete büyük bir cinayeti yaptýðý vakit muhaliflerinin onun o vaziyeti hoþlarýna gittiði görüldü. Halbuki, küfre rýza küfür olduðu gibi; dalâlete, fýska, zulme rýza da fýsktýr, zulümdür, dalâlettir. Bu acip halin sýrrýný gördüm ki, kendilerini millet nazarýnda ettikleri cinayetlerinden mâzur göstermek damarýyla muhaliflerini kendilerinden daha dinsiz, daha câni görmek ve göstermek istiyorlar. Ýþte bu çeþit dehþetli haksýzlýklarýn neticeleri pek tehlikeli olduðu gibi, içtimaî ahlâký da zîr ü zeber edip bu vatan ve millete ve hâkimiyet-i Ýslâmiyeye büyük bir suikast hükmündedir.

Daha yazacaktým, fakat bu üç nokta-i esasiyeyi þimdilik dindar hürriyetperverlere beyan etmekle iktifa ediyorum.

Said Nursî



1  “Mü’minin mü’mine baðlýlýðý, parçalarý birbirini kurþunla tutan bina gibidir.” Buharî, Salât: 88, Edeb: 36, Mezâlim: 5; Müslim, Birr: 65; Tirmizî, Birr: 18; Neseî, Zekât: 67; Müsned, 4:405, 409

radyobeyan