Mektup no 109 By: hafiza aise Date: 02 Mart 2011, 01:52:13
109
Heyet-i Vekileye ve Tevfik Ýleri’ye arz ediyoruz ki:
Þark Üniversitesi hakkýnda çok kýymettar hizmetinizi Üstadýmýza söyledik. O dedi:
Ben hasta olmasaydým, ben de o mesele için vilâyat-ý þarkiyeye gidecektim. Ben bütün ruh u canýmla Maarif Vekilini tebrik ediyorum. Hem elli beþ seneden beri, Medresetü’z-Zehra namýnda Þark Üniversitesinin tesisine çalýþmak ve o üniversiteyi biri Van’da, biri Diyarbakýr’da, biri de Bitlis’te olmak üzere üç tane veya hiç olmazsa bir tane Van’da tesis etmek için, Hürriyetten evvel Ýstanbul’a geldim. Hürriyet çýktý, o mesele de geri kaldý.
Sonra Ýttihatçýlar zamanýnda Sultan Reþad’ýn Rumeli’ye seyahati münasebetiyle Kosova’ya gittim. O vakit Kosova’da büyük bir Ýslâmî darülfünun tesisine teþebbüs edilmiþti. Ben orada hem Ýttihatçýlara, hem Sultan Reþad’a dedim ki: “Þark böyle bir darülfünuna daha ziyade muhtaç ve âlem-i Ýslâmýn merkezi hükmündedir.”
O vakit bana vaad ettiler. Sonra Balkan harbi çýktý. O medrese yeri istilâ edildi. Ben de dedim ki: “Öyleyse o yirmi bin altýn lirayý Þark Darülfünununa veriniz.” Kabul ettiler.
Ben de Van’a gittim. Ve bin lira ile Van gölü kenarýnda Artemit’te temelini attýktan sonra Harb-i Umumî çýktý. Tekrar geri kaldý.
Esaretten kurtulduktan sonra Ýstanbul’a geldim. Hareket-i Milliyeye hizmetimden dolayý Ankara’ya çaðýrdýlar. Ben de gittim. Sonra dedim: “Bütün hayatýmda bu darülfünunu takip ediyorum. Sultan Reþad ve Ýttihatçýlar yirmi bin altýn lirayý verdiler. Siz de o kadar ilâve ediniz.” Onlar yüz elli bin banknot vermeye karar verdiler. Ben dedim: “Bunu mebuslar imza etmelidirler.”
Bazý mebuslar dediler: “Yalnýz sen medrese usulüyle sýrf Ýslâmiyet noktasýnda gidiyorsun. Halbuki þimdi Garplýlara benzemek lâzým.”
Dedim: “O vilâyat-ý þarkiye âlem-i Ýslâmýn bir nevi merkezi hükmünde, fünun-u cedide yanýnda ulûm-u diniye de lâzým ve elzemdir. Çünkü, ekser enbiya þarkta ve ekser hükema garpta gelmesi gösteriyor ki, Þarkýn terakkiyatý din ile kaimdir. Baþka vilâyetlerde sýrf fünun-u cedide okutturursanýz da, Þarkta herhalde millet, vatan maslahatý namýna, ulûm-u diniye esas olmalýdýr. Yoksa Türk olmayan Müslümanlar, Türke hakikî kardeþliði hissedemeyecek. Þimdi bu kadar düþmanlara karþý teavün ve tesanüde mecburuz.”
Þimdi ben zehir hastalýðýyla ziyade rahatsýz vaziyette ve çok ihtiyarlýk sebebiyle elli beþ senelik bir gaye-i hayatýmý görüp takip etmekten mahrum kaldýðým gibi, Ankara’ya gidip þark terakkiyatýnýn anahtarý olan bu müesseseye çalýþanlarý ruh u canýmla tebrik etmekten dahi mahrum kalýyorum.
Yalnýz, otuz beþ sene evvel Ebuzziya Matbaasýnda tab edilen Münazarat ve Saykalü’l-Ýslâmiye namýndaki eserim, elbette Maarif Vekilinin nazarýndan kaçmamýþ. Benim bedelime o eser konuþsun. Ben hayatýmdan ümidim kesilmiþ gibiyim. Fakat o azîm üniversitenin temelleri ve esasatý ve mânevî bir programý ve muazzam bir tedrisatý nevinden, Risale-i Nur’un yüz elli risalesini kendime tevkil ediyorum. Bu vatan ve milletin istikbalinin fedakâr genç üniversite talebelerine ve maarif dairesine arz edip bu meselede muvaffakiyete mazhar olan Tevfik Ýleri’nin bu biçare Said’e bedel Risale-i Nur’a himayetkârâne sahip çýkmasýný rahmet-i Ýlâhîden niyaz ediyorum.اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Çok hasta, çok ihtiyar, garip, tecrid içinde
Said Nursî