Emirdað Lahikasý
Pages: 1
Mektup no 119 By: hafiza aise Date: 02 Mart 2011, 01:25:12
119

 [Üstadýmýzýn köylerde dolaþtýðýna dair çýkarýlan uydurma habere karþý bir cevaptýr; mûcib-i merak hiçbirþey yoktur.]

Üstadýmýz Said Nursî’nin iki seneden beri misafir bulunduðu Isparta emniyetine bir maruzatýmýzdýr.

1. Üstadýmýz Said Nursî otuz seneden beri bu Anadolu memleketinde gezdiði bütün vilâyet ve kazalarda kendisini zabýtanýn bir misafiri olarak telâkki etmiþ ve zabýta efradý daima dostane ve himayetkârâne muamele göstermiþtir. Kur’ân’ýn hakikî ve parlak bir tefsiri olan Risale-i Nur’u Isparta’da otuz sene evvel telife baþlayan Üstadýmýz, hakaik-i imaniyeye gayet tesirli bir surette hizmet etmekle, tamamen âhirete müteveccih olan bu hizmetinin dünyevî bir fâidesi olarak, iman sebebiyle kalblerde fenalýða karþý daimî bir yasakçý býrakmýþtýr. Onun neticesidir ki, âsâyiþin teminine vesile olmuþtur.

Evet, Üstadýmýz adalet-i hakikiyeyi ifade eden وَلاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰى yani, “Birisinin hatâsýyla baþkasý mesul olamaz” âyet-i Kur’âniyesi ve “Bir mâsumun hakký yüz þerir için dahi feda edilemez” gibi düstur-u Kur’âniye gereðince, yüzde on zâlimler yüzünden doksan mâsumlara zarar vermek, hakikî adalete, evâmir-i Kur’âniyeye tamamen zýttýr diye her tarafta neþretmiþ ve kendisine zulüm yapýlmasýna karþý millet-i Ýslâmiyenin selâmeti için “Ben, deðil dünya hayatýmý, belki âhiret hayatýmý da feda ediyorum” demiþ ve demektedir Risale-i Nur’un hakaik-i imaniye dersleriyle ve bütün mahkemelerde beraati netice veren müdafaalarýndaki Kur’ânî hakikatlarla hayat-ý içtimaiyenin uhrevî ve dünyevî saadetine rehber olan hakaiki ders veren ve dolayýsýyla âsâyiþin muhafazasýna ve emniyet-i umumiyenin teminine en büyük bir vesile Üstadýmýz olduðu, hayat-ý içtimaiyenin saadetiyle alâkadar hamiyetperver zatlarýn tasdikiyle sabittir. Otuz seneden beri müteaddit tetkikler ve mahkemelerin beraat kararlarý vermesiyle ve þimdi de tamamen serbest bulunmasýyla ve eserleri büyük bir vüs’atle her tarafta, Anadolu’da ve âlem-i Ýslâmýn merkezlerinde ve garb memleketlerinin bazýlarýnda yayýlarak takdir ve tebriklere mazhar olmasýyla en ince esrarýna kadar büyük bir dikkat ve ehemmiyetle her hali tetkik edilen Üstadýmýzýn mûcib-i mes’uliyet hiçbir hali gösterilememiþtir.

Bir tarafta komünizm gibi din, ahlâk ve an’ane aleyhinde olup pek müthiþ bir tahribatla yarý Avrupa’yý, Çin’i istilâ eden, umum dünyaya karþý müfsid, yýrtýcý rejim-i küfrîsine mukabil, milletler, devletler mâbeyninde tedbir aldýran ve bununla beraber haricî, gizli ifsad komiteleri de bu vatan aleyhinde müthiþ bir hercümerce çalýþtýklarý bir zamanda, biz otuz senelik pek hâlis ve tesirli geniþ bir hizmeti ibraz ederek ve Üstadýmýz Said Nursî’nin eserleri olan Risale-i Nur nüshalarýndan yüz binlerinin intiþarýyla ve yüz binleri geçen okuyucularýnýn hüsn-ü halini göstererek ve zabýtaca Nur talebelerinden âsâyiþ aleyhinde birtekinin gösterilmemesini þahid tutarak deriz ve kat’iyen sabittir ki, Risale-i Nur o tahribatçý cereyaný durduran Kur’ânî ve imânî bir seddir. Ýnsaflý zabýta ehli de bu tahakkuk etmiþ hakikate þehadet ediyorlar.

Ýman hizmetinin mânevî, uhrevî fâidelerinden kat-ý nazar, dünyevî, millete ait mühim bir fâidesini vaktiyle Üstadýmýz þu suretle ifade etmiþtir ki, zaman bunun ne kadar doðru olduðunu göstermiþtir. O zaman demiþ:

“Þimdi bu memleketin, bu vatan ve milletin saadet-i hayatiye ve ebediyesi noktasýnda iki müthiþ cereyan var:

“Birisi: Þimalde çýkan dehþetli dinsizlik cereyanýnýn bu vataný mânevî istilâsýna karþý Kur’ân’ýn hakikatleri ve imanýn nurlarýyla mukabele etmektir. Çünkü o dinsizlik cereyaný mânevî tahribat nev’inden olduðundan karþýsýnda bir mânevî mukabele olmalýdýr. Hakaik-i Kur’âniyenin lemeâtý olan Risale-i Nur mânevî tâmirci bir atom bombasý olarak bu dalâlet cereyanýna mukabele edebilir ve etmiþtir.

“Ýkincisi: Bin seneden beri Ýslâmiyetin kahraman bir ordusu ve bayraktarý olan Türk milletine âlem-i Ýslâmýn adâvetini izâle etmek, Türkler yine eskisi gibi Ýslâmiyetin kahramanýdýrlar kanaatini verdirmektir. Bu suretle dört yüz milyon hakikî kardeþleri bu millete kazandýrmakla saadet-i hayatiyesine en ehemmiyetli bir hizmeti ifa eylemektir ki, Risale-i Nur iman hakikatlerini bu vatanda neþrederek bu azîm fâideyi fiilen göstermiþtir.

“Risale-i Nur’un bir talebesi, evvelce elinde Nur Risaleleriyle ve oradan çýkardýðý mev’izelerle þark hudut bölgesinde Ruslarýn o zamanda o havalideki propagandalarýný durdurmuþtu. Bu suretle, birtek talebe bir ordu kadar vatana, millete ve âsâyiþe hizmet etmiþtir. Risale-i Nur’un gaye ve maksadý tamamen uhrevî ve rýza-yý Ýlâhî dairesinde imana hizmet etmek olduðundan, netice verdiði sair dünyevî iyilikler dolayýsýyla, hayat-ý içtimaiyeye ait bir fâidesidir.”

2. Otuz kýrk seneden beri inzivada tecrid, hastalýk ve hapis gibi sebeplerle, zaruret olmadýkça insanlarla görüþmeye tahammülü olmadýðý için, hariçten gelen dostlarýný daima hatýrlarýný kýrarak onlarý geri çevirmesi ve akþamdan ertesi gününün sabahýna kadar hizmetçileri dahi yanýna kabul etmemesi öyle bir hakikattir ki, bu kadar zahir ve gözle görünen bu hakikat karþýsýnda baþka bir söz söylemeye lüzum yoktur. Üstadýmýz Said Nursî’nin eskiden beri bir fýtrî seciyesidir ki, inziva ve insanlarla zaruret olmadýkça görüþmemek bir düstur-u hayatý olmuþtur. Hattâ, hayatta kalan tek bir kardeþini dahi, yakýn bir þehirde iken otuz seneden beri görmediði halde, görüþmek için yanýna çaðýrmamýþtýr. Hem hizmetçileri de akþamdan ertesi gün sabaha kadar þiddetli bir zaruret olmadýkça odasýna girememektedirler. Þiddetli hastalýðý ve görüþmeye tahammülü olmamasý sebebiyle, hariçten gelen çok dostlarýnýn hatýrlarýný incitip, görüþmeden geri çeviriyor. Üstadýmýzla otuz seneden beri alâkadar olup dostane vaziyet gösteren zabýtaya âsâyiþ noktasýnda Risale-i Nur’la pek ehemmiyetli harika hizmeti sabit olan Üstadýmýzýn bütün hali mahkemelerce medâr-ý tedkik olmakla hiçbir hali zabýtaca gizli kalmadýðýndan, bazý gizli din düþmanlarýnýn onun hakkýndaki uydurmalarýyla otuz senelik bir müþahedeye dayanan müsbet kanaati bozmamak, hukuk-u umumiyeyi temine çalýþanlarýn vazifeleri iktizasýdýr.

3. Üstadýmýz hastadýr, hattâ Cumaya dahi çýkamamaktadýr. Ara sýra hava almaya pek ziyade muhtaç oluyor. Bu sebepten, pek nadir olarak kendine mahsus bir odasý bulunan ve otuz sene evvel on sene ikamet ettiði Barla Köyüne gider, bir müddet kalýr, gelir. Bazan da burada, yaz mevsiminde insanlarýn bulunmadýðý, þehrin haricindeki mahallere giderek iki üç saat teneffüs eder, gelir. Ýhtiyarlýðý, hastalýðý dolayýsýyla yayan yürüyememekte olduðundan ve halkýn hürmetkâr vaziyetiyle rahatsýz etmemesi için bu basit gidip-gelmeyi otomobille yapar. Bunun haricinde hiçbir köye, meskûn hiçbir mahalle, hattâ otuz senelik dostlarý bulunan yerlere dahi mezkûr sebeplerle gitmiyor. Ýþte hal ve vaziyet bundan ibarettir. Hakikat-i hal de budur.

Hizmetinde bulunan


Tâhirî, Zübeyir

Hâþiye: Çok yerlerde neþredilen ve müddeînin huzursuzluk ittihamýnýn ademini gösteren ve Ankara Emniyet Umum Müdürlüðüne verilen bir hakikattir.

Nur talebeleri âsâyiþçidirler.


Âsâyiþi muhafaza ettiklerinin delil-i kat’îsi þudur:

Altý vilâyetin altý zabýta dairesi, altý yüz bin talebelerin yirmi sekiz sene zarfýnda haksýz muamelelere mâruz kaldýklarý halde hiçbir vukuatlarýný kaydedememeleri, hattâ Afyon Savcýsýnýn asayiþ ittihamýna mukabil Üstadýmýz demiþ: “Bu yirmi sekiz senede bir tek vukuatý gösterebilir misiniz? Mâdem gösteremediniz, nasýl bu ittihamý ileri sürüyorsunuz? Yalnýz küçük bir talebenin baþka bir meseleden küçük bir vukuatýndan baþka ve altý yüz bin talebeden hiçbir vukuatlarý olmadýðý kat’î ispat eder ki, âsâyiþi Nur talebeleri muhafaza ediyorlar” diye Afyon’da savcýya demiþ ve susturmuþtur.


• • •


radyobeyan