Mektup no 138 By: hafiza aise Date: 01 Mart 2011, 19:41:42
138
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
En mühim bir mahkemede son sözüm olarak “Mahkeme-i Kübrâya Þekvâ” namýyla yazýlan ve Tarihçe-i Hayat’ta birkaç defa neþrolunan ve mahkemede iken Ankara makamatýna, Temyiz Mahkemesine ve mahkeme reislerine gönderilen þekvânýn sebebi, o hâdisenin acip, garip, küçük bir nümunesi bu defa aynen baþýma geldiði için, o “Mahkeme-i Kübrâya Þekvâ”ya bir haþiyecik olarak beyan ediyorum:
Ýki gün evvel, çok müþtak olduðum ve eski zamanda Anadolu medrese-i ilmiyesi hükmünde olan Konya’ya üç sebep bahanesiyle,
Biri: Ýki hakikatli Nur kardeþim fakir halleriyle beraber büyük bir masrafa girip Ýzmir mahkemesine gitmiþler. Dönüþlerinde yanýma uðradýlar. Ben de onlarý kýsmen masraftan kurtarmak için, hususî otomobilimle Konya’ya kadar beraber almak;
Ýkincisi: On beþ sene benim yanýmda okumuþ ve yirmi seneye yakýn müftülük etmiþ ve kýrk seneden beri birtek defadan baþka görmediðim ve bütün kardeþlerim, akrabalarým içinde hayatta bir o kalmýþ olan kardeþimi ve çocuklarýný ziyaret etmek ve onlarla görüþmek.
Üçüncüsü: Eski Said’in ve Yeni Said’in mühim üstadlarýndan olan ve onun müridleri olan Mevlevîlerin her yerde Risale-i Nur’la alâkadarlýklarý cihetiyle çok alâkadar olduðum ve Ýmam-ý Rabbanî, Ýmam-ý Gazalî gibi mühim bir üstadým olan Mevlânâ Celâleddin’i ziyaret için gitmiþtim.
Hem, Tarihçe-i Hayat’ta insanlarla görüþemediðime dair neþredilen yazý ki, “Ziyaretçilerle görüþemiyorum.” Nasýl ki, hediyelerden men etmek için Cenâb-ý Hak hastalýk verdiði gibi, bu hürmetkârâne ziyaret de bir nevi hediye-i mâneviye olduðundan, sesim kesilip bir eser-i inâyet olarak konuþmaktan men olunduðumdan kardeþimin evine dahi gidemedim ki, konuþmayayým. Hiç olmazsa Konya’da iki üç gün kalmak zarurî iken mecburî olarak bir saat içinde namazýmý kýlýp dönmüþüm. Fakat orada bana birden bire öyle bir vaziyet verildi ki, bütün gazetelerde neþrettiler. Kýrk senedir bir defadan baþka görüþmediðim kardeþimin evine dahi gidip görüþemediðim ve konuþamadýðým halde, sanki binler adamlarla görüþmüþüm gibi muamele gördüm.
Gerçi, polislerin, aldýklarý emre binaen o vaziyetleri cidden büyük bir sehiv idi. Fakat bu þiddetli hastalýklý halime muvafýk geldiði için onlardan sýkýlmadým. Bilakis helâl ettim. Allah razý olsun dedim, teþekkür ettim. Ben tebdil-i havaya çok muhtaç olduðum için, yazýn daðlarda, kýþýn da kira ettiðim ayrý ayrý menzillerde gezmeye mecbur oluyorum. Bir yerde duramýyorum. Hastalýðým þiddetleniyor. Niyet ettim, tekrar ara sýra Konya gibi yerlere gideceðim. Hattâ kirasýný verdiðim Emirdaðýnda iki menzilim, Eskiþehir’de bir menzilim varken, o mânâsýz vaziyet beni o tebdil-i havadan, o menzilleri ziyaret etmekten men edilmeme sebep olduðunu Konya’daki vaziyetten hissetmiþtim. Ben kat’iyen kimseyle görüþemiyorum.
Bunun gibi, âdetim hilâfýna bana yapýlan çok gayr-ý kanunî muameleler var. Ýþte bu defaki mezkûr vaziyeti beyan eden þu ifâdâtým evvelce yazýlan “Mahkeme-i Kübrâya Þekvâ”ya bir zeyil olarak neþredilebilir.
Said Nursî