Emirdað Lahikasý
Pages: 1
Mektup no 139 By: hafiza aise Date: 01 Mart 2011, 19:38:19
139

Reis-i Cumhura ve Baþvekile,

Kabir kapýsýnda ve seksen küsur yaþýnda, birkaç hastalýkla hasta bulunan ve ölüme kendini yakýn gören bir biçare garip ihtiyar der ki:

Size iki hakikati beyan ediyorum:

Evvelâ: Sizlerin Pakistan ve Irak’la gayet muvaffakiyetkârâne ittifakýný, bu millete kemâl-i samimiyetle, sürûr ve ferah ile kazanmanýzý bütün ruh-u canýmýzla tebrik ediyoruz. Bu ittifakýnýzý, inþaallah dört yüz milyon Ýslâmýn sulh-u umumiyesine ve selâmet-i âmmenin teminine kat’î bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim. Ve namaz tesbihatýndaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmaya mecbur kaldým.Otuz kýrk seneden beri dünyayý ve siyaseti terk ettiðim halde, þiddetli bir alâka ile bu ihtar-ý kalbînin sebebi: Elli seneden beri imaný kurtarmak için gayet kýsa bir yolu bulan ve Kur’ân’ýn bu zamanda bir mu’cize-i mâneviyesi olan Risale-i Nur’un Arabistan ve Pakistan’da her yerden daha ziyade tesiratý olduðu ve makbul olmasý, hattâ aldýðýmýz habere göre, mahkemece tesbit edilen miktarýn üç misli Risale-i Nur’un talebelerinin o havalide bulunmalarýdýr. Bu sýr için âhir hayatýmda kabir kapýsýnda bu netice-i azîmeyi görmek ve beyan etmeye ruhen mecbur oldum.

Saniyen: Irkçýlýk fikri, Emevîler zamanýnda büyük bir tehlike verdiði ve hürriyetin baþýnda “kulüpler” suretinde büyük zararý görülmesi ve Birinci Harb-i Umumîde yine ýrkçýlýðýn istimaliyle mübarek kardeþ Araplarýn mücahid Türklere karþý zararý görüldüðü gibi, þimdi de uhuvvet-i Ýslâmiyeye karþý istimal edilebilir ve istirahat-i umumiye düþmanlarý gizli dinsizler, yine o ýrkçýlýkla büyük zarar vermeye çalýþtýklarýna emareler görünüyor. Halbuki, menfî hareketle baþkasýnýn zararýyla beslenmek ýrkçýlýðýn seciye-i fýtrîsi olduðu halde, evvelâ baþta Türk milleti dünyanýn her tarafýnda Müslüman olduðundan onlarýn ýrkçýlýklarý Ýslâmiyetle mezc olmuþ, kabil-i tefrik deðil. Türk, Müslüman demektir. Hattâ Müslüman olmayan kýsmý, Türklükten de çýkmýþlar. Türk gibi Araplarda da Araplýk ve Arap milliyeti Ýslâmiyetle mezc olmuþ ve olmak lâzýmdýr. Hakikî milliyetleri Ýslâmiyettir. O kâfidir. Irkçýlýk, bütün bütün bir tehlike-i azîmdir.

Sizin bu defaki Irak ve Pakistan’la pek kýymettar ittifakýnýz, inþaallah bu tehlikeli ýrkçýlýðýn zararýný def edecek ve dört beþ milyon ýrkçýlarýn yerine, dört yüz milyon kardeþ Müslümanlarý ve sekiz yüz milyon sulh ve müsalemet-i umumiyeye þiddetle muhtaç Hýristiyan ve sâir dinler sahiplerinin dostluklarýný bu vatan milletine kazandýrmaya tam bir vesile olacaðýna ruhuma kanaat geldiðinden, size beyan ediyorum.

Salisen: Altmýþ beþ sene evvel bir vali bana bir gazete okudu. Bir dinsiz müstemlekât nâzýrý Kur’ân’ý elinde tutup konferans vermiþ. Demiþ ki: “Bu Ýslâmlarýn elinde kaldýkça, biz onlara hakikî hâkim olamayýz, tahakkümümüz altýnda tutamayýz. Ya Kur’ân’ý sukut ettirmeliyiz veyahut Müslümanlarý ondan soðutmalýyýz.”

Ýþte bu iki fikirle, dehþetli ifsat komitesi bu biçare fedakâr, mâsum, hamiyetkâr millete zarar vermeye çalýþmýþlar. Ben de, altmýþ beþ sene evvel bu cereyana karþý, Kur’ân-ý Hakîm’den istimdat eyledim. Hakikate karþý kýsa bir yol ve bir de pek büyük bir “Dârülfünun-u Ýslâmiye” tasavvuru ile, altmýþ beþ senedir, âhiretimizi kurtarmak ve onun bir fâidesi olarak hayat-ý dünyeviyemizi de istibdad‑ý mutlaktan ve dalâletin helâketinden kurtarmaya ve akvam-ý Ýslâmiyenin mâbeynindeki uhuvvetini inkiþaf ettirmeye iki vesileyi bulduk.

Birinci vesilesi: Risale-i Nur’dur ki, uhuvvet-i imaniyenin inkiþafýna kuvvet-i iman ile hizmet ettiðine kat’î delil, emsalsiz bir mazlumiyet ve âcizlik hâletinde telif edilmesi ve þimdi âlem-i Ýslâmýn ekseri yerlerinde ve Avrupa ve Amerika’ya da tesirini göstermesi ve ihtilâlcilere ve dinsiz felsefeye ve otuz seneden beri dehþetli bir surette maddiyun ve tabiiyun gibi dinsizlik fikrine karþý galebe çalmasý ve hiçbir mahkeme ve ehl-i vukuf dahi onlarý cerh edememesidir. Ýnþaallah bir zaman da, sizin gibi uhuvvet-i Ýslâmiyenin anahtarýný bulan zatlar, bu mu’cize-i Kur’âniyenin cilvesini âlem-i Ýslâma iþittireceksiniz.

Ýkinci vesilesi: Altmýþ beþ sene evvel Câmiü’l-Ezhere gitmek istiyordum. Âlem‑i Ýslâmýn medresesidir diye, ben de o mübarek medresede bir ders almaya niyet ettim. Fakat kýsmet olmadý. Cenâb-ý Hak rahmetiyle bir fikir ruhuma verdi ki:

Câmiü’l-Ezher Afrika’da bir medrese-i umumiye olduðu gibi, Asya Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir Ýslâm üniversitesi Asya’da lâzýmdýr. Tâ ki Ýslâm kavimlerini, meselâ: Arabistan, Hindistan, Ýran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri, menfi ýrkçýlýk ifsat etmesin. Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan Ýslâmiyet milliyeti ile   

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ
Kur’ân’ýn bir kanun-u esasîsinin tam inkiþafýna mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barýþsýn ve Avrupa medeniyeti, Ýslâmiyet hakaikiyle tam musalâha etsin. Ve Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardýmcý olarak ittifak etsin diye, vilâyât-ý þarkiyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem Ýran, hem Kafkas, hem Türkistan’ýn ortasýnda, Medresetü’z-Zehra mânâsýnda, Câmiü’l-Ezher üslûbunda bir darülfünun, hem mektep, hem medrese olarak bir üniversite için, tam elli beþ senedir Risale-i Nur’un hakaikine çalýþtýðým gibi ona da çalýþmýþým. En evvel bunun kýymetini (Allah rahmet etsin) Sultan Reþad takdir edip yalnýz binasýný yapmak için yirmi bin altýn lira verdiði gibi, sonra ben eski Harb-i Umumîdeki esaretimden döndüðüm vakit, Ankara’da mevcut iki yüz meb’ustan yüz altmýþ üç meb’usun imzasý ile yüz elli bin lira, o zaman paranýn kýymetli vaktinde, ayný o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Demek, þimdiki para ile beþ milyon liraya yakýn bir tahsisat vermekle, tâ o zamanda böyle kýymetdar bir üniversitenin tesisine herþeyden ziyade ehemmiyet verdiler. Hattâ dinde çok lâkayt ve garplýlaþmak ve an’anattan tecerrüd etmek taraftarý bulunan bir kýsým meb’uslar dahi onu imza ettiler. Yalnýz onlardan ikisi dediler ki:

“Biz þimdi ulûm-u an’ane ve ulûm-u diniyeden ziyade garplýlaþmaya ve medeniyete muhtacýz.”

Ben de cevaben dedim:

Siz, farz-ý muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da, ekser enbiyanýn Asya’da, þarkta zuhuru ve ekser hükemanýn ve feylesoflarýn garpta gelmelerinin delâletiyle Asya’yý hakikî terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesiratýndan ziyade hiss-i dinî olduðu halde, bu fýtrî kanunu nazara almayarak garplýlaþmak namýyla an’ane-i Ýslâmiyeyi býraksanýz ve lâdinî bir esas yapsanýz dahi, dört beþ büyük milletlerin merkezinde olan vilâyat-ý þarkiyede millet, vatan selâmeti için dine, Ýslâmiyetin hakaikine kat’iyen tarafdar olmak, size lâzým ve elzemdir. Binler misallerinden bir küçük misal size söyleyeceðim:

Ben Van’da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: “Türkler Ýslâmiyete çok hizmet etmiþler. Sen onlara ne niyetle bakýyorsun?” dedim.

Dedi: “Ben Müslüman bir Türkü, fâsýk bir kardeþime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarým. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.”

Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, Ýstanbul’da mektebe girmiþ. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazý ýrkçý muallimlerden aldýðý aksülâmel ile o da Kürtçülük damarýyla baþka bir mesleðe girmiþ. Bana dedi: “Ben þimdi gayet fâsýk, hattâ dinsiz de olsa bir Kürdü salih bir Türke tercih ediyorum.”

Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardým. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i Ýslâmiyenin kahraman bir ordusudur.

Ey sual soran meb’uslar! Þarkta beþ milyona yakýn Kürt var. Yüz milyona yakýn Ýranlý ve Hintliler var. Yetmiþ milyon Arap var. Kýrk milyon Kafkas var. Acaba birbirine komþu, kardeþ ve birbirine muhtaç olan bu kardeþlere, bu talebenin Van’daki medreseden aldýðý ders-i dinî mi daha lâzým? Veyahut o milletleri karýþtýracak ve ýrktaþlarýndan baþka düþünmeyen ve uhuvvet-i Ýslâmiyeyi tanýmayan, sýrf ulûm-u felsefeyi okumak ve Ýslâmî ilimleri nazara almamak olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir? Sizden soruyorum.

Ýþte bu cevabýmdan sonra, an’ane aleyhinde ve her cihetle garplýlaþmak fikrini taþýyanlar, kalktýlar, imza ettiler. Ýsimlerini söylemeyeceðim. Allah kusurlarýný affetsin; þimdi vefat etmiþler.

Râbian: Mâdem Reisicumhur gayet mühim mesâil-i siyasiye içinde Þark Üniversitesini en ehemmiyetli bir mesele yapýp hattâ harika bir tarzda altmýþ milyon liranýn o üniversiteye sarfý için bir kanun çýkarmak derecesinde fevkalâde bir hizmetle medresenin medâr-ý iftiharý ve kendisine büyük bir þeref verdiren bu medrese-i Ýslâmiyeye, eski hocalýk hissiyatýyla baþlamasý, bütün þark hocalarýný minnettar etmiþ. Ve þimdi orta þarkta sulh-u umumînin temel taþý ve birinci kalesi   

olan bu üniversiteyi yine mesâil-i azîme-yi siyasiye içinde yeniden nazara almasý, elbette bu vatan, bu devlete, bu millete bu azîm, fâideli hizmeti netice verecek. Ulûm-u diniye o üniversitede esas olacak. Çünkü hariçteki kuvvet tahribatý mânevîdir, imansýzlýkladýr. O mânevî tahribata karþý atom bombasý, ancak mânevî cihetinde mâneviyattan kuvvet alýp o tahribatý durdurabilir.

Mâdem elli beþ sene bu meseleye bütün hayatýný sarf etmiþ ve bütün dekaikiyle ve neticeleriyle tetkik etmiþ bir adamýn bu meselede reyini almak ve fikrini sormak lâzým gelirken, Amerika’da, Avrupa’da bu meseleye dair istiþareye kendinizi mecbur bildiðinizden, elbette benim de bu meselede söz söylemeye hakkým var. Hamiyetkâr olan bütün bir millet namýna sizden bekliyoruz.

Said Nursî


radyobeyan