Sünuhat
Pages: 1
Eski bir zeyl By: hafiza aise Date: 01 Mart 2011, 11:58:21
Bundan yedi sene evvel bir risaleme yazdýðým zeyldir


(1)


Þu zamanýn medenî engizisyonu müthiþ bir vesileyle, bazý ezhaný telkih ile, bir kýsým nâmeþru evlâdýný vücuda getirip, Ýslâmiyete karþý kinini ve hiss-i intikamýný icra eder. Diyanetsizliðe veya lâübaliliðe veya Hýristiyanlýða temayüle veya Ýslâmiyetten þüpheyle soðutmaya bir kapý açmak ister.

Ýþte o desise þudur: "Ey Müslüman, bak nerede bir müslim varsa binnisbe fakir, gafil, bedevîdir. Nerede Hýristiyan varsa, bir derece medenî, mütenebbih ehl-i servettir, demek_" Ýlâ âhir.

Ben de derim ki:

Ey Müslüman! Biri maddî, biri mânevî, Avrupa rüçhanýnýn iki sebebinin þu netice-i müthiþiyle, o neticenin tesir-i muharribanesine karþý, mevcudiyetimizin hâmisi olan Ýslâmiyetten elini gevþetme, dört elle sarýl. Yoksa mahvolursun!

Evet, biz aþaðýya iniyoruz, onlar yukarýya çýkýyor. Bunun iki sebebi vardýr. Biri maddî, biri mânevîdir.

BÝRÝNCÝ SEBEP: Umum Hýristiyanýn kilisesi ve mâden-i hayatý olan Avrupa'nýn vaziyet-i fýtriyesidir. Zira dardýr, güzeldir, demir madenidir, girintili çýkýntýlýdýr. Deniz ve enharý baðýrsaklarýdýr, bâriddir.

Evet, Avrupa küre-i zeminin hums-u öþrü iken, nev-i beþerin bir rub'unu letafet-i fýtriyesiyle kendine çekmiþ. Hikmeten sabittir ki, efrad-ý kesirenin içtimâý, ihtiyacatý intaç eder. Görenek gibi çok esbabla tekessür eden hâcât, zeminin kuvve-i nâbitesine sýðýþmaz. Ýþte þu noktadan ihtiyaç,

san'ata ve merak ilme ve sýkýntý vesait-i sefahete hocalýk edip tâlime baþlarlar.

Evet, fikr-i san'at, meyl-i mârifet, kesretten çýkar. Avrupa'nýn darlýðý ve deniz ve enharý olan vesait-i tabiiye-i münakale içinde dolaþmasý sebebiyle, tearüf ticareti, teavün iþtirak-i mesaiyi intaç ettikleri gibi, temas dahi telâhuk-u efkârý, rekabet de müsâbakatý tevlit ederler. Ve bütün sanayiinin mâderi olan demir madeni, kesretle içinde bulunduðundan, o demir, medeniyetlerine öyle bir silâh-ý kuvvet vermiþtir ki, dünyanýn bütün enkaz-ý medeniyetlerini gasp ve garat edip gayet aðýr bastý, mizan-ý zeminin muvazenetini bozdu.

Hem de herþeyi geç almak, geç býrakmak þanýndan olan burudet-i mutedilâne, sa'ylerine sebat ve metanet verip, medeniyetlerini idame etmiþtir. Hem de ilme istinatla devletlerinin teþekkülü, mütekabil kuvvetlerinin tesadümü, gaddarane istibdatlarýnýn iz'âcâtý, engizisyonane taassuplarýnýn aksülâmel yapan tazyikatý, mütevazi unsurlarýnýn rekabetle müsabakatý, Avrupalýlarýn istidatlarýný inkiþaf ettirip, mezâyâ ve fikr-i milliyeti uyandýrdý.

ÝKÝNCÝ SEBEP: Nokta-i istinattýr. Evet herbir Hýristiyan baþýný kaldýrýp, müteselsil ve mütedahil maksatlarýn birine el atsa, arkasýna bakar ki, istinat edecek, kuvve-i mâneviyesine daima imdat edip hayat verecek, gayet kavî bir nokta-i istinat görür. Hattâ en aðýr ve büyük iþlere karþý mübarezeye kendinde kuvvet bulur.

Ýþte, o nokta-i istinat, her taraftan ellerini uzatan dindaþlarýnýn uruk-u hayatýna kuvvet vermeye ve Ýslâmlarýn en can alacak damarlarýný kesmeye her vakit âmade ve dessas, medenî engizisyon taassubuyla, maddiyunun dinsizliðiyle yoðrulmuþ ve medeniyetlerinin galebesiyle mest-i gurur olmuþ bir müsellâh kitlenin kýþlasý veya büyük bir kilisesi olan Avrupa'nýn medeniyetidir.

Görülmüyor mu ki, en hürriyetperver maskesini takan, (Ý.G.) elini uzatýp arýyor. Nerede Hýristiyan bulsa hayat veriyor. Ýþte Habeþ, Sudan. Ýþte Tayyar, Artuþî. Ýþte Lübnan, Huran. Ýþte Malsor ve Arnavut. Ýþte Kürt ve Ermeni, Türk ve Rum, ilâ âhir_

Elhasýl: Onlarý canlandýran emeldir ve bizi öldüren yeistir. Meþhurdur ki, biri demiþ: "Eðer bir nokta-i istinat bulsam, küre-i zemini yerinden oynatýrým." Bu faraziyede acip bir nokta vardýr. Demek, bu küçücük insan, nokta-i istinat bulsa, küre gibi büyük iþleri çevirebilir.

Ey ehl-i Ýslâm! Ýþte, küre-i zemin gibi aðýr ve âlem-i Ýslâmiyete çökmüþ olan mesâib ve devâhiye karþý nokta-i istinadýnýz, muhabbetle ittihadý, mârifetle imtizac-ý efkârý, uhuvvetle teavünü emreden nokta-i Ýslâmiyettir.

Bak, âlem-i Ýslâmýn þu büyük dairenin nokta-i uzmâsýndan tut, tâ en küçük dairenin-meselâ medrese talebelerinin-birer ukde-i hayatiyesi vardýr. Heyet-i içtimaiyenin efrad ve revabýtý birbirine istinadý gibi, o ukdeler dahi birbirine merbut, müteselsilen o nokta-i uzmâya müstenittir. Demek, bütün o ukde-i hayatiyelerini boðmak deðil, belki tenebbüh ve neþvünema vermekle Ýslâm tenebbüh edip, terakkiye baþlayabilir.

Yoksa, biri Avrupa'nýn mehasinini mesâvimizle ve telâhuk-u efkârýn semeratýný bizim bir þahsýn semere-i sa'yi ile, insafsýzca, aldatýcý cerbezeyle muvazene etmekle, Hýristiyanlýðýn malý olmayan medeniyeti ona mal etmek, Ýslâmiyetin düþmaný olan tedennîyi ona dost göstermek, feleðin ters dönmesine delildir.

Avrupa'ya þedit bir meftuniyet ve milletine karþý amik bir nefret hissiyle, kendini Avrupa'nýn veled-i nâmeþruu gösterdiði gibi, fikr-i ihtilâl ve meyl-i tahrip ve aldatýcý cerbezenin neticesi olan hicv-i âsiyane, müfteriyane, namus-þikenane ile, kendi firavniyetini ve zýmnen medih ve gururiyetini ve bilmediði halde Ýslâma düþmanlýðýný göstermekle beraber, fir'avniyet, enaniyet, gurur hükmüyle, milletine karþý þer'an, aklen, hikmeten mükellef olduðu hiss-i þefkat yerine hiss-i tahkir, meyl-i incizab yerine meyl-i nefret, meyelân-ý muhabbet yerine irade-i istihfaf, temayül-ü ihtiram yerine meyelân-ý teçhil, arzu-yu merhamet yerine arzu-yu taazzum, seciye-i fedakâri yerine temayül-ü infiradý ikame edip, hamiyetsizliðini, asýlsýzlýðýný gösterdiðinden, nazar-ý hakikatte öyle bir câni ve menfur olur ki, meselâ, birisi Paris'te, sefahet âleminde bir âlüfte madamýn kametinde istihsan ettiði bir libasý, camide muhterem bir hocaya giydirmeye çalýþmak gibi bir hareket-i ahmakane ve câniyanede bulunur. Zira hamiyet ise, muhabbet, hürmet, merhametin netice-i zaruriyesidir. Onsuz olmaz ve illâ yalandýr, sahtekârlýktýr. Nefret, hamiyetin zýddýdýr.

Mutaassýplara hücum eden Avrupa'nýn kâselisleri, herbiri yüz mutaassýp kadar meslek-i sakîminde mütaassýptýr. Bunlardan birisi Shakespeare medhinde ettiði ifratý, þayet bir hoca o ifratý Þeyh Geylânî medhinde etseydi, tekfir olunacaktý.

Heyhat! Bunlarýn neresinde millete muhabbet ve millet için hamiyet?

Esefâ! Heyet-i içtimaiyeyi faaliyet ve harekete götüren çok ukde-i hayatiyelerden, bizde inkiþafa

baþlayan yalnýz fikr-i edebiyat, bahusus þâirâne, müfritâne, edepþikenâne, hodpesendâne olan fikr-i hiciv ve arzu-yu tahkirdir. (2) Tedib-i hakikîye karþý edepsizliktir ki, birbirine saldýrýyor. Fakat millete ve Ýslâmiyete karþý olan târizat-ý zýmniyelerini o kâselislerin yüzlerine çarpmakla beraber, onlar birbirine karþý dinsizcesine hiciv ve terzilleri ise, kimbilir belki müstehaktýrlar düþünüp, deyip geçmekle iktifa ederiz.

Ben zannederim ki, bu milletin periþaniyetine, fazla cehaletten ziyade, nur-u kalb ile müterafýk olmayan fazla zekâvet-i betrâ tesir etmiþtir. Bence en müthiþ maraz asabîliktir. Zira herþeyi haddinden geçirmekle aksülâmel yaptýrýr.

Ey birader! Âlem-i Hýristiyanýn rüçhanýna sebebiyet veren ihtiyarlaþmýþ olan esbaba tekabül edecek, genç, dinç esbab bizde inkiþafa baþlamýþtýr. Baþka kitapta tafsil etmiþim. Bir hikâye:*

Bundan on sene evvel Tiflis'e gittim. Þeyh Sanan tepesine çýktým, dikkatle temaþa ediyordum. Bir Rus yanýma geldi. Dedi: "Niye böyle dikkat ediyorsun?*

Dedim: "Medresemin plânýný yapýyorum."

Dedi: "Nerelisin?"

"Bitlisliyim" dedim.

Dedi: "Bu Tiflis'tir."

Dedim: "Bitlis, Tiflis, birbirinin kardeþidir."

Dedi: "Ne demek?"

Dedim: "Asya'da, âlem-i Ýslâmda üç nur, birbiri arkasý sýra inkiþafa baþlýyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkiþafa baþlayacaktýr. Þu perde-i müstebidane yýrtýlacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacaðým."

Dedi: "Heyhat! Þaþarým senin ümidine."

Dedim: "Ben de þaþarým senin aklýna. Bu kýþýn devamýna ihtimal verebilir misin? Her kýþýn bir baharý, her gecenin bir neharý vardýr."

Dedi: "Ýslâm parça parça olmuþ."

Dedim: "Tahsile gitmiþler. Ýþte Hindistan, Ýslâmýn müstaid bir veledidir; Ýngiliz mekteb-i idadîsinde çalýþýyor. Mýsýr, Ýslâmýn zeki bir mahdumudur; Ýngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alýyor. Kafkas ve Türkistan, Ýslâmýn iki bahadýr oðullarýdýr; Rus mekteb-i harbiyesinde talim alýyor. Ýlâ âhir_

"Yahu, þu asýlzade evlât, þehadetnamelerini aldýktan sonra, herbiri bir kýt'a baþýna geçecek, muhteþem âdil pederleri olan Ýslâmiyetin bayraðýný âfâk-ý kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarýnda, feleðin inadýna, nev-i beþerdeki hikmet-i ezeliyenin sýrrýný ilân edecektir."

Ýþte hikâyemin yarýsý bu kadar_

Neme lâzým ve nefsî nefsî dediren halet-i ruhiyeyi, bir temsille beyan edeceðim.

Felekzede, periþan, fakat asîl bir aþiretten bir cesur adamla, talihi yaver, feleði müsait, diðer bir aþiretten bir korkakla bir yerde rastgelirler. Müfahare, münazara baþlar.

Evvelki adam baþýný kaldýrýr, aþiretinin zelil olduðunu görür, izzet-i nefsine yediremez. Baþýný indirir, nefsine bakar, bir derece aðýr görür. Eyvah, o vakit "Neme lâzým, iþte ben, iþte ef'âlim" gibi þahsiyatla yaralanmýþ gururu feryada baþlar. Veyahut o aþiretten çekilip veya asýlsýzlýk gösterip, baþka aþirete intisap eder.

Ýkinci adam baþýný kaldýrdýkça aþiretinin mefahiri gözünü kamaþtýrýr, hiss-i gururunu kabartýr. Nefsine bakar, gevþek görür. Ýþte o vakit, hiss-i fedakârî fikr-i milliyet uyanýr! "Aþiretime kurban olayým" der.

Eðer bu temsilin remzini anladýnsa, þu müsabaka ve mücadele meydaný olan bu cihan-ý ibrette, bir müslim, meselâ bir Hýristiyan veya bir Kürt, bir Rum ile mânen hissiyatlarý mübareze-i hamiyette mukabele ve muvazeneyle tezahür etse, temsilin sýrrýný göreceksin. Lâkin þu tefavüt, herkesin zannettiði gibi deðildir. Belki zahirperestlik ve sathîlik ve galat-ý histen gelmiþtir.

Ey Müslüman, aldanma, baþýný indirme! Paslanmýþ bîhemtâ bir elmas, daima mücellâ cama müreccahtýr. Zahiren olan Ýslâmiyetin zaafý, þu medeniyet-i hazýranýn, baþka dinin hesabýna hizmet etmesidir. Halbuki þu medeniyet suretini deðiþtirmesi zamaný hulûl etmiþtir. Suret deðiþirse, kaziye bilâkis olur. Nasýl þimdiye kadar bidayetinde söylenildiði gibi, nerede Müslüman varsa, Hýristiyana nispeten bedevî, medeniyete karþý müstenkif ve soðuk davranýr ve kabulünde ýztýrap çeker, suret deðiþse baþkalaþýr.


(3)(4)


1 "Birbirinizi gýybet etmeyin." [Hucurât Sûresi, 49:12] buyuran Allah'a hamd olsun. Salât da, "Kim ki insanlar helâk oldu, insanlar helâk oldu derse, o kimse onlarýn en fazla helâk olanýdýr." [Müslim, Birr: 139; Ebû Dâvud, Edeb: 77; Muvatta', Kelâm: 2; Müsned, 2:272, 342, 465, 517.] diyen Muhammed'e (a.s.m.) olsun.
2 "Birbirinizi gýybet etmeyin" Hucurât Sûresi, 49:12.

* Bu kitabýn birinci tab'ýndan yedi sene geçmiþtir. Demek, on sene evvel, yani Rumî 1326 (1910) senesinde.

3 "Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylýk vardýr." Ýnþirah Sûresi, 94:6.

4 "Her gelecek þey yakýndýr." Ýbni Mâce, Mukaddeme:7.


radyobeyan