41 – Fussilet Suresi By: sümeyra Date: 27 Þubat 2011, 20:09:01
41 – FUSSILET SÛRESÝ
Mekkî olup 54 âyettir. Sûre, adýný üçüncü âyetinde geçen ikinci kelimeden almýþtýr. Bu isim, Kur’ân’ýn tam anlamýyla tafsil edilip açýklandýðýný ifade eder. Kur’ân-ý Kerimin indiriliþ maksatlarýný bildirerek baþlar, vahiyden ve nübüvvetten bahseder. Kâinatýn ilk yaratýlýþý, tevhit delilleri, hakký yalan sayanlarýn âkýbetleri, ayrýca müminler ve onlarýn mükâfatlarý bildirilir. Sûrenin son kýsmýnda ise, Allah’ýn, kâinat sýrlarýnýn bazýlarýný insanlara açacaðýný ve bunun, Kur’ân’ýn hakkaniyetini ispat gayesine hizmet edeceði ifade edilir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Hâ, Mîm
2 – Bu kitap rahman ve rahîm (olan Allah) tarafýndan indirilmiþtir. [1,3; 26,192-194; 36,5]
Sûrenin baþýndaki iki satýrlýk kýsýmda, baþka bazý gerçeklerle birlikte Kur’ân’ýn baþlýca þu on vasfý da bildirilir:
1. Hâ, mîm: Ý’caz ve tehaddî özelliðine iþaret eder. 2. Tenzil (kýsým kýsým indirilen) 3. Rahmet eseri 4. Kitab (yazýlan) 5. Âyetleri açýklanmýþtýr. 6. Kur’ân yani okunandýr. Zýmnî (üstü kapalý) olarak “devamlý okuyunuz” emri verilmiþ sayýlýr. 7. Arapçadýr. 8. Akýl sahiplerine, öðrenmek isteyenlere hitap eder. 9. Müjdeleyici. 10. Tehlikeyi haber verip uyarýcýdýr.
3 – Bu kitap; bilen, anlayan kimseler için âyetleri açýklanmýþ bir kitap olup, Arap diliyle olan bir Kur’ân’dýr, okunan bir derstir. [11,1; 41,42]
4 – Bu kitap, Allah’ýn rahmeti ile müjdelemek, cezasýný haber vererek uyarmak için gönderildi.
Buna raðmen insanlarýn çoðu ondan yüz çevirdiler. Onlar artýk dinlemezler.
5 – Ve derler ki: “Senin bizi dâvet ettiðin inançlara karþý kalplerimiz kapalýdýr, örtüler içindedir; kulaklarýmýzda da aðýrlýk bulunmaktadýr.
Hem seninle bizim aramýzda bir perde çekilmiþtir.
Artýk bu durumda yapacaðýn bir þey varsa yap, biz de bildiðimiz gibi yapmaya devam edeceðiz!”
6 – De ki: “Ben de sizin gibi bir insaným. Yalnýz, bana þu vahyolunuyor:
“Sizin Ýlahýnýz, sadece bir tek Ýlahtýr.
O halde O’na yönelerek doðru yolda yürüyün,
O’ndan af dileyin. O’na eþ, ortak uyduranlarýn vay haline!
7 – Onlar ki zekât vermezler, âhireti de inkâr ederler. [91,9-10; 87,14-15; 79,18]
8 – Ýman edip makbul ve güzel iþler iþleyenlere ise, kesintiye uðramayan bir mükâfat vardýr.” [18,3; 11,108]
9 – De ki: Siz dünyayý iki günde yaratan Allah’ýn tek Ýlah olduðunu inkâr edip O’na birtakým eþler, ortaklar mý uyduruyorsunuz?
Halbuki bütün bunlarý yapan, Rabbulâlemindir. [2,29; 7,54; 79,27-33]
Müþriklerin bariz vasfý: Allah’ý rububiyette bir kabul etmekle birlikte, uluhiyette O’nun þerikleri olduðunu iddia etmeleridir.
10 – O, yerin üstünde yüce daðlar yarattý, orayý bereketli kýldý ve orada arayýp soranlar için gýdalarýný, bitkilerini ve aðaçlarýný tam dört günde takdir etti, düzenledi.
Yerde yaratýlan bereketlerden maksat, yüz binlerce yýldan beri en küçük canlýdan, yüz binlerce canlý türüne mensup hadde hesaba gelmeyen yaratýklarýn faydalandýðý hava, su, madenler, bitkiler ve hayvanlar gibi kaynaklardýr.
11 – Sonra iradesi bir gaz halinde olan göðe yöneldi. Ona ve yere þöyle buyurdu:
“Ýsteyerek de olsa, istemeyerek de olsa emrime gelin!” onlar da: “Gönüllü olarak geldik.” dediler.
12 – Derken, iki gün içinde, gökleri yedi kat olarak þekillendirdi ve her bir göðe kendisine ait iþi vahyetti.
Biz dünya semasýný kandillerle, yýldýzlarla süsledik, bozulup yýkýlmaktan koruduk. Ýþte bu, azîz ve alîm (üstün kudret sahibi, her þeyi en mükemmel tarzda bilen) Allah’ýn takdiridir.
Cenab-ý Hak kâinatý yaratmayý dileyince sonsuz kudretini izhar ederek, ölçüsü belirsiz bir enerji meydana getirdi ve o enerji zamanla yoðunlaþýp gaz halini aldý ve sonra da yoðunlaþýp bugünkü katý durumuna geçti. Yerküre iki jeolojik devirde oluþmuþ ve sonra da oradaki kaynaklar belirlenerek, plan uyarýnca dört jeolojik devirde oluþup bugünkü duruma gelmiþtir. Zira âyetteki yevm kelimesi, baþlangýç ve sonu kesin bilinmeyen uzun bir devir anlamýna gelmektedir (...) Gökler, yerküre ile birlikte iki uzun devirde yedi tabaka haline getirilmiþtir. Çünkü hepsi gaz halinde idi. Yoðunlaþýp katýlaþmasý hep birlikte, iki devirde olmuþtur. Bu âyetler müteþabih olduðundan baþka yorumlar da mümkündür.
Âyette sümme baðlacý zaman tertibi deðil, beyan tertibini ifade eder, onun için “derken” diye çevirdik.
79,30 âyeti önce gök, sonra yer; 41,12 âyeti önce yer sonra gök; 21,30 âyeti ise beraber yaratýldýklarýný ifade eder gibidir. Bu durumda ortaya çýkan sorunun cevabý þöyledir: Yaratmanýn baþlangýcýnda gökler ve yer beraber iken, yerküre diðer cisimler arasýnda hepsinden önce yoðunlaþýp katýlaþmýþ, derken Allah’ýn iradesi göðe yönelerek orayý yedi sema halinde düzenlemiþ, daha sonra yerkürenin düzenlenmesini gerçekleþtirmiþtir.
13 – Eðer yüz çevirirlerse sen þöyle de: “Ben, sizi Âd ve Semûd halklarýný çarpan kasýrga gibi bir kasýrganýn geleceðini bildirerek uyarýyorum.”
14 – Kendilerine önlerinden, arkalarýndan elçilerimiz:
“Allah’tan baþkasýna sakýn ibadet etmeyiniz” dediklerinde onlar: “Rabbimiz olan Allah dileseydi, üstümüze melekler indirirdi, böyle olunca biz sizinle gönderilen þeylerin hepsini inkâr ettik” dediler.
15 – Âd halkýna gelince: Onlar dünyada haksýz ve sebepsiz yere büyüklük taslayýp,
“Kuvvet yönünden var mý bize galip gelecek?” dediler.
Halbuki kendilerini yaratan Allah’ýn, o mahlûklardan daha kuvvetli olduðunu görüp anlamadýlar mý?
Onlar Bizim âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardý.
16 – Biz de onlarýn üzerine, o uðursuz günlerde bir kasýrga gönderdik.
Bunu onlara dünya hayatýnda bir rezillik ve rüsvaylýk tattýrmak için yaptýk.
Âhiret azabý ise daha çok rüsvay eder. Hem orada hiç kimse kendilerine yardým edemez. [69,7; 54,19]
Burada Âd halkýnýn felakete uðradýðý günler, onlar için uðursuz olarak nitelendirilmiþtir. Aksi halde bu günlerde bir uðursuzluk olsaydý, baþka zamanlarda, baþka kimselere de uðursuzluk meydana gelirdi.
17 – Semûd halkýna gelince Biz onlara da doðru yolu gösterdik; fakat onlar körlüðü hidâyete tercih ettiler.
Derken iþledikleri iþler sebebiyle alçaltýcý bir azap yýldýrýmý onlarý alýverdi.
18 – Ýman edip de Allah’a karþý gelmekten sakýnanlarý da kurtardýk.
19 – Gün gelir, Allah’ýn düþmanlarý toplanýp cehenneme sevk olunmak üzere, baþtan sona tutuklanýrlar.
20 – Nihayet oraya ulaþtýklarýnda kulaklarý, gözleri ve derileri yaptýklarý iþleri söyleyip kendi aleyhlerinde þahitlik ederler.
21 – Derilerine: “Niçin aleyhimizde þahitlik ettiniz?” deyince onlar:
“Bizi söyleten, her þeyi konuþturan Allah’týr.
Zaten sizi ilkin yaratan ve sonunda da huzuruna götürüleceðiniz Rabbiniz de O’dur.”
22 – Siz, kulaklarýnýzýn, gözlerinizin, derilerinizin,
aleyhinizde þahitlik edecekleri bir günün geleceðine inanmýyor ve ondan sakýnmýyordunuz,
ayrýca siz, yaptýklarýnýzýn çoðunu, Allah’ýn bilmediðini sanýyordunuz.
23 – Ýþte Rabbiniz hakkýnda beslediðiniz bu kötü zandýr ki sizi mahvetti de, o yüzden hüsrana uðrayanlardan oldunuz.
Bir hadis-i kudside Allah Teâla þöyle buyuruyor: “Kulum Beni nasýl bilirse, Ben ona öyle muamele ederim”
24 – Eðer sabredip dayanabilirlerse, cehennem zaten kendi yerleþme yerleridir.
Þayet özür dileyip Rab’lerini razý etmek için tekrar dünyaya dönmek isterlerse, onlara bu imkân verilmez.
25 – Biz onlarýn yanýna birtakým arkadaþlar katarýz.
Bunlar, onlarýn önlerinde ve arkalarýnda ne varsa yaptýklarý her türlü iþi süsler, cazip gösterirler.
Böylece cinlerden ve insanlardan gelmiþ geçmiþ toplumlar hakkýnda yürürlükte olan cezalandýrma hükmü, onlar hakkýnda da gerekli olur.
Çünkü onlarýn hepsi kendilerini hüsrana atmýþlardý. [43,36-37]
26 – Bir de kâfirler dediler ki: “Þu Kur’ân okunduðunda ona kulak vermediðiniz gibi, ona karþý yaygara koparýp onun, baþkalarý tarafýndan anlaþýlmasýný da engelleyin.
Ancak böyle yaparak üstünlük saðlayýp onu bastýrmayý umabilirsiniz.” [7,204]
27 – Ýþte Biz de onun için o kâfirlere dünyada þiddetli bir azap tattýracaðýz ve âhirette de yaptýklarý o pek kötü iþlere göre hak ettikleri karþýlýðý vereceðiz.
“Yakýnlarý ziyaret, onlara sahip çýkma, muhtaçlara yardým, insanlara faydalý olma gibi güzel davranýþlarýný deðil de, dünya ve âhiret mutluluðunun esasý olarak insanlýða hediye edilen bu Kur’ân hidâyetine düþmanlýk etme ile ortaya çýkan bu en büyük suçu göz önüne alarak müstahaklarýný vereceðiz” anlamýna gelir.
28 – Ýþte Allah düþmanlarýnýn cezasý da: O ateþ!
Âyetlerimizi bile bile red ve inkâr ettiklerinden ötürü onlara orada ebedî kalmak vardýr.
29 – Kâfirler cehennemde: “Ey ulu Rabbimiz!” derler,
“gerek cinlerden, gerek insanlardan bizi saptýran o þeytanlarý bize bir gösteriver de onlarý ayaklarýmýzla çiðneyelim, aþaðýlarýn aþaðýsý olsunlar” [7,38; 16,88]
30 – “Rabbimiz Allah’týr” deyip sonra da istikamet üzere, doðru yolda yürüyenler yok mu,
iþte onlarýn üzerine melekler inip: “Hiç endiþe etmeyin, hiç üzülmeyin ve size vâd edilen cennetle sevinin!” derler.
31-32 – Dünya hayatýnda da, âhirette de biz sizin dostunuzuz. Orada sizin canýnýzýn çektiði her þey, gafur ve rahîm’den (affý, merhamet ve ihsaný bol olan Allah tarafýndan) bir ikram olarak sizindir.
Hem orada siz bütün istediklerinize kavuþacaksýnýz.
Meleklerin inmesi sýrasýnda müminlerin onlarý görmeleri gerekmez. Melekler onlarý cesaretlendirmek, teselli etmek için gelir ve kalplerine kuvvet verirler.
33 – Allah yoluna çaðýran, makbul ve güzel iþler iþleyen ve “Ben müslümanlardaným” diyen kimseden daha güzel söz söyleyen kim olabilir?”
Bu âyetlerin indirildiði sýrada imanýný açýklamak, hayatýný tehlikeye atmak demekti. Hele Ýslâm’ý yaymaða çalýþmak, kana susamýþlarý dâvet etmek mânasýna geliyordu. Âyet baþta Hz. Peygamber (a.s.) olarak müezzinleri ve Allah’ýn dinine hizmet eden herkesi kapsamýna alýr.
34 – Ýyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüðü en güzel tarzda uzaklaþtýrmaya bak.
Bir de bakarsýn ki seninle kendisi arasýnda düþmanlýk olan kiþi candan, sýcak bir dost oluvermiþ!
Þer, galip göründüðü durumlarda bile, aslýnda zayýftýr.
Zira mahiyeti icabý çökmeye mahkûmdur.
Hayýr ve dürüstlük ise gönüller fetheden, bizatihi bir kuvvettir. Ýyilik ve kötülük açýk bir tarzda karþý karþýya geldiklerinde iyiliði takdir, kötülükten nefret etmeyen az insan bulunur. Þu halde “Ýyilikle kötülük bir olmaz.”
Kötü davranýþý affetme bir iyiliktir. Fakat afla beraber iyilik etmekle, karþýdakinin gönlü fethedilir. Bunun pek az istisnasý olabilir ki nadir, yok hükmündedir. Ama bu, öyle kolay bir iþ deðildir.
35 – Ama kötülüðe karþý iyilik hasleti, ancak sabredenlerin kârýdýr, faziletten yana nasibi bol olanlarýn kârýdýr. {KM, Luka 19,26}
36 – Eðer þeytandan gelen bir vesvese seni dürterse hemen Allah’a sýðýn. Çünkü O, herþeyi iþitir, her þeyi mükemmel tarzda bilir. [7,199-200; 23,97-98]
Hak ile batýl mücadelesinde müminler kötülüðe karþý iyilikle cevap verdiðinde, þeytan üzüntüsünden kahrolur. Az da olsa bir yanlýþ davranýþta bulunmalarýný ister ki müminlerin lehinde düþünenleri kandýrabilsin. Hatta müminler, kendilerine yapýlan zulme karþýlýk verirken azýcýk ölçüsüz davranýrlarsa, “Þeytanýn vesvesesinin etkisinde kalmýþ” sayýlýrlar. Müminler bu sebeple, büyük kuvvetlerini kaybederler. Çünkü yüzde yüz haklýlýklarýna ufak bir gölge düþürmüþ, aleyhtekilere küçük bir bahane vermiþ olurlar. Bu âyetin pek güzel bir tefsiri þu hadis-i þerifte yer alýr:
Bir gün bir adam gelip Hz. Ebû Bekir (r.a)’a sürekli hakaret etti. Hz. Peygamber (a.s.) da, orada bulunuyordu. Adam hakaret ettikçe Hz. Ebû Bekir dinliyor, cevap vermiyordu. Hz. Peygamber (a.s.) ise tebessüm ediyordu. Nihayet Ebû Bekir dayanamayýp sert bir karþýlýk verince Hz. Peygamberin çehresi deðiþti ve oradan ayrýldý. Ebû Bekir peþinden kalkýp sebebini sorunca buyurdu ki: “Sen sükût ettiðin sürece, bir melek senin yerine cevap veriyordu. Fakat sen aðzýný açýnca yanýna þeytan geldi. Ben þeytanýn olduðu yerde bulunmam” (Ýmam Ahmed, Müsned)
37 – Gece gündüz, güneþ, ay, hepsi O’nun âyetlerindendir.
O halde güneþe ve aya deðil, onlarý öylece yaratana secde edin, eðer O’na ibadet ediyorsanýz!
38 – Eðer kibirlenecek olurlarsa, þunu bilsinler ki Rabbinin nezdinde olan melekler, gece gündüz O’nu tenzih, tesbih ederler ve asla usanmazlar.
Bu âyet, secde âyetlerindendir.
39 – O’nun kudretinin ve hikmetinin delillerinden biri de þudur ki:
Sen yeri boynu bükük, kupkuru görürsün.
Fakat Biz üzerine su indirince yer harekete geçip kabarýr.
Ýþte bu yere kim hayat veriyorsa ölüleri de O diriltecektir.
Çünkü O her þeye kadirdir.
40 – Âyetlerimiz konusunda, haktan sapanlar bize gizli kalmazlar.
Þimdi söyleyin bakalým: Cehenneme atýlmak mý iyidir, yoksa kýyamet günü büyük duruþmaya tam bir güven içinde gelmek mi?
Ýstediðinizi yapýn, çünkü O, bütün yaptýklarýnýzý görmektedir.
Ýlhad: Ýstikametten uzaklaþmak, asýl maksattan sapmak, dinden uzaklaþmak anlamlarýna gelir.
41-42 – Kendilerine gelen bu þaný yüce dersi inkâr edenler elbette cezadan kurtulamazlar.
Halbuki o eþsiz ve pek kýymetli bir kitaptýr.
Öyle bir kitaptýr ki batýl ona ne önünden, ne ardýndan, hiç bir taraftan yol bulamaz.
(Tam hüküm ve hikmet sahibi, bütün hamdlerin ve övgülerin sahibi) o hakîm ve hamîd tarafýndan indirilmiþtir.
43 – Sana söylenenler, senden önceki peygamberlere söylenen sözlerden baþka bir þey deðildir.
Senin Rabbin hem maðfiret, hem de gayet acý bir azap sahibidir.
44 – Eðer biz Kur’ân’ý yabancý bir dille gönderseydik derlerdi ki:
“Neden, onun âyetleri açýkça beyan edilmedi? Dil yabancý, muhatap arap! Olur mu böyle þey?”
De ki: “O, iman edenler için hidâyet ve þifadýr.”
Ama iman etmeyenlerin kulaklarýnda aðýrlýklar vardýr. Kur’ân onlara kapalý ve karanlýk gelir.
Onlarýn, çok uzak bir yerden sesleniliyor da söyleneni hiç anlamýyorlar gibi bir halleri vardýr. [26,198-199; 17,82]
Bu, kâfirlerin inatlarýnýn tezahürlerinden biridir. Hz. Peygambere: “Senin anadilin olan Arapça ile bir þeyler söylemeni vahiy kabul etmemizi bekleme! Ama sen durup dururken “Farsça, Rumca gibi bir dille kusursuz bir beyanda bulunursan iþte o zaman “Bu bir mûcizedir!” diye kabul edebiliriz” demek istiyorlar. Onlara verilen cevapta: “Biz onlar anlasýnlar diye kendi dilleriyle indirdik. Eðer yabancý dilden olsaydý bu sefer de: “Ne tuhaf! Arap olana yabancý dille hitap ediliyor!” Yani þöyle demek isteyeceklerdi: “Gelin de görün: Araplara gönderilen peygamber yabancý dil konuþuyor. Ne kendisinin, ne de halkýnýn bilmediði dille onlara hitap etmesi hiç akýl kârý mýdýr?”
45 – Gerçekten Biz Mûsâ’ya da kitap vermiþtik de Kur’ân hakkýnda bunlar ihtilaf ettiði gibi, onun hakkýnda da ihtilaf edilmiþti.
Eðer Rabbinden haklarýndaki azabý erteleme ve hükmü kýyamete býrakma þeklinde daha önce bir hüküm verilmiþ olmasaydý, onlarýn iþleri bitmiþti bile.
Bu gerçeðe raðmen onlar hâla bundan derin bir þüphe içindedirler.
46 – Kim makbul güzel iþler yaparsa kendi lehine, kim kötülük yaparsa kendi aleyhinedir.
Rabbin kullarýna asla zulmetmez.
47 – Kýyamet vaktini bilmek O’na aittir.
O’nun bilgisi ve izni olmaksýzýn, ne bir meyve tomurcuðundan çýkabilir, ne her hangi bir diþi hamile kalabilir, ne hâmile olan biri yavrusunu doðurabilir.
Gün gelir: “Neredeymiþ Bana ortak saydýðýnýz putlar?” diye nida eder de, müþrikler: “Ýçimizden buna þahitlik edecek bir tek kiþi bile olmadýðýný Sana arzederiz!” derler. [7,187; 79,44; 6,59; 13,8; 35,11]
Ýnsanlarýn çoðunu etkisi altýna alan bir yanlýþlýk da kendisi için en önemli iþi býrakýp daha tâli iþlerle meþgul olmasýdýr. 47-48. âyetler, kýyametin zamanýný soranlarýn dikkatlerini, kendilerinin verecekleri hesaba çekmektedir. Bir gün Peygamber Efendimiz (a.s.)’a yolda rastlayan biri: “Kýyamet ne zaman?” diye sorunca: “Ey Allah’ýn kulu! Sen kýyamet için ne hazýrladýn?” diye cevap vererek ayný noktaya dikkat çekmiþtir.
48 – Böylece daha önce ibadet ettikleri putlar kendilerini terk eder, müþrikler de kaçacak yer kalmadýðýný anlarlar.
49 – Ýnsan mal mülk istemekten usanmaz, ama kendisine maddî sýkýntý dokununca hemen ye’se düþer, ümitsiz olur. [96,6-7; 10,12]
50 – Kendisine uðrayan bir sýkýntýdan sonra, tarafýmýzdan ona nimet tattýrýrsak:
“Bu benim hakkýmdý zaten,
Kýyametin geleceðini de pek zannetmem.
Ama olur da, müminlerin dediði gibi, Rabbimin huzuruna götürülecek olsam bile,
O’nun yanýnda en güzel ne varsa o da benim olur, hiç tereddüdünüz olmasýn!” der.
Biz elbette o kâfirlere, dünyada yapmýþ olduklarý her þeyi tek tek bildireceðiz ve onlara þiddetli bir azap tattýracaðýz.
51 – Biz insana nimet verdiðimizde o, þükürden yüz çevirir, baþýný alýr uzaklaþýr.
Fakat kendisine sýkýntý dokununca, bir de bakarsýn uzun uzun yalvarýr durur. [17,83; 11,9]
52 – Artýk söyleyin bakalým: Eðer bu Kur’ân Allah tarafýndan gönderilmiþ de, siz bunu red ve inkâr etmiþseniz,
o takdirde haktan iyice uzaklaþmýþ olan sizlerden daha sapýk kim olabilir?
53 – Evet, Biz ileride onlara delillerimizi gerek dýþ dünyada, gerek kendi öz varlýklarýnda göstereceðiz; ta ki Kur’ân’ýn, Allah tarafýndan gelen gerçeðin ta kendisi olduðu onlar tarafýndan da iyice anlaþýlacak.
Rabbinin her þeye þahid olmasý yetmez mi? [4,166]
Âyetlerin gösterilmesi baþlýca þu iki þekilde açýklanýr: 1. Kur’ân’ýn dâvetinin kýsa zamanda dünyada yayýlmasý. 2. Allah’ýn insanlara yeryüzünde ve gökte, Kendi varlýðýna ve birliðine dair delilleri göstermesi. Kur’ân’da bildirdiði birçok hakikatin insanlarýn yaptýklarý bilimsel keþiflerle iyice anlaþýlarak, Kur’ân’ýn Allah katýndan geldiðini anlamalarý.
54 – Ama dikkat edin ki onlar Rab’lerine kavuþma hususunda þüphe içindedirler.
Ýyi bilin ki O, her þeyi ilmi ve kudreti ile kuþatmýþtýr.
Ynt: 41 – Fussilet Suresi By: ceren Date: 01 Temmuz 2018, 14:28:50
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri kur anýn ýþýðýnda yaþayan ibadetlerini hakkiyla vaktinde yapan her daim iyilikde guzellikde bulunan kýyamet günü için dunyasini feda eden kullardan olalim inþallah. ..
radyobeyan