Diyanet Vakfý Meali
Pages: 1
Enbiya Suresi By: Eslemnur Date: 27 Þubat 2011, 01:11:11
21-el-ENBÝYÂ

Enbiyâ sûresi, 112 (yüzoniki) âyettir ve Mekke'de nâzil olmuþtur. Baþka konular yanýnda bilhassa bazý peygamberler ve onlarýn kavimleriyle olan münasebetlerinden bahsettiði için Enbiyâ (Peygamberler) sûresi adýný almýþtýr.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ýn adýyla.

1. Ýnsanlarýn hesaba çekilecekleri (gün) yaklaþtý. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler.

2. Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak dinlerler.

3. Kalpleri hep eðlencede(gaflette),hem o zalimler þu gizli fýsýltýyý yaptýlar: Bu (Muhammed), sizin gibi bir beþer olmaktan baþka nedir ki! Siz þimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapýlýyorsunuz?

4. (Peygamber) dedi ki: Rabbim, yerde ve gökte (söylenmiþ) her sözü bilir. O, hakkýyla iþiten ve bilendir.

5. "Hayýr, dediler, (bunlar) saçma sapan rüyalardýr; bilakis onu kendisi uydurmuþtur; belki de o, þairdir. (Eðer öyle deðilse) bize hemen, öncekilere gönderilenin benzeri bir âyet getirsin."

6. Bunlardan önce helâk ettiðimiz hiçbir belde iman etmemiþti; þimdi bunlar mý iman edecekler?

7. Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiðimiz kiþilerden baþkasýný peygamber olarak göndermedik. Eðer bilmiyorsanýz bilenlerden sorunuz.

Bu ayette geçen “ehlü’z-zikr” yani “bilenler”den maksat, müfessirlere göre, Tevrat ve Ýncil hakkýnda doðru ve yeterli bilgisi olan ehl-i kitap alimleridir.


8. Biz onlarý (peygamberleri), yemek yemez birer (cansýz) ceset olarak yaratmadýk. Onlar (bu dünyada) ebedî de deðillerdir.

9. Sonra onlara (verdiðimiz) sözü yerine getirdik; böylece, hem onlarý hem de dilediðimiz (baþka) kimseleri kurtuluþa erdirdik; müsrifleri de helâk ettik.

Burada müsriflerden maksat, iman ve hidayete ermek için kendilerine sunulan fýrsatlarý deðerlendirmeyen, peygamberleri yalanlamakta ýsrar eden kafirlerdir.



10. Andolsun, size içinde sizin için öðüt bulunan bir kitap indirdik. Hâla akýllanmaz mýsýnýz?

11. Zalim olan nice beldeyi kýrýp geçirdik; arkasýndan da nice baþka topluluklar vücuda getirdik.

12. Azabýmýzý hissettiklerinde bir de bakarsýn ki oralardan (azap bölgesinden) kaçýyorlar!

13. "Kaçmayýn! Ýçinde bulunduðunuz refaha ve yurtlarýnýza dönün! Çünkü size sorular sorulacak!"

14
. "Vay baþýmýza gelenlere! dediler; gerçekten biz zalim insanlarmýþýz."

15. Biz kendilerini, kuruyup biçilmiþ ekine, sönmüþ ateþe çevirinceye kadar bu feryatlarý sürüp gider.

16. Biz, göðü, yeri ve bunlar arasýndakileri, oyuncular (iþi, eðlencesi) olarak yaratmadýk.

17. Eðer bir eðlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafýmýzdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan deðiliz.

18. Bilakis biz, hakký bâtýlýn tepesine bindiririz de o, bâtýlýn iþini bitirir. Bir de bakarsýnýz ki, bâtýl yok olup gitmiþtir. (Allah'a) yakýþtýrdýðýnýz sýfatlardan dolayý yazýklar olsun size!

19. Göklerde ve yerde kimler varsa O'na aittir. O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar.

20. Onlar, býkýp usanmaksýzýn gece gündüz (Allah'ý) tesbih ederler.

21. Yoksa (o müþrikler), yerden birtakým tanrýlar edindiler de, (ölüleri) onlar mý diriltecekler?

22. Eðer yerde ve gökte Allah'tan baþka tanrýlar bulunsaydý, yer ve gök, (bunlarýn nizamý) kesinlikle bozulup gitmiþti. Demek ki Arþ'ýn Rabbi olan Allah, onlarýn yakýþtýrdýklarý sýfatlardan münezzehtir.

Bu ayet, Allah’ýn birliðini gösteren en güçlü delillerden birini ortaya koymaktadýr. Bu delil, alemin nizamýdýr. Gerçekten, eðer birden fazla ilah olsaydý, bunlar ya birbiri ile anlaþýr veya anlaþamazlardý. Birbiri ile anlaþtýklarý, beraberce ayný þeyi yaptýklarý, yarattýklarý, aleme beraberce nizam verdikleri takdirde, ya biri diðerine muhtaç olurdu ki, muhtaç olan ilah olamaz; veya yardýma muhtaç olamazdý; bu durumda da diðerlerinin varlýðý gereksiz olurdu. Þu halde Allah birdir. Öte yandan, eðer bu ilahlar birbirleri ile anlaþamazlar, birinin yaptýðýna, yarattýðýna diðeri karþý çýkarsa, o zaman da alemde nizamdan eser kalmaz; ayette de buyurulduðu gibi “Yer ve gök bozulup giderdi.” Halbuki alemde eþsiz bir nizam mevcuttur. Þu halde Allah vardýr ve birdir.


23. Allah, yaptýðýndan sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.

24. Yoksa O'ndan baþka birtakým tanrýlar mý edindiler? De ki: Haydi delillerinizi getirin! Ýþte benimle beraber olanlarýn Kitab'ý ve benden öncekilerin Kitab'ý. Hayýr, onlarýn çoðu hakký bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.

25. Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: "Benden baþka Ýlâh yoktur; þu halde bana kulluk edin" diye vahyetmiþ olmayalým.

26. Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler. Hâþâ! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuþ kullardýr.

27. O'ndan (emir almazdan) önce konuþmazlar; onlar, sadece O'nun emri ile hareket ederler.

28. Allah, onlarýn önlerindekini de, arkalarýndakini de (yaptýklarýný da, yapacaklarýný da) bilir. Allah rýzasýna ulaþmýþ olanlardan baþkasýna þefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!

29. Onlardan her kim: "Tanrý O deðil, benim!" derse, biz onu cehennemle cezalandýrýrýz. Ýþte biz, zalimlere böyle ceza veririz!

30
. Ýnkâr edenler, göklerle yer bitiþik bir halde iken bizim, onlarý birbirinden kopardýðýmýzý ve her canlý þeyi sudan yarattýðýmýzý görüp düþünmediler mi? Yine de inanmazlar mý?

Tabiat ilimlerindeki geliþmeler, bu ayetin daha iyi anlaþýlmasýna yardýmcý olmuþtur. Nitekim, bazý ilim adamlarýna göre uzaydaki cisimler, vaktiyle bir gaz kütlesi halinde idi. Zamanla, bu gaz kütlesinden küreler halinde parçalar kopmuþ ve uzay boþluðuna fýrlamýþtýr. Ayný þekilde, dünyamýz da, bir gaz kütlesi olan güneþten kopmuþ ve zaman içinde soðuyarak kabuk baðlamýþtýr. Bu arada, dünyamýzdan yükselen gazlar ve buharlar, yoðunlaþarak yaðmur þeklinde tekrar dünyaya dökülmüþ ve böylece denizler ve okyanuslar meydana gelmiþ, suda yosunlaþma ile baþlayan canlýlar, ilahi kanunlara göre geliþmiþtir. Allah en mükemmel canlý türü olarak da yine içinde suyun bulunduðu özel bir çamurdan insaný yaratmýþtýr.



31. Onlarý sarsmasýn diye yeryüzünde bir takým daðlar diktik. Orada geniþ geniþ yollar açtýk; ta ki maksatlarýna ulaþsýnlar.

32. Biz, gökyüzünü korunmuþ bir tavan gibi yaptýk. Onlar ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirirler.

“Korunmuþ tavan” bir benzetmedir. Dünyayý saran atmosfer ve onun ötesindeki gök cisimleri akýllara hayret verecek bir düzen ve denge içinde yaratýlmýþtýr ve bu düzen korunmaktadýr.

Müfessirlere göre, burada, inkarcýlarýn yüz çevirdikleri ifade buyurulan “gök yüzünün ayetleri”nden maksat; her biri, Allah’ýn varlýðýnýn ve kudretinin birer delili olan ay, güneþ ve diðer gök cisimleridir.


33. O, geceyi, gündüzü, güneþi, ayý... yaratandýr. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.

34. Biz, senden önce de hiçbir beþere ebedîlik vermedik. Þimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar?

35. Her canlý, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayýrla da, þerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.

36.
(Resûlüm!) Kâfirler seni gördükleri zaman: "Sizin ilâhlarýnýzý diline dolayan bu mu?" diyerek seni hep alaya alýrlar. Halbuki onlar, çok esirgeyici Allah'ýn Kitabýný inkâr edenlerin ta kendileridir.

37. Ýnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratýlmýþtýr. Size âyetlerimi göstereceðim; benden acele istemeyin.

38. "Eðer, diyorlar, doðru iseniz, ne zaman (gerçekleþecek) bu tehdit?"

39
. Ýnkâr edenler, yüzlerinden ve sýrtlarýndan (saran) ateþi savamayacaklarý, kendilerine yardým dahi edilmeyeceði zamaný bir bilselerdi!

40
. Bilâkis kendilerine o (kýyamet) öyle âni gelir ki, onlarý þaþýrtýr. Artýk, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir.

41. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; ama onlarý alaya alanlarý, o alay konusu ettikleri þey kuþatýverdi.

42. De ki: Allah'a karþý sizi gece gündüz kim koruyacak? Buna raðmen onlar Rablerini anmaktan yüz çevirirler.

43. Yoksa kendilerini bize karþý savunacak birtakým ilâhlarý mý var? (O ilâh dedikleri þeyler) kendilerine bile yardým edecek güçte deðildirler. Onlar bizden de alâka ve destek görmezler.

44. Evet, onlarý da, atalarýný da barýndýrdýk. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kâfirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceðimizi görmezler mi? Þu halde, üstün gelen onlar mý?

Müfessirlerin yorumuna göre ayette, Allah’ýn, çevresinden eksilteceðini haber verdiði arazi, müþriklerin o zaman üzerinde yaþadýklarý topraklardýr. Bu ayet Mekke’de indiðine göre, Allah Teala’nýn Resulüne, müþriklerin yaþadýðý topraklarýn, bir zaman sonra müslümanlarýn eline geçeceðini müjdelemesi, Kur’an’ýn bir mucizesidir. Bazý müfessirlere göre ise sure Mekki olmakla beraber bu ayet Medine’de nazil olmuþtur. Buna göre meal: “...çevresinden eksiltmekle olduðumuzu” þeklinde olacaktýr. Araziyi eksiltmekten maksat, müþriklerin toprak kaybetmeleridir ki bu da müslümanlarýn fetihleri ile gerçekleþmiþtir.



45. De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, saðýr olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çaðrýyý duymazlar.

46. Andolsun, onlara Rabbinin azabýndan ufak bir esinti dokunsa, hiç þüphesiz, "Vah bize! Hakikaten biz zalim kimselermiþiz!" derler.

47. Biz, kýyamet günü için adalet terazileri kurarýz. Artýk kimseye, hiçbir þekilde haksýzlýk edilmez. (Yapýlan iþ,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.

48. Andolsun biz, Musa ve Harun'a, takvâ sahipleri için bir ýþýk, bir öðüt ve Furkan'ý verdik.

Ayetteki “Furkan” kelimesinin, terim olarak anlamý, hakký batýldan, yani iyi ve doðru olaný, kötü ve yanlýþ olandan ayýran, bunun için ölçüler getiren þey demektir ki, Kur’an-ý Kerim’de bu kelime, daha ziyade semavi kitaplar için kullanýlmýþtýr. Nitekim Kur’an’ýn bir adý da Furkan’dýr.



49
. (O takvâ sahipleri ki) onlar, görmedikleri halde Rablerine candan saygý gösterirler. Yine onlar, kýyametten korkan kimselerdir.

50. Ýþte bu (Kur'an) da, bizim indirdiðimiz hayýrlý ve faydalý bir öðüttür. Þimdi onu inkâr mý ediyorsunuz?

51. Andolsun biz Ýbrahim'e daha önce rüþdünü vermiþtik. Biz onu iyi tanýrdýk.

Tefsirlerde, ayetteki “rüþd” kelimesinin peygamberlik anlamýna, yahut Hz. Ýbrahim’in risaletten önce de sahip olduðu hidayet ve doðruluk manasýna geldiði belirtilmiþtir.


52.
O, babasýna ve kavmine: Þu karþýsýna geçip tapmakta olduðunuz heykeller de ne oluyor? demiþti.

53. Dediler ki: Biz, babalarýmýzý bunlara tapar kimseler bulduk.

54. Doðrusu, siz de, babalarýnýz da açýk bir sapýklýk içindesiniz, dedi.

55.
Dediler ki: Bize gerçeði mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?

56.
Hayýr, dedi, sizin Rabbiniz, yarattýðý göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna þahitlik edenlerdenim.

57. Allah'a yemin ederim ki, siz ayrýlýp gittikten sonra putlarýnýza bir oyun oynayacaðým!

Hz.Ýbrahim’in bu sözü gizli olarak söylediði ve kendisini sadece bir kiþinin duyduðu rivayeti de vardýr.


58. Sonunda Ýbrahim onlarý paramparça etti. Yalnýz onlarýn büyüðünü býraktý; belki ona müracaat ederler diye.

Tefsirlerde nakledildiðine göre Hz.Ýbrahim, putlarý kýrdýktan sonra baltayý, saðlam býraktýðý büyük putun boynuna asmýþtý. Bir bayram þenliðine giden halk, dönüþte putlarýn kýrýlmýþ olduðunu gördüler.


59.
Bunu tanrýlarýmýza kim yaptý? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler.

60. (Bir kýsmý: ) Bunlarý diline dolayan bir genç duyduk; kendisine Ýbrahim denilirmiþ, dediler.

61
. O halde, dediler, onu hemen insanlarýn gözü önüne getirin. Belki þahitlik ederler.

62.
Bunu ilâhlarýmýza sen mi yaptýn ey Ýbrahim? dediler.

63
. Belki de bu iþi þu büyükleri yapmýþtýr. Hadi onlara sorun; eðer konuþuyorlarsa! dedi.

64. Bunun üzerine, kendi vicdanlarýna dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler.

Ayet þu þekilde de anlaþýlmýþtýr: Sonra birbirlerine dönerek “(Putlarý yalnýz ve savunmasýz býraktýðýmýz için) asýl siz zalimsiniz” diyerek birbirlerini suçladýlar.


65
. Sonra tekrar eski inanç ve tartýþmalarýna döndüler: Sen bunlarýn konuþmadýðýný pek âlâ biliyorsun, dediler.

66
. Ýbrahim: Öyleyse, dedi, Allah'ý býrakýp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir þeye hâla tapacak mýsýnýz?

67
. Size de, Allah'ý býrakýp tapmakta olduðunuz þeylere de yuh olsun! Siz akýllanmaz mýsýnýz?

68. (Bir kýsmý:) Eðer iþ yapacaksanýz, yakýn onu da tanrýlarýnýza yardým edin! dediler.

Hz.Ýbrahim’in kavmi, bu teklifi kabul ederek onu yakmak için büyük bir ateþ hazýrladýlar ve eli kolu baðlý olarak ateþe attýlar. Ýbrahim (a.s.) ise, “Bana Allah’ýn sahip çýkmasý yeter; O ne güzel bir sahip!” diyerek Allah’a sýðýnýyordu.


69. "Ey ateþ! Ýbrahim için serinlik ve esenlik ol!" dedik.

70. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onlarý, daha çok hüsrana uðrayanlar durumuna soktuk.

71. Biz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiðimiz ülkeye ulaþtýrdýk.

Hz. Ýbrahim, eþi Sare ve yeðeni veya amcazedesi Lut, putperestlerin elinden kurtarýlmýþ, irþadlarýný yayacaklarý bir ülkeye ulaþtýrýlmýþlardý.

Müfessirlere göre bu bereketli ülke, Þam ve Filistin yöreleridir. Bu yörelerin cümle alem için bereketli olmasý ise, peygamberlerin pek çoðunun oralarda yetiþmesi ve dinlerini oralardan yaymalarýndan ileri gelmektedir.


72.
Ona (Ýbrahim'e), Ýshak'ý ve fazladan bir baðýþ olmak üzere Ya'kub'u lütfettik; herbirini sâlih insanlar yaptýk.

73. Onlarý, emrimiz uyarýnca doðru yolu gösteren önderler yaptýk ve kendilerine hayýrlý iþler yapmayý, namaz kýlmayý, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi.

74. Lût'a gelince, ona da hüküm (hakimlik, peygamberlik, hükümdarlýk) ve ilim verdik; onu, çirkin iþler yapmakta olan memleketten kurtardýk. Zira onlar (o memleketin halký), gerçekten fena iþler yapan kötü bir kavimdi.

75. Onu (Lût'u) rahmetimize kabul ettik; çünkü o, sâlihlerden idi.

76. Daha önce Nuh da dua etmiþ, biz onun duasýný kabul etmiþtik. Böylece, kendisini ve (iman eden) yakýnlarýný büyük sýkýntýdan kurtarmýþtýk.

77. Onu, âyetlerimizi inkâr eden kavimden koruduk. Gerçekten onlar, fena bir kavim idi; bu yüzden topunu birden (suya) gömdük.

Müfessir Beyzavi’ye göre, Hz. Nuh’un kavmi, hem hakký yalanlamýþlar, hem de kötü ve zararlý faaliyetlerde bulunmuþlardý. Bu iki fenalýk bir kavimde bulundu mu, Allah mutlaka o kavmi helak eder.


78. Davud ve Süleyman'ý da (an). Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardý: bir gurup insanýn koyun sürüsü, geceleyin baþýboþ bir vaziyette bu ekinin içine daðýlýp ziyan vermiþti. Biz onlarýn hükmünü görüp bilmekte idik.

Tefsirlerde anlatýldýðýna göre, ekin sahibi ile koyun sürüsü sahipleri arasýndaki davada hakimlik yapan Davud ile Süleyman, farklý hükümler vermiþler idi. Hz. Davud, tahrip edilen ekinin kýymetinin, koyunlarýn kýymetine denk olduðunu göz önüne alarak, koyunlarýn ekin sahibine tazminat olarak verilmesine hükmetmiþti. Oðlu Süleyman ise, þu hükme varmýþtý: Ekin tarlasý koyun sahiplerine verilmeli, onlar, ziyandan önceki haline gelinceye kadar tarlanýn bakýmýný üslenmelidirler. Koyunlar da tarla sahibine verilmeli, tarlasý eski bakýmlý haline gelinceye kadar bu koyunlarýn sütünden, yününden ve kuzularýndan yararlandýrýlmalýdýr. Hz. Davud, oðlunun bu ictihadýný beðenerek kendi görüþünden vazgeçmiþti.


79. Böylece bunu (bu fetvayý) Süleyman'a biz anlatmýþtýk. Biz, onlarýn her birine hüküm (hükümdarlýk, peygamberlik) ve ilim verdik. Kuþlarý ve tesbih eden daðlarý da Davud'a boyun eðdirdik. (Bunlarý) biz yapmaktayýz.

Kur’an-ý Kerim’in bir çok yerinde güneþ, ay, gece, gündüz, denizler, daðlar gibi tabii varlýk ve olaylarýn insana müsahhar kýlýndýðý, boyun eðdirildiði ifade buyurulur; bundan maksat, bundan, insanlarýn istifadesine sunulduðunu anlatmak ve insanlarýn bunlardan olabildiðince yararlanmasýný öðütlemektir. Daðlarýn tesbihi bütün tabii varlýklar gibi onlarýn da, en ufak bir sapma göstermeksizin ilahi kanuna boyun eðmeleri veya bizim anladýðýmýz bir dil ile Allah’ý anýp tenzih etmeleri þeklinde anlaþýlabilir.

80. Ona, savaþ sýkýntýlarýnýzdan sizi korumasý için zýrh yapmayý öðrettik. Artýk þükredecek misiniz?


81. Süleyman'ýn emrine de kasýrga (gibi esen) rüzgârý verdik; onun emriyle içinde bereketler yarattýðýmýz yere doðru eserdi. Biz herþeyi biliriz.

82. Þeytanlar arasýndan da, onun için dalgýçlýk eden (ve inciler çýkaran) ve bundan baþka iþler görenler vardý. Biz onlarý gözetim altýnda tutuyorduk.

83. Eyyub'u da (an). Hani Rabbine: "Baþýma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmiþti.

Müfessir Beyzavi’nin naklettiðine göre Hz. Eyyub, varlýklý ve aile efradý geniþ bir zat idi. Fakat evinin yýkýlmasý sonucu aile fertlerinin çoðu öldü. Malý mülkü elinden gitti. On yýldan fazla süren aðýr bir bedeni hastalýða müptela oldu. Bütün bu felaketlere raðmen, halinden þikayet eder duruma düþmemek ve takdire rýzada sebat etmek için durumunu Cenab-ý Hakk’a arzederek O’ndan sýhhat ve afiyet istemekten çekiniyordu. Nihayet eþinin ricasý üzerine ancak yukarýdaki ayette ifade buyurulan sözlerle niyazda bulunmakla yetindi.


84. Bunun üzerine biz, tarafýmýzdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatýra olmak üzere onun duasýný kabul ettik; kendisinde dert ve sýkýntý olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradýný, ayrýca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.

85. Ýsmail'i, Ýdris'i ve Zülkifi de (yâdet). Hepsi de sabreden kimselerdendi.

86. Onlarý rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdendi.

87. Zünnûn'u da (Yunus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmiþti; bizim kendisini asla sýkýþtýrmayacaðýmýzý zannetmiþti. Nihayet karanlýklar içinde: "Senden baþka hiçbir tanrý yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti.

Zünnun, Yunus Peygamber’in lakabýdýr ve “balýk sahibi” anlamýna gelir. Ona bu lakap, kendisini balýk yuttuðu için verilmiþtir. Yunus (a.s.) uzun bir süre kavmini dine davet etmiþ, fakat inandýramayacaðýna kanaat getirerek öfkeli bir halde, onlara isabet edecek bir musibetten kendisini kurtarmak için onlarý terkedip gitmiþti. Baþka bir rivayete göre kavmine, inanmadýklarý takdirde bir azaba uðrayacaklarýný bildirmiþ, ancak onlar tevbe edip imana geldikleri için bu azap tahakkuk etmemiþti. Onlarýn imana geldiklerinden habersiz olan Hz. Yunus, belirttiði azabýn vaktinde tahakkuk etmediðini görünce kendisinin alay mevzuu olacaðýný düþünerek kýzgýn bir halde ayrýlýp gitmiþti. Bir gemi yolculuðunda, fazla yükten gemi batmak üzere iken, yükünü hafifletmek ve gemiyi kurtarmak için çekilen kur’a sonucu denize atlamak zorunda kaldý. Onu iri bir balýk yuttu. Ýþte bu balýðýn karnýnda Allah’a, ayette ifade buyurulan duayý yaptý.



88
. Bunun üzerine onun duasýný kabul ettik ve onu kederden kurtardýk. Ýþte biz müminleri böyle kurtarýrýz.

89. Zekeriyya'yý da (an). Hani o, Rabbine þöyle niyaz etmiþti: Rabbim! Beni yalnýz býrakma! Sen, vârislerin en hayýrlýsýsýn, (her þey sonunda senindir).

90. Biz onun da duasýný kabul ettik ve ona Yahya'yý verdik; eþini de kendisi için (çocuk doðurmaya) elveriþli kýldýk. Onlar (bütün bu peygamberler), hayýr iþlerinde koþuþurlar, umarak ve korkarak bize yalvarýrlardý; onlar, bize karþý derin saygý içindeydiler.

91.
Irzýný iffetle korumuþ olaný (Meryem'i de an.) Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oðlunu cümle âlem için bir ibret kýldýk.

92. Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.

93. (Ýnsanlar) kendi aralarýnda (din ve devlet) iþlerinin birliðini bozdular. Halbuki hepsi bize döneceklerdir.

94. Bu durumda her kim mümin olarak iyi davranýþlar yaparsa onun çabasýný görmezlikten gelmek olmaz. Zira biz onu yazmaktayýz.

95. Helâk ettiðimiz bir belde için artýk (yeniden mâmur olmak) imkânsýzdýr; çünkü onlar geri dönemeyeceklerdir.

96. Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc (sedleri) açýldýðý ve onlar her tepeden akýn ettiði zaman;

97.
Ve gerçek vaad (ölüm, kýyamet) yaklaþýnca, birden, inkâr edenlerin gözleri donakalýr! "Yazýklar olsun bize! (derler), gerçekten biz, bu durumdan habersizmiþiz; hatta biz zalim kimselermiþiz."

94. ayette iyi davranýþlarda bulunan müminlerin çabalarýnýn boþa çýkmayacaðý ifade buyuruldu. 95. Ayette, inkarcýlýklarý ve kötü davranýþlarý yüzünden helak olanlarýn, hayata dönmek veya tevbe etmek imkanýndan yoksun olduklarý için artýk iyi davranýþ ve makbul çabalarda bulunmaktan da mahrum kaldýklarý anlatýldý. 96. Ayette de, bu insanlarýn mahrumiyetlerinin, bir kýyamet alameti olarak gösterilen Ye’cuc ve Me’cuc sedlerinin açýlmasýna ve onlarýn, her tepeden yeryüzüne yayýlmalarýna, veya –baþka bir yoruma göre- insanlarýn kabirlerinden boþanmalarýna kadar süreceðine iþaret edildi. 97. Ayet ise, inkarcý ve kötü yaþayýþlý kimselerin, ancak, vuku bulacaðý önceden bildirilen kýyametin gelip çattýðýný görünce yanlýþ yolda olduklarýný anlayacaklarýný, fakat artýk kendilerini kýnamaktan öte bir þey yapamayacaklarýný ifade etmektedir.


98. Siz ve Allah'ýn dýþýnda taptýðýnýz þeyler cehennem yakýtýsýnýz. Siz oraya gireceksiniz.

99.
Eðer onlar birer tanrý olsalardý oraya (cehenneme) girmezlerdi. Halbuki hepsi (tapanlar da tapýlanlar da) orada ebedî kalacaklardýr.

100.
Orada onlara inim inim inlemek düþer. Yine onlar orada (hiçbir iyi haber) duymazlar.

101.
Tarafýmýzdan kendilerine güzel âkýbet takdir edilmiþ olanlara gelince, iþte bunlar cehennemden uzak tutulurlar.

102.
Bunlar onun uðultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediði nimetler içinde ebedî kalýrlar.

103. En büyük dehþet dahi onlarý tasalandýrmaz. Melekler kendilerini þöyle karþýlar: Ýþte bu size vâdedilmiþ olan (mutlu) gününüzdür.

104. (Düþün o) günü ki, yazýlý kâðýtlarýn tomarýný dürer gibi göðü toplayýp düreriz. Týpký ilk yaratmaya baþladýðýmýz gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize aldýðýmýz bir vaad oldu. Biz, (vâdettiðimizi) yaparýz.

Tekrar o hale getirmekten maksat, ya her þeyi yok etmek yahut da yok ettikten sonra yeniden eski haline getirmek, diriltmektir.


105. Andolsun Zikir'den sonra Zebur'da da: "Yeryüzüne iyi kullarým vâris olacaktýr" diye yazmýþtýk.

Ayette geçen “Zikir”den maksat, -tercihe þayan görüþe göre- Tevrat’týr. Ancak müfessirler, “Zikir” tabirinin levh-i mahfuz, “Zebur”un ise, Allah tarafýndan inzal buyurulan bütün kitaplar olabileceðini de belirtmiþlerdir.

Kötülerin ve kötülüðün sürekli payidar olamayacaðýný, iyiliðin asýl, kötülüðün ise arýzý olduðunu, hakimiyetin eninde sonunda iyilerin eline geçmesinin mukadder olduðunu anlatan bu ayet, Ýslam dininin dünya hayatý konusundaki iyimserliðini ifade etmektedir.


106. Ýþte bunda, (bize) kulluk eden bir kavim için bir mesaj vardýr.

107
. (Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.

108.
De ki: Bana sadece, sizin ilâhýnýzýn ancak bir tek Allah olduðu vahyedildi. Hâla müslüman olmayacak mýsýnýz?

109. Eðer yüz çevirirlerse de ki: (Bana emrolunaný) hepinize açýkladým. Artýk size vâdolunan þey (mahþerde toplanma zamanýnýz) yakýn mý uzak mý, bilmiyorum.

110
. Þüphesiz Allah sözün açýðýný da bilir, gizli tuttuklarýnýzý da bilir.

111.
Bilmiyorum, belki de o (azabýn ertelenmesi), sizi denemek ve bir zamana kadar sizi (imkânlardan) faydalandýrmak içindir.

112.
(Muhammed:) Rabbim! (Onlar hakkýnda) adaletinle hükmünü ver. Bizim Rabbimiz Rahmân'dýr. Sizin anlattýklarýnýza karþý yardýmý umulandýr, dedi.

Müþriklerin anlattýðý durum, güya ileride müslümanlarýn uðrayacaðý zillet ve maðlubiyet durumu idi. Onlar, akýllarýnca, kýsa zamanda müslümanlarýn zayýflayacaðýný, sonra da Ýslam’ýn büsbütün ortadan kalkacaðýný savunuyorlardý. Ayetten anlaþýldýðý üzere Hz. Peygamber, onlarýn bu temennilerine karþý Allah’ýn yardýmýna güveniyordu. Baþka bir yoruma göre, müþriklerin anlattýklarý durumdan maksat, onlarýn, Kur’an’ “sihir, hayal mahsulü,uydurma” gibi vasýflarla nitelemeleridir, iþte Hz. Muhammed (s.a.), onlarýn bu bühtanlarý karþýsýnda Kur’an’ý muzaffer kýlmak için Allah’a sýðýnýyor ve O’nun yardýmýna güveniyordu.





radyobeyan