Harb By: sumeyye Date: 25 Þubat 2011, 15:44:26
Harb (Savaþ)
Gaza, cihad, kýtal gibi kelimelerle Ýfade edilen savaþý, Ýslâm hukukçularý “Allah yolunda can, mal, dil ve diðer vasýtalarla savaþmak ve bu uðurda elinden geleni yapmaktýr” þeklinde tarif etmiþlerdir. Savaþ açma vazife ve yetkisi topluma, toplumun temsilcisi olan devlet ve hükümete aittir. Ýslâm toplumunun her ferdi gerektiðinde cihad vazifesini yerine getirecek, bunun için eðitimini yaparak hazýr olacaktýr[185]. Savaþ vazifesi öncelikle gücü yerinde olan hür erkeklere aittir. Bunlar ihtiyacý karþýlayamazsa, sýra kadýnlara ve eli silah tutan kiþilere gelir.
Savaþýn meþru olabilmesi için, belli bazý sebeplerin bulunmasý gerekir. Bunlarýn baþlýcalarý savaþýn usulüne göre sonuçlanmamýþ bir savaþýn devamý olmasý, düþmanýn Ýslâm topraðýna saldýrdýðý, tehlikeli davranýþ ve hazýrlýk içinde bulunduðu durumlarda savunma harbi niteliðinde olmasý, azýnlýk halindeki müslümanlara yardým ve devlete karþý güç oluþturan topluluklarýn cezalandýrýlmasý amacýný taþýmasý ve müslüman olmayan toplumlarý Ýslâm'a davet etmek, bunu kabul etmedikleri takdirde -müslümanlýða girmeleri için deðil, Ýslâm hakimiyetini kabul etmeleri için- Allah yolunda yapýlmasý gerekir.
Savunma ve cezalandýrma sebeplerine dayalý savaþlarda düþmana önceden haber vererek savaþ ilaný sözkonusu deðildir. Bunun dýþýndaki durumlarda genellikle fiilen savaþa girmeden önce düþmanýn Ýslâm'a veya Ýslâm egemenliðini kabule davet edilmesi gerekir. Savaþ açýlacak devlet ile Ýslâm devleti arasýnda bir andlaþma bulunuyorsa, sebebi bulunup gerektiðinde önceden haber vererek andlaþmayý bozmak âyet gereðidir.[186]
Savaþ ilanýyla gerek muharip devletler ve gerekse teb'alarý arasýndaki dostâne iliþkiler sona erer. Elçiler geri çaðrýlýr, ordular kendi hukuklarýna göre savaþmaya ve düþmana zarar vermeye hak kazanýr. Devletin vatandaþlarý düþmana maddi veya manevî her türlü yardýmdan menedilir. Düþmana haber ulaþtýranlar casus muamelesi görür. Düþmanlýða raðmen, iyilik ve takvadan ayrýlmamayý tavsiye eden âyet[187], savaþ halinde dahi -savaþýn gerektirmediði, zaruri kýlmadýðý- hallerde Müslümanlarýn iyilikten, merhametten ayrýlmamalarýný ifade etmektedir. Hz. Peygamber zamanýndaki uygulamalar, savaþ halindeki devlet teb'asýnýn düþmanla ticaret, bu ticaretin kapsamý ve sýnýn hakkýnda karar verme yetkisinin devlete ait olduðunu göstermektedir. Bununla birlikte, baþta savaþ malzemesi olmak üzere düþmaný güçlendirecek ve zaferi geciktirecek mallarýn satýmý genellikle yasaklanýr.
Emanet, satým, muahede gibi akid ve tasarruflardan doðan borçlar, savaþ sebebiyle silinemez. Borçlularýn borçlarýný ödemeleri gerekir. Ýslâm ülkesinde izinle ikamet eden yabancý kiþiler, savaþtan önceki gibi emniyet içindedirler ve dokunulmazlýklarýný korurlar. Ýslâm ülkesi aleyhine bir faaliyetleri sabit olmadýkça, güvenlik içinde kalýr, diledikleri zaman, ülkelerine veya baþka bir ülkeye gidebilirler. Beraberinde getirdikleri mallarýný dýþarý çýkarmakta serbesttirler. Yeniden edindikleri mallar içinde ülke dýþýna çýkarýlmasý yasak olanlar varsa, onlarý Ýslâm ülkesinde ellerinden çýkarmak mecburiyetindedirler.
Harb mýntýkasýndaki düþman þahýslar -bizzat savaþanlar ile doktor ve hastabakýcýlar, çocuklar, kadýnlar gibi orada bulunup savaþmayanlar arasýnda bir ayrým yapýlmakla birlikte-güvenlik içinde olmayý beklemeyezler. Onun için, savaþýn meþakkatlerine katlanmak durumundadýrlar.
Savaþ durumunda düþman þahýslara iþkence etmek, savaþçý olmayan çocuk, kadýn, kör, yaþlý, din adamlarý, çiftçi, tüccar vb.nin öldürülmesi, ölü dahi olsa insan ve hayvanlarýn organlarýnýn kesilmesi, verilmiþ söze ve yapýlmýþ andlaþmaya aykýrý hareket edilmesi, zaruret bulunmadýkça ziraî mahsullerin, orman ve aðaçlarýn yakýlmasý, namus ve þereflere tecavüz, düþmandan alýnan rehineleri öldürmek, katliam yapmak, kesin zaruret olmadýkça düþman safýndaki akrabayý öldürmek, harb esirlerini kalkan yapmak, onlarýn arkasýnda düþmana doðru ilerlemek, yasak savaþ fiilleridir.
Bir müslüman esir düþmana verdiði sözü tutmak, þerefini korumak mecburiyetindedir. Devlet hazinesinden para vererek onlarý kurtarmak da Ýslâm devletinin ve Müslümanlar'ýn vazifesidir. Kurtarýlma hakký, esir müslümanlar kadar, esir edilmiþ gayr-ý müslim vatandaþlara da aittir. Mübadele suretiyle müslüman esirlerin kurtarýlmasý da zamanla uygulanmýþ bir usuldür. Kur'an'da esir almayla ilgili iki âyet de önce düþmaný yenmeyi, ezmeyi, kesin zaferi kazanmayý ve ancak ondan sonra esir almaya bakmayý emreder[188]. Esirlere yapýlacak muamele bir tane olmadýðý için, uygulanabilecek þýklardan birini tercih etmek devlete býrakýlmýþtýr. Bu muamelelerden önce, düþman esirler kendi geçimlerini temin etmekle yükümlü deðildirler. Ýslâm devleti onlar için yiyecek, giyecek ve kalacak yer temin edecektir[189]. Esir kiþiler, çocuklarýndan ve yakýnlarýndan ayrýlmazlar. Esirler cebren çalýþtýrýlmazlar. Ýslâm hukukuna göre esirlere yapýlacak beþ þýklý bir muamele vardýr: Yüksek bir kamu yararýnýn bulunduðu zarurî durumlarda öldürme, fidye karþýlýðý serbest býrakma, müslüman esirlerle deðiþme, karþýlýksýz serbest býrakma ve son þýk olarak köle haline getirme. Kur'an'da esirlerin köleleþtirmesini emreden veya tavsiye eden âyet yoktur. Ancak o devrin bir vakýasý olarak bütün dünyada uygulanan kölelik bir kalemde kaldýrýlmamýþ, fakat köleliðin kaynaklarý azaltýlmýþ, öte yandan da hürriyet yollarý çoðaltýlmýþtýr. Savaþ halinde fiilen savaþan düþman þahýslarý öldürmek, yaralamak, takip etmek, düþmaný þaþýrtmak, moralini zayýflatmak, yanlýþ taktik ve stratejilere sevketmek maksadýyla hile yapmak, düþmaný bölmek, müttefikleriyle aralarýný bozmak, kamuoyu oluþturmak için propaganda yapmak, gereksiz yere olmayarak yalnýzca kýsa yoldan zafere ulaþmak için her çeþit silah ve taktiði kullanmak, gece baskýný yapmak, casuslarýn öldürülmesi savaþýn serbest fiillerindendir.
Düþmandan alýnan bütün mallar, Ýslâm devletinin mülkiyetine gþçer. Toprak da Ýslâm devletinin olur. Toprak dýþýndaki mallar ise, savaþ yoluyla elde edildiyse ganimet, savaþsýz alýndýysa fey (kamu geliri) olur. Bunlar tahsis olunan yerlere daðýtýlýr ve harcanýr.
Savaþ; taraflardan biri diðerini kesin olarak yenmeden karþýlýklý barýþ da yapýlmadan; belirsiz bir süre için savaþýn kesilmesi, savaþ devam ederken gayr-i müslim düþmanýn müslüman olmasý, düþmanýn yenilmesi ve ülkelerinin fethedilerek Ýslâm ülkesine katýlmasý, düþman devletin Ýslâm egemenliðini kabul ederek Ýslâm devletine tabi vergi ödeyen bir devlet haline gelmesi, her iki devletin de baðýmsýzlýðý devam etmek üzere aralarýnda andlaþma yapýlarak sona erer. Bu andlaþmayla, savaþ sebebi kesin çözüme kavuþmuþ olur, insan dokunulmazlýklarý baþlar, aksine þart yoksa savaþtan önceki duruma dönülür. Esirlerin ve mallarýn durumu, andlaþma þartlarýna baðlýdýr
[185] Enfal: 8/60-61
[186] Enfal: 8/58
[187] Maide: 5/2
[188] Enfal: 8/67, Muhammed: 47/4