Mektubat
Pages: 1
Dokuzuncu Mektup By: Hadice Date: 22 Þubat 2011, 19:46:27
DOKUZUNCU MEKTUP

10

Yine o hâlis talebesine gönderdiði mektubun bir parçasýdýr.

SANÝYEN:
Neþr-i envâr-ý Kur'âniyedeki muvaffakiyetin ve gayretin ve þevkin, bir ikram-ý Ýlâhîdir, belki bir keramet-i Kur'âniyedir, bir inâyet-i Rabbâniyedir. Sizi tebrik ediyorum. Keramet ve ikram ve inâyetin bahsi geldiði münasebetiyle, keramet ve ikramýn bir farkýný söyleyeceðim. Þöyle ki:

Kerametin izharý, zaruret olmadan zarardýr. Ýkramýn izharý ise, bir tahdis-i nimettir. Eðer kerametle müþerref olan bir þahýs, bilerek harika bir emre mazhar olursa, o halde eðer nefs-i emmâresi bâki ise, kendine güvenmek ve nefsine ve keþfine itimad etmek ve gurura düþmek cihetinde istidraç olabilir. Eðer bilmeyerek harika bir emre mazhar olursa: Meselâ, birisinin kalbinde bir sual var. Ýntâk-ý bilhak nev'inden ona muvafýk bir cevap verir; sonra anlar. Anladýktan sonra kendi nefsine deðil, belki kendi Rabbisine itimadý ziyadeleþir ve "Beni benden ziyade terbiye eden bir Hafîzim vardýr" der, tevekkülünü ziyadeleþtirir. Bu kýsým, hatarsýz bir keramettir; ihfâsýna mükellef deðil. Fakat fahr için, kasten izharýna çalýþmamalý. Çünkü, onda zâhiren insanýn kisbinin bir medhali bulunduðundan, nefsine nisbet edebilir.

Amma ikram ise, o, kerametin selâmetli olan ikinci nev'inden daha selâmetli, bence daha âlidir. Ýzharý, tahdis-i nimettir. Kisbin medhali yoktur; nefsi onu kendine isnad etmez.

Ýþte, kardeþim, hem senin hakkýnda, hem benim hakkýmda, bahusus Kur'ân hakkýndaki hizmetimizde eskiden beri gördüðüm ve yazdýðým ihsânât-ý Ýlâhiye bir ikramdýr; izharý, tahdis-i nimettir. Onun için sana karþý, tahdis-i nimet nev'inden, ikimizin hizmetimize ait muvaffakiyâtý yazýyorum. Biliyordum ki, sende fahr deðil, þükür damarýný tahrik ediyor.

SALÝSEN:
Görüyorum ki, þu dünya hayatýnda en bahtiyar odur ki, dünyayý bir misafirhane-i askerî telâkki etsin ve öyle de iz'an etsin ve ona göre hareket etsin. Ve o telâkki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i rýzâyý çabuk elde edebilir.
Dokuzuncu Mektup - s.360

Kýrýlacak þiþe pahasýna daimî bir elmasýn fiyatýný vermez; istikamet ve lezzetle hayatýný geçirir.

Evet, dünyaya ait iþler, kýrýlmaya mahkûm þiþeler hükmündedir. Bâki umur-u uhreviye ise, gayet saðlam elmaslar kýymetindedir. Ýnsanýn fýtratýndaki þiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehþetli hýrs ve inatlý talep ve hâkezâ þedit hissiyatlar, umur-u uhreviyeyi kazanmak için verilmiþtir. O hissiyatý þiddetli bir surette fâni umur-u dünyeviyeye tevcih etmek, fâni ve kýrýlacak þiþelere bâki elmas fiyatlarýný vermek demektir. Þu münasebetle bir nokta hatýra gelmiþ; söyleyeceðim. Þöyle ki:

Aþk, þiddetli bir muhabbettir. Fâni mahbuplara müteveccih olduðu vakit, ya o aþk kendi sahibini daimî bir azap ve elemde býrakýr. Veyahut o mecazî mahbup, o þiddetli muhabbetin fiyatýna deðmediði için, bâki bir mahbubu arattýrýr; aþk-ý mecazî, aþk-ý hakikîye inkýlâp eder.

Ýþte, insanda binlerle hissiyat var. Herbirisinin, aþk gibi, iki mertebesi var: biri mecazî, biri hakikî. Meselâ, endiþe-i istikbal hissi herkeste var. Þiddetli bir surette endiþe ettiði vakit bakar ki, o endiþe ettiði istikbale yetiþmek için elinde senet yok. Hem rýzýk cihetinde bir taahhüt altýnda ve kýsa olan bir istikbal, o þiddetli endiþeye deðmiyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakikî ve uzun ve gafiller hakkýnda taahhüt altýna alýnmamýþ bir istikbale teveccüh eder.

Hem mala ve câha karþý þiddetli bir hýrs gösterir. Bakar ki, muvakkaten onun nezaretine verilmiþ o fâni mal ve âfetli þöhret ve tehlikeli ve riyaya medar olan câh, o þiddetli hýrsa deðmiyor. Ondan, hakikî câh olan merâtib-i mâneviyeye ve derecât-ý kurbiyeye ve zâd-ý âhirete ve hakikî mal olan a'mâl-i salihaya teveccüh eder. Fena haslet olan hýrs-ý mecazî ise, âli bir haslet olan hýrs-ý hakikîye inkýlâp eder.

Hem meselâ, þiddetli bir inatla, ehemmiyetsiz, zâil, fâni umurlara karþý hissiyatýný sarf eder. Bakar ki, bir dakika inada deðmeyen birþeye bir sene inat ediyor. Hem zararlý, zehirli birþeye inat namýna sebat eder. Bakar ki, bu kuvvetli his böyle þeyler için verilmemiþ; onu onlara sarf etmek, hikmet ve hakikate münâfidir. O þiddetli inadý, o lüzumsuz umur-u zâileye vermeyip, âli ve bâki olan hakaik-i imaniyeye ve esâsât-ý Ýslâmiyeye ve hidemât-ý uhreviyeye sarf eder. O haslet-i rezile olan inad-ý mecazî, güzel ve âli bir haslet olan hakikî inada, yani hakta þiddetli sebata inkýlâp eder.

Ýþte, þu üç misal gibi, insanlar, insana verilen cihazat-ý mâneviyeyi, eðer nefsin ve dünyanýn hesabýyla istimal etse ve dünyada ebedî kalacak gibi gafilâne davransa, ahlâk-ý rezileye ve israfat ve abesiyete medar olur. Eðer hafiflerini dünya umuruna ve þiddetlilerini vezâif-i uhreviyeye ve mâneviyeye sarf etse, ahlâk-ý hamîdeye menþe, hikmet ve hakikate muvafýk olarak saadet-i dâreyne medar olur.

Ýþte, tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatleri þu zamanda tesirsiz kaldýðýnýn bir sebebi þudur ki: Ahlâksýz insanlara derler, "Haset etme, hýrs gösterme, adâvet etme, inat etme, dünyayý sevme." Yani, "Fýtratýný deðiþtir" gibi, zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eðer deseler ki, "Bunlarýn yüzlerini hayýrlý þeylere çeviriniz, mecrâlarýný deðiþtiriniz"; hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarýnda bir emr-i teklif olur.

RABÝAN:
Ulema-i Ýslâm ortasýnda "Ýslâm" ve "iman"ýn farklarý çok medar-ý bahis olmuþ. Bir kýsmý "Ýkisi birdir," diðer kýsmý "Ýkisi bir deðil, fakat biri birisiz olmaz" demiþler ve bunun gibi çok muhtelif fikirler beyan etmiþler. Ben þöyle bir fark anladým ki:

Ýslâmiyet iltizamdýr; iman iz'andýr. Tabir-i diðerle, Ýslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkýyaddýr; iman ise, hakký kabul ve tasdiktir.

Eskide bazý dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ý Kur'âniyeye þiddetli tarafgirlik gösteriyorlardý. Demek o dinsiz, bir cihette Hakkýn iltizamýyla Ýslâmiyete mazhardý; "dinsiz bir Müslüman" denilirdi. Sonra bazý mü'minleri gördüm ki, ahkâm-ý Kur'âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; "gayr-ý müslim bir mü'min" tabirine mazhar oluyorlar.

Acaba Ýslâmiyetsiz iman, medar-ý necat olabilir mi?

Elcevap: Ýmansýz Ýslâmiyet sebeb-i necat olmadýðý gibi, Ýslâmiyetsiz iman da medar-ý necat olamaz. Felillâhi'l-hamdü ve'l-minne Kur'ân'ýn i'câz-ý mânevîsinin feyziyle, Risale-i Nur mizanlarý, din-i Ýslâmýn ve hakaik-i Kur'âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermiþlerdir ki, dinsiz dahi onlarý anlasa, taraftar olmamak kabil deðil. Hem iman ve Ýslâmýn delil ve burhanlarýný o derece kuvvetli göstermiþlerdir ki, gayr-ý müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ý müslim kaldýðý halde iman eder.

Evet, Sözler, tûbâ-i Cennetin meyveleri gibi tatlý ve güzel olan iman ve Ýslâmiyetin meyvelerini ve saadet-i dâreynin mehâsini gibi hoþ ve þirin öyle neticelerini göstermiþler ki,

Onuncu Mektup - s.361

görenlere ve tanýyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir. Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli iman ve Ýslâmýn burhanlarýný göstermiþler ki, nihayetsiz bir iz'an ve kuvvet-i iman verirler. Hattâ, bazý defa Evrâd-ý Þah-ý Nakþibendîde þehadet getirdiðim vakit,

1 dediðim zaman nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eðer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz etmek bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, birtek hakaik-i imaniyenin vücut bulmasýna bilâ tereddüt vermesine nefsim itaat ediyor.


2

dediðim vakit, nihayetsiz bir kuvvet-i iman hissediyorum. Hakaik-i imaniyenin herbirisinin aksini aklen muhal telâkki ediyorum. Ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divane görüyorum.

Senin valideynine pek çok selâm ve arz-ý hürmet ederim. Onlar da bana dua etsinler. Sen benim kardeþim olduðun için, onlar da benim peder ve validem hükmündedirler. Hem köyünüze, hususan senden Sözleri iþitenlere umumen selâm ediyorum.

El-Bâkî Hüve'l-Bâkî
Said Nursî




10 Onun adýyla. O her kusurdan münezzehtir. Hiçbir þey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin.

1 Bu iman üzere yaþar, bu imanla ölür, bu imanla diriliriz.

2
Peygamber olarak gönderdiðin kim varsa iman ettik; kitap olarak indirdiðin ne varsa iman ettik; ve bütün bunlarý tasdik ettik.

 


radyobeyan