Kuranda Ýnsan Psikolojisi
Pages: 1
Nefs By: meryem Date: 20 Þubat 2011, 17:41:09
Nefs (Hevâ)

 Mevzuumuz þer problemi olduðuna göre evve­la, insanda kötülüðün kaynaðý olan gücü söz ko­nusu etmeliyiz. Bu güç ümmet arasýnda daha ziya­de “nefs” adýyla anýlýr. “Nefs” kelimesi, 'can' karþý­lýðý olarak ruh manasýna, bir þeyin zatý, kendisi manasýna[772], ayný zamanda, insanda gazab ve þehvet kuvvetinin toplandýðý þey[773] manasýna kullanýlmýþtýr. Kuþeyrî, nefsin, ruh ile olan irtiba­týný þöyle izah eder: Nefs, muhtemelen, þu beden kalýbýna tevdî edilen ve kötü huylarýn mahalli olan bir latifedir. Nitekim, ruh da beden kalýbýna tevdî edilen, güzel huylarýn mahalli olan bir latifedir. Ýnsan bu ikisinin toplamý bir varlýktýr.[774]

Nefs kelimesi, Kur'an'da, hem can, hem ruh hem de birþeyin zatý manalarýna kullanýlmýþ­týr.[775] Biz burada, Kur'an'daki bir diðer kullanýlýþý ile, Hevâ manasýna göre ele alacaðýz. Hevâ, nefsin þehvete meyli için kullanýldýðý gibi, bizzat þehvete meyyal nefs için de kullanýlmýþtýr.[776] Bu manada, nefs, cahil ve zâlimdir. Her kötü iþ ve söz onun bu cehaletinden ve zalimliðinden neþ'et eder. Ýnsandaki her þerrin kaynaðý odur. Faydalý ilimle cehaleti, salih amelle zulmü bertaraf edilme­lidir.[777] Nitekim Cenab-ý Allah: “Zulmedenler, bilgisizce kendi hevalarýna tabî oldular.” [778] buyururken, bilgisizlikle hevaya uyma birleþince, zulmün ve küfrün ortaya çýktýðýný bildirmek­tedir. Kur'an'da hevâ hep bu þekilde menfî manada kullanýlmýþtýr.[779] Allah Teala, Davud (as)’a þöyle tavsiyede bulunmuþtu:

“Hevâna tabî olma ki bu seni Allah yolundan saptýrýr.” [780] Çün­kü, hevâ, cismani lezzetlere dalmaya, ruhanî saa­deti elde etmeyle meþgul olmamaya davet eder.[781] Keza Cenab-ý Allah, hevasýna gem vuranlarý cennetle müjdelemiþtir [782] Binâenaleyh, heva ve hevese gem vurmak, taat da­iresinin merkezi durumundadýr. Çünkü o, her az­gýnlýðý, her haddi aþmayý ve her günaha dalmayý isteyen bir kuvvettir. Bütün musibetlerin temeli ve þerlerin kaynaðýdýr. Nefsi yaratan Allah'týr. Onun za'flarýna, içyüzüne ve sýrlarýna hakkýyla vakýftýr. Ona bu hususiyetleri yerleþtiren zaten O'dur. Ama, insana, buna karþýlýk, arzularýný gemleme kabili­yeti de vermiþtir.[783]

Nefsin bu halini Allah Teala, Yusuf (as)'ýn að­zýndan çok güzel ifade eder[784]: “Þüphesiz nefs olanca þiddetiyle kötülüðü emredendir.” [785] Demek ki haddi zatýnda, insan nefsi fenalýðý kuvvetle âmirdir, fenalýðýn kumandanýdýr. Yani, umumiyetle insan nefsinin tabiatýnda, þehvete meyi, kuvvetlerini ve uzuvlarýný o yolda kullanma hasleti vardýr.[786] Yusuf (as) böylece, onlardan biri olmasý hasebiyle kendi nefsinin de[787] ayný hususiyeti taþýdýðýný söylemektedir. Ayetin deva­mýnda, ancak Allah'ýn rahmeti ve muhafazasýyla ona muhalefet ettiðini beyan etmektedir. Cenab-ý Allah O'nu, efendisinin hanýmýyla imtihan ettiðin­de, beþeri tabiatýnýn, nefsi meylinin nýuktezasý ola­rak, kadýna karþý içinden meyleder gibi olmuþtu. Fakat bu meyli, ihtiyarýna baðlý bir kasýt nevin­den olmayýp oruçlu bir kimsenin, sýcak bir günde, soðuk suya karþý olan meyli gibiydi. Ki bu meyi teklif sýnýrlarý haricindedi.[788] Bu meylin menbaý olan insanî nefse karþý mücadele þarttýr. Nite­kim Resulullah (as):

“Gerçek mücahid, nefsiyle mücahede edendir.” buyurmuþtur.[789] Çünkü, adeta afakî bir nefs pozisyonundaki þeytanýn, tam karþýlýðý olarak enfusî bir þeytan gibi olan[790] nefs insanýn en büyük düþmanýdýr.[791] Resulullah (as) “Senin en büyük düþmanýn iki yanýn ara­sýnda olan nefsindir.” buyurur.[792]

Ýnsana, yaptýðý ibadetlerde, sevab ve þeref ka­zandýran, böyle bir nefsinin bulunmasýdýr. Çünkü, o bu nefse karþý muhalefet ederek, ibadet edebil­mektedir. Nitekim, Mücahid'in nakline göre, Ömer (ra)'a soruldu ki “günah iþlemeye meyli olduðu halde, onu iþlemeyen insan mý, günah iþlemeye meyli dahi olmayan insan mý daha efdaldir?” Hz. Ömer: “Günah iþlemeye meyli olduðu halde onu iþlemeyen daha efdaldir.” cevabýný verdi.[793]

Ýnsandaki bu nefs, þer ile imtihan olmaktan da hiç hoþlanmaz: “Ne vakit o insaný deneyerek, rýz­kýný daraltýrsa:

“Þimdi de Rabbým bana ihanet etti der.” [794] Çünkü:

“Hakýykat insan hýr­sýna düþkün ve sabrý kýt olarak (helû'an) yaratýl­mýþtýr. Kendisine þer dokundu mu feryadý basan­dýr. Ona hayýr dokununca da çok cimridir.” [795] Ayette zikredilen son iki hal, insanýn “helû'” oluþunu açýklayan sýfatlardýr. Allah insaný bu tabiat üzere yaratmýþtýr. Ýnsanýn hükatinda bu sýfatlar mündemiçtir.[796] Zamahþerî insanýn bu tabiatta yaratýldýðýný kabul etmez, bunun sonra­dan kazanýlmýþ bir huy olduðunu, çünkü, Allah'ýn bunu zemmettiðini ileri sürer.[797] Razý de Kur’an'da geçen bu gibi ayetlerdeki, “insanýn” kafir­ler olduðunu iddia edenleri reddeder. Müminlerin­de bu kelime þümulüne girdiðini söyler.[798] Nef­sin bu hal üzere yaratýldýðýný, bunun izalesinin mümkün olmadýðýný söyler.[799] Keza:

“Ýnsan rabbine karþý çok nankördür.” [800] ayeti bir rivayette[801] insanýn bu tabiatta yaratýlmýþ olduðuna delildir. Kýsaca insan nefsi, rahmetten hoþlanýr, aksi olursa üzülür. Ýnsan cinsine öyle za­lim ve cahil bir halet-i ruhiyye vardýr ki, çoklarý nimet vereni düþünmez, nimet ve zaruretin hikmetiyle alakadar olmaz da, nimet tecrübesi gördü­ðü halde, o elinden alýnýverdiði zaman herþeyi unutur, bir yeûs ve nankör kesilir.[802]

Kur'and'a, nefsin, levvame, mutmainne, emmare þekilleri zikredilmiþtir. Bu noktada, bizim esas mevzuumuz olan nefs-i emmâredir. Nefs-i Emmâre, bedenî tabiata meyleden, hissi lezzet ve þehvetleri emreden, kalbi süfli tarafa çeken, kötü­lüðün kaynaðý olan nefistir. Nefis deyince bu an­laþýlýr. Bu þirkin de kaynaðýdýr. Nefs-i levvame, gaflet uykusundan uyandýðý nisbette, kalb nuruy­la nurlanan nefistir. Karanlýk yaratýlýþý icabý, ken­disinden bir kötülük çýkýnca kendisini ayýplar ve kendisinden nefret eder. Nefs-i mutmainne ise, kalb nuruyla tamamen aydýnlanmýþ, kötü sýfatlardan kurtulup, yüce ahlaka   ahlaklanmýþ olan ne­fistir.[803]

Nefs kelimesi Kur'ân'da baþka manalarda da kullanýlmýþtýr ama esas olarak, anlatmaya çalýþtý­ðýmýz manada kullanýlmýþtýr.[804]


[772] Müfredat, R. Isfahani, 764; Razî, 31/177, en - Nefs ve'r-Ruh, 27; Kuþeyrî, Risale, 182.

[773] Gazali, 3/5.

[774] Kuþeyrî, Risale, 183.

[775] R. Isfahani, 764; Gazali, 3/5

[776] R. Isfahani, 796.

[777] Ýbn Kayyým, 1/220.

[778] Rûm: 30/29.

[779] Râzî, 12/63.

[780] Sâd: 38/26.

[781] a. g. e., 20/200.

[782] Nazi'ât: 79/40,41.

[783] S. Kutub, 30/34.

[784] Þevkânî, 3/34;  RM., 13/2.

[785] Yusuf: 12/53.

[786] Þevkânî, 3/35; RM., 13/2.

[787] RM., 13/2.

[788] Zamahþerî, 2/311; Þevkânî, 3/1.7; RM., 12/213; S. Kutub. 12/213,

[789] Müsned, 6/20 - 22: Muttaki Hindi, 4/269.

[790] S. Karakoç, Allaha Ýnanma ve Ýnsanlýk, 23

[791] S. Ateþ, Sülemî, 147.

[792] Muttaki Hindi, 4/269, Deylemî'den

[793] a. g. e., 2/321

[794] Fecr: 89/16.

[795] Meâric: 70/19,21.

[796] RM., 29/62.

[797] Zamahþerî, 4/159

[798] Râzi, 17/51.

[799] a. g. e., 30/129

[800] Adiyât: 100/6.

[801] RM., 30/218

[802] Elmalýlý, 4/2768.

[803] RM., 29/136-137.

[804] Bu hususta bkn. R. Blachere, Note Sur Le Substantif Nafs 'Souffle VitaT 'Ame' Dans Le Coran, Semitica-I (1948) dergisi, Paris. Bu makale S. Kýlýç tarafýndan ter­cüme edilmiþ ve îslamî ilimler Fakültesi Dergisi'nin 5. sayýsýna verilmiþtir.



radyobeyan