On Sekizinci Mektup 2. Mesele By: Hadice Date: 20 Þubat 2011, 16:59:33
ÝKÝNCÝ MESELE-Ý MÜHÝMME
Sual: Vahdetü'l-vücud meselesi, çoklar tarafýndan en yüksek makam telâkki ediliyor. Halbuki, velâyet-i kübrâda bulunan, baþta Hulefâ-i Erbaa olmak üzere Sahabeler ve hem baþta Hamse-i Âl-i Abâ olarak Eimme-i Ehl-i Beyt ve hem baþta Eimme-i Erbaa olarak Müçtehidîn ve Tâbiînden, bu çeþit vahdetü'l-vücud meþrebi sarihan görülmemiþ. Acaba onlardan sonra çýkanlar daha ileri mi gitmiþler, daha mükemmel bir cadde-i kübrâ mý bulmuþlar?
Elcevap: Hâþâ! Þems-i risaletin en yakýn yýldýzlarý ve en karib vereseleri bulunan o asfiyadan, hiç kimsenin haddi deðil, daha ileri gidebilsin. Belki cadde-i kübrâ onlarýndýr.
Vahdetü'l-vücud ise, bir meþrep ve bir hal ve bir nâkýs mertebedir. Fakat zevkli, neþ'eli olduðundan, seyr ü sülûkta o mertebeye girdikleri vakit, çoðu çýkmak istemiyorlar, orada kalýyorlar, en müntehâ mertebe zannediyorlar.
Ýþte þu meþrep sahibi, eðer maddiyattan ve vesaitten tecerrüd etmiþ ve esbab perdesini yýrtmýþ bir ruh ise, istiðrakkârâne bir þuhuda mazhar ise, vahdetü'l-vücuddan deðil, belki vahdetü'þ-þuhuddan neþ'et eden, ilmî deðil, hâlî bir vahdet-i vücud onun için bir kemal, bir makam temin edebilir. Hattâ, Allah hesabýna kâinatý inkâr etmek derecesine gidebilir. Yoksa, esbab içinde dalmýþ ise, maddiyata mütevaððýl ise, vahdetü'l-vücud demesi, kâinat hesabýna Allah'ý inkâr etmeye kadar çýkar.
Evet, cadde-i kübrâ, Sahabe ve Tâbiîn ve asfiyanýn caddesidir. 1
cümlesi, onlarýn kaide-i külliyeleridir. Ve Cenâb-ý Hakkýn,
2
mazmunu üzere, hiçbir þeyle müþabeheti yok. Tahayyüz ve tecezzîden münezzehtir. Mevcudatla alâkasý, Hâlýkýyettir. Ehl-i vahdetü'l-vücudun dedikleri gibi mevcudat evham ve
On Sekizinci Mektup - s.385
hayalât deðil. Görünen eþya dahi Cenâb-ý Hakkýn âsârýdýr. "Heme ost" deðil, "Heme ezost"tur. Çünkü, hadisat ayn-ý kadîm olamaz. Þu meseleyi iki temsille fehme takrib edeceðiz.
Birincisi: Meselâ bir padiþah var. O padiþahýn hâkim-i âdil ismiyle bir adliye dairesi var ki, o ismin cilvesini gösteriyor. Bir ismi de halifedir; bir meþihat ve bir ilmiye dairesi, o ismin mazharýdýr. Bir de kumandan-ý âzam ismi var; o isimle devâir-i askeriyede faaliyet gösterir, ordu o ismin mazharýdýr.
Þimdi, biri çýksa, dese ki, "O padiþah yalnýz hâkim-i âdildir; devâir-i adliyeden baþka daire yok." O vakit, bilmecburiye, adliye memurlarý içinde, hakikî deðil, itibarî bir surette, meþihat dairesindeki ulemanýn evsâfýný ve ahvâlini onlara tatbik edip, zýllî ve hayalî bir tarzda, hakiki adliye içinde tebeî ve zýllî bir meþihat dairesi tasavvur edilir. Hem daire-i askeriyeye ait ahval ve muamelâtýný, yine farazî bir tarzda, o memurîn-i adliye içinde itibar edip, gayr-ý hakikî bir daire-i askeriye itibar edilir, ve hâkezâ... Ýþte, þu halde, padiþahýn hakikî ismi ve hakikî hâkimiyeti, hâkim-i âdil ismidir ve adliyedeki hâkimiyettir. Halife, kumandan-ý âzam, sultan gibi isimleri hakikî deðiller, itibarîdirler. Halbuki padiþahlýk mahiyeti ve saltanat hakikati, bütün isimleri hakikî olarak iktiza eder. Hakikî isimler ise, hakikî daireleri istiyor ve iktiza ediyorlar.
Ýþte, saltanat-ý ulûhiyet, Rahmân, Rezzâk, Vehhâb, Hallâk, Fa'âl, Kerîm, Rahîm gibi pek çok esmâ-i mukaddeseyi hakikî olarak iktiza ediyor. O hakikî esmâ dahi, hakikî aynalarý iktiza ediyorlar.
Þimdi, ehl-i vahdetü'l-vücud madem Lâ mevcude illâ Hû3 der, hakaik-i eþyayý hayal derecesine indirir. Cenâb-ý Hakkýn Vâcibü'l-Vücud ve Mevcud ve Vâhid ve Ehad isimlerinin hakikî cilveleri ve daireleri var. Belki aynalarý, daireleri hakikî olmazsa, hayalî, ademî dahi olsa, onlara zarar etmez. Belki vücud-u hakikînin aynasýnda vücut rengi olmazsa, daha ziyade sâfi ve parlak olur. Fakat, Rahmân, Rezzâk, Kahhâr, Cebbâr, Hallâk gibi isimleri ise, tecellîleri hakikî olmuyor, itibarî oluyor. Halbuki, o esmâlar, mevcut ismi gibi hakikattirler, gölge olamazlar; aslîdirler, tebeî olamazlar.
Ýþte, Sahabe ve asfiya-i müçtehidîn ve Eimme-i Ehl-i Beyt, "Hakaiku'l-eþyâi sâbitetün" derler ki, Cenâb-ý Hakkýn bütün esmâsýyla hakikî bir surette tecelliyâtý var. Bütün eþyanýn Onun icadýyla bir vücud-u ârýzîsi vardýr. Ve o vücut, çendan Vâcibü'l-Vücudun vücuduna nisbeten gayet zayýf ve kararsýz bir zýll, bir gölgedir; fakat hayal deðil, vehim deðildir. Cenâb-ý Hak, Hallâk ismiyle vücut veriyor ve o vücudu idame ediyor.
Ýkinci temsil: Meselâ þu menzilin dört duvarýnda dört tane endam aynasý bulunsa, herbir ayna içinde her ne kadar o menzil öteki üç aynayla beraber irtisam ediyor; fakat herbir ayna kendinin heyetine ve rengine göre eþyayý kendi içinde ihtiva eyler, kendine mahsus misalî bir menzil hükmündedir. Ýþte, þimdi iki adam o menzile girse, birisi birtek aynaya bakar, der ki: "Herþey bunun içindedir." Baþka aynalarý ve aynalarýn içlerindeki suretleri iþittiði vakit, mesmuâtýný o tek aynadaki, iki derece gölge olmuþ, hakikati küçülmüþ, tagayyür etmiþ o aynanýn küçük bir köþesinde tatbik eder. Hem der: "Ben öyle görüyorum, öyleyse hakikat böyledir."
Diðer adam ona der ki: "Evet, sen görüyorsun, gördüðün haktýr. Fakat vakide ve nefsülemirde hakikatin hakikî sureti öyle deðil. Senin dikkat ettiðin ayna gibi daha baþka aynalar var; gördüðün kadar küçücük, gölgenin gölgesi deðiller."
Ýþte, esmâ-i Ýlâhiyenin herbiri ayrý ayrý birer ayna ister. Hem meselâ Rahmân, Rezzâk, hakikatli, asýl olduklarý için, kendilerine lâyýk, rýzka ve merhamete muhtaç mevcudatý ister. Rahmân, nasýl hakikî bir dünyada rýzka muhtaç hakikatli zîruhlarý ister; Rahîm de, öyle hakikî bir Cenneti ister. Eðer yalnýz Mevcud ve Vâcibü'l-Vücud ve Vâhid-i Ehad isimleri hakikî tutulup öteki isimler onlarýn içine gölge olmak haysiyetiyle alýnsa, o esmâya karþý bir haksýzlýk hükmüne geçer.
Ýþte þu sýrdandýr ki, cadde-i kübrâ, elbette velâyet-i kübrâ sahipleri olan Sahabe ve asfiya ve Tâbiîn ve Eimme-i Ehl-i Beyt ve eimme-i müçtehidînin caddesidir ki, doðrudan doðruya Kur'ân'ýn birinci tabaka þakirtleridir.
3 Ondan baþka hiçbir mevcut yoktur.
4 "Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öðrettiðinden baþka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herþeyi kuþatan Sensin." Bakara Sûresi, 2:32.
5 "Ey Rabbimiz! Bizi doðru yola eriþtirdikten sonra kalblerimizi sapýklýða meylettirme. Yüce katýndan bize bir rahmet baðýþla. Muhakkak ki veren Sensin, dua edip istediklerimizi bize baðýþlayan Sensin." Âl-i Ýmrân Sûresi, 3:8.
6 Allahým! Âlemlere rahmet olarak gönderdiðin Efendimize ve bütün âl ve ashabýna salât et.