Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Darendeli Muhammed Hilmi Efendi By: armi Date: 22 Mayýs 2009, 21:48:00
Son devir velîlerinden. Malatya'nýn Dârende kazâsýnýn Yenice nâhiyesinde doðdu. Doðum târihi bilinmemektedir. 1916 (H.1334) yýlýnda Maraþ'ta vefât etti. Babasýnýn ismi Hacý Yûsuf Aða, annesinin ismi Emine Hanýmdýr. Ýlk tahsîlini Dârende'de tamamlayan Muhammed Hilmi Efendi, ihtisas için Ýstanbul'a gitti. Abdülazîz Han zamânýnda Fâtih Medresesinde tahsil gördü. Bu esnâda bilhassa Müderris Sâdýk Efendinin husûsî himâyesine kavuþtu. Bu arada Ýstanbul'da Gümüþhâneli Ziyâeddîn Efendinin ders ve sohbetlerine devâm etti. Bu zâttan halîfelik icâzeti, yetkisi alýp, Dârende'ye döndü. Tevâzuundan kendisini irþâd, insanlarý yetiþtirme makâmýna lâyýk görmeyen Muhammed Hilmi Efendi, Sivas'ta Nalçacýzâde Hacý Ahmed Efendiden feyz aldý. Bu zâttan da icâzet aldý. Hâcý Ahmed Efendi, Küçük Âþýk Efendi denilen Âþýk Muhammed Mýsrî'nin bu da Hâlid-i Baðdâdî'nin halîfesidir. Bölgede büyük bir þöhreti olan Ahmed Efendi, zâten yetiþmiþ bulunan Muhammed Hilmi'ye kýsa süre sonra icâzet verdi.

O esnâda Dârende halký arasýnda büyük bir haksýzlýk ve zulüm görülüyor, kuvvetliler zayýflarý eziyor, kâtiller gittikçe çoðalýyordu. Bunu gören Muhammed Hilmi Efendi, babasý Hacý Yûsuf Aðaya; "Buradan asýl vatanýmýz olan Medîne tarafýna doðru hicret edelim." dedi. Babasý; "Niçin?" diye sorduðunda; "Burada biz þimdilik rahatýz. Kimse bize dokunamýyor. Kimse bize zulüm etmez. Biz de kimseye zulüm etmeyiz. Fakat bizden sonra gelen çocuklarýmýz belki zâlim olup, zulmeder. O zaman biz mesul oluruz. Yâhud evlâdýmýz mazlum durumunda olur, zâlimden zulüm görüp ve yine biz mesul oluruz." cevâbýný verdi. Bunun üzerine mallarýný satýlýða çýkardýlar. Hiç kimse müþteri olmadý. Halk mallarýný almazsak hicret etmezler diye düþünüyordu. Bunun üzerine mallarýný orada býrakýp hayvanlarla yola çýktýlar. Halk peþlerinden gelerek dönmeleri için çok ricâ ettilerse de muvaffak olamadýlar. 1858 senesinde Maraþ'a vardýlar.

Muhammed Hilmi Efendi ve âilesi, Maraþ'ta iki yýl kadar kaldý. Bu müddet içerisinde bugün Duraklý Câmi adý ile anýlan Seyyid Ali Bey Câmiini tâmir ettirdiler ve bu câminin hücrelerinde kaldýlar. Muhammed Hilmi Efendinin ilmî kýymetini takdir eden Maraþlýlar bu sýrada kendisine her türlü yardýmý gösterdiler.

Muhammed Hilmi Efendi Duraklý Câmi yeniden ibâdete açýlýrken, þu þiirinin bulunduðu tâmir kitâbesini de kapýsýna astýrdý:

Hamdülillah avn-i Hakla buldu bu mescid tamâm
Ehl-i hayrât sarf-ý himmet eyledi oldu tamâm

Hak teâlâ rahmet etsin kim buna bir taþ kodu
Cennet-i âlâda versin onlara âlî makâm

Hem dahi bulsun selâmet beþ vakit namaz
Kýl namazý bul rýzâyý gel niyâz et subh u þâm

Bâ-husus bu âcize kýlsýn terahhum lutfile
Çün delâlet ettiði için vüs'i mikdârý müdâm

Yazdý Hilmi þevk-ýla umrânýný târih hitâm
Bârekallah-ül-kadîr tâ-ilâyevmi'l-kýyâm.

(Bu mescid Allahü teâlânýn yardýmý ile ve hayýr sâhiplerinin himmetlerini harcamalarý neticesinde tamamlandý. Buna bir taþ koyana Hak teâlâ rahmet etsin ve Cennet'te yüce makam versin, ayrýca her beþ vakit namazda selâmet bulup kurtuluþa ersin. Gel sen de namaz kýl akþam sabah niyaz edip yalvar ve rýzâya kavuþ. Ayrýca hususiyle bu âcize; böyle bir hayra önderlik ettiði için lutf ile acýsýn. Hilmi arzu ederek, bu yapýnýn bitiþ târihini yazdý. Allahü teâlâ Kýyâmet'e kadar bunu ayakta tutsun.)

Bundan sonra Antep'e giden Muhammed Hilmi Efendi, orada on yýl kadar kaldý. Bu zamanda pekçok talebe yetiþtirip halkýn karþýlaþtýðý güçlükleri çözdü ve herkese nasîhatta bulundu. Muhammed Hilmi Efendi on yýl sonra tekrâr Maraþ'a döndü. Ancak bu sýrada Antepliler ýsrarla kendisini tekrar geri götürmeye çalýþtýlar. Maraþlýlar da ayný ýsrar içinde bu büyük velîyi bir türlü býrakmak istemiyorlardý. Hilmi Efendi hazretleri büyük bir sýkýntý içinde kaldý ve ne yapmasý gerektiðini Sivas'ta bulunan hocasý Nalçacýzâde Hacý Ahmed Efendiye sordu. Ahmed Efendi: "Þu anda nerede bulunuyorsan orada kal!" dedi. Muhammed Hilmi Efendi hocasýnýn bu sözü üzerine vâz ü nasîhat iþlerine, bundan sonra, Maraþ'ta devâm etti. Yeniden Duraklý Câmiine yerleþti, hem namazlarý kýldýrýp talebe yetiþtirmeye, hem de vâzlara ve sorusu olanlarýn suâllerine cevap vermeye baþladý.

Bir vâzýnda insanlara þöyle nasîhat etti:

"Allahü teâlâyý, farzlarý, haramlarý, namazla alâkalý meseleleri bilmeyen, gerçek mümin olamaz. Demek ki mümin câhil olmaz. Bildiði ile amel etmeyen câhil demektir. Bildiðiyle amel edene cenâb-ý Allah bilmediðini öðretir. Nitekim hadîs-i þerîfte de; "Bildiðiyle amel eden kimseye Allahü teâlâ bilmediðini öðretir." buyruldu. Ýlmi ile amel etmeyen ve ilmini dünyâ kazancýna vâsýta kýlan âlimden kendi hâlinde bir câhil çok hayýrlýdýr. Akýllý olana bu kadar söz yetiþir".

Muhammed Hilmi Efendi, malýn faydalý mý zararlý mý olduðu yolunda soru soran bir kimseye: "Mal yýlana benzer. Hem zehiri hem de panzehiri vardýr. Eðer insan fayda ve zararýný bilirse o yýlanýn þerrinden kurtulur. Malýn faydasý; þahsýna, çocuklarýna, hanýmýna isrâf etmeden sarf etmek, geri kalaný da hac, cihâd, dîn-i Ýslâmý yayma, câmi yaptýrma ve fakirlere vermekle olur."

Muhammed Hilmi Efendi 1900 senesinde Duraklý Câmiinin bugünkü son þekli ile yapýlmasý esnâsýnda inþâat çatýsýndan aþaðý düþerek yürüyemez hâle geldi. Bundan sonra vefâtýna kadar geçen on altý sene zarfýnda câmiye çýkamadý. Bu zamanlarda oðullarýnýn en âlimi ve en müttakîsi olan Mahmûd Nedim Efendiyi câmide namazlarý kýldýrma ve sohbet meclislerini idâre etmekle görevlendirdi. Ömrünün bu son yýllarýný Allahü teâlâyý zikir ve ibâdetle geçiren Muhammed Hilmi Efendi, 1916 (H.1334) yýlýnda vefât etti. Kabr-i þerîfi, Maraþ'ta Þeyh Âdil mezarlýðýndadýr.

Muhammed Hilmi Efendi fýkýh ilmine çok önem verirdi. Ýhyâu'l-Ulûm, Hadîka, Berîka ve Mültekâ kitaplarýný huzurlarýnda okutturur, açýklamalar yapardý. Ayrýca ilâhî aþký artýrýr diye tegannîsiz olarak, Niyâzi-i Mýsrî dîvânýndan okuttururdu. Hâllerini gizlemeye çok gayret eder ve þöhretten kaçardý. "Þöhrette âfet var." derdi. Bununla berâber zaman zaman o devrin Maraþ ulemâsý, beyleri, paþalarý çeþitli suâller sormak için huzûruna gelirler, çoðu kez henüz sorularýný sormadan cevâbýný alarak geri dönerlerdi.

Çok cömert olan Muhammed Hilmi Efendi, evine gelen hediyelerin tamâmýný fakirlere daðýtýrdý. Bir gün yeðeni; "Amca gelenin hepsini daðýtýyorsun." dediðinde; "Oðlum daðýtmazsan gelmez." demiþtir.

Az konuþurdu. Halleri ve hareketleri ile Ýslâmiyet'in hükümlerini gösterirdi. Bir gün huzûrunda bir tânesi; "Falan kiþi sigara içiyor, haram iþliyor." diye konuþtu. Hilmi Efendi sigara içmek âdeti olmadýðý hâlde bu sözü iþitince yanýndaki birisine; "Evlâdým bana bir sigara sarýver." dedi. Sonra o sigarayý yaktýrýp içti. Böylece sigaranýn harâm olmadýðýný fiilen herkese göstermiþ oldu. Ayrýca böyle yerli yersiz konuþanlara, herhangi bir mesele hakkýnda kafasýndan hüküm verenlere; "Ýslâmiyet ilimsiz olmaz. Biz kýrk sene þer'î ve tasavvufî ilimlere çalýþtýk." derdi.

Duraklý Câmiinin bitiþiðinde Muhammed Hilmi Efendinin bir talebesinin evi vardý. Bir defâsýnda o talebeyi kýþ gününde nefsini temizlemesi için çilehâneye koydu. Bu sýrada talebe henüz kýþlýk odununu alamamýþtý. Çilehânede tefekküre dalmýþken, bir adamýn, odun yüklü bir merkebi evine götürdüðünü gördü. Gerçek mi deðil mi diye çilehânenin kendi evi gözüken hücresinden baktýðýnda gördüklerinin gerçek olduðunu anladý. "Tamam, ben artýk eriþtim." diye düþünerek hocasýnýn huzûruna varýp baþýndan geçenleri anlattý. Muhammed Hilmi Efendi ise; "Git oðlum halvete çekil. Çile esnâsýnda görünenlerin dokuzu þeytânî birisi rahmânîdir. Þeytan seni aldatmýþ. Halvetten ve tasavvuftan maksad hâl sâhibi olmak deðil, nefse hâkim olmak ve Allahü teâlânýn rýzâsýna kavuþmaktýr." diyerek onu halvete devâm ettirdi.

Muhammed Hilmi Efendi, Duraklý Câmiinin inþâatý sýrasýnda ücret ve masraf için gelenlere þiltesinin altýndan hiç eksilmeyen paradan ustalara, iþçilere daðýtýrdý. Bir gün Faký Mehmed adýndaki yeðeni, abdest almak için gittiðinde, þiltesini kaldýrarak bu paralara bakmak istedi. Ancak þilteyi kaldýrýnca altýnda koca bir yýlan gördü. Hemen þilteyi kapatýrken korkudan bayýlmamak için de kendini zor tuttu. Bu sýrada odaya giren Muhammed Hilmi Efendi tatlý bir tebessümle ona þöyle dedi: "Yâ evlat her deliðe elini sokma, ya akrep çýkar veya yýlan."

Bir defâsýnda Maraþ ulemâsý ileri gelenlerinden Tekerekzâde Mutîullah Efendi, Muhammed Hilmi Efendiyi imtihân etmek istedi. Ýçinde çeþitli sorular yazýlý bir mektubu oðlu ile Muhammed Hilmi Efendiye gönderdi. Çocuk kapýyý çaldýðýnda daha mektubu veremeden kendisine içeriden baþka bir mektup uzatýldý. Þeyh Efendi çocuða; "Evlâdým mektubu bize vermene gerek yok, al bunu babana götür. Ýstediði þey içerisindedir." buyurdu. Mutîullah Efendi çocuðunu dinledikten sonra büyük bir hayretle mektubu açtý. Ýçinden þu þiir çýktý:

Hakikat ilminden aldým dersimi
Okudum özümden illallah dedim.
Urundum tâcýmý, geydim postumu
Destûr aldým pîrden illallah dedim.

El içinde elpendidir elpendi
Açtý bahar yazý, bülbül uyandý,
Benden nutk istemiþ Mutîullah Efendi
Her varýmdan geçtim illallah dedim.

Þiiri okuyan Mutîullah Efendi hatâsýný anlayýp Muhammed Hilmi Efendinin yanýna gelerek özür diledi ve talebelerinden oldu.

Bir gün talebelerinden biri çok hastalandý. Hiç bir tedâvî fayda vermedi. Doktorlar ümidi kesdiler. Baþýnda bekleþen akrabâlarý hastanýn küçük çocuðuna; "Dârendeli hoca efendiye git. Babam çok hasta, onun ilacý sendeymiþ, diyerek ilaç iste, yalvar, aðla..." dediler. Çocuk Muhammed Hilmi Efendinin yanýna gelip, babam hasta, babamýn ilâcý sendeymiþ deyip boynunu bükünce, þeyh hazretleri onun baþýný okþayýp; "Haydi oðlum sen evine git. Ýnþâallah baban þifâ bulmuþtur." deyip gönderdi. Gerçekten de çocuk eve gelmeden aðýr hasta olan babasý iyileþerek ayaða kalktý.

: Darendeli Muhammed Hilmi Efendi By: armi Date: 22 Mayýs 2009, 21:51:36
Dârendeli Muhammed Hilmi Efendinin kalplere þifâ olan sözlerinden bâzýlarý þunlardýr:

"Cehennem yoluna düþüp de Cennet arzu eden kimsenin hâli, kuzeye gidip hacc-ý þerîfe gidiyorum diyenin hâline benzer."

"Hýrs sâhibi her zengin fakirdir. Kanâat eden herkes zengindir."

"Hiç bir velî ben evliyâyým yanýma geliniz, sizi irþâd edeyim, demez. Çünkü onlar kendilerini ve kerâmetlerini gizlemekle görevlidirler. Bize lâzým olan, evliyâ olduðu söylenen þahsa bakarýz. Eðer yaþayýþý Ýslâmiyet'e tam uyuyor ve elinde silsile-i aliyyeden gelen ve bu yolda yetiþmiþ büyük bir zâttan tasdikli icâzeti, yetki belgesi varsa o zâta büyük zât diye hürmet ederiz."

"Fen ilimleri, sâlih ile fâsýk arasýnda müþterektir. Müslüman, kâfir herkes öðrenebilir ve hem öðretmiþ olduðu ilmi geri almak lâzým gelse alamaz. Nitekim sanatkârýn hâli böyledir. Fakat Ýslâmiyetin emir ve yasaklarýndan birine muhâlefette ýsrar edici olsa dînî ilimlerden bir þey kazanamaz. Tasavvuf yolunda edindiði dereceler ise talebenin hocasýna ters düþmesi ile elinden alýnýr ve sanki hiç görmemiþ, okumamýþ gibi olur. Ýþte dînî ilimler ile fen ilimlerinin farký budur."

"Tasavvuf ehliyim diyenlere bakarýz. Eðer sözlerinde ve amellerinde Ýslâmiyete muhâlif hâller görülmezse onlara muhabbet ederiz. Eðer Ýslâmiyet'e aykýrý hâlleri görülürse kendilerine tenbih ederiz. Dînin doðru olan hükümlerini bildiririz. Bozuk yollarýný terk ederlerse iyi olur. Terk etmezlerse kendilerini sevmeyiz."

"Herkes hâlinin ne olduðunu þu hadîs-i þerîf ile görsün: "Kalbin hayâtý îmân iledir. Ölümü küfürledir. Sýhhati ibâdet ve tâat iledir. Hastalýðý günâhla meþgûl olma iledir. Uyanýklýðý Allahü teâlâyý zikretme iledir. Uyumasý Allahü teâlâdan gâfil olma iledir."

"Üç kimse þeytanýn ve askerinin þerrinden korunmuþtur. Onlar da, gece gündüz çok zikir edenler, seherlerde kalkýp istiðfâr edenler ve Allahü teâlânýn korkusundan aðlayanlardýr."

"Gözden yaþ çýkmamak kalp katýlýðýndan ileri gelir. O dahi günah çokluðundan gelir. Günah çokluðu ölümü unutmadan ileri gelir. O dahi uzun emel sâhibi olmasýndan ileri gelir. O dahi dünyâyý sevmeden ileri gelir. Dünyâyý sevmek ise bütün günahlarýn baþýdýr."

"Bir günah ne kadar küçük olsa bile onu bir þey sanmayýp, ne olur bundan dense, o ufacýk günah daðlar kadar büyür. En büyük günah da, bir daha iþlememek üzere nâdim ve piþmân olarak tövbe edilirse ve istiðfâr edilerek aðlanýrsa; "Günâhýna tövbe eden, günâhý olmayan kimse gibidir." hadîs-i þerîfi gereðince cenâb-ý Allah onun günahýný affeder."

"Oturacak, kalkacak arkadaþlarýn en hayýrlýsý, görüldüðü zaman, Allahü teâlâyý hatýrýnýza getirendir, onlarýn sözleri ilminizi arttýrýr. Onlarýn ameli âhireti aklýnýza getirir."

ALLAH'tan  Korkan  O'nun  Emrini  Tutar

Hadîs-i þerîfte; "Eðer bir kimse Allahü teâlâdan korkarsa, herkes ondan korkar. Eðer Allahü teâlâdan korkmaz ise kendi herkesten korkar." buyrulmuþtur.

Bu sebeple eðer bir kimseyi bilmek istersen kendisine sorma, yakýnlarýna bak. Eðer onun yakýnlarý þerli ise araþtýrmaya lüzûm yoktur. Hemen ondan kaç. Eðer yakýnlarý hayýrlý ise ona yaklaþ. Meselâ bir âlim etrafýnda toplanan talebelere ve bir þeyh etrafýnda toplanan derviþlere bakmalý, eðer bunlarýn iþlerinde Ýslâmiyet'e zýt hâller görülürse onlarýn reisleri de gerek âlim, gerek þeyh, hiç þüphe yoktur ki, dünyâ ehlidir. Eðer halleri Ýslâmiyet'e tam uyuyorsa âhiret ehlidir.

Herkes neyi severse onun zikrini çok eder. Allah'ý seven Allah'ý, Resûlullah'ý sallallahü aleyhi ve sellem seven O'nu, evliyâyý seven evliyâyý çok zikreder, anar. Yâni hiç hatýrýndan çýkarmaz. Nitekim çocuklarýný, hanýmýný, tarlasýný, baðýný, bahçesini, parasýný seven bunlarý hiç gönlünden çýkarmadýðý gibi. Herkes kalbini yoklarsa kimi çok sevdiðini anlar. Herkes sevdiði ne emrettiyse onu câný gibi yerine getirir. Bâzýsýný yapar, bâzýsýný yapmazsa sevgisi az, hiç tutmazsa sevmediði anlaþýlýr.

Bir kimse cümle evliyâya hüsn-i zan etse de içlerinden birine etmese Allah katýnda hiç birine hüsn-i zan etmemiþ olur.

1) Mîzânü'þ-Þerîa Burhânü't-Tarîka; s.4-238
2) Tam Ýlmihâl Seâdet-i Ebediyye; s.407 (34. baský)


radyobeyan