Tefsir ve Tevil By: meryem Date: 18 Þubat 2011, 18:03:55
Tefsir-Te'vil
Tefsir, 'Fe-Se-Ra' veya deðiþim suretiyle 'Se-Fe-Ra' dan 'tef'’il* babýnda masdardýr. 'El-fesr' lûgatta, 'doktorun hastalýðý teþhis için bakmýþ olduðu su'ya denir; bu suyun idrar olduðu da söylenmiþtir; tefsir, bu suya bakarak hastalýðý teþhis etmektir. Bu anlamdan baþka, tefsir, 'anlamýný çýkarmak, keþfetmek, asýl olan lâfýzdan daha kolayý ortaya koymak ve üzeri kapalý bir þeyi açmak' gibi anlamlara da gelir. 'Es-sefr' ise, kapalý bir þeyi açmak ve aydýnlatmak demektir. 'Seferat'il-mer'etü an vechihâ-kadýn yüzünü açtý' denilir. [57]
Gerek, 'Fe-Se-Ra'da.n, gerekse 'Se-Fe-Ra'dan gelmiþ olsun, Tefsir, 'maddî ve manevi açýdan keþfetmek, açýklamak' anlamlarýna gelir. Terim olarak, 'anlaþýlmasý zor olan lâfýzdan, kastedilen anlamý ortaya çýkarmak' demektir. Kur'an-ý Kerim'le ilgili olaraksa, 'Kur'an'ýn anlamýný açýklamak, içindeki müþkül ve garip lâfýzlarý çözmektir' þeklinde tarif olunur.[58]
Ýslâm tarihinde tefsir hareketi erken baþlamýþtýr. Genellikle Hz. Peygamber'den ve sahabeden gelen nakillere dayalý tefsirlere 'rivayet tefsirleri' denilir. Bu tefsirlerin en ünlüleri, Taberî'nin 'Cami'ul-Beyan fî Tef-sîr'il-Kur'an'ý, Ý. Kesir'in Tefsiri, Süyutînin 'Ed-Dürr'ül Mensur fî Tefsîr'il-Me'sûr' adlý tefsiridir. Rivayet tefsirleri, israiliyyat, mezhepleri haklý çýkarýcý rivayetler ve bir takým hurafelerin karýþmýþ olmasý nedeniyle çeþitli eleþtirilere uðramýþtýr. [59]
Rey ile tefsir Konusunda bilginler arasýnda büyük ihtilâflar çýkmýþtýr. Bazý bilginler bu tür tefsirlerin þiddetle karþýsýnda olmuþlardýr. Bu konuda hadisler de rivayet edilmektedir. Tirmizî'de þöyle bir hadis vardýr: “Her kim benim üzerime kasden yalan söylerse Cehennem'deki yerine hazýrlansýn. Ve, kim reyiyle Kur'an'la ilgili bir þey söylerse Cehennem'deki yerine hazýrlansýn.” Yine, bir diðer hadiste, “Her kim Kur'an hakkýnda görüþüne göre söyler ve isabet de ederse, yine de yanýlmýþ olur.” buyurulmaktadýr.[60] Fakat, bir takým bilginler, bu hadisleri yorumlamýþlar ve Kur'an üzerinde düþünüp ibret almaya çaðýran ayetlere dayanarak, rey tefsirine cevaz vermiþlerdir. Aslýnda, bu tartýþmalar bir bakýma yersizdir. Muhkem ve Müteþabih bölümünde açýklamaya çalýþtýðýmýz gibi, Kur'an ayetleri birbirini tefsir etmektedir; fakat, herkes bunu anlayabilir, ortaya çýkarabilir mi? Bu konuda, biraz sonra daha geniþ bilgi vereceðiz.
Rey ve rivayet tefsirlerinin yanýsýra, salt batýna dayanan tefsirler de vardýr; bunlara iþ'arî tefsirler denir.
Te'vîl ise 'evl’ kökünden gelir. 'Evi' 'kaynaða dönmek', 'te'vîl, ise, 'kaynaða döndürmek' demektir. Bir þeyi, kendisinden kastedilen anlama ve amaca döndürmek þeklinde de tanýmlanmýþtýr. “Onun te'vilin mi gözetiyorlar, onun te'vili geldiði gün.. {A'raf: 53) ayetinde te'vil, 'sonuç, varacaðý nokta, döneceði durum' anlamýndadýr. Dünya hayatýyla aldanan kâfirlerin, 'bakalým sonunda ne olacak?' þeklindeki sorularýnýn cevabýný vermektedir ayet; sonunda Kitab'ýn ve iþlerin varacaðý nokta, Kýyamet Gününde gelecek ve her þey ortaya çýkacaktýr denmektedir. Yine, ayný konuda, “bu hayýrdýr ve en güzel te'vildýr” (Ýsra: 35) ayetinde de te'vil, 'amellerin karþýlýðýnýn görülmesi' þeklinde yorumlanmýþtýr.[61] Ayet, ölçüyü ve tartýyý tam yapmanýn sonucunu açýklamaktadýr.
Kur'an'ýn te'vili konusuna geçmeden önce, Kur'an' ýn anlam derinliði üzerinde açýklamalarda bulunmak gerekmektedir.
Ebu Hayyan batýný tefsirler hakmda þöyle der: “Batýnîler ve aþýrý Sufîler, Ýslâm milletinin içinde gizlenen zýndýklardýr. Allah'ýn Kitabý apaçýk Arapça olarak gelmiþtir; onda ne remz, ne simge, ne batýn hiç bir þey yoktur. Felsefecilerin ve tabiatçýlarýn bulmaya çalýþtýðý þeylere ima bile söz konusu deðildir.” Merhum Elmalýlý Hamdi Yazýr bu sözü naklettikten sonra, özetle þu güzel açýklamada bulunur:
“Kuþkusuz, Allah'ýn kelâmý apaçýk Arapça ile inmiþtir. Kur'an'mýn dili muamma gibi simgeden ibaret sembolik bir ifade deðildir. Ve, yine kuþkusuz, nasslarda aslolan, engel bir delil bulunmadýkça zahir üzere olmaktýr. Bununla birlikte, þu da muhakkaktýr ki, Kur'an’ýn Kitabýn anasý olan muhkem ayetlerinin yanýsýra, gizli, müþkil, mücmel ve müteþabihatý, gerçeði, mecazý, açýðý, kinayesi, benzetmesi istiaresi, temsili imasý, belâðatinin nükteleri, hatýrlatmalarý, simgeleri de vardýr. Bütün bunlarda, açýk anlamýn yanýsýra, derece derece nice ifadeler daha mevcuttur. Usûl ilminde de bilindiði üzere, zahirin zahir olmasý ayný zamanda te'vil, özelleþtirme, mecaz ihtimallerini de kesmiþ olmayý gerektirmeyeceðinden, zahire aykýrý düþmeyecek bir takým ikinci derecedeki ihtimallerin de anlaþýlmasý, muhkem ayetlerin açýklamasýna aykýrý olmayacaðý gibi, tersine Arapçanýn apaçýk (beyan edici) olmasýnýn gereklerindendir. Bu nedenle, Kur'an'da hiç batýn, simge ve ima yoktur demek doðru olmaz. Sure baþlarýndaki 'elü-lâm-mim, nün' gibi ibareler nasýl tefsir edilirse edilsin, simgesel olmaktan öte geçemez. Doðrusu, bazý haberlerde de geldiði üzere, Kur'an'ýn hem zahiri vardýr, hem de batýný. Fakat Kur'an, ihtilâftan ve çeliþkiden uzaktýr.
Yine, zahir ve batýn denizlerinin birleþmesiyle beraber, birbirine tecavüz edip karýþmasýný da önleyen engeli aþmamak þartýyla, ondan zaman zaman vehbî ve zevkî olarak alýnan doðuþ ve ilhamlara bir son da tasavvur olunamaz. Buna karþýlýk, gerek filozoflar ve bilgeler, gerek astronom ve diðer bilginlerle, akýl erbabý, edipler, seçkinleri ve avamýyla bütün insanlarýn zihnine ve ruhuna temas eden ve edebilecek olan haller, fikirler ve konular hakkýnda Kur'an'da ima yoktur demek ve Razi gibi o yolda fikirleri nurlandýrmaya hizmet edenleri ayýplamak ve suçlamak doðru olmadýðý gibi, nasslarýn ve muhkemlerin zahirini iptal etmeyecek biçimde, Kur'an'ýn ruhî ve vicdanî zevklere doðabilen iþaret ve tecillerinden sözeden Sufiyye tefsirlerinin hepsini de, Karamita ve Hurufiyye batýnîleri gibi zýndýklardan saymak da doðru deðildir.. Zahirî anlamlarý ve hükümleri açýklayýp tesbit ettikten sonra, bunlara ters düþmeyecek þekilde bir takým iþaret ve tevillerden sözeden kiþilerden yararlanmamak da yoksunluk olur. Çünkü Kur'an, “bunda iman edenler için ayetler vardýr; bunda akleden bir kavim için ayetler vardýr; bilen bir kavim için, düþünen bir kavim için, zikreden bir kavim için, fýkheden bir kavim için, yakýn sahibi bir kavim için, takva sahibi bir kavim için, lübb erbabý için” demektedir ki, kendilerine özgü yetenekleri içinde çeþitli muhataplarýna seslenmektedir. Herhalde, zahirîlikte aþýrý gitmek de, batýnîlikte aþýrý gitmek kadar zararlýdýr. Kur'an'da tefsir de vardýr, te'vil de vardýr..” [62] Merhum Elmalýlýnýn kendine özgü üslubuyla gayet güzel þekilde açýkladýðý gibi, Kur'an'ý tekdüze bir kitap saymak onu inkâr etmekle eþ anlamlýdýr. Bir kez, bütün insanlar anlayýþta bir deðildir. Bir hadis-i þerif te “insanlar madenler gibidir” buyurulmuþtur. Madenlerin içinde bakýr da vardýr demir de, krom da vardýr kömür de, gümüþ de vardýr altýn da. Bunun gibi, insanlar da çeþit çeþittir. Kur'an Allah'ýn kelâmýdýr, Allah'ýn kitabýdýr; onda bütün bir evren vardýr. insanlar da anlayýþ derecelerine göre Kur'an'dan paylarýný alýrlar. Kalplerini tathir eden, her türlü kirden temizleyenler Kur'an'ýn derinliklerine dalarlar.
Ayný konuda, Seyyid Hüseyin Nasrdan da bir takým alýntýlar yapmak yerinde olacaktýr:
“Kur'an'ýn çeþitli türde sureleri ve ayetleri vardýr; bunlarýn bazýlarý yorucu biçimde deðil se de, öðretici ve açýklayýcýdýr; diðerleri ise þiirseldir ve genellikle kýsa ve özlüdür. Kur'an, bir ormandaki gibi birden Geometri, simetri, madenler topluluðu, ýþýða tutulmuþ bir kristal berraklýðýyla karýþan iç içe gür bir bitki hayatýndan oluþur. Ýslâm san'atýnýn anahtarý, iþte bu özelliðiyle Kur'an'ýn ifade biçiminin ilham ettiði bitki ve maden þekilleri bileþimidir. Bazý ayetler veya sureler, Kur'an ayetleriyle bezeli cami süslemeleri halinde fizikî bir dünyada þekillendirilmiþ arabeskler örneði uzatýlmýþtýr. Diðerleri ise, özellikle son surelerinde görüldüðü üzere, daha çok geometrik ve simetrik bir dille ifade edilmiþ oldukça açýk ve keskin bir fikrin ani patlamalarýdýr.
“Kur'an'ýn gücü tarihsel gerçekleri veya olaylarý anlatmasýndan kaynaklanmaz; belli bir zamandaki belli bir olayla deðil, eþyanýn tabiatýndaki sonsuz gerçeklerle ilgilendiði için anlamýnýn her zaman geçerli bir sembol oluþundan kaynaklanýr. Bunun yanýsýra, Kur'an kuþkusuz, Tevrat'ta da gördüðümüz üzere bir kavmin Alah'a isyan edip, Allah'ýn da onlarý cezalandýrmasý gibi belli, olaylardan da sözeder. Fakat bu olaylar bile güçlerini, bizi her zaman var olan bir gerçeðin sembolleri olarak ilgilendirmelerinden alýrlar. Kur'an mucizesi, insanlarýn ruhlarýn, vahyedildikten ondört yüzyýl sonra bile, aynen yeryüzüne indiði ilk günkü gibi hoplatmasýnda yatmaktadýr. Bir müslüman Kur'anýn tek bir sesiyle harekete geçer ve öyle ki, bir kiþinin îmanýnýn, her gün okunan ezanlarýn ve Kur'an'ýn kendisini harekete geçirip geçiremediðiyle ölçülebileceði söylenir.
“Kur'an Ýslâm'da bilginin kaynaðýdýr da, yalnýzca metafizik ve manevî alanda deðil, belli bilgi alanlarýnda da. Hattâ, metafizik, ahlâk ve fýkýh bir yana, her ne kadar son zaman bilim adamlarýnca gözardý ediliyorsa da, Kur'an'ýn Ýslâm felsefesi ve biliminin geliþmesindeki rolü de küçümsenemez ölçülerdedir. Tüm Ýslâmî zihinsel çabalara kaynaklýk eden bir yol gösterici ve temel yapýdýr Kur'an.
“Kur'an insan için temelde mesaj içerir. Önce, akidevî mesaj vardýr Kur'an'da; gerçekliðin yapýsal bilgisini ve insanýn bu bilgideki yerini açýklayan akideler takýmý, Bu yönüyle Kur'an, her boyutuyla insan hayatýný ilgilendiren kutsal Ýslâm hukuku veya Þeriat'ýn temelini oluþturan bir dizi ahlâkî ve fýkhî hükümleri içerir. Öte yandan, Kur'anda Allahýn sýfatlarýyla ilgili metafizikî ayetler, evrenin yapýsýyla ilgili bir evrenbilim ve varlýðýn sayýsýz durumlarýyla insanýn sonu, sonrasý ve Ahiret hakkýnda açýklamalar bulunur. Ýnsan hayatý hakkýnda, tarih hakkýnda, varlýk ve anlamý hakkýnda akidevî izahlar vardýr.. Ýkinci olarak, Kur'an, ilk bakýþta bir tarih kitabý izlenimini veren bir mesaj içerir. Çaðlar boyunca yaþayýp gelmiþ kavimlerin, kabilelerin, krallarýn, peygamberlerin ve velilerin öyküsünü, yargýlanýp cezalandýrýlmalarýný anlatýr. Bu mesaj tarihsel terimlerle sunulmaktadýr ama, insan ruhuna seslenmektedir. Anlamlý ve çarpýcý terimlerle yükseliþ’ ve düþüþleri, insan ruhunun zikzaklarýný ve kirliliklerini geçmiþ halklarýn hikâyeleri biçiminde tasvir eder. Üçüncü olarak Kur'an, modern dilde anlatýlmasý güç bir nitelik taþýr. Ýlâhî büyü diyebilirsiniz ona; eðer bu deyimi metafizik anlamýyla kavrayabilirseniz tabiî. Kur'ânî kurallarýn Allah'tan geldikleri için, bizim kendilerinden yalnýzca okuyarak aklî alanda öðrendiklerimizle özdeþ olmayan bir gücü vardýr. Kur'an'ýn kâðýtlardan oluþan maddî varlýðýnýn bile büyük bir 'bereket'e sahip oluþu bundandýr. Bir müslüman bir darlýða düþtüðünde bir miktar Kur'an okur ve gerçekten rahatlar.
“Kur'aný okuyan çoklarý, ondan sözcük sözcük verdiði mesajý dýþýnda hiç bir þey alamazlar. Bu, hiç bir kutsal metnin kendisini insan aklýna hemen açývermemesinden ve gizlisini kolayca ortaya çýkarývermemesinden kaynaklanmaktadýr. Kur'an, üzerinde varlýklarýn yaþadýðý pek çok gezegenleri ve anlam düzeyleri olan evren gibidir. Anlamýna nüfuz edebilmek için hazýrlýklý olmak gerekmektedir.
“Varlýðýmýzýn daha derin boyutlarýna nüfuz edinceye deðin ve Allah'ýn lûtfu da olmadan Kur'an'ýn iç anlamýna ulaþamayacaðýmýzý kavramak zorundayýz. Eðer Kuran'a yüzeysel olarak yaklaþýr, kendimiz varlýðýmýzýn yüzeyinde yüzen yüzeysel varlýklar olmakta devam eder ve derinlere uzanmýþ köklerimizden habersiz yaþarsak, Kur'an da bize yalnýzca yüzeysel anlamý olan bir kitapmýþ gibi görünür. Gizliliklerini bizden gizler ve ona nüfuz edemeyiz. Ruhsal sancýlardýr ki, nasýl tefsir Kur'an'ýn zahirini açýklýyorsa, onun gibi, adýna tevil veya sembolik ve yorumlu tefsir denilen bir iþlemle insaný kutsal metnin batýn anlamýna götürebilir.
“Arapça te'vil sözcüðü etimolojik olarak, ilgili iþlemin anlamýný içerir. Sözcük anlamý, 'bir þeyi geri baþlangýcýna veya kaynaðýna götürmek' demektir. Kuran'ýn iç gizliliklerine nüfuz etmek, geri onun kaynaðýna ulaþmaktan baþka bir þey deðildir; çünkü, Kaynak batýn olandýr ve vahy veya kutsal metnin ortaya çýkýþý ilk bakýþta bir iniþ ve dýþa vuruþtur.” [63]
Bir takým alimler, “onun te'vilini ancak Allah bilir; ve ilimde rasih olanlar, “ona inandýk, hepsi Rabbimiz'in katýndandýr” derler” ayetinde te'vili ancak Allahýn bilebileceðini savunurken, bazýlarý da “onun te'vilmi ancak Allah bilir ve ilim de rasih olanlar da (bilir) ve “ona inandýk, hepsi Rabbimizin kattndandýr” derler” þeklinde okuyarak, ilimde rasih olanlarýn da te'vil'i bilebileceðini kabul etmiþlerdir.
Kuran'da bu türden daha baþka ayetler de vardýr. Örneðin, “Allah'ýn memleketler halkýndan Rasûlü'ne verdiði fey Allah ve Rasûlü içindir... yurtlarýndan çýkarýlmýþ, mallarýndan edilmiþ ve Allahtan fazý ve razýlýk bekleyen muhacirler içindir” dendikten sonra “onlarýn ardýndan gelenler ise, “Rabbimiz, bizi ve iman etmekte bizi geçen kardeþlerimizi baðýþla” derler” (Haþr: 7, 8, 10) ayetlerinde gerek “sonra gelenler”, gerekse 9'uncu ayetteki “onlardan önce o yurda yerleþip imana sarýlanlar” ibaresi kullanýlmakta ve bununla Ensar kastedilmekte fakat hiç biri için aidiyet belirten flâm' harf-i çeri kullanýlmamaktadýr. Oysa, bütün rivayetler ve müfesirler, feyin Muhacirler'in yanýsýra Ensar'a ve sonradan gelenlere de verileceðinde ittifak etmiþ ve 'elle-zîne' ism-i mevsulleri 'lillezîne' takdirinde kabul edilmiþtir. Bunun gibi, yukarýdaki ayette de 'V(vav)' edatý hem 'te'vil'i bilmeðe, hem de “inandýk” demeðe matuftur. Elmalýlý Hamdi Yazýr ayeti “Onun te'vilini Allah’tan baþka kimse bilmez ve ilimde rasih olanlar da (Allah'ýn bildirdiði kadar bilir) ve “O'na inandýk, hepsi Rabbi-miz'in katmdandýr” derler.” þeklinde tefsir ettikten sonra, ayetin bu þekilde gelmesinin ilimde rasih olanlarýn Kitab'ýn te'vilini Allah kadar bilmediklerini ve mutlak bilginin Allaha ait bulunduðunu belirtmeye yönelik olduðunu ifade eder. [64]
Yukarýda da belirttiðimiz gibi, “ve mâ ya'lemü te'vilehû ill'Allah'deki 'te'vilehû'nun 'hû' zamirinin 'müteþabih olan'a deðil de, 'kitab'a gittiðini bazý müfessirler vurgulamýþ ve müteþabihlerin muhkemlere ircasýyla Kitab'ýn bütününü muhkem olduðunu belirterek te'vil'in bütün Kitab'a þamil bulunduðunu ihtar etmiþlerdir ki, doðru olan da budur. Müteþabihlere inanmak ve muhkemlere irca ile muhkemlerle “amel etmek gerekir. Ama, kalplerinde eðrilik olanlar müteþabihlere takýlýrlar, Kuran'ýn bir kýsmýný alýp kalan kýsmýný býrakýrlar, ayeti ayete tefsir ettiremeyerek Kuran'da ihtilâf varmýþ gibi ondan çeþit çeþit ve birbirine zýt hükümler çýkarýp, sonuçlara varýrlar. Oysa, Kuranýn te'vilinin dayandýðý hakikat birdir; te'vil rastgele yorumlamak demek deðildir. Ýkinci olarak, “ve mâ ya'lemü te'vilehû ill'Allah, ve'r-Rasihune fi'l-ilmi yekûlûne âmenna bih, küllün min ýndi Rabbinâ” ifadesinde, ilimde rasih olanlarýn te'vili bilmediklerine dair bir iþaret yoktur. “Ve mâ ya'lemü ill'Allah ile 've'r-Rasihûne fi'l-ýlm» ibareleri arasýnda bir zýtlýk yok, aksine bir devam ve olumluluk vardýr. Ýlimde rasih olanlar 'Kitabýn te'vilini bilir, müteþabihlere inanýr ve hepsinin Allah katýndan oldu'ðunu kabul eder ve muhkemlere ittiba ederler.' Üçüncü olarak, Kur'an'da sýk sýk ðaybýn. bilgisinin ancak Allah'a ait olduðu ýsrarla vurgulanýr. Bununla birlikte ðaybý Allahýn bildirdiði bazý rasûllerin (Cinn: 27) ve hattâ Rasulüllah'ýn bildirdiði bazý evliyanýn da bilmesi bu bilginin yalnýzca Allah'a ait olmasýna zýtlýk teþkil etmez. Bunun gibi, ðayb ve te'vilin. bilgisine Allah'ýn bildirmesiyle ve bildirdiði kadarýyla bazý rüsuh sahibi kullarýn da sahip olmasý kendilerinin öðrenmesiyle deðil, Allah'ýn bildirmesiyle kazanýlan bir bilgidir ki bu bilgi yine mutlak anlamda Allah'a aittir ve O'ndandýr. [65]
[57] Cerrahoðlu, a.gje. s: 209-210.
[58] a.g.e. 210; A. Rahman Çetin, a.g.e. 270
[59] Cerrahoðlu, a.g.e. 224-226; Suphi es-Salih, a.g.e. 232.
[60] Nakl. Hadislerle Kur'an-ý Kerim Tefsiri, hzr. B. Karlýða, B. Çetiner, Çaðrý yay, Ýst. 1983, I: 427.
[61] Müfredat, 31; E. Muhammed Abdullah b. Müslum b. Kuteybe. Tefsir-u Ðarib'il-Kur'an, Beyrut, s: 254.
[62] Hak Dini Kur'an Dili, VIII: 5611-5613.
[63] Ýdeals and Realitier of Ýslam, II. Bölüm.
[64] Hak Dini Kur'an Dili, II: 1047.
[65] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayýnlarý: 59-67.