Kuranda Ýnsan Psikolojisi
Pages: 1
Yevm Dehr Asr By: meryem Date: 17 Þubat 2011, 13:49:55
Yevm-Dehr-Asr

 Ýslâm'ýn 'yaratýlýþ ve zaman' anlayýþýný ifade eden kavramlarýn en önemlilerinden biri 'Yevm' ve bu kav­ramla ilgisi bulunan 'Asr' ve'Dehr'dir.

Esasen 'yevm' güneþin doðumuyla batýmý arasýnda geçen süredir; [176] fakat bu yevm normal olarak insan­lar içindir ve yalnýzca yeryüzünün kendi çevresindeki hareketiyle ilgilidir.

Cenab-ý Allah mutlak varlýk olarak her türlü za­mandan ve mekândan ötedir; zaman varlýk özlerinin hareketlerinin bir sonucu olarak yaratýlýþla birliktedir.

Bir hadis-i þerifte, “Allah vardý ve baþka bir þey yoktu buyrulurken, bir ayet-i kerimede, “Her nereye dönerseniz, O yanýnýzdadýr (Hadid: 4) ve yine bir baþ­ka ayette de “O hergün bir. Ýþtedir” (Rahman: 29) buyrulmaktadýr. Nasýl, Allah'tan baþka hiç bir þey yoktuysa, hakk olarak yine yoktur; hesaplanamaz bir an içinde Allah sürekli olarak kâinata tecellî halindedir; yani, kâinatý, oluþlarý hep emr'e 'ol' diyerek, göz açýp yummaktan daha kýsa bir an içinde yeniden meydana getirmektedir: “Bizim iþimiz tek bir defadadýr, bir göz kýrpma gibi ya da daha kýsadýr (Kamer: 50).” Ýþte, her 'ol emriyle kâinat yeniden olmakta ve bu oluþ, bir fil­min kareleri gibi hep devamlý görülmektedir. Burada þunu da hatýrlatmak gerekiyor ki, Allah için kâinatýn bütününün yaratýlmasýyla, bir zerrenin yaratýlmasý ara­sýnda en ufak bir fark yoktur; çünkü bir zerrenin ger­çeðiyle, kâinatýn gerçeði aynýdýr; bu bakýmdan, bu du­rumu kavrayamayan müþrikler, Allah sivrisinek veya örümcek gibi önemsiz görülen varlýklarý örnek göster­diði zaman bundan bir þey anlayamamakta ve “Allah bununla ne kasdetti?” diye sormaktan kendilerini ala­mamaktadýrlar. Oysa, bir sinekle bir fil arasýnda hiç bir fark yoktur. Buradan, Ýslâm'ýn 'niceliðe' deðil de 'niteliðe' deðer verdiði gerçeði de ortaya çýkmaktadýr. Bu yüzden, bize milyonlarca gelen, veya bizim için mil­yarlarca yýl süren bir olay, Allah'ýn yaratmasý için göz kýrpmaktan daha yakýn bir sürenin sürekli tekrarýyla üzerine geçen 'maddî bir örtü', insanlarýn basiretine çe­kilmiþ bir gaflet perdesinin sonucudur.

Ýzah etmeðe çalýþtýðýmýz gerçeði, fizik biliminin bir iki bulgusuyla anlatacak olursak, þu örneði verebiliriz: Fizik bilimine göre, insanýn kýrmýzý rengi hissediþinin sebebi, saniyede 400 milyar frekanslý bir dalga hareketi­nin hýzýna eþittir. Biz bu müthiþ titreþimi dýþardan du­yup, saniyede 2000 frekans olarak sayabilmekteyiz. 2000 frekans, ýþýðýn hissedilmesinin nihaî sýnýrý sayýlmakta­dýr. Yani, rengin hissediliþinin sebebi 400 milyar fre­kanslý bir hareketken, insan bunu 2000 frekansla ala­bilmekte ve dalganýn titreþimi insanýn alabilmesinin 200 milyon katý olmaktadýr. Bu noktada, bir saniyenin 200 milyonda birini tasavvur edeceðiz ve buradan Al­lah'ýn yaratmasýnýn hýzýný kavrayacaðýz ki, aslýnda bu da bir sýnýrdýr ve Allah'ýn kainatý sürekli yaratmasý sý­nýrdan da uzaktýr. [177]

Ýþte, yaratýlýþla ilgili olarak yevm bölünmez ve kavranamaz bir andýr. Ýnsan için de hayat ve zaman, ya da yevm bu andan insanýn algýlayabildiði bir atýdýr ki, ön­cesi ve sonrasý söz konusu deðildir. [178] Yani, yevm için­de ne 'dün’ vardýr, ne 'yarýn (, ne gelecek vardýr, ne geçmiþ; yevmin, zamanýn tümü bir anýn içindedir.

Mazi hayal, manzar-ý atî henüz adem!

 Bir an imiþ meali, kitab-ý vücudumun

Hal oynatýr þuurumu, bilmem nedir bu dem?

Ömrüm, þu gamgüsarým olan satr-i mürtesem

Ýslâm her zaman ana hitap eder ve anýn iþidir; bu bakýmdan, her an, her nefes müslüman olabilmek durumundayýz; çünkü, bir diðer an veya nefesi yaþayýp yaþa­yamayacaðýmýzý bilemiyoruz. Bu an ve zaman sorunu­na en güzel örnek iþte nefestir, biz nefes alýp verdiði­mizi bilmeyiz ve farkýnda bile deðilizdir; sanki hep nefes alýp veriyoruz gibiyizdir ve tek tek nefesleri ayrýþtýramayýz; iþte nefesin durduðu anda hayat da durmaktadýr. Bu bakýmdan, Hz. Yusuf'un yaptýðý gibi, bü­tün müslümanlarýn “(Ya Rabbî!) Beni müslüman ola­rak öldür ve beni salihlere kat” diye dua etmesi gerekir.

Gerçekte bir an olan yevm, kâinatla ve insanlarla ilgili olarak deðiþir; dünü, bugünü ve yarýný olan bir zamana bürünür. Yine, bu noktada da belli bir yevm birimi yoktur; sözgelimi, yeryüzünün çevresindeki ha­reketi için bir 'gün' yevmken, güneþin çevresindeki ha­reketi için bir 'yýl' yevmdir. Güneþ ve diðer gezegenler için yevmin, ne olduðunu bilemiyoruz; ama, onlarýn da kendileriyle ilgili yevmleri vardýr. Yevm'in veya zama­nýn izafî olduðunun bir diðer güzel örneði, Kur'an'daki, “Rabbinin yanýnda yevm, sizin saydýðýnýzdan bin yýl gi­bidir (Hacc: 47)”; “Emr'i gökten yere düzenler; sonra sizin saydýðýnýzdan miktarý bin yýl olan bir yevmde O’na yükselir (Secde: 5)” ve (Melekler ve ruh, miktarý etti bin yýl olan yevmde O'na yükselir (Meaiic: 4” ayetleri­dir. Bu ayetler, yevm'in Allah ve insanlar yanýnda ne kadar deðiþik ve zamanýn izafî olduðunu açýkladýðý gi­bi, insanlar için uzun ve sabredilmez gelen sürelerin as­lýnda kýsa olduðunu ve insanlarýn acele etmemeleri gerektiðini .mü'minlerin umutsuzluða kapýlmamalarýnýn, kâfirlerinse þehirlerde galibiyetle dolaþmalarýnýn” sü­rüp gidemeyeceðini bilmelerinin zorunluluðunu ortaya kor.

Ýnsan, içinde bulunduðu izafî yevmi aþýp, yaratýlý­þýn yevmine girebilir mi? Bu konuda, Kur'an'da verilen en açýk iki örnek Miraç olayýyla, Hz. Süleyman Aleyhisselâm'ýn ashabýndan, mü'min bir kulun, Saba melike­sinin tahtýný yüzlerce kilometrelik, bir uzaklýktan göz açýp kapayýncaya kadar getirmesidir. Bütün gökleri sey­ran eyleyen Hz. Muhammed (S.A.V.), bu yolculuðuna çýkarken dokunduðu dalýn dönüþünde halâ sallanmakta olduðunu görmüþtür. Her gün yaþadýðýmýz rüya olayý da bu konuda basit bir örnek olarak karþýmýzdadýr. Ruh ve Tathir konusunda açýklayacaðýmýz gibi, insanýn var­lýk özü Allah'ýn Ruh'undan üflenmiþ olan ruhtur ve ruh hiç bir zaman, maddî düzlemde geçerli olan zaman ve mekânla sýnýrlý deðildir. Yukarýda alýntýladýðýmýz “Melekler ve Ruh, miktarý elli bin yýl olan yevmde O'na yükselir (miraç eder) ayetinde de bu gerçek ortaya ko­nulmaktadýr. Bu ayette Ruh'tan kasýt Cebrail bile olsa, melekler de zaten ruhturlar, cisim deðildirler.

Bu açýklamalardan sonra, Göklerin ve Yerin altý günde yaratýlýþý konusuna geçebiliriz. Önce, bu konu­daki ayetleri yeniden verelim:

“Siz yeryüzünü iki yevmde yaratana küfrediyor ve O'na denkler mi tutuyorsunuz? O Alemlerin Rabbýdýr. Orada üstünden aðýr baskýlar yaptý ve be­reketler meydana getirdi ve orada rýzklarýný dört yevm'de takdir etti; sorup isteyenler için eþit ola­rak. Sonra duman halindeki göðe yöneldi ve ona ve yere “isteyerek ya da istemeyerek gelin” dedi; “isteyerek geldik” dediler. Ýki yevm'de onlarý yedi gök halinde varetti ve her göðe emrini vahyetti.. (Fussýlet: 9-12).”

Ayetler birkaç anlama gelebilecek þekildedir, önce, yerin iki günde yaratýldýðý, rýzklarýn dört günde takdir edildiði, dolayýsýyle, yeryüzünün altý günde yaratýlýp, göklerle birlikte yaratmanýn sekiz gün sürdüðü gibi bir anlam ortaya çýkmaktadýr. Daha baþka ayetlerde de “gökleri ve yeri altý günde yarattýn ifadeleri, kolayca “gökleri ve altý günde yeri yarattý” þeklinde de anla­þýlabilir; ayetlerin metni böyle bir anlayýþa imkân taný­maktadýr. Fakat, bu konuda genel kabul edilen görüþ, yerin rýzklarýnýn dört günde takdir ediliþinin içinde ye­rin yaratýlma günlerinin de olduðu, dolayýsýyla yerle­rin dört, göklerin de iki gün olmak üzere, bütün yara­týlýþýn altý gün sürdüðü þeklindedir. Özelikle Ehl-i Ki-tap'tan, çoðunlukla da Ahd-i Atik'ten gelen rivayetler­de yaratmaya Pazar günü baþlandýðý, Cumartesi günü de Allah'ýn - haþa - dinlendiði ifade olunmaktadýr. Bu yanlýþtýr, gerçi Allah Yahudüer'e Cumartesi günü çalýþ­mayý haram etmiþtir ama, bunu önce Yahudiler kendile­rine haram saymýþlar, Allah da yaptýklarýna ceza olarak haram kýlmýþtýr.

Altý günün bildiðimiz günlerden olmadýðý açýktýr; çünkü, o zaman böyle bir gün yoktu, bizim bildiðimiz günler yaratýlýþtan sonra, yeryüzünün kendi çevresinde dönmeðe baþlamasýyla birlikte ortaya çýkmýþtýr. Bu altý günü, bazý müfessirîer altý vakit olarak yorumlamýþ­lardýr ve belki de bu altý gün onbinlerce yýl etmektedir. Fakat, bu anlayýþ altý günden sonra yaratýlýþýn durdu­ðu anlamýna gelir; oysa yaratýlýþ 'ol emirleriyle sürekli devam etmektedir; çünkü her þeyi, insanlarýn eylem­lerini de yaratan Allah'týr; yaratýlýþýn durmasý Allah'ýn 'yaratýcý' sýfatýnýn ortadan Kalkmasý da demek olur ki, bu Allah'da deðiþme anlamýna gelir. Bazýlarý, 'altý gün’ den muradýn, Allah'ýn bu muazzam kâinatý yaratmasý­nýn altý gün gibi çok kýsa zamanda meydana geldiðini ve dolayýsýyle Allah'ýn kudretini belirtmek olduðunu ile­ri sürmüþlerdir; ama, Allah yaratmasýný 'göz açýp kapamadan daha az' bir zamanla ifade etmektedir ki, al­tý gün buna nazaran çok uzun bir zamandýr ve aslýnda Allah'ýn kudretine sýnýr getirir. Bazýlarý, bununla gök­lerin ve yerin oluþum anýnda geçirdiði ve bugün ileri sürülen çeþitli dönemleri anlamaktadýr; ama, bu tür görüþler de birer teori olmaktan öte en ufak bir deðer taþýmaz. Bu bakýmdan, bu 'altý gün' sorununu bizim Al­lah'a havale etmemizden baþka bir çýkar yol yoktur. Bu­nu ancak peygamberler ve Allah'ýn bildirdiði 'seçilmiþ’ kullarý bilebilirler.

'Yerde rýzklarýn dört günde takdir ediliþiyle' ilgili de çok rivayetler vardýr ki, burada bunlarý da sýralamak istemiyoruz.

Kur'an'da ayrýca 'Allah'ýn günleri'nden sözedilir:

 “Ýman edenlere de: Allah'ýn günlerini ummayanlarý "baðýþlasýnlar ki, bir toplumu kazandýklanyla cezalandýrsýn (Casiye: 14).”

“Andolsun, Musa'yý, kavmini karanlýklardan nura çýkar ve onlara Allah'ýn günlerini hatýrlat diye ayet­lerimizle gönderdik. Þüphesiz, bunda çok sabreden ve þükreden herkes için ayetler vardýr (Ýbrahim: 5).” Allah'ýn günleri'ni en güzel ifade eden bir diðer ayet de þudur:

“Eðer size bir yara dokundu ise, o topluluða da onun gibi bir yara dokunmuþtu. O günler, biz onla­rý insanlar arasýnda döndürür dururuz; Allah iman edenleri bilsin ve sizden þehidler edinsin diye. Al­lah zalimleri sevmez” (A, îmran: 140).”

 Ýnsan yeryüzünde bir imtihana tabî tutulmaktadýr. Ýman edenlerin ortaya çýkmasý, Allah'ýn þehidler edin­mesi, iyinin kötüden, temizin kirliden ayrýlmasý için Al­lah çok çeþitli biçimlerde insaný imtihan eder; aslýnda, hayatýn bütünü bir imtihandýr. Ama, “muhakkak onlar, her yýl bir veya iki kez sýnanýyorlar” ayetinde ifade olun­duðu gibi, imtihanýn çok keskinleþtiði ve adeta 'kesin olarak baþarý veya baþarýsýzlýk' noktasýna geldiði, de­yiþ yerindeyse 'sýnýf geçme'yi belirleyecek imtihanlarýn yapýldýðý dönemler vardýr. Ýþte, bu dönemler, bu dönem­lere damgasýný vuran olaylar Allah'ýn günleridir. Bu günleri Allah öyle dolaþtýrýr ki, insan farkýna varamazsa imtihaný baþaramaz ve 'sýnýfta kalýr'; bazýlarý baþa­rýr ve bir üst sýnýfa geçer, ama imtihan ölünceye ka­dar bitmez. Üst sýnýftakiler daha net imtihanlardan ge­çirilirken, kalanlar tevbe edip, yeniden imtihana çekil­mek isterlerse, yeniden bu günleri yaþarlar. Ýþte, Bedir Savaþý, Fil Olayý, Uhut Savaþý hep bu günlerdendi ve bu günler zaman zaman tekrarlanmaktadýr. (Ýhtimal ki; içinde yaþadýðýmýz bu günlerin içinde de böylesi günler vardýr ve geçmiþ zamanlara oranla çoktur. Çün­kü, zaman ilerledikçe olaylarýn hýzý ve yoðunluðu ar­tar. Bu öyle bir artýþtýr ki, Kýyamet'e doðru zirvesine çýkar. Madem ki biz Ahir Zaman'ý yaþýyoruz ve Kýya­met'e çok yakýn bir noktadayýz; öyleyse bu zamanda Al­lah'ýn günleri çok daha sýk tekrarlanmakta ve karþýmý­za çýkmaktadýr.)

Gerçek yevm olan anýn hareketi saniyeleri, saniyeler dakikalarý, dakikalar saatleri., meydana getirir. Ký­yamet de bu saatlerden bir saattir ve yine, saatin emri de göz kýrpmasý kadar ve daha yakýndýr (Nahl: 77); bu yüzden ona Kýyamet Günü adý da verilir ve bu Gün'ün bizim günlerimizle olan miktarýný yine Allah bilir; bel­ki bin, belki ellibin yýl. (Fasl Günü, Cem'a Günü, Vaîd Günü, Telak Günü, Feth Günü gibi adlarla da anýlan, deðiþik yönleri izah edilen Kýyamet Günü'yle alâkalý olarak, Kur'an'daki ilgili ayetlere bakýlabilir.)

Kur'anda 'zaman'la ilgili olarak geçen kavramlar­dan dehr ve asr konusunda da çeþitli görüþler ileri sü­rülmüþtür. Kur'an-ý Kerim'de dehr iki yerde geçmekte­dir:

“Dediler: “Dünya hayatýndan baþka bir hayat yok­tur; ölürüz, yaþarýz, bizi dehr'den baþkasý helak etmez (Casiye: 24).”

“Anýlan bir þey deðilken, insanýn üzerinden dehr' den bir süre geçmedi mi? (Ýnsan: 1)” Dehr, Ragýp el-Ýsfahanî'nin açýklamasýna göre, kâi­natýn baþlangýcýndan sonuna kadar geçen müddettir, küllî zamandýr. [179] Yani, dehr yaratýlýþla baþlayan ve devam edip gelen süredir. Alemin ezelî oluþu konusun­da çeþitli ihtilâflar varsa da, ebedi oluþu konusunda her­halde ihtilâf yoktur. Gerçi kâinat Kýyamet'le deðiþecek­tir; ama, bu son bulma demek deðildir; bir 'kalkýþ, bir yeniden doðuþ ve diriliþ'tir. O halde, dehr Kýyamet. Günü'nü de içine alýr mý? Bu noktada, þu hadis-i þerif ko­numuza açýklýk getirecek niteliktedir: “Dehre sövmeyin, çünkü dehrin sahibi Allah'týr.” [180] Bu hadis sahihse - ki, sahih hadis kitaplarýnda geçmektedir - o zaman alemin, görünen varlýklar olarak deðil de, özü itibariyle Allah'ta ezelî olduðu fikri, kuvvet kazanmýþ olur. Müþriklerin sö­zünü ettiði dehr ise, bazý ayetlerde belirtildiði gibi, Allah'a þirk koþma, O'nu gereði gibi takdir edememe, dehr’i!, yani zamaný Allah'tan ayrý bir güç sayma þek­linde anlaþýlan bir zaman anlayýþýdýr. Bunun adý, Ýslâm terminolojisinde 'dehrîlik, tabiatperestlik', modern bi­çimiyle 'materyalizm'dir. Fakat, tüm Ýslâm dýþý inançlar gibi, bu inanç da kendi kendiyle çeliþmektedir. Çünkü, bir yandan alem ve zaman Allah'ýn Zatý olarak görülür veya, modern materyalistlerde olduðu gibi güya inkâr edilirken, bir yandan da alemin ezeliliði ve ebedîliði sa­vunulmaktadýr. Bu savunuyu 'dialektik materyalizm', cisimlerdeki dialektik çeliþkiyle açýklarken, ölümü de dialektiðin kesilmesi olarak deðerlendirmektedir. Dia­lektik kesildiðine göre, yeniden diriliþ tabiî ki söz konu­su olamaz. Ama, insanda veya. hayvanlarda kesilen dia­lektiðin, kâinatýn bütününde de kesilmeyeceðini kim garanti edebilir? Bu noktada, Ýslâm'da 'ölüm' hiç bir zaman yok oluþ deðil, sadece yeni bir hayata geçiþtir.-Ezelî ve ebedî olup, durum ve þekil deðiþtirmeyen sade­ce Allah'týr. Varlýklarýn ruhu da Allah'tandýr; o halde, Allah'tan üflenen bir ruhun, materyalistlerin anladýðý manâda ölmesi mümkün deðildir.- Öte yandan, bizzat 'dialektik', 'doðru bilgi'nin varlýðým inkâr eden bir kav­ramdýr. Dialektik çeliþki sürekli devam ettiðinden ve evrim-devrim oluþlarýna kapý açtýðýndan, bugün doðru kabul edilen bir bilgi yarýn doðru olmayabilir. O halde, materyalistlerin belli bir inançta veya görüþte ýsrar et­meleri saçmadýr. Açýktýr ki, gerek evrimcilik, gerekse dia­lektik evrim ve devrim kuramý, 19'uncu yüzyýlda Batý'nýn geliþimini, Marksizm'le ilgili olarak da, Marx'ýn ha­yal ettiði 'komün' toplumu kaçýnýlmaz bir kanun olarak sunmaya yöneliktir. Fakat, Marksistler, komün toplum­da dialektik çeliþkinin devam edip etmeyeceðini açýklayamazlar. Devam etmezse, kâinatýn sonu demektir ki, bu maddeyi sonsuz kabul etmeleriyle çeliþir; devam edeçekse, komün toplumun da deðiþmesi kaçýnýlmazdýr. Hem, madem ki, bir zaman doðru kabul edilen görüþün doðruluðu kesinlikten uzaktýr; o halde, komün toplu­mun veya dialektik materyalizm ve Marksizm'in doðru olduðunu nasýl kabul edeceðiz? Görüldüðü gibi, Ýslâm dýþý inançlar, ahlâksýzca ve arzularý doðrultusunda sür­dürdükleri hayatlarýný 'kanun'laþtýrmak için kâfirlerin ileri sürdükleri kuruntu ve zanlardan baþka bir þey de­ðildir.

Asr, lûgatta 'gündüz ve gece, gündüzün öðleden ev­velki ve sonraki zamaný, ikindi vakti', masdar olarak', haps etmek, sýkmak, sýkýp suyunu çýkarmak' anlamla­rýna gelir. Bir þeyin kendine özgü vaktine de 'asr, ýsr, usr, usur' denilir. Dilde 'mutlak zaman', ya da içinde bulunulan ve belli özellikleri bulunan yüz yýllýk süre anlamýnda da kullanýlmaktadýr. [181]

'Ve'l-Asr’ suresinde geçen 'Asr'a, çeþitli anlamlar ve­rilmiþtir. 'Ýkindi vakti, dehr, ikindi namazý' dendiði gi­bi; 'Onlardan biri “ben þarap sýkýyorum” dedi (Yusuf: 36)'; Sýkýþmýþ bulutlar (Mû'sýrat) 'dan þarýl þarýl su indirdik (Nebe': 14)” ayetlerindeki anlamýyla, 'nöbet nö­bet baþa gelen olaylarla dolu zaman ve musibetlerdir' de denilmiþtir.[182] Yine, Asr kelimesi, 'insanýn ömrü, ömür boyu kazanýlan', þeklinde de yorumlandýðý gibi, aben ikindi vaktinin Peygamberi'yim” hadis-i þerifinin ifade ettiði anlam içinde, “Ahir Zaman, Hz. Peygamber' le baþlayan ve Kýyamet'e kadar sürecek olan dönem, ve­ya sadece Hz. Peygamber'in zamaný' olarak da yorumlanmýþtýr.

Sufîler, halk kavramýný açýklarken verdiðimiz yara­týlýþ mertebeleri çerçevesinde, zamana Ceberrut Alemi'nde 'mutlak vakt, sürekli an'; Melekût Alemi'nde dehr, Berzah (geçiþ) mertebesinde asr, Þehadet Ale­mi'nde ise zaman derler.

Bu açýklamaya göre, varlýk kökleri, emr veya ruh­lar aleminin zamaný dehr olmaktadýr; yaratýlýþ süreci ise asradýr, maddî varlýklarla ilgili olan süre ise zaman adýný almaktadýr (bu zaman'ý, kelimeyi açýklamak için genel anlamda kullanýlan 'zaman'la karýþtýrmamalýyýz.).

Asr'ý, Melekût Alemi'nin Þehadet Alemi þeklinde gö­rünmesi süresiyle açýklamak, herhalde kelimenin kök anlamýna da yakýn düþmektedir. Çünkü, asr'ýn lügat an­lamý, yukarýda da belirttiðimiz gibi, 'sýkmak, sýkýp su­yunu çýkarmak, demektir. Bu bakýmdan, Kur'an-ý Ke-rim'de yaðmur yüklü bulutlara 'mû' sýrat' denilir. Ýþte, nasýl bu bulutlar yaðmur dökerlerse, Melekût Alemi'ndeki varlýk kökleri de kendilerini Þehadet Alemi'nde or­taya sererler; yine, varlýk derken yalnýzca cisimleri de­ðil, kâinattaki her þeyi, olaylarý da düþünmek gerekir. Ýþte, asr, doðanlar ölenler, galibiyetler yenilgiler, baþa gelen belâlar veya sevinçler, baþarýlar baþarýsýzlýklarla tüm olaylarýn oluþ süreci olarak alýnmalýdýr. Böylece, asr, dehr'in bir yönüyle görünme süreci olmakta, yevm ise bir birim halinde vakti belirtmektedir. (Vallahü a'lem). [183]

[176] Müfredat, 563.

[177] M. Ýkbal, a.g.e. 75.

[178] S. Ateg, a.g.e. 268-270.

[179] Müfredat, 173.

[180] Buharý' ve Müslim'in rivayeti için bk. Keþf'ul-Hafa, ll 449

[181] Hak Dini Kur'an Dili, IX, 6067.

[182] a,g.e. IX, 6069.

[183] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayýnlarý: 209-219.



radyobeyan