Yevm Dehr Asr By: meryem Date: 17 Þubat 2011, 13:49:55
Yevm-Dehr-Asr
Ýslâm'ýn 'yaratýlýþ ve zaman' anlayýþýný ifade eden kavramlarýn en önemlilerinden biri 'Yevm' ve bu kavramla ilgisi bulunan 'Asr' ve'Dehr'dir.
Esasen 'yevm' güneþin doðumuyla batýmý arasýnda geçen süredir; [176] fakat bu yevm normal olarak insanlar içindir ve yalnýzca yeryüzünün kendi çevresindeki hareketiyle ilgilidir.
Cenab-ý Allah mutlak varlýk olarak her türlü zamandan ve mekândan ötedir; zaman varlýk özlerinin hareketlerinin bir sonucu olarak yaratýlýþla birliktedir.
Bir hadis-i þerifte, “Allah vardý ve baþka bir þey yoktu buyrulurken, bir ayet-i kerimede, “Her nereye dönerseniz, O yanýnýzdadýr (Hadid: 4) ve yine bir baþka ayette de “O hergün bir. Ýþtedir” (Rahman: 29) buyrulmaktadýr. Nasýl, Allah'tan baþka hiç bir þey yoktuysa, hakk olarak yine yoktur; hesaplanamaz bir an içinde Allah sürekli olarak kâinata tecellî halindedir; yani, kâinatý, oluþlarý hep emr'e 'ol' diyerek, göz açýp yummaktan daha kýsa bir an içinde yeniden meydana getirmektedir: “Bizim iþimiz tek bir defadadýr, bir göz kýrpma gibi ya da daha kýsadýr (Kamer: 50).” Ýþte, her 'ol emriyle kâinat yeniden olmakta ve bu oluþ, bir filmin kareleri gibi hep devamlý görülmektedir. Burada þunu da hatýrlatmak gerekiyor ki, Allah için kâinatýn bütününün yaratýlmasýyla, bir zerrenin yaratýlmasý arasýnda en ufak bir fark yoktur; çünkü bir zerrenin gerçeðiyle, kâinatýn gerçeði aynýdýr; bu bakýmdan, bu durumu kavrayamayan müþrikler, Allah sivrisinek veya örümcek gibi önemsiz görülen varlýklarý örnek gösterdiði zaman bundan bir þey anlayamamakta ve “Allah bununla ne kasdetti?” diye sormaktan kendilerini alamamaktadýrlar. Oysa, bir sinekle bir fil arasýnda hiç bir fark yoktur. Buradan, Ýslâm'ýn 'niceliðe' deðil de 'niteliðe' deðer verdiði gerçeði de ortaya çýkmaktadýr. Bu yüzden, bize milyonlarca gelen, veya bizim için milyarlarca yýl süren bir olay, Allah'ýn yaratmasý için göz kýrpmaktan daha yakýn bir sürenin sürekli tekrarýyla üzerine geçen 'maddî bir örtü', insanlarýn basiretine çekilmiþ bir gaflet perdesinin sonucudur.
Ýzah etmeðe çalýþtýðýmýz gerçeði, fizik biliminin bir iki bulgusuyla anlatacak olursak, þu örneði verebiliriz: Fizik bilimine göre, insanýn kýrmýzý rengi hissediþinin sebebi, saniyede 400 milyar frekanslý bir dalga hareketinin hýzýna eþittir. Biz bu müthiþ titreþimi dýþardan duyup, saniyede 2000 frekans olarak sayabilmekteyiz. 2000 frekans, ýþýðýn hissedilmesinin nihaî sýnýrý sayýlmaktadýr. Yani, rengin hissediliþinin sebebi 400 milyar frekanslý bir hareketken, insan bunu 2000 frekansla alabilmekte ve dalganýn titreþimi insanýn alabilmesinin 200 milyon katý olmaktadýr. Bu noktada, bir saniyenin 200 milyonda birini tasavvur edeceðiz ve buradan Allah'ýn yaratmasýnýn hýzýný kavrayacaðýz ki, aslýnda bu da bir sýnýrdýr ve Allah'ýn kainatý sürekli yaratmasý sýnýrdan da uzaktýr. [177]
Ýþte, yaratýlýþla ilgili olarak yevm bölünmez ve kavranamaz bir andýr. Ýnsan için de hayat ve zaman, ya da yevm bu andan insanýn algýlayabildiði bir atýdýr ki, öncesi ve sonrasý söz konusu deðildir. [178] Yani, yevm içinde ne 'dün’ vardýr, ne 'yarýn (, ne gelecek vardýr, ne geçmiþ; yevmin, zamanýn tümü bir anýn içindedir.
Mazi hayal, manzar-ý atî henüz adem!
Bir an imiþ meali, kitab-ý vücudumun
Hal oynatýr þuurumu, bilmem nedir bu dem?
Ömrüm, þu gamgüsarým olan satr-i mürtesem
Ýslâm her zaman ana hitap eder ve anýn iþidir; bu bakýmdan, her an, her nefes müslüman olabilmek durumundayýz; çünkü, bir diðer an veya nefesi yaþayýp yaþayamayacaðýmýzý bilemiyoruz. Bu an ve zaman sorununa en güzel örnek iþte nefestir, biz nefes alýp verdiðimizi bilmeyiz ve farkýnda bile deðilizdir; sanki hep nefes alýp veriyoruz gibiyizdir ve tek tek nefesleri ayrýþtýramayýz; iþte nefesin durduðu anda hayat da durmaktadýr. Bu bakýmdan, Hz. Yusuf'un yaptýðý gibi, bütün müslümanlarýn “(Ya Rabbî!) Beni müslüman olarak öldür ve beni salihlere kat” diye dua etmesi gerekir.
Gerçekte bir an olan yevm, kâinatla ve insanlarla ilgili olarak deðiþir; dünü, bugünü ve yarýný olan bir zamana bürünür. Yine, bu noktada da belli bir yevm birimi yoktur; sözgelimi, yeryüzünün çevresindeki hareketi için bir 'gün' yevmken, güneþin çevresindeki hareketi için bir 'yýl' yevmdir. Güneþ ve diðer gezegenler için yevmin, ne olduðunu bilemiyoruz; ama, onlarýn da kendileriyle ilgili yevmleri vardýr. Yevm'in veya zamanýn izafî olduðunun bir diðer güzel örneði, Kur'an'daki, “Rabbinin yanýnda yevm, sizin saydýðýnýzdan bin yýl gibidir (Hacc: 47)”; “Emr'i gökten yere düzenler; sonra sizin saydýðýnýzdan miktarý bin yýl olan bir yevmde O’na yükselir (Secde: 5)” ve (Melekler ve ruh, miktarý etti bin yýl olan yevmde O'na yükselir (Meaiic: 4” ayetleridir. Bu ayetler, yevm'in Allah ve insanlar yanýnda ne kadar deðiþik ve zamanýn izafî olduðunu açýkladýðý gibi, insanlar için uzun ve sabredilmez gelen sürelerin aslýnda kýsa olduðunu ve insanlarýn acele etmemeleri gerektiðini .mü'minlerin umutsuzluða kapýlmamalarýnýn, kâfirlerinse þehirlerde galibiyetle dolaþmalarýnýn” sürüp gidemeyeceðini bilmelerinin zorunluluðunu ortaya kor.
Ýnsan, içinde bulunduðu izafî yevmi aþýp, yaratýlýþýn yevmine girebilir mi? Bu konuda, Kur'an'da verilen en açýk iki örnek Miraç olayýyla, Hz. Süleyman Aleyhisselâm'ýn ashabýndan, mü'min bir kulun, Saba melikesinin tahtýný yüzlerce kilometrelik, bir uzaklýktan göz açýp kapayýncaya kadar getirmesidir. Bütün gökleri seyran eyleyen Hz. Muhammed (S.A.V.), bu yolculuðuna çýkarken dokunduðu dalýn dönüþünde halâ sallanmakta olduðunu görmüþtür. Her gün yaþadýðýmýz rüya olayý da bu konuda basit bir örnek olarak karþýmýzdadýr. Ruh ve Tathir konusunda açýklayacaðýmýz gibi, insanýn varlýk özü Allah'ýn Ruh'undan üflenmiþ olan ruhtur ve ruh hiç bir zaman, maddî düzlemde geçerli olan zaman ve mekânla sýnýrlý deðildir. Yukarýda alýntýladýðýmýz “Melekler ve Ruh, miktarý elli bin yýl olan yevmde O'na yükselir (miraç eder) ayetinde de bu gerçek ortaya konulmaktadýr. Bu ayette Ruh'tan kasýt Cebrail bile olsa, melekler de zaten ruhturlar, cisim deðildirler.
Bu açýklamalardan sonra, Göklerin ve Yerin altý günde yaratýlýþý konusuna geçebiliriz. Önce, bu konudaki ayetleri yeniden verelim:
“Siz yeryüzünü iki yevmde yaratana küfrediyor ve O'na denkler mi tutuyorsunuz? O Alemlerin Rabbýdýr. Orada üstünden aðýr baskýlar yaptý ve bereketler meydana getirdi ve orada rýzklarýný dört yevm'de takdir etti; sorup isteyenler için eþit olarak. Sonra duman halindeki göðe yöneldi ve ona ve yere “isteyerek ya da istemeyerek gelin” dedi; “isteyerek geldik” dediler. Ýki yevm'de onlarý yedi gök halinde varetti ve her göðe emrini vahyetti.. (Fussýlet: 9-12).”
Ayetler birkaç anlama gelebilecek þekildedir, önce, yerin iki günde yaratýldýðý, rýzklarýn dört günde takdir edildiði, dolayýsýyle, yeryüzünün altý günde yaratýlýp, göklerle birlikte yaratmanýn sekiz gün sürdüðü gibi bir anlam ortaya çýkmaktadýr. Daha baþka ayetlerde de “gökleri ve yeri altý günde yarattýn ifadeleri, kolayca “gökleri ve altý günde yeri yarattý” þeklinde de anlaþýlabilir; ayetlerin metni böyle bir anlayýþa imkân tanýmaktadýr. Fakat, bu konuda genel kabul edilen görüþ, yerin rýzklarýnýn dört günde takdir ediliþinin içinde yerin yaratýlma günlerinin de olduðu, dolayýsýyla yerlerin dört, göklerin de iki gün olmak üzere, bütün yaratýlýþýn altý gün sürdüðü þeklindedir. Özelikle Ehl-i Ki-tap'tan, çoðunlukla da Ahd-i Atik'ten gelen rivayetlerde yaratmaya Pazar günü baþlandýðý, Cumartesi günü de Allah'ýn - haþa - dinlendiði ifade olunmaktadýr. Bu yanlýþtýr, gerçi Allah Yahudüer'e Cumartesi günü çalýþmayý haram etmiþtir ama, bunu önce Yahudiler kendilerine haram saymýþlar, Allah da yaptýklarýna ceza olarak haram kýlmýþtýr.
Altý günün bildiðimiz günlerden olmadýðý açýktýr; çünkü, o zaman böyle bir gün yoktu, bizim bildiðimiz günler yaratýlýþtan sonra, yeryüzünün kendi çevresinde dönmeðe baþlamasýyla birlikte ortaya çýkmýþtýr. Bu altý günü, bazý müfessirîer altý vakit olarak yorumlamýþlardýr ve belki de bu altý gün onbinlerce yýl etmektedir. Fakat, bu anlayýþ altý günden sonra yaratýlýþýn durduðu anlamýna gelir; oysa yaratýlýþ 'ol emirleriyle sürekli devam etmektedir; çünkü her þeyi, insanlarýn eylemlerini de yaratan Allah'týr; yaratýlýþýn durmasý Allah'ýn 'yaratýcý' sýfatýnýn ortadan Kalkmasý da demek olur ki, bu Allah'da deðiþme anlamýna gelir. Bazýlarý, 'altý gün’ den muradýn, Allah'ýn bu muazzam kâinatý yaratmasýnýn altý gün gibi çok kýsa zamanda meydana geldiðini ve dolayýsýyle Allah'ýn kudretini belirtmek olduðunu ileri sürmüþlerdir; ama, Allah yaratmasýný 'göz açýp kapamadan daha az' bir zamanla ifade etmektedir ki, altý gün buna nazaran çok uzun bir zamandýr ve aslýnda Allah'ýn kudretine sýnýr getirir. Bazýlarý, bununla göklerin ve yerin oluþum anýnda geçirdiði ve bugün ileri sürülen çeþitli dönemleri anlamaktadýr; ama, bu tür görüþler de birer teori olmaktan öte en ufak bir deðer taþýmaz. Bu bakýmdan, bu 'altý gün' sorununu bizim Allah'a havale etmemizden baþka bir çýkar yol yoktur. Bunu ancak peygamberler ve Allah'ýn bildirdiði 'seçilmiþ’ kullarý bilebilirler.
'Yerde rýzklarýn dört günde takdir ediliþiyle' ilgili de çok rivayetler vardýr ki, burada bunlarý da sýralamak istemiyoruz.
Kur'an'da ayrýca 'Allah'ýn günleri'nden sözedilir:
“Ýman edenlere de: Allah'ýn günlerini ummayanlarý "baðýþlasýnlar ki, bir toplumu kazandýklanyla cezalandýrsýn (Casiye: 14).”
“Andolsun, Musa'yý, kavmini karanlýklardan nura çýkar ve onlara Allah'ýn günlerini hatýrlat diye ayetlerimizle gönderdik. Þüphesiz, bunda çok sabreden ve þükreden herkes için ayetler vardýr (Ýbrahim: 5).” Allah'ýn günleri'ni en güzel ifade eden bir diðer ayet de þudur:
“Eðer size bir yara dokundu ise, o topluluða da onun gibi bir yara dokunmuþtu. O günler, biz onlarý insanlar arasýnda döndürür dururuz; Allah iman edenleri bilsin ve sizden þehidler edinsin diye. Allah zalimleri sevmez” (A, îmran: 140).”
Ýnsan yeryüzünde bir imtihana tabî tutulmaktadýr. Ýman edenlerin ortaya çýkmasý, Allah'ýn þehidler edinmesi, iyinin kötüden, temizin kirliden ayrýlmasý için Allah çok çeþitli biçimlerde insaný imtihan eder; aslýnda, hayatýn bütünü bir imtihandýr. Ama, “muhakkak onlar, her yýl bir veya iki kez sýnanýyorlar” ayetinde ifade olunduðu gibi, imtihanýn çok keskinleþtiði ve adeta 'kesin olarak baþarý veya baþarýsýzlýk' noktasýna geldiði, deyiþ yerindeyse 'sýnýf geçme'yi belirleyecek imtihanlarýn yapýldýðý dönemler vardýr. Ýþte, bu dönemler, bu dönemlere damgasýný vuran olaylar Allah'ýn günleridir. Bu günleri Allah öyle dolaþtýrýr ki, insan farkýna varamazsa imtihaný baþaramaz ve 'sýnýfta kalýr'; bazýlarý baþarýr ve bir üst sýnýfa geçer, ama imtihan ölünceye kadar bitmez. Üst sýnýftakiler daha net imtihanlardan geçirilirken, kalanlar tevbe edip, yeniden imtihana çekilmek isterlerse, yeniden bu günleri yaþarlar. Ýþte, Bedir Savaþý, Fil Olayý, Uhut Savaþý hep bu günlerdendi ve bu günler zaman zaman tekrarlanmaktadýr. (Ýhtimal ki; içinde yaþadýðýmýz bu günlerin içinde de böylesi günler vardýr ve geçmiþ zamanlara oranla çoktur. Çünkü, zaman ilerledikçe olaylarýn hýzý ve yoðunluðu artar. Bu öyle bir artýþtýr ki, Kýyamet'e doðru zirvesine çýkar. Madem ki biz Ahir Zaman'ý yaþýyoruz ve Kýyamet'e çok yakýn bir noktadayýz; öyleyse bu zamanda Allah'ýn günleri çok daha sýk tekrarlanmakta ve karþýmýza çýkmaktadýr.)
Gerçek yevm olan anýn hareketi saniyeleri, saniyeler dakikalarý, dakikalar saatleri., meydana getirir. Kýyamet de bu saatlerden bir saattir ve yine, saatin emri de göz kýrpmasý kadar ve daha yakýndýr (Nahl: 77); bu yüzden ona Kýyamet Günü adý da verilir ve bu Gün'ün bizim günlerimizle olan miktarýný yine Allah bilir; belki bin, belki ellibin yýl. (Fasl Günü, Cem'a Günü, Vaîd Günü, Telak Günü, Feth Günü gibi adlarla da anýlan, deðiþik yönleri izah edilen Kýyamet Günü'yle alâkalý olarak, Kur'an'daki ilgili ayetlere bakýlabilir.)
Kur'anda 'zaman'la ilgili olarak geçen kavramlardan dehr ve asr konusunda da çeþitli görüþler ileri sürülmüþtür. Kur'an-ý Kerim'de dehr iki yerde geçmektedir:
“Dediler: “Dünya hayatýndan baþka bir hayat yoktur; ölürüz, yaþarýz, bizi dehr'den baþkasý helak etmez (Casiye: 24).”
“Anýlan bir þey deðilken, insanýn üzerinden dehr' den bir süre geçmedi mi? (Ýnsan: 1)” Dehr, Ragýp el-Ýsfahanî'nin açýklamasýna göre, kâinatýn baþlangýcýndan sonuna kadar geçen müddettir, küllî zamandýr. [179] Yani, dehr yaratýlýþla baþlayan ve devam edip gelen süredir. Alemin ezelî oluþu konusunda çeþitli ihtilâflar varsa da, ebedi oluþu konusunda herhalde ihtilâf yoktur. Gerçi kâinat Kýyamet'le deðiþecektir; ama, bu son bulma demek deðildir; bir 'kalkýþ, bir yeniden doðuþ ve diriliþ'tir. O halde, dehr Kýyamet. Günü'nü de içine alýr mý? Bu noktada, þu hadis-i þerif konumuza açýklýk getirecek niteliktedir: “Dehre sövmeyin, çünkü dehrin sahibi Allah'týr.” [180] Bu hadis sahihse - ki, sahih hadis kitaplarýnda geçmektedir - o zaman alemin, görünen varlýklar olarak deðil de, özü itibariyle Allah'ta ezelî olduðu fikri, kuvvet kazanmýþ olur. Müþriklerin sözünü ettiði dehr ise, bazý ayetlerde belirtildiði gibi, Allah'a þirk koþma, O'nu gereði gibi takdir edememe, dehr’i!, yani zamaný Allah'tan ayrý bir güç sayma þeklinde anlaþýlan bir zaman anlayýþýdýr. Bunun adý, Ýslâm terminolojisinde 'dehrîlik, tabiatperestlik', modern biçimiyle 'materyalizm'dir. Fakat, tüm Ýslâm dýþý inançlar gibi, bu inanç da kendi kendiyle çeliþmektedir. Çünkü, bir yandan alem ve zaman Allah'ýn Zatý olarak görülür veya, modern materyalistlerde olduðu gibi güya inkâr edilirken, bir yandan da alemin ezeliliði ve ebedîliði savunulmaktadýr. Bu savunuyu 'dialektik materyalizm', cisimlerdeki dialektik çeliþkiyle açýklarken, ölümü de dialektiðin kesilmesi olarak deðerlendirmektedir. Dialektik kesildiðine göre, yeniden diriliþ tabiî ki söz konusu olamaz. Ama, insanda veya. hayvanlarda kesilen dialektiðin, kâinatýn bütününde de kesilmeyeceðini kim garanti edebilir? Bu noktada, Ýslâm'da 'ölüm' hiç bir zaman yok oluþ deðil, sadece yeni bir hayata geçiþtir.-Ezelî ve ebedî olup, durum ve þekil deðiþtirmeyen sadece Allah'týr. Varlýklarýn ruhu da Allah'tandýr; o halde, Allah'tan üflenen bir ruhun, materyalistlerin anladýðý manâda ölmesi mümkün deðildir.- Öte yandan, bizzat 'dialektik', 'doðru bilgi'nin varlýðým inkâr eden bir kavramdýr. Dialektik çeliþki sürekli devam ettiðinden ve evrim-devrim oluþlarýna kapý açtýðýndan, bugün doðru kabul edilen bir bilgi yarýn doðru olmayabilir. O halde, materyalistlerin belli bir inançta veya görüþte ýsrar etmeleri saçmadýr. Açýktýr ki, gerek evrimcilik, gerekse dialektik evrim ve devrim kuramý, 19'uncu yüzyýlda Batý'nýn geliþimini, Marksizm'le ilgili olarak da, Marx'ýn hayal ettiði 'komün' toplumu kaçýnýlmaz bir kanun olarak sunmaya yöneliktir. Fakat, Marksistler, komün toplumda dialektik çeliþkinin devam edip etmeyeceðini açýklayamazlar. Devam etmezse, kâinatýn sonu demektir ki, bu maddeyi sonsuz kabul etmeleriyle çeliþir; devam edeçekse, komün toplumun da deðiþmesi kaçýnýlmazdýr. Hem, madem ki, bir zaman doðru kabul edilen görüþün doðruluðu kesinlikten uzaktýr; o halde, komün toplumun veya dialektik materyalizm ve Marksizm'in doðru olduðunu nasýl kabul edeceðiz? Görüldüðü gibi, Ýslâm dýþý inançlar, ahlâksýzca ve arzularý doðrultusunda sürdürdükleri hayatlarýný 'kanun'laþtýrmak için kâfirlerin ileri sürdükleri kuruntu ve zanlardan baþka bir þey deðildir.
Asr, lûgatta 'gündüz ve gece, gündüzün öðleden evvelki ve sonraki zamaný, ikindi vakti', masdar olarak', haps etmek, sýkmak, sýkýp suyunu çýkarmak' anlamlarýna gelir. Bir þeyin kendine özgü vaktine de 'asr, ýsr, usr, usur' denilir. Dilde 'mutlak zaman', ya da içinde bulunulan ve belli özellikleri bulunan yüz yýllýk süre anlamýnda da kullanýlmaktadýr. [181]
'Ve'l-Asr’ suresinde geçen 'Asr'a, çeþitli anlamlar verilmiþtir. 'Ýkindi vakti, dehr, ikindi namazý' dendiði gibi; 'Onlardan biri “ben þarap sýkýyorum” dedi (Yusuf: 36)'; Sýkýþmýþ bulutlar (Mû'sýrat) 'dan þarýl þarýl su indirdik (Nebe': 14)” ayetlerindeki anlamýyla, 'nöbet nöbet baþa gelen olaylarla dolu zaman ve musibetlerdir' de denilmiþtir.[182] Yine, Asr kelimesi, 'insanýn ömrü, ömür boyu kazanýlan', þeklinde de yorumlandýðý gibi, aben ikindi vaktinin Peygamberi'yim” hadis-i þerifinin ifade ettiði anlam içinde, “Ahir Zaman, Hz. Peygamber' le baþlayan ve Kýyamet'e kadar sürecek olan dönem, veya sadece Hz. Peygamber'in zamaný' olarak da yorumlanmýþtýr.
Sufîler, halk kavramýný açýklarken verdiðimiz yaratýlýþ mertebeleri çerçevesinde, zamana Ceberrut Alemi'nde 'mutlak vakt, sürekli an'; Melekût Alemi'nde dehr, Berzah (geçiþ) mertebesinde asr, Þehadet Alemi'nde ise zaman derler.
Bu açýklamaya göre, varlýk kökleri, emr veya ruhlar aleminin zamaný dehr olmaktadýr; yaratýlýþ süreci ise asradýr, maddî varlýklarla ilgili olan süre ise zaman adýný almaktadýr (bu zaman'ý, kelimeyi açýklamak için genel anlamda kullanýlan 'zaman'la karýþtýrmamalýyýz.).
Asr'ý, Melekût Alemi'nin Þehadet Alemi þeklinde görünmesi süresiyle açýklamak, herhalde kelimenin kök anlamýna da yakýn düþmektedir. Çünkü, asr'ýn lügat anlamý, yukarýda da belirttiðimiz gibi, 'sýkmak, sýkýp suyunu çýkarmak, demektir. Bu bakýmdan, Kur'an-ý Ke-rim'de yaðmur yüklü bulutlara 'mû' sýrat' denilir. Ýþte, nasýl bu bulutlar yaðmur dökerlerse, Melekût Alemi'ndeki varlýk kökleri de kendilerini Þehadet Alemi'nde ortaya sererler; yine, varlýk derken yalnýzca cisimleri deðil, kâinattaki her þeyi, olaylarý da düþünmek gerekir. Ýþte, asr, doðanlar ölenler, galibiyetler yenilgiler, baþa gelen belâlar veya sevinçler, baþarýlar baþarýsýzlýklarla tüm olaylarýn oluþ süreci olarak alýnmalýdýr. Böylece, asr, dehr'in bir yönüyle görünme süreci olmakta, yevm ise bir birim halinde vakti belirtmektedir. (Vallahü a'lem). [183]
[176] Müfredat, 563.
[177] M. Ýkbal, a.g.e. 75.
[178] S. Ateg, a.g.e. 268-270.
[179] Müfredat, 173.
[180] Buharý' ve Müslim'in rivayeti için bk. Keþf'ul-Hafa, ll 449
[181] Hak Dini Kur'an Dili, IX, 6067.
[182] a,g.e. IX, 6069.
[183] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayýnlarý: 209-219.