Heva By: meryem Date: 17 Þubat 2011, 13:10:09
Heva
'H-V-Y' fiil kökünden (hevâ) gelir; masdar þekilleri 'hüviyyen, hevyanen, heven'dir. Sözcük anlamý 'þahinin iniþi gibi hýzla süzülüp inmek, düþmek, yukarý fýrlamak, yýldýzlarýn doðuþu ve batýþý, mahvolmak, rüzgâr esmek” kabýn boþ olmasý' gibi anlamlara gelir; ayrýca, gökle yer arasýndaki þeye de denilir.
'Hüviyy' 'yüksek bir yerden aþaðý düþmek, yukardan aþaðý düþmek' demektir. Bu baðlamda Kur'an'da geçen “Ve annesi haviyedir” ayeti (Karia: 9) 'sekilet ümmüh', “annesi onu kaybetti” demektir. Yani, bu ayet “tartýlarý hafif gelenlerin annelerinin kendilerini kaybetiklerini”, annenin çocuðunun ölümüyle aðlayýp sýzlamasý gibi böylelerin de annelerinin aðlayacaklarýný, bir baþka takdirle “anasý,(varacaðý yer) 'haviye'', yani Cehennem çukuru” olan kiþilerin gerçekten kaybedenler olacaðýný bildirmektedir. [232]
Heva, 'boþ, hava dolu, sonuçsuz, deðersiz' anlamlarýna da gelir; bu baðlamda Kur'an'da “Baþlarýný dikerek koþarlar, bakýþlarý kendilerine dönmez ve yürekleri nevadýr” (Ýbrahim: 43)' buyrulur; yani “gözlerin dehþetten donup kalacaðý gün kâfirlerin yüreklerinin bomboþ olacaðý, içlerinde kayda deðer hiç bir þeyin bulunmayacaðý, nasýl dünyada 'hava' doluysa, o zaman da hava dolu olacaðý belirtilir.
Kur'an bu sözcüðü 'nefsin þehvetlere eðilimi, keyfe düþkünlük, þehvete düþkün ve 'ilim' sahibi olmadan sahibine hükmeden nefs' anlamýnda kavramlaþtýrýr. Böylesi nefs þehvet ve keyflere düþtüðü gibi, sahibini de diklemesine baþ aþaðý uçurumlara ve Cehennem çukuruna (haviyeh) düþürür. Aslýnda nefs normalde þehvet sahibi olmak durumundadýr; fakat bu þehvet 'ilm'e tabi olduðunda (bk. ilm) fýtrî bir nitelik kazanýr ve günah olmayan yararlý yönlere kanalize edilir. Sözgelimi, 'yemek-içmek' arzusu helâlinden ve normal sýnýrda kalmak üzere giderilir; karþýt cinse duyulan arzu 'nikâh'la adeta bir ibadet þekli haline getirilir. Fakat, nefs bütünüyle sýnýr tanýmaz þehvet ve arzulardan ibaret hale gelirse, o zaman sahibini saptýrýr ve dünyada Ahiret'te de felâketlere yuvarlar. Ýþte, heva kelimesi bu tür bir nefsi ifade eden özge bir kavram haline gelmiþtir. [233]
Ýþte, 'ilm'e tabî olmayan heva önce kendi sahibini saptýrýr; o insaný þaþkýna çevirir. Böyle insanlar baþkalarýný da saptýrýrlar; Kur'an'da bu insanlarýn nevalarýnýn peþinden gitmelerine 'ittiba'ül-heva” denir ve böylelerine 'tabî olunmamasý' emredilir.
Heva 'dalâlet (sapma) 'in en yakýn nedenidir. Bu nedenle hevalarýna uyanlar elbette dalâlete düþenlerdir. “Ben Allah'tan ayrý olarak çaðýrdýklarýnýza ibadet etmekten men'olundum” de; “ben sizin nevanýza uymam, o zaman dalâlete düþerim ve hidayete erenlerden olmam” de”(En'am: 56). “Allah'tan bir hidayet olmaksýzýn hev&sýna uyandan daha dalâlette kim vardýr?»(Kasas: 50).'
Ýnsanlara düþen 'heva'sýna. uyanlara deðil, 'ilm'e tabî olmaktýr. 'Ýlm'in ana kaynaðý ise 'vahy'dir; bu bakýmdan ,'vahy' ile 'heva' çatýþýr:
“Sana 'ilm'den geldikten sonra eðer onlarýn hevalarýna uyarsan, senin için Allah'tan ne bir velî, ne de bir yardýmcý olur” (Bakara: 120).
Heva ile 'üm'in bir bakýma zýdlarýndan olan 'zan' yanyanadýrlar:
“Onlar ancak zanna ve nefslerin hoþ gördüðü (heva) ne uyuyorlar” (Necm: 23).
Kur'an bu noktadan bir adým daha ileri giderek, bütünüyle hevaya. tabî olmayý, hevayý ilâh edinmek olarak deðerlendirir; yani hevalarýna uyanlar Allah'ý deðil, hevalalarýný ilâh edinmiþ olmaktadýrlar; bu durumda böylelerinin Allah'a inanma iddialarý herhangi bir deðer ifade etmemektedir:
“Gördün mü hevasýný ilâh edineni? Onun üzerine sen mi vekil olacaksýn” (Furkan: 43).
“Gördün mü hevaszný ilâh edinip, Allah'ýn bir ilm üzerinde saptýrdýðý ve kulaðý ve kalbi üzerine mühür koyup, görme gücünün üzerine de perde çektiði kimseyi? Artýk, Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Düþünüp hatýrlamaz mýsýnýz?” (Casiye: 23).'
Yukarýdaki ayetten de anlaþýlacaðý gibi, kiþi arzularýný, nefsinin tutku ve eðilimlerini, yani hevasýný tanrýlaþtýrdýðý zaman 'zann'dan kaynaklanan bir bilgi üzerinde sapýtmakta, kulaðý ve kalbi mühürlenip gerçek görme gücünü (bk. basar-basiret) yitirmektedir. Böyle kiþinin doðru yola gelmesi artýk mümkün deðildir. Kur'an çoðul olarak bu kiþilerden söz ederken 'heva' kelimesinin de çoðul þekli olan 'ehvâü' sözcüðünü kullanýr; yani, her hevasýna uyanýn hevasý ayrýdýr. Ýþte, hevalarýna uyan kiþilerin egemen olduðu bir toprak parçasýnda 'fesad'ýn (bk. fesat) yaygýnlaþmamasý mümkün deðildir; hevalar çatýþýr, bunun sonucunda 'fitne' kabarýr, 'fesat' artar, yeryüzü zulmün, haksýzlýðýn, öldürmelerin, iþkencelerin merkezi haline gelir. Bu bakýmdan, hevasýna deðil vahye uyanlarýn, hevasýndan konuþmayýp, her konuþtuðu vahy olanlarýn peþinden gitmek, ilimde rasih olanlara, uymak zorunludur. Allah Rasûlü hakkýnda “O nevadan konuþmaz, onun söylediði ancak vahyedilmiþ bir vahydir” (Necm: 3-4) buyurmaktadýr. Rasûlüllah hiç bir söz ve hareketinde hevasýna uymaz; çünkü hevaya. uymak sapmaktýr, saptýrmaktýr, ilmin dýþýnda olmaktýr; bu bakýmdan, Rasûl’ül her söz ve hareketi haktan baþka bir þey deðildir. [234][232] Müfredat, 548.
[233] Hak Dini Kur'an Dili, VI: 3820, VII, 4570.
[234] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayýnlarý: 303-306.