Rics Tezkiye Tuhr Tathir By: meryem Date: 16 Þubat 2011, 15:49:12
Rics- Tezkiye- Tuhr- Tathir
Bu çalýþmamýz boyunca Kur'an'ýn’ insan yapýsý, özellikleri ve özellikle kalbi ilgilendirip kalpte yansýyan yanlarý konusunda özenle durduðumuz gözden kaçmamýþ olsa gerektir. Ýmanýn, küfrün, bilginin, iyiliðin, kötülüðün, kýsaca insana yön veren ve insandan sadýr olan tüm etken ve fiillerin kaynaðý Kur'an'a göre kalptir. Kur’an bu konuda oldukça sembolik bir dil kullanarak, insanýn amellerinin kalbi nasýl etkilediðini ve bunun karþýlýðýnda kalbin kazandýðý durumun insanýn hayatýna nasýl yansýdýðýný çarpýcý bir biçimde ortaya kor.
Bu çalýþmanýn hacmi çerçevesinde 'ism, tuðyan, zulm' gibi açýklamaya çalýþtýðýmýz ve 'zenb, hata, isyan’ gibi yer veremediðimiz günahlar kalpte karartý meydana getirirler; eðer insan bu günahlarda ýsrar edecek olursa ruhun ýþýnlarý kalbe girmez, Vahy'in güneþ ýþýðýndan daha parlak, keskin ve nüfuz edici þualarý (beyyine) kararmýþ olan kalpte yer bulamaz. Ýþte, kalbin bu haline Kur'an 'mühürlenme' derken, kalbi örten günahlarýn oluþturduðu kirlere ve paslara da 'rics' adýný verir.
Rics sözcük anlamý itibariyle 'ters, pislik' demektir. 'Racülün rics' 'pis adam', 'ricalün ercas' 'pis-kirlý adamlar' anlamýndadýr. Rics kalbi bir 'ters' tabakasý gibi örten pisliklerin yanýsýra, kendisi pis ve kirli olan þeylere de denir:[336]
“Ya da, domuz eti ki, o rics’tir”(En'am: 145).
“Ey iman edenler! Þarap, kumar, dikili taþlar, þans oklarý Þeytan'ýn amelinden birer ries'tir..”(Maide: 90). .
Domuz eti gibi maddî ve manevî yönden rics olan þeylerin yanýsýra, iþledikleri ameller ve inançlarý da rics olduðundan, kâfirler ve münafýklar rics'in kendisi haline gelirler. Çünkü, insanýn gerçek benliði ve zahirini kuþatan batýný kalpte olduðundan, kalbini rics'in kapladýðý insanlar da bütünüyle rics olma noktasýna gelmiþlerdir; bu bakýmdan, batýnlarýnýn yansýmasý olan zahirleri de rics olur. Nitekim, münafýklarýn amelleri birer rics olduðu gibi, þirk koþmak bir rics olduðu gibi, þirk koþanlar, münafýk ve kâfirlerin kendileri de ricstir. Bu nedenle, onlarýn 'temiz-mutahher’ olan Kur'an gibi þeylere, hattâ mutahher insanlarýn isimlerine el sürüp dokunmalarý ve mescid gibi mutahher olan yerlere girmeleri yasaktýr:
...Artýk rics putlardan kaçýnýn ve yalan - iftira sözden kaçýnýn” (Hacc: 30).
“Allah'ýn izni olmadýkça hiç kimse için inanma’ yoktur ve akletmeyenlerin üzerinde rics var eder” (Yunus: 100).
“Onlara katýldýðýnýzda kendilerini býrakasýnýz diye sizin için Allah'a yemin edecekler; býrakýn onlarý. Onlar ricstir; kazandýklarýnýn karþýlýðý olarak varacaklarý yer Cehennem'dir” (Tevbe: 95).
“Ne zaman bir sure indirilse, içlerinden “bu hanginizin imanýný artýrdý?” diyen olur. Ýman edenlerin imanýný artýrmýþtýr, onlar müjdelerler. Kalplerinde hastalýk bulunanlarsa, onlarýn neþterine rics katmýþtýr ve kâfir olarak ölmüþlerdir” (Tevbe: 125).
“Allah iman etmeyenlerin üstünde iþte böyle rics var eder” (En'am: 125).
Tezkiye (Ze-Kâ' fiilinden gelir bu fiilin anlamý 'arttý, fazlalaþtý' demektir. Ürün bereketlenip çoðaldýðýnda 'zekâ'z-zer'u' denilir. 'Zekkâ’ 'arttýrdý, zekâtýný verdi, fazlalaþtýrdý' demektir. 'Zekkâ' fiili ayný zamanda 'temizledi, arýttý, pakladý' anlamlarýna da gelir. Zekât,
“Allah'ýn hakkýndan fakire çýkarýp vererek, hem malý temizleme, hem kalbi mal sevgisinden arýtma, hem de malýn bereketlenmesini ummadýr.” [337] Çünkü, Allah bir iyiliðe en azýndan on iyilik vereceðini va'd etmiþ, Allah yolunda infak edenlerin durumunu “her baþaðýnda yüz dane olmak üzere yedi baþak veren bir tohumun” durumuna benzetmiþtir (Bakara: 261).” Allah'ýn her emir veya yasaðýnda olduðu gibi zekât-infak konusunda da insan yine ne yapýyorsa kendi yararýna ve kendisi için yapmaktadýr.
Allah insaný yarattýðý zaman ona gitmesi gereken yolu göstermiþ, hangi yollarýn eðri hangisinin doðru olduðunu ve doðru yolda nasýl gidileceðini açýkça belirtmiþtir; ayrýca insana her iki yola da gidebilme imkan ve yetisi tanýnmýþ, takva'ya da fücur'a da uymasý iradesine býrakýlmýþtýr. Eðer' insan nefsine üham edilen fücura girmez, nefsinin üzerindeki takva perdesini yýrtýp atmaz ve fücuru temizlerse (tezkiye) kurtulmuþ demektir:
“(Andolsun) nefse ve onu düzenleyene; ona fücurunu da takvasýný da ilham etti; onu tezkiye eden muhakkak kurtuldu; onu kirletip örtense muhakkak kaybetti” (Þems: 7-10).
Tezkiye-i nefs, onu her türlü kirden, küfr, cehalet, kötü duygular, yanlýþ itikadlar ve fücur gibi edepsizlik ve kötü ahlâktan uzak tutma, bunlardan koruma ve ilim, irfan, hayýrlý ameler ve güzel huy gibi takva hasletleriyle nefsi terbiye edip, hayýr ve bereket yayacak, iyiliði artýracak hale gelmektir. Yani, tezkiye nefsi sýrf temizlemek, arýndýrmak deðil, ayný zamanda ricsden korumak, sonra da onu hayýr, bereket ve birr (bk. birr) yayan, hayrý sürekli artýran bir mertebeye çýkarmaktýr. Tezkiye-i nefs'in bu iki olumlu anlamý dýþýnda bir de olumsuz ve yerilen anlamý vardýr ki, insanýn kendisini övmesi, kötülüklerden uzak ve hayrý çoðaltýcý görmesi, nefsi tebrie etmesi (temize çýkarmasý) dýr:
“Nefslerinizi tezkiye etmeyin (temize çýkarmayýn); O korunaný daha iyi bilir”(Necm: 32).
Yukarýda belirttiðimiz olumlu anlamda tezkiye olunmuþ nefslere 'nefs-i zekiyye' denilir:
Ýnsaný tezkiye eden öncelikle Allah'týr; fail-i mutlak O'dur, yaratýcý ve yol gösterici O'dur, tezkiye için gerekli yollar gösteren O'dur:
“Nefslerini tezkiye edenleri görmedin mi? Oysa Allah dilediðini tezkiye eder, onlara kýl kadar zulmedümez” (Nisa: 49).
Allah'ýn tezkiyesine bir bakýma aracý ve elçi olmasý bakýmýndan Rasûlüllah da nefsleri tezkiye eder:
“Allah, aralarýnda kendilerinden onlara ayetlerini okuyan, onlarý tezkiye eden ve onlara Kitabý ve Hikmet'i öðreten bir rasûl göndererek mü'minlere lûtufta bulundu..” (A. îmran: 164).
Tezkiye bir yönüyle de alet olarak ibadetlerle olur:
“Mallarýndan sadaka al ki, onunla kendilerini tathir edesin ve tezkiye edesin” (Tevbe: 103).
Allah'ýn seçtiði bazý kullar doðuþlarýndan itibaren 'zekiyy', yani temiz ve hayýrlarý artýrýcýdýrlar; gerçi, mükellef çaðýna gelmemiþ çocuklar da zekiyy kabul edilirler:
“Ey Yahya, Kitab'ý kuvvetle tut; ve ona sabiyyken hüküm verdik; katýmýzdan bir þefkat ve zekât da (temizlik de); günahlardan korunan (ol) du” (Meryem: 12-13).
“Kitab'da Meryem'i de an.. Ruhumuzu ona gönderdik.. “Ben” dedi, “sadece Rabbimin elçisiyim; sana zekiyy bir erkek çocuðu hadiye edeyim diye” (Meryem: 16-17, 19).
“...Bir can karþýlýðý olmadan zekiyy bir caný öldürdün ha?.. Diledik ki, Rabbleri kendilerine onun yerine zekât yönünden ondan daha hayýrlý ve rahmet-merhamet yönünden daha yakýnýný versin” Kehf: 74, 81).[338]
Allah'ýn seçtiði Hz. Yahya ve Hz. Ýsa gibi kullarýn zekiyy oluþu hüküm, hikmet ve ilimle birleþirken ve ömürleri boyunca devam ederken, her çocukta kuþkusuz böyle bir durum yoktur.
‘Ta-He-Ra' veya 'Ta-Hü-Ra' 'temizlendi', 'taherat'il-mer'etü' 'kadýn (hayýzdan) temizlendi' demektir. 'Tuhr, taharet’ 'temizlik', 'tahhera/tathir’ 'temizleme', 'tetahhe-rartetahhür' 'temizlenme' anlamýnadýr. 'Tahûr’ 'temiz' anlamýnda îsim olmasýnýn yanýsýra “gökten tahur su indirdi' ayetindeki gibi sýfat da olur, 'Tahir' temizleyici olmamakla beraber temiz' ve hem temiz hem de temizleyici su örneðinde olduðu gibi 'temiz ve temizleyici' anlamlarýna gelir.
Cünüplükten temizlenme eylemi için 'tuhr' kelimesinin türevlerinden 'ittihar (cünüp olduðunuzda, ittýhar edin(temizlenin) (Maide: 6) kullanýlýrken, kadýnlarýn hayýz halinden temizlenmesi için hem 'tuhr/tahüra', hem de 'tetahhür/tetahhera’ kullanýlýr (Bakara: 222). Abdest de gusl de bir temizlenme eylemidir ve Allah bunlarla insanlarý tathir etmek diler (Maide: 6).[339]
'Tuhr' veya 'tetahhür’ öncelikle manevî-kalbî temizlenmeyi ifade eder. Rics konusunda da belirttiðimiz gibi, çok çeþitli günahlar insanýn kalbini kirletir; iþte bu kirlerden temizlenmek tuhr veya tetahhür dür; þu kadar ki, aslýnda maddî bir eylemi ifade eden 'ðusl’ ve benzeri ameller tuhr'un, taharet'in gerekliliklerindendir. Fýkýh ilminde hertürlü maddî kirden temizlenmeðe de taharet denilir; fakat, temelde taharet maddî kirlerden de temizlenme ve Allah'ýn yasakladýðý günahlardan kaçýnýp emirleri yerine getirme yoluyla bir temizlenmeyi ifade eder. Nitekim, Allah mü'minleri 'tetahhür’ edenler ve tetahhürû sevenler olarak nitelerken (Tevbe: 108), Kendisi'nin de 'mütetahhir(temizlenen) ler'i sevdiðini belirtmektedir (Bakara: 222).
Allah emir ve yasaklarýyla bütün mü'minleri tathir etmek diler(Maide: 6); sözgelimi, bir veya iki kez boþanýp iddet sürelerini dolduran kadýnlarýn yeniden eski kocalarýna dönmelerine engel olmamayý, baþka erkeklere vermekten daha temiz (ethar) sayar; yine Peygamber'le gizli konuþmadan önce sadaka vermeyi de ethar kabul eder (bu hüküm bir sonraki ayetle neshediliyor (Mücadele: 12, 13); Peygamber'in Evi'ne izinsiz girmemenin, davetsiz yemeðe gitmeyip, yemekten sonra da fazla oturarak söze dalmamanýn, zevcelerinden istenilen þeyin perde arkasýndan istenmesinin 'kalpler için ethar' olduðunu ifade eder(,Ahzab: 53). Allah'ýn münafýklarýn kalplerini tathir etmek dilemediði (Maide: 41) ayeti de, yukarýdaki ayet gibi tuhr, taharet'in kalple ilgili olduðunu ortaya koymaktadýr. Allah'ýn gökten indirdiði su hem maddî kirleri gidericidir, hem de manevî temizlenmenin araçlarýndandýr; bu bakýmdan, Allah bu suyu mü'minleri tathir etmek için indirir; bu su ayný zamanda vahy ve rahmet-i Ýlâhî'dir de. Çünkü, Allah bununla mü'minleri tathir eder, ayaklarýný pekiþtirir, Þeytan'ýn içlerine býraktýðý kötü düþünceleri siler ve kalplerini birbirine baðlar (Enfal: 11).
Yukarýda da belirttiðimiz gibi, Allah diniyle ona inanan insanlarý tathir etmek diler; fakat bu iman edenlerin amelleriyle gerçekleþir. Ýþte, Allah'ýn tathirine mazhar olmak isteyenler iradeleriyle Allah'ýn Yolu'nda giderek tetahhür'e çalýþýrlar, böyleleri mütetahhir (temizlenen) dir. Öte yandan, Allah kullarý içinden bazýlarýný Kendi tevfikiyle, aynen tezkiyede olduðu gibi tathir eder, içlerinden her türlü ricsi giderir ve onlarý tertemiz (pak) yapar. Sözgelimi, Allah Hz. Meryem'i tathir etmiþ, onu seçmiþ, paklamýþ(A. Ýmran: 42) ve yine pak bir kelimesi olan Ýsa'yý ona ilka etmiþtir. Böylece, Allah Ýsa'yý kâfirlerin de gerek eziyet, gerek hakkýndaki kötü itikat gibi her türlü ricsinden temizlemiþ, tathir etmiþtir (A. Ýmran: 55). Öte yandan, Kur'an “yükseltilmiþ, mutahher ve mükerrem suhuflardadýr” (Abese: 13-14); Kur'an’ýn kabý gibi kendi de bütünüyle mutahher (Allah tarafýndan temizlenmiþidir.. Aynen mutahher bir kelime olan Ýsa'nýn yine mutahher Meryem'e ilka edilmesi gibi, Kur'an da “kerim ve birr elçiler” aracýlýðýyla (Abese: 15-16) mutahher olan Hz. Peygamber'e vahyolunmuþtur. Deyiþ yerindeyse, Vahy veya Kur'an içinde hiç bir leke ve kirin bulunmadýðý bir 'su' gibidir; bu 'su'nun yine kirlenmeden insanlara aktarýlmasý ve bu aktarýmýn yine kirlenmeden devam etmesi için, aynen kendisi gibi mutahher, lekesiz kaplar gerekir. Ancak bu kaplardýr ki, bu suyu alýr ve hiç bulandýrmadan baþkalarýna aktarýr. Bu yüzdendir ki, Allah “ona ancak - mutahher - olanlar el sürebilir” buyurur (Vakýa: 79). Ancak mutahher olanlardýr ki, ona el sürer, onu aktarýr, ona kanallýk yapar, onun tüm hakikatlerine ve marifetine erebilir. Tam mutahher olmayanlar onu bulandýrýr, bulanýk anlar ve bulandýrdýklarý þekilde aktarýrlar. Mutahher Alah'ýn bütünüyle tathir ettiðidir, bu tathir de bütünüyle ricstendir:
“Allah sizden ancak ricsz gidermek ve sizi tam bir tathirte tathir etmek diliyor ey Ehl-i Beyt” (Ahzab: 33).
Kur'an'a mutahher bir kalple kanal olmanýn yanýsýra, taharet'in. gereði olan abdest veya ðuslü almamýþ olanlar da Kur'an'a dokunamazlar; yani mutahher olanlara pisken el sürülemez.
Ayný þekilde, mü'minlere Cennet'te va'd edilen kadýnlar da bütünüyle mutahherdirler; her türlü dünyevî-maddî-manevî kirden arýndýrýlmýþlardýr (Bakara: 25). Hz. Ýbrahim'e Beyt'ullah'ý tathir etmesi, yani Þirk'in her türlü kirinden arýndýrýlmasý emrolunmuþtur (Bakara: 125, Hacç: 26). Tathir edilmiþ(mutahher) Beyt'in Ehli de mutahher olmak gerektir; bu bakýmdan, tathir edilmiþ Ehl-i Beyt-i düþünürken, Hz. Peygamber'in ev halkýndan çok, mutahher Beyt'in (Beytullah ve Beyt-i Rasûl'ün mutahher ehli'ni düþünmek gerekir; aksi halde Hz. Peygamber'in damadý ve amca oðlu olan Hz. Ali Ehl-i Beyt'in içine girmemek gerekir; oysa tüm alimlerin ittifak ettiði ve sahih olduðu üzere Ehl-i Beyt'ten-dir. Selman-ý Farisî'nin de 'hükmî' olarak Beyt'in Ehl'ine dahil olunmasý bu sebeptendir. Mutahher Ýbrahim'in tathir ettiði Beyt'in Ehl'i Ýbrahim'in Ehl'inden gelenler içindedir(Al-i Ýbrahim). [340]
[336] Müfredat, 188.
[337] a.g.e. 213, Hak Dini Kur'an Dili, Vlir, 5560.
[338] Müfredat, 214.
[339] a g.e. 307-8.
[340] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayýnlarý: 453-461.