Kuranda Ýnsan Psikolojisi
Pages: 1
Takva By: meryem Date: 16 Þubat 2011, 13:01:38
Takva

 'Ve-Ka' fiilinden gelir; 've-ka' 'korundu, kendini zararlý ve eziyet veren þeylerden sakýndý' demektir. [382]

“Onlardan   “Rabbimiz,  bize dünyada hasene  ver, Ahiret'te de hasene ver ve bizi ateþ azabýndan koru{'vikaye et)”diyen vardýr” (Bakara: 201).

“Onlar için dünya hayatýnda azap vardýr ve Ahiret azabý daha zordur; onlarý Allah'tan koruyacak da (vâk) yoktur” (Ra'd: 34).

“.Kim nefsinin cimriliðinden korunursa, iþte onlar felaha erenlerdir” (Haþr: 9).

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ehlinizi ateþten koruyun” (Tahrim: 6).

Takva nefsi korktuðu þeyden korumaktýr. Kavram olarak, nefsi günahlardan korumak demektir; bu ise haramý terkle olur, haramý terk de en azýndan þüp­heli þeyleri býrakmakla tam gerçekleþebilir. Hadis-i þe­riflerde “Halâl belli, haram da bellidir; fakat bu Ýkisi arasýnda þüpheli þeyler vardýr; bu nedenle þüphelerden korunan dinini ve ýrzýný temiz tutmuþ olur. Þüphelere düþen harama da düþer; nasýl koruluðun kenarýnda koyun otlatan çobanýn koyunlarýnýn her an koruluða gir­me ihtimali varsa. Haberiniz olsun ki, her melikin ko­rusu vardýr, Allah'ýn korusu da haramlardýr” [383] buyurulmuþtur. Kur'an 'hududullah'tan söz eder ki, iþte bu Allah'ýn içinde kalýnmasýný emrettiði korusunun sý­nýrlarýdýr. Mü'minlere sürekli olarak “Allah'ýn sýnýrlarý­ný aþmayýn' deðil, 'Allah'ýn sýnýrlarýna yaklaþmayýn' di­ye emredilir. Yaklaþýldýðýnda sýnýrlarýn aþýlmasý her za­man mümkündür. Ýþte, bu þekilde Allah'ýn çizdiði sý­nýrlarý aþma korkusuyla bu sýnýrlara yaklaþmamak, nefsi bu sahada korumak ve sýnýra yaklaþtýrmamak takva'dýr.

Fücur'un 'örtüyü yýrtmak' anlamýna geldiðini be­lirtmiþtik: iþte Takva fücur'un zýddý olarak bir örtü, bir elbisedir; “Ve, Takva elbisesi, iþte o hayýrlýdýr” (A'raf: 26). Allah insana hem facir, hem de muttaki olma yolunu göstermiþ ve onu bir iki yol arasýnda serbest býrakmýþtýr. Takva elbisesini giyen kendini bu elbiseye zarar verecek her þeyden korur; insanýn dý­þýndan giydiði elbise gibi bu elbise ayný zamanda ziy­net, ayný zamanda her türlü etkiden koruyucudur.. Bu elbise yalnýzca dýþ elbisesi olmakla kalmaz, içe giyilen parçalarý da vardýr. Ýslâm bu elbiseye talip olmakla baþlar. Takva öncelikle 'korunma' anlamýna geldiðin­den, korunmaya zarar verecek þeylerden korkmak ve çekinmek de bu kavramýn içine girmiþtir. Ýþte, kiþi ön­ce kendinde geleceði, yaptýklarý ve azap konusunda bir korku duyar, bu korku onu bir yerlere sýðýnmaya zor­lar; bu takvama ilk mertebesidir. Sýðýnýlan yer salt bir dört duvar arasý deðildir.. Tehlikenin gelebilmesi için çatý, pencere, kapý açýklýklarý ve daha baþka yarýklar da bulunabilir. Bütün buralarý da örtmeðe çalýþmak, elbiseyi daha bir kalýnlaþtýrýp vücudun her yanýna sar­mak Takvanýn, ikinci mertebesidir. Bütün bunlardan sonra, sýðýnýlan binanýn veya giyilen elbisenin herhan­gi bir yanýndan en ufak bîr zarar görmemesi, kendinde bir delik bile açýlmamasý için çalýþmak da (çünkü, açý­lan delik her zaman büyüme istidadýndadýr) Takvanýn nihaî mertebesidir. Þu halde, Takva bir sýðýnaða sýðýn­mak, her türlü tehlikelerden korunmak için bir elbise giymek anlamýna geldiði gibi, bu sýðmak veya elbiseyi korumak, onun üzerinde titremek ve dýþtan gelebile­cek her türlü tehlikeler karþýsýnda uyanýk bulunmak anlamýna da gelir. Takvanýn bu üç derecesi Kur'an'da açýklanmýþtýr:

“...Ýttika edip iman ettikleri ve salih ameller iþ­ledikleri, sonra ittika edip iman ettikleri, sonra ittika edip..”(Maide: 93).

Birinci derecedeki takva bütün rasûllerin tebliðle­rinin ilk baþlangýcýný oluþturur. Gerek Nuh, gerek Hud, gerekse Salih, Þuayb ve Lût (a) kavimlerine “ittika et­mez misiniz? Ben muhakkak emin bir rasûlüm” diye­rek tebliðe baþlamýþlar ve bu baþlangýç bir bakýma çe­þitli mertebeleriyle tebliðlerinin özetini deoluþturmuþtur. “Ýttika etmez misiniz? Muhakkak ben emin bir rasûlüm, Allah'tan ittika edin ve bana itaat edin” (Þuara: 106, 124, 142, 161, 177).

Oruç, kýsas, Allah'ýn ayetleri ve vaîd vs. Takva mer­diveninin basamaklarýdýr. Takvayý korumak, bu sýðý­nak veya elbiseye hiç bir zarar vermemek için ateþten, Ahiret gününün þiddetinden, Allah'tan, azabýndan kor­ku ve çekinme içinde olmak da Takva'nýn anlamý için­dedir; bu duruma ittika denilir (Bakara: 183, 24, 179, 123, 194, 196, 203, 223, Taha: 113)...).

Her insan belli bir derecede Allah'ýn korumasý al­týndadýr, bu Rahman ve Rabb oluþun sonucudur. Þu kadar ki, Allah adil bir Rabb olarak azabýndan korun­maya çalýþmayanlarý azabýndan uzak tutacak deðildir.

Ýþte, azaptan korunma, Allah'ýn cezalandýrmasýndan tit­reme kulun görevidir.. Bunun için de ne gerekiyorsa yapmak, yukarýda açýklandýðý gibi Allah'ýn emir ve yasaklarýndan oluþan sýnýrlarýný aþmak þöyle dursun, onlara yaklaþmamak ve bu konuda elden geldiðince dikkatli olmak gerekir. Ýþte, müslüman olarak ölebil­mek buna baðlýdýr; bu da Allah'tan ittika etmek nasýl gerekiyorsa öyle ittika etmektir (A. Ýmran: 102). Bu da kuþkusuz istidat, kabiliyet ölçüsündedir; mükellefiye­tin sýnýrlarý dahilindedir. Kur'an bunu “Allah'tan isti­dadýnýz ölçüsünde ittika edin” diye açýklar (Teðabün: 16).                                         

Özet olarak, insanýn kendisini Allah'ýn korumasýna býrakmasý, bu nedenle de Ahiret'te zarar verecek gü­nahlardan çekinip sevaplara koþmasý takva'dýr. Bu bir­kaç derecedir. Ýlk derecesinde 'Kelimet'ül-Takva olarak Tevhid'e sarýlma, Þirk'ten uzaklaþma; ikinci derecede ise kalbini Allah'tan sakýnarak farzlarý yerine getirme, üçüncü derecede ise kalbini Allah'tan baþka her þey­den uzak tutma, bütün varlýðýyla Allah'a yönelmedir. Ayette belirtilen Allah'tan ittika'nýn gerektirdiði takva budur.

Allah'tan hakkýyla ittika edebilmek ve müslüman olarak ölebilmek için öncelikle Allah'ýn Ýpi'ne toptan yapýþarak Tevhid üzerinde birleþmek ve her türlü tefri­ka ve ihtilâftan kaçýnmak gerekir. Hacc'ýn farz oluþu da bu þekilde toplanmanýn araç ve maksatlarýndan bi­ridir. Bu nedenle, önce kalplerin Tevhid'i, sonra da ta­biî olarak davranýþlarýn Tevhid'i (Tevhid-i Ef'al) Hakk Din'in temelini oluþturur. “Ben kendi baþýma dinimi imanýmý koruyabilirim” demek tehlikelidir. Kendi ba­þýna kalanýn yoldaþý çoðunlukla Þeytan olur ve böyle bir kiþinin imanla gidebilmesi þüpheli olur. Cemaatin bölünmemesi, iman ve amelde birleþenlerin Allah'ýn ipiyle birbirlerine kopmamacasýna baðlanmalarý ge­reklidir. Bu baðý koparan Millet'i Ýslâm'dan çýkar. Hz. Ýsa bile “Benim Allah'a (gidiþte) yardýmcýlarým kimler­dir?” diye yardýmcý aramýþtýr. Her mü'min Hakk'ýn bir tecellisine mazhardýr. Hakk'ýn tecellisi de bu tecellile­rin toplanýp hakikiyi oluþturmasýyla mümkün olur. Bu bakýmdan, bütün mü'minler tek bir kelime üzerinde ayný davranýþ biçimine girmedikçe, Tevhid-i amelîye ulaþamadýkça, takvaya, ulaþmak da güçleþir. Bu yüz­den Kur'an:

“Ey iman edenler! Allah'tan O'na karþý takva'nýn gerektirdiði þekilde ittika edin ve ancak miislümanlar olarak can verin. Toptan Allah'ýn îpi'ne sarýlýn ve ayrýlýða düþmeyin” (A. Ýmran: 102-103) diye emretmektedir. [384]

Ýslâm bütün hayatý" kuþatýcý ve kâinatý, yaratýlýþý; insaný, kýsaca her þeyi yerli yerine koyucu bir dindir; bütün varlýklar Ýslâm üzere olup, insandan istenen de müslüman olmasýdýr. Müslüman olmanýn gereklilikleri içinde Kelime-i Tevhid üzerinde birleþip bir 'bünyan-ý marsus' oluþturarak tüm insanlýðý Hakk Din'e çaðýr­mak da vardýr. Bu da kuþkusuz belli bir güce eriþmeyi, bugünkü deyimle bir sistem kurmayý gerektirir. Bu sis­temi kurmanýn kendine özgü bir takým yöntemleri var­dýr. Ýþte, mü'minler kâfirlerle mücadelelerinde zaman zaman çok büyük iþkencelere maruz kalabilecekleri gi­bi, gerek kendilerini ve gerekse kendilerinden de önem­lisi Ýslâm'ý ve Ýslâm toplumunu tehlikeye düþürecek bir takým durumlarla karþýlaþabilirler. Sözgelimi, Ýslâm toplumunda önemli yeri bulunan bir kiþi düþman eline düþebilir; bundan inkâr istendiði gibi bir takým surlar da istenir. Ýþte, böylesi durumlarda, kiþinin kendisini ve kendisinden çok dinini ve müslümanlarý korumasý için bazý þeyleri zahiren saklamasý belki bir ruhsattan öte bir görevdir. Bu görev bazen bir ömrü bile kapsaya­bilir. Ýþte, bu saklamanýn, gizlemenin, gerektiðinde dil­le tersini söylemenin, hattâ kendinden istenen inkârda bulunmanýn ve gerekirse kendini hiç açýða vurmama­nýn adý takýyye'dir. Takýyye, Takva'nýn gereklilikierindendir. Çünkü, Takva kiþinin kendisini azaptan, gü­nahlardan korumasý olduðu gibi yukarýda belirttiðimiz üzere Ýslâm toplumunu ve Ýslâm'ý korumayý da içine alýr, Ýslâm toplumu içinde belli bir bütünlüðe erer. Takýyye de Takva gibi korunma olup, Takvanýn kapsamý dahilindedir. Kur'an'da takýyye'nin özellikle “Mü'min­ler mü'minleri býrakýp da kâfirleri veli edinmesin; kim bunu yaparsa Allah'tan hiç bir þey üzerinde deðildir, ancak onlardan takýyye yapmanýz müstesna..” (A. Ým­ran: 28) þeklinde velayetle ilgili olarak gelmesi olduk­ça anlamlý olup, bunun basit bir kiþisel korunma ara­cýndan çok Ýslâm'ý ve Ýslâm toplumunu korumaya yö­nelik olduðunu ortaya koymaktadýr. Kur'an bu konu­da önemli bir þart ileri sürmektedir ki, o da 'kalbin imanla dopdolu olmasý ve göðsün küfre açýlmamasýdýr” (Nahl: 106).

Bu noktada önemli bir gerçeði belirtmek istiyo­ruz. Hz. Ýbrahim'in kavminin putlarýný kýrmak için bay­ram kutlamasýna katýlmamak amacýyla kavminin yap­týðý gibi 'yýldýzlara bakýp, adeta onlardan haber alýrcasýna “ben hastayým” demesini (Saffat: 88-89), Hz. Yu­suf'un kardeþini yanýnda alýkoymak için diðer kardeþ­lerini bile bile hýrsýzlýkla suçlamasýný adeta bir yalancý­lýk gibi deðerlendirip, özellikle Hz. Muhammed(S.A.V-)' in üstünlüðünü bu noktada, yeni bazý peygamberler ya­lan söylerken onun hiç yalan söylemediði gerçeðiyle de açýklamak gibi sakîm bir yola girenler olmuþtur. Oysa, ne Hz. Ýbrahim yalan söylemiþ, ne de Hz. Yusuf yalan söylemiþtir. Onlarýn yaptýklarý Hakk veya hakkýn ortaya çýkmasý adýnýa birer taktyye'den ibarettir. [385] Ýþ­te, takýyye gerektiðinde bir ruhsat olmaktan bir görev olmaya çýkar.[386] Bunun da Ýslâmî mücadele içinde önem­li bir yeri olduðu hiç bir zaman unutulmamalýdýr. [387]


[382] Müfredat, 530.

[383] a.y.; Hak Dini Kur'an Dili, VI, 4480.   (Hadis,  Buharý gibi Kütûb-ü Sitte muh ad d isleri tarafýndan rivayet edilmiþtir.)

[384] Hak Dini Kur'an Dili, II,  1153-4.

[385] a.g.e. I, 184, II,  1074.

[386] Usul-i Kafi,  III,  2234.

[387] Ali Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, Beyan Yayýnlarý: 512-518.



radyobeyan