Mesnevi-i Nuriye
Pages: 1
3. Ders By: hafiza aise Date: 11 Þubat 2011, 13:35:51
Üçüncü ders

(1)

Ey gururlu, maðrur gafil! Sana ne olmuþ ki, Müslümanlarý ecanib tarzýnda hayat-ý dünyeviyeye davet edersin? O hayat, uyku içinde bir lû'b ve hevâ içinde bir lehivden baþka birþey deðildir.

Hem ne oluyorsun ki, keyiflerine kâfi gelen helâl ve tayyibat dariesinden huruca teþvik ederek, dinin ihmaline veya dinin bazý þeairinin terkine sebebiyet veriyorsun? Ve muharremat ve habisat dairesinde duhule teþcî ediyorsun?

Ey müvesvis! Bilir misin, misalin neye benzer? O derece belâhet kesbetmiþ bir sarhoþa benzer ki, arslaný attan, daraðacýný salýncaktan, cerahatli yarayý kýrmýzý gülden fark etmez.

Hem öyle zannettiði halde, mürþid vaziyetini alýr, muslih tavrýný takýnýr, müthiþ bir vaziyete düþmüþ biçare bir adama ders verir. Bazý müzahrafatý ve aldatýcý hevesatý ve bazý lehviyatý irae etmekle o biçare adamý baþtan çýkarmak ister. Çare-i necat taharrî etmez.

Ýþte o adam, þöyle bir vaziyettedir: Arkasýnda, her an ona hücuma müheyyâ bir arslan duruyor. Önünde, bir daraðacý dikilmiþ onu bekliyor. Sað tarafýnda, derin bir yara açýlmýþ. Sol cânibinde, müz'iç bir çýban, cerahat akýttýrýyor. Þu vaziyetle beraber, mühim bir sefere sevk ediliyor. Þu adam ise, bu müvesvisin tamamen zýddý olan bir hayýrhah zâtýn irþadýyla iki ilâcý elde etmiþ. Eðer güzelce istimal etse, o iki cerahat, iki adet râyihalý gül olur.

Hem o mübarek zatýn iþaretiyle iki týlsým bulmuþ, kalb ve lisanýna takmýþ. Eðer güzelce istimal etse, o müthiþ arslan, musahhar bir ata döner ve ona biner, bir Kerîm-i Rahîmin ziyafetine gider. O daraðacýnýn ipi dahi, seyir ve tenezzühe âlet ve salýncak olur.

Halbuki, þeytan, onu sarhoþ etmek ister. O müthiþ vaziyette iken, þeytan-ý insî o adama der ki: "Býrak bu týlsýmlarý, at bu ilâçlarý, gel keyf edelim. Beraber oynayalým. Þu lezaiz ve güzel suretlerden istifade edelim, ömrümüzü hoþ geçirelim."

Diðer mübarek zat kendine diyor ki: "Ey çare-i necatý bulmuþ musibetzede adam! Þu boþboðaza de ki: Ýlâçlarýn hýfzý ve týlsýmlarýn muhafazasý lâzým. Kerîm-i Rahîmin müsaade ettiði daire-i meþrua keyfime kâfi, lezzet-i hayatýma vâfidir. Hem hakikî lezzet ve saadet þu daire haricinde mümkün deðildir.

"Hem de ki: Bu ölüm arslanýný öldürmek ve firak ve zevali izale etmek ve acz ve fakr yaralarýný beþerden kaldýrmak çaresini bulmuþsan, yani dünyayý Cennete ve arz-ý fâniyeyi arz-ý bakiyeye tebdil ve acz-ý mutlak-ý beþeriyi bir iktidar-ý mutlakaya tahvil ve nihayetsiz fakr-ý beþeriyi bir gýna-yý mutlakaya kalb etmek çaresi varsa, söyle dinleyelim. Yoksa çare-i necatýný býrakýp sana aldanacak, senin gibi bir sarhoþ lazým ki, gülmeyi aðlamaktan, bekayý fenadan, derdi dermandan, hevâyý hüdâdan fark ve temyiz etmez olsun. Ben ise, o mübarek zatýn sözünü dinlerim.
(2) der, týlsým ve ilâçlarý hýfzederim ve hýrz-ý can ederim."

Eðer þu temsilin sýrrýný anlayýp hakikatin suretini görmek istersen, dinle:

Þu dalâlet-âlûd ve sefahetperver medeniyetin þakirtleri ve idlâl edici sakîm felsefenin talebeleri, acip ihrasat ve pek garip tefer'unlukla sarhoþ olmuþlar. Sonra gelip, desiselerle, Müslümanlarý, ecnebîlerin âdâtýna davet ve terk-i þeair-i Ýslâmiyeye teþvik ediyorlar. Halbuki, her þeairde nur-u Ýslâma bir þuur ve bir iþ'ar vardýr.

Kur'ân-ý Hakîmin tilmizleri ise, bunlara mukabele edip derler ki: "Ey dalâlete dalmýþ gafiller! Dünyadan mevti, insandan acz ve fakrý kaldýrmak çaresi varsa, dinden ve dinin þeairlerinden istiðna edebilirsiniz. Yoksa susunuz! Zira, ölüm, acz, zeval, fakr, sefer gibi âyât-ý tekviniye, yüksek sadalarýyla, dinin lüzumuna ve þeairin iltizamýna davet ediyorlar.
(3) (4)  âyetlerini kýraat ediyorlar. Ve beþerin baþýnda dört-beþ cihette, herbiri birer melek-i ra'd gibi naralarýyla beþeri ikaz edip Kur'ân'a davet ederlerken, sizin vesveseleriniz bunlara nisbeten sivrisinek sadasý gibi kalýr."

Evet, hakikat-bîn göz sahibi böyle mukabele eder. Der ki: "Arkama bakýyorum, görüyorum ki, ecel arslaný arkamda duruyor. Daima beni tehdit ediyor. Eðer iman kulaðýyla Kur'ân sadasýný dinlesem, o arslan güzel bir ata, o firak ise buraka dönerler. Beni rahmet-i Rahmân'a vusule ve Seyyid-i Kerîmimin huzuruna îsâle vasýta olurlar. Yoksa, yýrtýcý birer canavar ve beni bütün sevdiklerimden ebedî firakla tefrik edici birer esed hükmünde kalýrlar.

Sonra önüme bakýyorum, görüyorum ki: Gece-gündüz dönmesinden, fena ve zevalin âlâtý sallanýyor.

Hem o fusul ve usurun emvacýndan firaklar ve helâketten zevaller temevvüc ediyor. Þu âletler, beni ve hem bütün sevdiklerimi mahvetmek için dikilmiþ bir daraðacý görünüyor. Eðer sem-i îkan ile irþad-ý Kur'ânîyi dinlesem, o müthiþ âletler, salýncak ve merakibe ve seyir ve tenezzühe dönerler ki, dünya denizinde, zaman selinde, hayal ve akl-ý beþer onlara biner. Cenab-ý Kadîr-i Zülcelâlin tecelliyat-ý þuunat-ý san'atýný müþahede ederler.

Evet, Kur'ân gösterir ki, þu mevcudat-ý seyyale, Hâlýk-ý Zülcelâlin esmâ-i hüsnâsýnýn aynalarý ve kalem-i kudretinin elvah-ý mütehavvilesidir. Bunlarýn tahvilinden, teceddüd-ü san'at-ý Rabbaniye ve cilve-i cemal-i mücerred-i esmâ-i Ýlâhî müþahede edilir. Merâyânýn tebeddülünde, cemal-i esmâ tazelenir.

Sonra sað tarafýma bakýyorum, görüyorum ki: Nihayetsiz bir fakr ve hadsiz bir ihtiyaçtan dehþetli bir çýban duruyor. Zira, en âciz bir hayvandan daha âciz ve bütün hayvanattan daha fakir olduðum halde, dünya kadar ihtiyacatým var. Ýktidarým ise, bir serçe kuþunun faaliyetinden çok aþaðýdýr. Eðer Kur'ân-ý Kerîmin þifa-i kâfisine itimat ederek tedavi etsem, o elîm müz'iç fakr, rahmetin ziyafetinden gelen leziz bir þevke ve semeratýndan gelen lâtif bir iþtaha döner. Þu acz ve fakrýn lezzeti, istiðna ve kuvvetten gelen lezzetin fevkinde bir lezzet verir. Yoksa o fakr, gayet müz'iç elemli zillet ve tezellüle vasýta bir yara olarak kalýr.

Sonra sol tarafýma bakýyorum, görüyorum ki: Nihayetsiz bir acz ve o hadsiz aczden neþet eden derin bir yaram var ki, o mutlak aczimle, kalb ve ruhumun ve aklýmýn cihetinden hadsiz darbeler bana vurulabilir. Þu elem ise, lezzet-i hayat-ý dünyeviyeyi cidden izale eder. Eðer teslimiyetle Kur'ân-ý Kerîmin dersini dinlesem, o aczim, bir tezkereye döner. Beni, sýrr-ý tevekkülle, öyle bir Kadîr-i Mutlaka istinada davet eder. Ve öyle bir nokta-i istinadý buldurur ki, o noktada bütün a'dâdan emn ü emâný temin eder. Evet, emr-i kün feyekûn'e mâlik ve bütün eþya ona musahhar ve hâdim olan bir Sultan-ý Cihana acz tezkeresiyle istinad eden adam, ne gibi þeyden perva eder? Yoksa müthiþ aczimle, merhametsiz ve hadsiz düþmanlar içinde pek çok ýztýrap çekmeye mecbur kalacaðým.

Hem halime bakýyorum, görüyorum ki: Ben misafirim; uzun bir sefere sevk ediliyorum. Yolum kabir, berzah ve haþir üstünden geçip ebedü'l-âbâda kadar gider. O karanlýk yolda, zâd ile ziya ister. Halbuki, Kur'ân haricinde hiçbir akýl ve hikmet ve hiçbir ilim ve felsefe, o yolun zulümatýný izale edecek bir nur ve o uzun sefere zâd olacak bir rýzk vermiyor. Ancak onu ýþýklandýracak yalnýz þems-i Kur'ân'dan iktibas edilen ziyadýr. Ve o sefere zâd olacak yalnýz hazine-i Rahmân'dýr. Ve delâlet-i Kur'ân ile ahzedilen gýdadýr.

Ey gafil ve sarhoþ! Eðer bu mecburî seferden beni halâs edecek bir çare bulmuþsan, söyle. Fakat bulduðun çare kàtiüttariklik olmasýn. Çünkü inkâr ve dalâlet, ancak kabrin aðzýnda zulümat-ý adem-âbâdda sukutu kabul demek olduðundan, þu kàtiüttariklik çok defa uzun seferden daha müthiþ ve daha korkunçtur. Madem çaresi yok, öyleyse sus! Tâ Kur'ân-ý Hakim dediðini desin_

Acaba, bu beþ müthiþ azap kapýlarýný Kur'ân-ý Hakîmin beþ saadet kapýsýna tahvilinden neþ'et eden lezzet ve saadet-i mâneviyeye mukabil gelecek, dünyada bir lezzet ve saadet var mýdýr? Meselâ, firak-ý ebediye kapýsýnýn visal-i hakikiye kapýsýna inkýlâbý, her lezzetin fevkindedir.

Ýþte kitab-ý âlemin bu âyât-ý hamsesinin herbiri, herbir beþerin baþýnda bu hakikatleri okuyor.

Ýþte bu beþ hatibin yüksek ikazlarýný dinleyen, nasýl sana tabi olacaktýr ve sözüne uyacaktýr?

Evet, ey gururlu ve maðrur adam! Senin meþrebini ihtiyar edecek öyle bir sarhoþ lâzým ki, ya þarâb-ý siyaset veya hýrs-ý þöhret veya rikkat-i cinsiye veya  zýndýka-i felsefe veya sefahet-i medeniyet veya gurur ve enaniyet veya derd-i maiþet gibi müskirat-ý mâneviyeyle zarar ve nef'ini fark etmeyecek derecede sarhoþ olsun. Halbuki, insanýn baþýna inen müthiþ darbeler ve beliyyat ve beþerin yüzünü tokatlayan þu ehvâl ve musibât elbette þu sekri, beþerden kaçýrýp, beþerin aklýný baþýna toplattýracaktýr.

Ey fasýk ve sefih! Deme ki, "Ben de firenk gibi olacaðým." Dikkat et, sen firenk gibi olamazsýn. Zira, bir firenk, Peygamberimizi (a.s.m.) kabul etmezse de Ýsa (a.s.) ve Musa (a.s.) ve sair enbiyalarý bir derece kabul edebilir. Ruhunda, maâliyâta medar kendince bir esas kalabilir. Fakat, sen, Peygamber-i Âhirzamanýn (a.s.m.) derslerini terk ettiðin dakikada, senin ruhunda nihayetsiz bir tahribat, bir boþluk, bir karanlýk peyda olacaktýr ki, hiçbir kemalât ve ahvâl-i âliyeye ve mes'udiyete yer kalmayacaktýr-meðer insaniyetini söndüresin ve zaman-ý halle mukayyet sýrf bir hayvan olasýn ve hayvan gibi bir muvakkat muzahraf lezzeti göresin! Halbuki, insan, müstakbelin ehvâli ve mâzinin ahzaný ile giriftar olmuþtur. Bu ikisi, onu pek ciddî düþündürür. Baþýný mütemadiyen döverler. Ýnsaný bu havf ve hüzünden kurtarýcý tek bir medetkâr var; o da Kur'ân-ý Azîmüþþandýr.

Eðer bütün hayvanattan daha þakî, daha zelil, daha ahmak kalmamak istersen, sükût et. Ýmanýn kulaðýyla, Kur'ân'ýn beþaretini ve þu ilânlarýný dinle:

(5)

Üçüncü dersin zeyli

Ey Said-i kasýr, âciz ve fakir! Bilmelisin ki, senin mahiyet-i nefsinde nihayetsiz bir kusur, nihayetsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr, nihayetsiz bir ihtiyaç, nihayetsiz âmâl derc edilmiþ. Cenab-ý Fâtýr-ý Hakîm, nasýl ki açlýk ve susuzluðu midene vermiþ, tâ ihsanatýný ve lezaiz-i nimetini tanýyasýn. Onun gibi, seni kusur ve fakr ve ihtiyaçtan terkip etmiþ, tâ mirsad-ý kusurunla Fâtýr-ý Zülcelâlin, seradikat-ý cemal ve kemaline; ve mikyas-ý fakrýnla, derecat-ý gýna ve rahmetine; ve mizan-ý aczinle, meratib-i iktidar ve kibriyasýna; ve fihriste-i ihtiyacatýn tenevvüü ile envâ-ý niam ve ihsanatýna bakabilesin ve tanýyasýn ve vazife-i hilkatini eda edesin.

Bundan bil ki, gaye-i fýtratýn, ubudiyettir. Ve ubudiyet odur ki, sen, Fâtýr-ý Zülcelâlin dergâh-ý rahmetinde Estaðfirullah ve Subhanallah ile kusurunu ve Hasbünallah ve Elhamdü lillâh ile fakrýný, ve Allahu ekber ve ile ve istimdatla aczini ilân etmek ve âyine-i ubudiyetinle cemal-i rububiyetini izhar etmektir.



1 "Sakýn dünya hayatý sizi aldatmasýn. O çok aldatýcý þeytan da Allah'ýn azâbýný unutturup sadece affýna güvendirerek sizi isyana sürüklemesin." Lokman Sûresi, 31:33.

2 "Allah bize yeter; O ne güzel vekildir." Âl-i Ýmrân Sûresi, 3:173.

3 "Kur'ân okunduðu zaman onu dinleyin." A'râf Sûresi, 7:204.

4 "Sakýn dünya hayatý sizi aldatmasýn." Lokman Sûresi, 31:33.

5  "Bilin ki, Allah'ýn dostlarý için ne bir korku vardýr, ne de onlar mahzun olular. Onlar îmân eden ve Allah'ýn emir ve yasaklarýna karþý gelmekten sakýnan takvâ ehlidir. Dünya hayatýnda da, âhirette de onlar için müjde vardýr. Allah'ýn sözlerinde deðiþiklik olmaz. En büyük kurtuluþ iþte budur." Yûnus Sûresi, 10:62-64.


radyobeyan