Kuranda Ýnsan Psikolojisi
Pages: 1
Genel Olarak Zaman By: meryem Date: 09 Þubat 2011, 14:42:47
GENEL OLARAK ZAMAN

Çeþitli Din Ve Zihniyetlere Göre Zaman

 Zaman, gündelik yaþamda çok sýk kullanýlýp anlaþýldýðý zan­nedilen, mahiyeti bakýmýndan asýrlardýr insan zihnini meþgul eden, fakat insanýn bir türlü anlayýp anlatamadýðý; varlýðýný, varlýðýnda bulabildiði; yok oluþunu da varlýðýnda hissettiði bir kavramdýr. Akýl için zamanýn anlamýný kavramak oldukça zordur. Aslî metafizik gö­rüþ açýsýndan zamaný tarif etmek çok müþkildir [3]. Zamanýn tek ve yegâne tanýmýný yapmak imkânsýzdýr. Bu ise hiçbir tanýma kesin gözüyle bakýlamayacaðýný gösterir [4]. Zamanýn referans noktasý koz­molojidir. Günümüzde bilim, diðer sahalarda olduðu kadar, koz­moloji konusunda kesin ve net konuþamamaktadýr. Bilim, koz­molojik verileri yorumlarken, bunlarýn ardýndaki olaylarý ya da ana etkenleri tek ve isabetli bir þekilde açýklamaya gücünün yetmediðini itiraf etmektedir. Ayný veriyi, birçok þekilde açýklama im­kâný vardýr. Bu açýklamalar epistemolojik deðerlendirmelere, ön yargýlara, moda akýmlara ya da metafizik yöneliþlere dayanmak­tadýr [5]. Bütün bunlar, zaman hakkýndaki bilgilere, yeterince güveni­lemeyeceðini göstermektedir.

Zamanýn ne olduðu sorusu, çok sorulmuþ, ancak onun, tat­min edici bir cevabý bulunamamýþtýr [6]. Zamaný bildiðini iddia edenler, kendisine sorulduðunda, onu tarif etmede zorlanmýþtýr [7]. Za­man meselesini titizlikle ele alanlar, bütün teorileri incelediklerini, buna raðmen bir sonuca ulaþamadýklar mý, yani zamanýn gerçek niteliðini gösteren herhangi bir þey bulamadýklarýný belirtmekte­dirler [8]. Zamanýn mahiyetini izahta hiçbir teþebbüsün nihaî olamayacaðý þeklindeki açiklamalar da [9] iþin ne kadar girift olduðunu an­latmaktadýr. Konu ile ilgili araþtýrmalar, âfâkî sayýldýðý için, bu ka­naat olumlu karþýlanmamýþ, objektif bir görüþle yola çýkýldýðýnda, zamanýn gerçek niteliðinin kýsmen anlaþýlabileceði itiraf edilmiþtir. Þu halde böyle bir itiraf, zamanýn tam manasýyla anlaþýlmamýþ ol­duðunu göstermektedir. Dolayýsýyla zaman hakkýnda yapýlan ta­nýmlara tam ve kesin gözüyle bakmak, oldukça zordur. Kesin ol­mamakla  birlikte  yapýlan tanýmlar,  söz  konusu  kavramýn  an­laþýlmasýnda önemli bir rol oynamaktadýr. Lafýzlar deðiþse de her dilin zaman kavramýný ifade ederken kullandýðý kelimeler, kavram hakkýnda zengin bir bilgi ve birikimi beraberinde taþýmaktadýr.

Zaman, Arapça bir kelimedir. Zaman veya zemen, vaktin azý­na veya çoðuna verilen, asr ve dehr anlamýnda kullanýlan bir isimdir. Ancak zaman, belli bir müddeti; dehr ise dünyanýn ömrü­nün tamamýný ifade eder. Ayrýca zaman, olayýn adý ile de anýlarak onun vukuu anýný ifade eder. Hurma zamaný, meyve zamaný gib [10]. Buna göre olayýn süresi, zamanýn ölçeði; olayýn adý da zamanýn adý olmaktadýr. Arap dilinde zaman "mazi, hal ve istikbal gibi za­mana mukarin oluþ beyan eden sigalar" anlamýna da gelir [11].

Osmanlýca'da dehr, devir, müddet, mevsim, meta'; Fransýz­ca'da temps, Almanca'da zeit, ingilizce'de time, Ýtalyanca'da tem­po, Farsça'da hengâm gibi kelimeler, zaman anlamýnda kullanýlýr [12]. Dünya kelimesi de zaman anlamýnda kullanýlmaktadýr [13]. Hançerlioðlu'na göre zaman, tüm varlýklarýn, birbirinin yerini ala­rak sýralandýðý sonsuz süredir [14]. Dünya, baht, talih, devran gibi ke­limelerin de zaman kavramýný ifade ettiði görülmektedir [15]. Antik çað Yunanlýlarýnýn khronos, Lâtinlerin tempus diye adlandýrdýðý zaman; oluþ. gelip geçiþ, deðiþme ve süreklilik biçimi, dönüþü ol­mayan bir doðrultuda birbiri ardýndan gitme manalarýný taþýr [16].

Ebu'l-'Alâ' el-Ma'arrî (449/1057), zamanýn, gök cisimlerinin hareketi olduðu þeklindeki tarifin, hatalý olduðunu söylemektedir. Nitekim dilcilerden Sîbeveyh'in (299/911), zamaný, gece ve gün­düzün geçmesi diye tarif ediþinide bu hatalý tarife örnek olarak verdikten sonra, zamanýn en küçük parçasýnýn, idrak edilecek þey­lerin tamamýný kuþattýðýna açýklýk getirmektedir [17]. Kelâmcýlara göre zaman: bilinmeyen bir yenilenenin, bilinen bir yenilenen ile öl­çülmesidir. Gece ve gündüz ile ayýn, ay ile senenin, sene ile ömür ve dehrin ölçülmesi [18] bunun ampirik realitesidir. Jeolojik olarak yer kabuðunun oluþum devreleri yani birinci zaman, ikinci zaman ve mûsikîde vuruþla belli edilen ölçü bölümü, bize zamaný anlat­maktadýr. Zaman öldürme, zamandaþlýk, zamansýz, zamana göre ücret [19], iþ günü [20] gibi kelimeler, zamansýz bir þeyler yapýlama­yacaðýný göstermektedir. Yapýlan tanýmlardan herhangi birinin, za­man kavramýný tam olarak açýkladýðý söylenemez. Ancak, zaman kavramýna ait taným ve kelimelerden her biri, bu kavramýn içeri­ðinde bulunan manalardan az veya çok bir bölümünü anlatmaktadýr. Ayrýca farklý tanýmlar, bu kavramýn, çok zengin manalar içerdiðini de ortaya koymaktadýr. Þu halde zamanýn gerçekliði ve tanýmýyla ilgili bu teorileri bir tarafa býrakarak, þu sorulara cevap aranmalýdýr. Zamanýn dýþ dünyada bir varlýðý var mýdýr, eðer yoksa zaman sadece zihinde mi vardýr, genel olarak dinlerin ve insanlýðýn zamana bakýþý nedir, mutlak bir zaman var mýdýr, yoksa zaman rölatif midir, Allah tan baþka zamansýz bîr varlýktan söz edebilir mi­yiz, varlýk ve zamanýn birbirine önceliði var mýdýr? Zamanýn kö­keni, kýdemi, mahiyeti sonlu ve sonsuz oluþu, zamanýn durdurul­masý, ýþýk hýzýnýn aþýlmasý bu konudaki tartýþmalarýn temelini oluþ­turmaktadýr.

Mitolojide zaman, "efsane tarafýndan anlatýlan hakikatin or­taya çýkmasýndan önce olamayacaðýndan ötürü, baþka bir zaman tarafýndan öncelenemeyecek, aniden fýþkýrmasý anlamýnda kökenseldir" [21] diye açýklanmýþtýr. Burada ifade edilen zaman, açýlýmý ile bize kozmolojik zamaný verecek olan zaman olarak deðerlendirile­bilir. Bu fýþkýrmadan önce bir zaman yoktur. Bu anlamda kozmo­lojik zamanýn kökeni, burada ifade edilen kökensel zaman olabilir. Ancak bu fýþkýrma, zamansýzlýk olarak deðerlendirilmektedir [22].

Teogani ve kozmogoni [23] hakkýndaki düþünceler "ebedî þimdi"ye iþaret eden Sanskiritce gibi bazý dillerdeki peri hikâyelerinin baþladýðý "vardýr" ifadesi, Ýbranice'deki zaman anlamýnda kullaný­lan "olam", Yunan dilindeki "aion" kelimeleri, Farsça konuþan her çocuðun çok iyi bildiði "bir varmýþ bir yokmuþ Allah'tan baþka kimse yokmuþ" cümlesinde, hikâyenin baþladýðý "ebedî þimdi", tüm metafizik anlamýný kapsayan kökensel zamana iþaret eder. Zamanýn baþlangýcý, aslý, zaman içinde yaþanýlan tüm olaylar, bu "bir varmýþ bîr yokmuþ"a aittir. Bir baþka husus ise, hem metafizi­ðe hem de zamanýn yok edemediði mit ve sembollere ait "hiçbir zaman" ve "tüm zamanlar"ifadelerinin anlatmak istediði mana, bu "bir zamanlar"ýn içindedir. Bunlar her þeyin kendisinden doðduðu "ebedî an"ýn deðiþmezliðini paylaþýrlar [24]. Fýtrîler/Primitifs de ise baþlangýçlarýn zamaný, onlarýn hayatýný her yönden kuþatýr. Ebedî zaman hâkimiyeti Allah'a kulluk duygusunu geliþtirir [25]. Ýþte bu duygu, üzüntüyü yok ederek insaný sevinç ve mutluluk atmosfe­rine taþýr. Bu ise insaný ebedileþtirdiðinden, zamaný kýsaltýr [26]. Din­sel bayramlarýn amacý, primitifs bir olayýn tekrarý ile hedeflenen kökensel zamaný ve o zamandaki mutluluðu yakalamaktýr [27]. Zira zaman akýþýnýn çok yavaþ olduðu yorumu yapýlan altýn çað insaný için, zamanýn deðiþim fonksiyonu yoktur. Bu çaðda kiþiler büyü­seler ve ölseler de, yaþadýklarý dünya cennet gibi bir süreklilik için­de bulunuyor görünür ki, bu durumda kozmosun geçici devirlerle yenilenmiþ olduðuna inanýlmaktadýr. Ancak zaman, yenilenemez bir tarzý tarafýndan etkilenmemiþtir.

Ýlk insana göre kozmosla tarih özdeþti. Kum saatinde olduðu gibi kum aktýkça, hem üst bölümde, hem de aradaki kanaldan aþaðýya düþen kum tanecikleri ile alt bölümdeki þekil deðiþmeye baþlar. Böylece zaman yeni bir anlam kazanýr [28]. Kuzey Amerika yerlilerine ait dillerin birçoðunda, dünya kelimesi ayný zamanda yýl anlamýnda kullanýlmaktadýr. Dinlerin bir çoðunda, önemli rol oynayan yeni yýl, yaratýlýþýn ilk günüyle çakýþmaktadýr. Bunun için bir yýlýn bitiminde "dünya geçti" denilmektedir. Her yeni yýlda, ev­renin yaratýlýþý taklit edilmekte, dünya yeniden yaratýlmakta, bu yapýlýrken zaman da yaratýlmakta, ona yeniden baþlanarak dirilti­lip yaratma ve yaratýlýþ baþlangýcýyla bütünleþmektedir [29]. Kökensel kutsal zamana özlem, dinsel bir özlemdir. Çünkü o zamanda, dünya Tanrýnýn elinden çýktýðý þekliyle taptazedir. O dünyada ya­þamak, cennette yaþamaya eþ deðerdir. Mitolojide "Ýn illo tempore" terimi ile anlatýlmak istenen þey, "devrevî geri dönüþleri büyük ölçekte açýklayan, baþlangýçlarýn mükemmelliðine duyulan özlem olmaktadýr". Bu özlemle, sözü edilen mükemmelliðin yeniden elde edildiðine inanýlýr. Dýþ dünyada bir çok neslin geçmesine karþýlýk, kýsa bir an, ebediyetin zamana nüfuz etmesi þeklinde deðerlendi­rilir. Ýnsanýn tecrübesi, ebedî olanýn alanýna ve ondan ayrýlmaz olan mutluluða yaklaþtýkça [30], maðaradaki yedi uyurlar gibi mit­lerde de süre daha hýzlý geçer. Dünyevî anlamda sevinç ve mutlu­lukla geçen saatler, insana bir an gibi geliyorsa, ilahî sevgili ile bir­likte olan oluþ, geçmiþ gelecek ve zamanýn tüm iyonlarý, yalnýzca bir an gibi deðil, manevî insanýn içinde bulunduðu "üstün an" gibi geçer [31]. Üstün an, hep baþlangýçlarda, o zamanda meydana gelen olaylarda aranmýþtýr. Bunun için baþlangýçtaki an, yeniden yaþa­nýlarak tekrar edilmektedir. Ýþte efsanenin ontoloji ile dayanýþma halinde olmasýnýn nedeni budur [32]. Bu, dairevî zaman anlayýþýnýn bir tezahürüdür. Periþanlýk, acý ve huzursuzluk ise zamaný öznel olarak uzatýr [33].

Mitik bir yapýya bürünen vaftiz ve Nuh tufanýnýn birleþtiði nokta, insanýn yeniden baþlangýca, günahsýzlýða,  "cennetten in­meden önceki an"a dönme inancýdýr. Ölüm sularý, insanlýðýn efsa­nevî atasýný baðrýndan çýkarmýþtýr. Ayný þeklide her ayinsel çýplak­lýk, zamandýþý bir model, cennete iliþkin bir imge gerektirmektedir. Hýristiyanlýðýn ve Musevîliðin böylesi efsaneleri kendi mirasý kabul etmesi, baþa dönüþle daha olgun bir topluma ulaþma planýna ma­tuf bir amaçtýr, ingiliz Edebiyatýnda mühim bir yeri olan Anglo-Saxonca da "tid" kelimesinden türeyen ve bir fikrî geliþme mah­sulü olan ölüm zamaný, ömür, muvakkat, ebedî olmayan ve dün­yevî gibi kelimelerin bulunuþu Anglo-Saxoncada mücerret zaman kavramý olduðu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Ayrýca bunlara ait bir bilmece, bize eski Hint metinlerinde zamaný anlatmak için kul­lanýlan "atlý araba" motifinin Ýngilizlerin dedeleri tarafýndan da kul­lanýldýðýný göstermektedir. Söz konusu bilmecenin çözülüþ þekli- altmýþ binici, altmýþ yarým günü, dört beyaz at, dört pazarý temsil eder-doðru ise, atlý araba ile ulaþýlmak istenen karþý sahil yeni yýl­dýr. Ýnsan hayatýnýn kýsalýðý, geçiciliði, her þeyin kaderle belirlendiði gibi þiirlerinde sýk sýk temas edilen hususlar, ölüm sonrasý, cennet ve cehennem fikri, zamanýn devam ettiðini gösterir [34].

Yaratýlýþ ve zaman fikri, genelde birlikte düþünülmesine karþý­lýk, bazý mitolojilerde zamanýn, dünyanýn yaratýlýþýndan önce var olduðuna, dünyanýn yok oluþundan sonra da, varlýðýnýn devam edeceðine iþaret edilmektedir [35]. Demek oluyor ki iki tür zaman an­layýþý söz konusudur. Bunlardan biri yaratýlýþla birlikte dünya ha­yatýný kuþatan sýnýrlý zaman, diðeri ise sonsuz ve sýnýrsýz zamandýr. Bu yaklaþým içerisinde, iki zaman anlayýþýnda asýl olanýn ebediyet olduðunu, sýnýrlý zamanýn bu asýldan neþet ettiði fikrinin çok bariz bir þekilde anlaþýldýðý görülmektedir. Her ne þekilde olursa olsun zaman, insan üzerinden akýp giden etkisiz, belirsiz, þeffaf bir keyfi­yet deðil, dinî bir ayin duygusuyla tekrarlanan, pratik bir deðere dönüþen köklü bir vakýadýr [36]. Bu pratik deðer daha sonra somut ve pratik ölçekler vasýtasýyla insan hayatýný her yönden yöneten en mühim deðer olarak yerini almýþtýr.

Geleneksel öðretiler arasýndaki farklýlýklar bir tarafa býrakýlýrsa, insanla nesnel düzende bulunan zaman ve ebediyet arasýndaki iliþkiye ait referanslar, hemen hepsinde yoðunluk arz eder. Ýnsan ise, bu öðretilerin hepsinin ilgilendiði en mühim konudur. Bu öð­retiler, geçicilik içinde yaþasalar da ebediyet mührünü taþýrlar. Ölümlü olsalar da, ölümsüzlük için yaþayan bir varlýkla ilgilenmek durumundadýrlar [37].

Deðiþim, geliþim, yok oluþ, yeniden varlýk âlemine giriþ, geçici zamanýn özelliðidir. Varlýðýn elifbasý olan zaman ise ebediyet, de­ðiþmezlik ve süreklilikle birliktedir [38]. Geleneksel öðretiler, fonksiyonlarýný icra etmek için geçici düzende bulunan zaman anlayýþýný aþarak ebediyetle bütünleþirler. Ancak ebediyete yolculuk için, geçici düzendeki zaman vasýtasýyla hareket etme durumunda olan insan, fýtraten buna kodlanmýþtir. Ýþte mitoloji, insan fýtratýnda var olan bu kodlamaya, ebediyete hareket stardýný vermekte ve onun geldiði kaynaða yaklaþýmýný amaçlamaktadýr. Kýsaca geçici düzen­de bulunan zaman, bütün plân ve programýný ebediyet için yap­malýdýr. Zira asýl olan budur. Geçicilik kaçýnýlmazdýr. Bunu motive eden en somut gerçek olan "ölümde tek boyutlu zaman akýþýnda, insan aklýnýn sürekli kendisine takýlý kaldýðý bir eþiktir". O, her an gerçekleþebilecek olan ve insanýn içinden söküp atamadýðý bir rea­litedir [39]. Ölüm, ebediyet yolculuðunda ilk duraktýr. Ötekinin ölü­müne tanýk olmakla baþkalarýnýn geçici düzendeki hayatýna etki eden ölümün, bizzat sahibini geçici düzendeki zamandan alýp gö­türdüðünün en etkili delili, yine ölümdür. Ýþte önemli olan bu reali­teden sonraki durumdur.

Ölümü tamamen bitiþ, yok oluþ olarak görmeyen mitoloji, ölüm sonrasýný ebediyet olarak deðerlendirir. Ancak bu inançla in­san, geçici düzendeki zamanýný pozitif olarak yaþar. Zira bu inanç­ta, korku ve ümit birbirinden ayrý olamaz. Ebediyet inancýnýn yok­luðu,  geçici düzeni negatif bir seyre sokar.  Bütün negatif ge­liþmeleri zamana fatura etme inancý, ebediyet inancýnýn ya yok oluþunun, ya da çok zayýf oluþunun bir ifadesidir. Nitekim Doðu Mitolojisinde, Araplarda, bu inanç, þiirlere konu olmuþtur. Cahiliye dönemi düþüncesinde, zaman negatif bir yapýya büründürülmüþ, ilahlaþtýrýlmýþtýr. Zamanýn yýpratýcýlýðýný, ölümün kaçýnýlmaz oldu­ðunu anlatan ifadeler, zamana yüklenilen negatif bir anlayýþtýr [40]. Bazý mitolojilerde zamanýn deðiþtirme ve tahrip yönünün aðýrlýk kazanmasý, Aristo'yu rahatsýz etmiþ olmalý ki O, bu anlayýþý azalt­ma çabasýna giriþmiþtir [41].

Türk mitolojisindeki Oðuz Destaný, Kaf Daðý, Gök ve Müca­dele, teme! kavramlardýr. Bunlarda, zamanýn sürekliliðiyle birlikte deðiþimin kaçýnýlmazlýðý, fakat buna raðmen hayatýn devam ettiði, dolayýsýyla devam eden hayatýn bir gereði olarak törelerin ve gö­çün sürüp gittiði görülmektedir [42].

Mitolojilere zaman açýsýndan bakýldýðýnda, geçici bir zaman içinde tekrar eden bîr sürekliliðin varlýðý, bununla da pozitif bir so­nuç elde etmenin hedeflendiði, ebediyet fikrine götüren düþünce­nin buradan beslendiði görülmektedir. Ancak geçici zaman fikrine yüklenen tahrip düþüncesinin, aþýrý derecede ileriye giderek ebedi­yet anlayýþýný gölgelediði kanaati, aðýrlýklý olarak kendini hissettir­mektedir.

Arkaik/eski dinlerde zaman devirlidir. Ýnsanýn kurtuluþu baký­mýndan tarihe önem verilmez. Ýnsaný, dünyevî hayatýnda eksiklik­lerinden kurtarmak, tüm dinlerin ortak ilkesidir. Zerdüþtlüðün bir uzantýsý olan Zurvan, metafizik açýdan ebedî, etimolojik olarak da sýnýrsýz zaman anlamýna gelmektedir. Geç dönem Yunan düþüncesinde ise etimolojik olarak ebed, sýnýrsýz zaman anlamýndadýr. Yoksa ebed, genel olarak kullanýlan zaman anlamýnda deðildir. Ancak ontolojik olarak varoluþ, varlýktan ayrý olamayacaðý gibi, zaman da bu anlamda, ebedîlikten tamamen ayrýlamaz ve köke­nine baðlý olarak geçici bir süre için varlýk sahnesinde tezahür eder. Esasen bu dinler, gerçekliðe ve kalkýþ noktalarýna baðlý ola­rak, geçiciliðin önemini konu etmeliydiler. Çeþitli faktörlerin etki­siyle, doðrusal zaman ve tarih anlayýþýnýn yaný sýra, devri zaman ve tarih anlayýþý geliþti. Devrî zaman anlayýþý, Ýbrâhimî olmayan dinlerle, doðrusal zaman anlayýþý ise Ýbrâhimî dinlerle farklýlýk göstermektedir [43].

Musevîliðe göre zamanýn bir baþlangýcý vardýr, sonuda ola­caktýr. Devrî zaman düþüncesi aþýlmýþtýr. Yehova, kozmik zamanda deðil de, geriye döndürülmesi mümkün olmayan tarihsel bir za­manda ortaya çýkmaktadýr [44]. Peygamberlik silsilesinin çok uzun bir süreci kapsamasý, tarihin önemini teyit etmiþtir. Ancak tarihin akýþý, tam doðrusal olmadýðý gibi, ulûhiyyetle özdeþleþtiritmiþ de de­ðildir [45]. Ayrýca Yahudi ve Hýristiyan geleneðinde zaman, kutsal bir tarihin aracýsý olarak bilinir. Seçilmiþ bir halkýn baþýna gelen özel olaylar dizisi olarak düþünülüp, çoðu kez bu gözle kutlanmýþtýr. Zaman, ebedî bir dönüþ olarak ifade edilip, antropolojik kulla­nýmýnýn öncelikleri, tanrýyla halk arasýndaki sözleþme ve inanç, tek kurtarýcýda toplanan bir kurtuluþ tarihinde kendini gösteren ilahî yol olarak deðerlendirilir.

Yahudi ve Hýristiyanlýkta zamanýn genelleþtirilmesi, evrenselleþtirilmesi ve laikleþtirilmesi için bir dizi giriþim yapýlmýþtýr. Ýn­cil'deki zamanýn, 19. yüzyýlda, terk edilmesinin sebebi, doðru za­man türünü içermemesidir. Yani bilim adamýna göre zaman, iþaret ettiði olaylardan baðýmsýz bir deðiþken deðildir. Dolayýsýyla insan­lýk için anlamlý olan, olaylardan ayrýlmadan, tarafsýz zaman konu­sunda bir þey söylemek mümkün deðildir. Zamanýn temalaþtýrdýðý bir söylem, zamandan baðýmsýz olabilir. Bu nedenle, lâik zaman anlayýþýnda zamaný temalaþtýrmaya ihtiyaç da yoktur. Halbuki Ya­hudi ve Hýristiyan geleneðinde zaman, kutsal bir tarihin aracýsý olarak bilinir. Onlara göre zaman, seçilmiþ bir halkýn baþýna gelen bir özel olaylar dizisi olarak düþünülmüþ, çoðu kez bu gözle kut­lanmýþtýr [46].

Geleneksel Hýristiyan düþüncesi, zaman ve mekân problemi­nin çözümünü, bu iki kavramýn dýþýndaki hakikate baþvurmada görmüþtür. Mezkûr düþünce, Hz. Ýsa'nýn ilk ve ikinci geliþine kadar olan doðrusal zaman fikrini, tarihe kulluk þeklinde modern dün­yaya taþýmýþtýr. "Tam olaraksa, doðrusal zaman ve tarihsel süreç anlayýþýnýn laikleþtirilmesi, tarihselciliðe ve aþkýn hakikatin reddine - bu modern düþünceyi büyük ölçüde karekterize eden þeydir- se­bep olmuþtur". Hýristiyanlýk, zaman ve mekân probleminin çözü­münü, zaman ve mekâný aþarak hakikate baþ vurmada görmüþtür. Halbuki zamaný ve mekâný kaldýrarak, çözüldüðü zannedilen prob­lemin çözüldüðünü zannetmek, varlýðýn tabiatýna aykýrýdýr. Esasen problem, rolatif olan zaman ve mekâna, genel ve nesnel bir za­man yükleyen düþüncededir. Çünkü, bütün hâk dinler, zaman ve mekân düþüncesinin zahiri yanýyla, yani pratik olarak insanýn kurtuluþuyla ilgilenmiþlerdir [47].

Hýristiyanlýk, tarihsel zamaný deðerlendirirken, daha da öteye gitmektedir. Çünkü Tanrý, tarihsel olarak koþullanmýþ, insanî bir var oluþu üstlenmiþ bir bedene bürünmüþtür. Tarih kutsallaþtýrýlmýþ bir hale getirilmiþtir. Ýncil tarafýndan zikredilen "Ýllud tempus", açýkça belirlenmiþ tarihsel bir zamandýr. Dinsel zamana katýlan çaðdaþ hýristiyan, Ýsa'nýn içinde yaþadýðý, can çekiþtiði ve yeniden hayata geldiði "Ýllud tempus"a ulaþmaktadýr. Yine Hýristiyan için kutsal takvim, Ýsa'nýn var oluþunun olaylarýný, aynen sonsuz bir þe­kilde, yeniden ele almaktadýr. Ancak bu olaylar tarih içinde cere­yan etmiþlerdir. Hýristiyanlýða göre zaman, Ýsa'nýn doðumuyla baþ­lamaktadýr. Çünkü bedene bürünme, evrende yeni bir insanî du­rum ihdas ermektir. Kýsaca tarih, Tanrý'nýn dünyadaki varlýðýnýn yeni bir boyutu olarak belirmektedir. Ancak, ilkel dinlerdeki gibi efsanevî bir bakýþ içinde deðil. Tanrýnýn, Ýsa'nýn bedenine bürünmesi, bir amaca, Ýsa'nýn saadetine yöneliktir. Dolayýsýyla Ýsa'nýn bedeni tarihidir. Zaman, artýk dairevî olarak kavranýlmamaktadýr. Museviliktede dairevî zaman düþüncesi aþýlmýþtýr. "Zamanýn bir baþlangýcý vardýr ve birde sonu olacaktýr". Sonu olan bir þeyin, kutsiyetinden bahsedilemez. Dolayýsýyla zaman içerisinde mey­dana gelen olaylar ve ölümler, zamana fatura edilmektedir [48]. Kur'ân'a göre ölüm, Allah'ýn tasarrufundadýr. Zamaný da ölümü de gerçekleþtiren Allahtýr. Lâik düþüncede zaman dünyada, yada so­na baðlý olarak, evrende yapýsaldýr. Dolayýsýyla onunla birlikte var olur. Dünyanýn çeþitli kýsýmlarý (en geniþ anlamýyla hem doðal hem de toplumsal, kültürel bütünlükler) arasýndaki iliþkiler, zamansal iliþkiler olarak anlaþýlabilir. Mekân içindeki daðýlým doðru­dan doðruya zaman içindeki ardýþýklýðý yansýtýr [49].

Bu dinler, gerçekliðe ve kalkýþ noktalarýna baðlý olarak, geçiciliðin önemini konu etmemiþlerdir. Bu faktörlerin sonucu olarak doðrusal zaman ve tarih anlayýþýnýn yaný sýra, devrî zaman ve tarih anlayýþý, ilk astronomi bilginlerinin kanaati olarak, Yahudi, Hýristi­yan ve Ýslâm inançlarýna göre çok uzak olmayan sonlu bir geçmiþe evrenin baþlamasýna dayandýrýlýr. Bu inancýn kaynaðý olarak in­sanlar, evrenin varlýðýný açýklamak için bir ilk neden kavramýný ge­rekli görmüþlerdir [50]. Hýristiyanlýk, devrî zaman anlayýþýna parçacý yaklaþýp, doðrusal bir tarzda deðerlendirir. Zahirî açýklamalarýyla Ýbrahim'den önce Ýsa'yý kabul eden Hýristiyanlýk, tarihî, þu üç nok­taya iþaret ederek algýlar: Adem'in yeryüzüne iniþi; Tanrý'nýn oðlu­nun tarihte ikinci Adem olarak vücut buluþu; Ýsa'nýn tekrar geliþi ve dünyanýn sonu.

Birinci tarihi olay, Ýsa'nýn doðumu ve oðulun zaman ve tarih içinde vücut buluþuyla birliktelik kazanan bu inanç, dini bir ortam meydana getirmiþ, bu ortam, Hýristiyanlýðýn zayýfladýðý dönemde, modern dünyayý sarmýþ, "tarihe kulluk" þeklinde bir putperestliðe yol açmýþtýr [51]. Grek ve Hýristiyanlarýn zaman anlayýþý tipseldir. Zamansallýk, insanýn yaratýlýþý ve sonluluðunun kalýplarý içinde bili­nebilir. Zaman, evrendeki tüm olup bitmelerdeki birbirini izleme halini kavrama formudur. Hýristiyanlýða göre bu haliyle tüm varlýk, zaman içinde kavranabilir. Oysa Tanrý zaman dýþýdýr. Buna karþýt bir zaman anlayýþý Platon'un Timaios diyalogunda görülmektedir. Dolayýsýyla Grekler için zaman modeli, zorunlu çembersel bir ha­rekettir. Çembere en yatkýn hareket ise çizgi formudur [52]Manc'ýn tarihi, uluhiyyet yerine koyusu Hýristiyanlýðýn mirasýdýr. Hýristiyan­lýðýn güçlü dönemlerinde azizlerin ve kurucularýn [53] hayatlarýndaki önemli olaylarýn tekrarýyla, günlerin geçiþi ve olaylar kutsallaþtýrýlmýþtýr.

Darwin'in Evrim Teorisi'yle Hýristiyanlýk dünyasýna yeni bir zaman anlayýþý girmiþtir. Darwin "Türlerin Kökeninde Zamanýn Geçiþi" isimli baþlýðý altýnda, organik ve fiziksel yaratmadaki fizik­sel olaylarýn kesintisiz ve ardýþýk oluþunu anlatmýþtýr. "Evrimci zamansallaþtýrmayý kavramaya yönelik her giriþimin baþlangýç noktasý, zamanýn laikleþtirilmesinde ulaþýlan düzey olacaktýr" [54]. Ýslâm, hakikatin tarihle özdeþleþtirilmesini reddetmekle birlikte, insanýn davranýþlarýnýn tarih içerisindeki önemini teyit eder [55]. Ýslâm tarihçi­lerine göre tarih, "bir olayýn vaktinin belirlenmesi" yani meydana gelen olaylarýn zamanýnýn kaydedilmesi demektir. Tarihçi için ola­yýn önce ve sonrasý ile iliþkisi deðil, olayýn zamaný önemlidir. Tarih kelimesinin sözlük anlamý da vakit bildirmek demektir. Kýsaca ta­rih, zamanýn olaylarýný somut olarak vakitlendirmektir [56]. Halbuki Kur'ân, vakitlendirme yapmadýðý gibi, olaylarýn önce ve sonrasýný önemser. Þartlara ve olaylara göre deðerlendirmelerde bulunur­ken, zamanýn her türünü insanýn sahip olduðu en kýymetli deðer olarak telakki eder.

Araplar zaman kavramý hakkýnda çok net bir anlayýþ ortaya koymaz. Çok sayýda gizli ve bozuk þeyler, zamana iþaret eden ýstý­lahlarýn çokluðu, zamaný inkâr, ispat, çekimser olarak belirginleþen fikirlerin çokluðu, söz konusu kavramýn netleþmesine mani olan sebeplerin baþýnda gösterilmiþtir. Eski Araplar, bu kavramý ifade etmek için zaman, dehr, vakt, hîn, müddet, ezel, ân, yevm keli­melerini kullanýyorlardý [57]. Gün isimleri, Ad ve Semûd kavimlerine dayanmaktadýr. Onlara göre cuma günü, her millet için önemli bir gündür. Bu gündeki toplantýya, Perþembe gününden itibaren ha­zýrlanýlýr. Cumartesi günü iþ býrakýlmasýna raðmen, bir tatil anlayýþý yaygýn deðildir. Aylarýn da farklý isimleri vardýr. Kureyþ lügatine göre Zilhiccenin Cahiliyedeki adý mu'temir dir [58]. Yýllýk takvim he­saplamalarýnda kozmolojiden ve ona ait bir gök cisminden yararlanýlýrdý. Doðuda bir yýldýzýn doðuþu ve batýda bir yýldýzýn batýþýna dayandýrýlan bu hesap, on üç gün sürmekteydi. Üç yüz altmýþ beþ gün olarak hesapladýklarý yýlda, dört mevsim anlayýþý göze çarp­maktadýr [59].

Kur'ân'ýn nüzulü sýrasýnda Araplar, güneþin yerden binlerce metre yükseklikte olduðunu düþünürken, Kur'ân bundan tama­men farklý bir yaklaþýmla güneþin yerden milyonlarca mil uzaklýkta olduðuna iþaret etmektedir [60]. Bu durum, Araplarýn, zaman ölçek­lerinden olan güneþ hakkýnda yeterli ve saðlýklý bilgiye sahip ol­madýklarýný göstermektedir. Zaman ölçeði ve onunla ilgili bilgileri saðlýklý olmayan Araplarýn, zaman hesaplamalarýnýn tam olarak doðru olduðu söylenemez. Daha önce iþaret edildiði gibi zamana iþaret eden ýstýlahlarýn çokluðu, zaman kavramý ile ilgili fikirlerin karmaþýklýðý ve net olmayýþý da güneþin yerden uzaklýðý husu­sunda, yanlýþ bilgiye sahip olabileceklerini doðrulamaktadýr. Arap­larýn biyolojik zaman ölçümlerini kullandýklarý, develerin yaþýný, doðurduðu yavru sayýsý ile hesapladýklarý bilinmektedir [61]. Kur'ân öncesi zaman anlayýþýnda karamsarlýk hakimdir. Mantýki tutarlýlýðý olmayan bu düþüncede, yaratýcý Allah'týr. Yaratmadan sonra onun iþi bitmiþtir. O, sadece yaratýp geriye çekilir. Yürütme, despotik bir yapý sergileyen "dehr"in elindedir. Dehr, yýkýcý ve öldürücülüðünü deðiþik isimlerle yürütmektedir. Araplarý, yaratýlýþýn baþlangýcý ve yaratýcý fazla ilgilendirmiyordu. Zihinleri ölüme kodlanmýþ, Arapla­ra göre, ölümden öteye ba's ve âhiret diye bir inanç, bir baþka ifade ile "ölümden öte bir köy" yoktu. [62]

"Biz sadece toprak altýna giren cesetlerle, rüzgâr gibi uçup gi­den ruhlardan ibaret deðil miyiz" þeklindeki ifade, Araplarýn ölüm sonrasý hakkýndaki inançlarýný özetlemektedir. Ölüm sonrasý bir inancýn olmayýþý sebebiyle, gözlerini ve gönüllerini dünyaya çevi­ren bu düþüncenin sahipleri, dünyada ebedîleþmenin imkânýný ararken "dehr" in ebedîliðine katýlmayý kendilerine düstur edinir­ler. Kur'ân'ýn iþaretiyle mallarýnýn kendilerini ebedîleþtireceðine inanýrlar. (Hümeze, 2) Bu psikoloji ile hayatý bu dünyadan ibaret görüp, ölümün "dehr"den geldiðine inanýr, çýkýþ noktalarýný ta­mamen zanna dayandýrýrlar (Câsiye, 24). Görünen o ki bu düþün­cede olanlar, gerçekte olmasa da görünürde "dehr"e ilahlýk vermiþ gibidirler [63]. Baþlarýna gelen felaketten dolayý dehre söven þairlerin varlýðýndan söz edilmektedir [64]. Astronomi ve fizikle uðraþan Araplarda, "esir" düþüncesi âlemi doldurur ve cisimlere hayat verir. Daha sonralarý "dehrî" diye adlandýrýlan bu düþüncenin sahipleri, duygularla bilinen âlemden öteye bir mâna âlemi tanýmazlar [65].

Kur'ân öncesi dönemde hayat anlayýþý karanlýk ve esraren­gizdir. Bu düþünce, beþikten mezara kadar, ferdin hayatýna el atýp, onu zulmünün pençesi altýnda tutmaktadýr. Kýsaca kader denile­bilecek bu inanç, yarý insan olan bir yýkýcý kuvvet olarak düþünül­müþtür ki bu kuvvet, her þeyi mahvetmekle kalmamakta, hayat boyu, insana her türlü ýstýrap ve felâket getirmektedir. Nitekim þair bu durumu þu beytiyle vurgulamaktadýr:

"Eðer baþlar (da ki saçlar) ihtiyarladý (aðardý) ise bu asrýn iþi­dir. Bütün küçüklerin sonu ihtiyarlamaktýr". Kader anlayýþýna iþa­ret eden bir baþka beyit ise þöyledir:

"(Bana) bir felaket eriþince kaderin yaptýklarýndan vah bana demem". Ýþte çaresiz karamsarlýðýn kökleri kader düþüncesinin al­týnda yatmaktadýr. Dehr'in yazýlmýþ bir mektup gibi olduðu, kim­senin ecelinden sonraya kalamayacaðý, en-Nabiða (604) nýn bir þiirinden anlaþýlmaktadýr [66].

Ecel anlayýþýný da beraberinde taþýyan bu inanç, Cahiliyede kýsmen de olsa taraftar bulmuþtur. Ýþte Lebîd (41/661) bunlardan biridir. O, kadere kazaya, ecele inananlar arasýndadýr. Cennet ve cehennem kelimeleri, her ne kadar o dönemde biliniyorsa da, Araplarý dinsizliðe götüren Nihilizm (her þeyi inkâr eden anarþik felsefî görüþ), Mekkeliler arasýnda da yaygýndý. Bu düþünceye göre ölümden sonra hiçbir þey yoktur. Ýþte ölüm, bundan ötürü korku­tucu ve ürkütücüdür. Kur'ân öncesinde "dehr" yerine kullanýlan meniyye, himâm, menûn ve menâyâ  kelimelerinin hepsi de ölüm anlamýnda mevt kelimesinin yerinde kullanýlabilir. Fakat mevt kelimesi, biyolojik bir olayý ifade ederken, bu kelime­ler, insan kaderiyle ilgili semantik alana aittir [67]. Mezkûr kelimeler, despotik bir güce sahip olup, insaný dönüþü olmayan bir yokluða itmektedir. Halbuki mevt, ruhun bedeni terk ediþiyle, yeni bir dö­nemin habercisidir. Bir baþka ifade ile mevt, insanýn deðiþimle yo­luna devam edeceði anlamýný ifade etmektedir. Kur'ân öncesi dö­nemde "dehr", zamanýn da yöneticisi durumundadýr. Geceyi ve gündüzü üzerimize salan dehrdir. Ýþte Hatim et-Tâî' (605)nin þu beyti bunu göstermektedir:

"Dehr, gündüzden sonra geceyi bize çevirirken, biz yok olu­ruz, ama o devam eder" [68]. Yine bu dönemde hayatýn kaynaðýný maddeye dayandýran bazý kâhin ve felsefeciler görülmektedir. On­lara göre âlem, ezelî, zaman ve mekân sýnýrsýzdýr [69]. Ýkinci bölümde etimolojik alan tesbitine baðlý olarak zaman, dil yönünden ele alýnýrken iþaret edileceði gibi, Kur'ân öncesi ve Kur'ân'ýn nuzûlü sýra­sýnda "dehr", müddet ve zamandan farklý bir anlama sahiptir [70].

Bütün bunlardan yola çýkarak Kur'ân öncesi anlayýþta, uzak geleceðe ait bir inancýn olmadýðýný, yakýn geçmiþle ilgilenildiði söy­lenebilir. Araplar, Allah inancýna sahip olsalar bile, parçacý bir yak­laþým þekliyle, þirk içerisindedirler. Binaenaleyh tevhit, bir bü­tünlük arz eder. Halbuki onlar, insanýn geleceði olan uhrevî za­mana inanmamaktadýrlar. Kur'ân'a göre, gelecek/ahirete iman, imanýn þartlarýndan biridir (Bakara, 4). Araplar da ise taklitçilik, devralýnan mîrastýr. Kabilenin adeti her þeydir [71]. Kur'ân'a göre Arap toplumu, sabahý ve akþamý, sürekliliði ifade etmek için kul­lanýyordu (Furkan, 5). Araplardaki zaman anlayýþý hem dairevî (Mâide, 52; Tevbe, 98; Fetih, 6) [72], hem de doðrusaldýr. Gündüz, gece, hafta, ay ve sene gibi ölçümler, dairevî zamanýn; kesintiye uðramadan devam eden "dehr" [73] ve geçmiþin hesap edilmesi [74]gibi hususlar ise doðrusal zamanýn nitelikleridir. Her iki anlayýþta bu­lunan ardýþýklýk, öncelik ve sonralýk bariz bir þekilde [75] olaylarýn aký­þý ile ortaya koyulmaktadýr. Pratiðe alýþýk olan Araplar, Yunanlýlar gibi zamaný gerçek dýþý olarak kabul etmezler. Çünkü zamaný, ha­rici ve nesnel olarak kabul eden bir tez, bir çok güçlükler ortaya çýkarýr [76].

Nitekim Kur'ân da Araplarýn, geçmiþlerine baðlýlýklarý, efsa­nevi inançlarý, olaylarý tasnif etmeleri, öncelik ve sonralýðý bilme­leri, bir tarih kültürüne sahip olmalarýný haber verirken, onlarýn çizgisel/doðrusal zaman anlayýþýný ortaya koymaktadýr. Aylarý ve günleri hesap etmeleri, haram aylarý bilmeleri, nesi' ile zaman

ayarlamasý yapmalarý, gökteki ay ve onunla ilgili deðiþimleri fark etmeleri gibi hususlarý haber verirken de dairevi zamaný bilip iþlet­tiklerini, belirtmektedir. [77]


[3] Nasr, Seyyid Hüseyin, Bilgi ve Kutsal, trc. Yusuf Yazar, Ýz Yay., Ýstanbul, 1999, s.235.

[4] Atay, Hüseyin, Farabî ve Ýbn Sina'ya Göre Yaratma, AÜÝF Yay., Ankara, 1974,s. 74

[5] Merdin, Sadettin, Tanrýya Koþan Fizik, Timaþ Yay., Ýstanbul, 1995, s. 222-225.

[6] Kýsakürek, N. Fazýl, Çile, Büyük Doðu Yay., Ýstanbul, 1976, s. 177.

[7] Husserl, Edmund, "Ýçsel Zaman Bilinci", trc. Doðan Þahiner, Cogito, sayý: 11, Yapý Kredi Yay., 1997, s. 17; Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 235.

[8] Ýkbâl, Muhammed, Ýslâm'da Dîni  Düþüncenin Yeniden Doðuþu, trc. Ahmet Asrar, Birleþik Yay., Ýstanbul, ts., s. 107-108.

[9] Dað, Mehmet, "Ýslâm Felsefesinde Aristocu Zaman Görüþü", AÜÝFD, XIX, 1973, s. 97.

[10] Ýbn Manzûr, Ebu'1-Fadl Cemâluddin Muhammed Ýbn Mükerrem, Lisân u'l-'Arab, Beyrut, 1990, XIII. 199.                                                                       

[11] Sami, Þemseddin, Kâmûs-i Türkî, nþr. Ahmet Cevdet, Derse'âdet, 1317, s, 686.

[12] Büyük Türk Sözlüðü, haz. Komisyon, Hayat Yay., Ýstanbul, ts., s. 1266.

[13] Nakîb el-Attas, "Ýslâmî Dünya Görüþü: Genel Bir Çerçeve", Ýslam ve Modernizm, Ýstanbul Büyüksehir Belediyesi Kültür Ýþleri Daire Baþkanlýðý Yay., Ýstanbul, 1997, s. 28.

[14] Hançerlioðlu, Orhan, Felsefe Ansiklopedisi, Remzi Kitabevi Yay., Ýstanbul, 1980, VII, 356.

[15] Büyük Türk Sözlüðü, s. 1266.

[16] Hançerlioðlu, VII, 356; Akarsu, Bedia, Felsefe Terimleri Sözlüðü, Savaþ Yay., An­kara, 1984, s. 198, 202.

[17] Ebu'l-'Alâ' el-Ma'arrî, Risâletu'l-Ðufrân, nþr. 'Âiþe 'Abdurrahmân Bintu'þ-Þâti’, Mýsýr, ts., s. 426.

[18] el-Cürcânî, 'Alî Ýbn Muhammed Ýbn 'Alî es-Seyyid eþ-Þerîf ez-Zeyn Ebu’l-Hasen el-Huseynî, Kitâbu't-Ta'rifât, vs., ts., s. 14; et-Taftâzânî, Sa'duddin Mes'ûd Ýbn Ömer, Muhtasaru'l-Me'ânî, Salâh Bilici Kitabevi,Üçler  Matbaasý,  Ýstanbul. 1977, s. 118.

[19] Hançerlioðlu, VII, 356-359.

[20] Yeni Hayat Ansiklopedisi, haz. Komisyon, Doðan Kardeþ Yay., ts., III, 1420.

[21] Eliade, Mircea, Kutsal ve Dindýþý, Gece Yay., Ankara, 1991, s. 52.

[22] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 241.

[23] Teogani; Tanrýlarýn nasýl oluþtuklarý, kozmogoni ise evrenin nasýl oluþtuðu ma­nasýný ifade eder, bkz. Hançerlioðlu, VI, 277.

[24] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 241; Nasr, Seyyid Hüseyin, Ýslâm Kozmoloji Öðretile­rine Giriþ, trc. Nazife Þiþman, Ýnsan Yay-, Ýstanbul, 1985, s. 253.

[25] Kýlýç, Sadýk, Mitoloji, Kitâb-ý Mukaddes ve Kur'ân-ý Kerîm, Nil Yay., Ýzmir,1993, s. 34-35

[26] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 239.

[27] Eliade, Kutsal ve Dindýþý, s. 84-85.

[28] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 243.

[29] Eliade, Kutsal ve Dindýþý, s. 52-84.

[30] Eliade, a.g.e, s. 70-73.

[31] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s.293-244.

[32] Eliade, Kutsal ve Dindýþý.,s. 74-75. ,

[33] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 239.

[34] Uysal, Ahmet, "Baþlangýçtan Elizabeth Devrine Kadar Ýngiliz Edebiyatýnda Za­man Kavranýlarý", AÜDTCFD, No: 1-4, 1964, s. 135-136, 140.

[35] Uysal. Ahmet, "Edebiyat Açýsýndan Doðu ve Batý Mistisizminde Zaman Düþün­cesi", AÜDTCFD, No: 1-4, 1964, s. 71-72.

[36] Kýlýç, s. 6.

[37] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 234.

[38] Nasr, a.g.e.,s. 235.

[39] Kýlýç, s. 34-35.

[40] Kýhç, s.19.

[41] Aristoteles, Fizik, trc. Saffet Babür, Yapý Kredi Yay., Ýstanbul, 1997, s. 209.

[42] Ülken, H. Ziya, Türk Tefekkürü Tarihi, Matbaa-i Ebu'z-Ziyâ, Ýstanbul, 1933, I,60-70.

[43] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 240-246.

[44] Eliade, Kutsal ve Dindýþý, S. 90.

[45] Nasr, Bilgi ve Kutsal, S. 244.

[46] Fabian, Johannes, Zaman ve Öteki, trc. Selçuk Budak, Bilim ve Sanat Yay., Ankara. 1999, s. 20-49.

[47] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 245-246.

[48] Eliade, Kutsal ve Dindýþý, s. 90-93.

[49] Fabian, s. 31.

[50] Hawking, Stephen, Zamanýn Kýsa Tarihi, trc. Sabit Say-Murat Uraz, Milliyet Yay., Ýstanbul, ts., s. 18-19.

[51] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 245.

[52] Diemer, Alwin, Günümüzde Felsefe Disiplinleri, (Ontoloji), trc. Doðan Özlem, Ýnkýlap Kitabevi, Ýstanbul, 1997, s. 127.

[53] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 45,

[54] Fabian, s. 32-33.

[55] Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 243.

[56] el-Câbirî, Muhammed 'Âbid, Arap-Ýslâm Kültürünün Akýl Yapýsý, trc. Komis­yon, Kitabevi, Ýstanbul, 1999, s. 254.

[57] el-'Âti, Ýbrahim, ez-Zemân fi'1-Fikri'l-Ýslâmî, Dâiu'l-Muntahabi'l-Arabî, Beyrut, 1993, s. 49-66.

[58] Ýbn 'Âsim, Ebû Bekr 'Abdullah Ýbn Hüseyin Ýbn Ýbrahim Ýbn Hüseyin es-Sekafî, Kitâbu'1-Envâ' ve'1-Ezmine ve Ma'rifeti A'yâni'l-Kevâkib, nþr. Hüseyin Elmalý, Türkiye Diyanet Vakfý Yay., Ankara, 1997, s. 62.

[59] Esad, Muhammed, Ýslâm Tarihi, sad. Ahmet Lütfi Kazancý-Osman Kazancý, Marifet Yay, Ýstanbul, 1995, s. 153, 19 nolu dipnot

[60] Hanefî Ahmed, et-Tefsîm'i-'Ýlmî li'1-Âyâti'l-Kevniyye fi'l-Kur'ân, Dâru'l-Me'ârif, Mýsýr, 1119, s. 269-270.

[61] Ýbn Kesir, Ebu'1-Fidâ' Ýsmâîl, Tefsîru'l-Kur'âni’l-'Azîm (Tefsîru Ýbn Kesir), Dâru Ýhyâi't-Turâsi'l-'Arabî, Beyrut, 1969, II, 108; el-Beydâvî, el-Kâdî Nâsýruddîn, Envâný't-Tenzîl ve Esrâru't-Te'vîl, Mýsýr, ts., l, 361; Yazýr, Elmalýlý Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, Eser Kitabevi, Ýstanbul, 1971, III, 1823.

[62] Izutsu, Toshihiko, Kur'ân'da Allah ve Ýnsan, trc. Süleyman Ateþ, Yeni Ufuklar Neþriyat, Ýstanbul, ts., s. 7, 155-167; el-'Âtî, s. 49-66.

[63] Kýlýç, s. 18-19.

[64] Ebu’l Alâ’ el-Ma'arrî, s. 428.

[65] Esad, s-228-277.

[66] Izutsu, Kur'an'da Allah ve Ýnsan, s. 160-167.

[67] Izutsu, a.g.e., s. 111-113, 161.

[68] Ýbn Manzûr, IV, 292; Hatim et-Tâî, Ýbn 'Abdillâh, Dîvânu'þ-Þi'r, nþr. 'Âdil Sü­leyman Cemâl, 3. baský, Kahire, 1990, s. 202-203.

[69] Esad.s. 228.

[70] el-Câbirî, Arap-Ýslâm Kültürünün Akýl Yapýsý, s. 248.

[71] Özsoy,  Ömer, Sünnetullah-Bir Kur'ân  Ýfadesinin Kavramlaþmasý, Fecr Yay.,Ankara, 1994, s. 98.

[72] el-Kurtubî, Ebû 'Abdillâh Muhammed Ýbn Ahmed, el-Câmi' li Ahkâmý'1-Kur'ân, Dâru'l-Kütübi’l-ÝImiyye, Beyrut, 1988, VI, 141; Yazýr, III, 1712.

[73] el-'Âtî, s. 67-

[74] Ýbn Kesîr, II, 108; el-Beydâvî, I, 361; Yazýr, III, 1823.

[75]ez-Zeccâc, Me'âni'l-Kur'ân ve Ý'râbuhu, nþr. 'Abdulcelîl 'Abduh Þelebî, Beyrut, 1988, II, 205; Hâlim et-Tâî, Ýbn 'Abdillâh, Dîvân, nþr. 'Abbâs Ýbrahim, Dâru'I-Fikri’l-‘Arabî, Beyrut, 1995, s. 22.

[76] Ýkbâl, s. 106-107.

[77] Dr. Faiz Kalýn, Kur’an’da Zaman Kavramý, Raðbet Yayýnlarý: 17-34.

Ynt: Genel Olarak Zaman By: Bilal2009 Date: 30 Ocak 2019, 14:33:42
Ve Aleykümüsselam Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Genel Olarak Zaman By: ceren Date: 30 Ocak 2019, 15:31:07
Esselamu aleykum. Rabbim razý olsun paylasimdan kardeþim. ..

radyobeyan