Mevsimler By: meryem Date: 08 Þubat 2011, 20:34:10
Mevsimler
Mevsim kelimesi v-s-m kökünden gelmektedir. Vesmiyy kelimesi, rabîu'l-evvel ayýnda yaðan yaðmur olup, yer yüzü onunla deðiþime uðrar. Mevsim kelimesi, hac ve panayýr gibi kelimelerle, hac mevsimi, panayýr mevsimi þeklinde kullanýlýr. Bu kullanýmlarýn kökü Cahiliye dönemine uzanýr. Hacýlar her yýl bu mevsimde toplanýr. Bir iþaret olarak zamana ad olan mîsem kelimesi, güzellik; vesmu da parlaklýk manasýný ifade eder [708].
Burada uzun uzadýya mevsimlerin oluþumunu anlatmak mümkün deðildir, ancak zaman kavramýný incelerken mevsimlere deðinmeden geçmenin doðru olmayacaðý düþüncesiyle, mümkün mertebe özet olarak bir açýklama yapýlacaktýr. Diðer taraftan mevsimlerin rüzgârlar, akýntýlar, bitki topluluðu, ölüm, vb. hususlarda büyük etkisinin olduðu belirtilmektedir [709]. Mevsimler, kozmolojik yapýnýn önemli öðeleri olan dünya ve güneþin hareketleri sebebiyle meydana gelmektedir. Çok ince kriterlerle cereyan eden bu hareketin tahlil edilmesi, mevsimlerin daha iyi anlaþýlmasýný saðlayacaktýr. Bunun için de güneþin ve dünyanýn yapýsýna bakmak gerekmektedir. Kur'ân'da güneþ anlamýnda kullanýlan þems, Arap dilinde yassý ve yuvarlak cisimden yayýlan ýþýk olup, çoðulu þumûs'tur. Þems, "semadaki göz" diye de açýklanmýþtýr [710]. Dünya kelimesi ise içinde yaþadýðýmýz, bize yakýn, yörüngesi elips þeklinde olan gezegen anlamlarýný ifade eder. Mevsimler, dünyanýn güneþin çevresinde dönüþü sýrasýnda deðiþik durumlara girmesinden meydana gelir. Güneþ ýþýnlarý farklý þekillerde ve ýsýlarda dünyaya gelir [711]. Bu da mevsimler arasýndaki sýcaklýk farkýný, gece ve gündüz sürelerinin mevsimden mevsime deðiþmesini meydana getirir. Eðer dünya, güneþin etrafýnda böyle deðiþik þekillerde elips veya yumurta biçiminde çizgi çizmeseydi, tam bir daire çizip, ayný zamanda eðik olmayarak dönseydi, mevsimler meydana gelmeyecekti. Dünyanýn üzerindeki bir nokta, güneþ ýþýnlarýný yýlýn hangi ayýnda olursa olsun tek açýdan alacaktý. Mevsimler meydana gelmeyince ayný sýcaklýk devam edecek, dünyanýn karanlýk ve aydýnlýk kýsýmlarý tam kutuplar üzerinden geçen bir sýnýrla ayrýlacak, dünya üzerinde her yerde gece ve gündüz eþit olacak, bu durum bütün yýl boyunca hiç deðiþmeyecekti. Gerçekte ise dünya, yörüngesi üzerinde, güneþin çevresinde dönerken, ekseni bazen güneþe doðru bazen de geriye doðru eðik bulunmaktadýr [712]. Demek ki, güneþ olmasaydý mevsimlerde olmazdý [713] þeklindeki yaklaþým, esasen doðrudur. Ancak, sadece güneþin varlýðýnýn yetmediði de ortadadýr.
Þekilden izleneceði gibi mevsimler her yerde ayný deðildir, Kuzey ve Güney yarým küreler de birbirinin tam karþýtýdýr.
Araplar, mevsimleri el-fasl kelimesinin çoðulu el-fusûl ile ifade etmektedirler. Fasl, lügat manasý itibariyle ayýrmak, ayrýlmak demektir. Zaman kavramý içinde bir terim olarak ise senenin bölümleri, mevsimler [714] olarak anlaþýlmýþtýr. Araplarýn mevsim anlayýþlarýnda farklý yaklaþým tarzlarý da vardýr. Aþaðýdaki þema bunlardan sadece bir tanesidir.
Þemada görüldüðü üzere, bu taksimle mevsimlerin sayýsý altý tane olup, Þitâ', kýþ; Vesmiyyu sonbaharla kýþ arasý soðuk ve yaðýþlý dönem; Harif, sonbahar; Hamým, yazýn yerkürenin sýcak olduðu dönemdeki yaðýþlý mevsim; Sayf, yaz; Rebî' de ilkbahar olmak üzere her mevsim, iki aylýk bir süreyi kapsamaktadýr. Bir baþka altýlýk taksimde ise Hamým' in yerine Kayz , Hamîm ile Harîf arasýnda vardýr. Araplar önceleri þitâ' kelimesini sene karþýlýðýnda kullanmýþ, daha sonra seneyi altýþar aylýk iki bölüme ayýrýp, birine yaz diðerine de kýþ demiþlerdir[715]. Ortak olan bir nokta, senenin dört mevsime taksim ediliþinin yaygýn ve pratiðe dönük oluþudur. Baþ vurulan kaynaklarda farklý mevsim isimleri verilmesinin yaný sýra, hepsinde ilkbahar, yaz, sonbahar ve kýþ diye dört mevsim isminin aðýrlýk kazandýðý görülmektedir [716].
Rebî Harekete geçmek, yürümeden biraz hýzlý olan koþu, yerin harekete geçme zamaný [717], hareket, geliþme ve bolluk zamaný, senenin dört mevsiminden biri gibi manalara gelmektedir. Mezkur kelimenin mekânlara da isim olarak kullanýlmýþ olmasý dikkat çekmektedir [718]. Develeri dört gün hapsedip beþinci gün suya býrakmak, develerin hýzlý koþmasý [719] gibi manalar, kelimenin semantik yapýsýndaki zenginliði ortaya koymaktadýr. Araplar, rebî' kelimesini iki þekilde kullanýrlar. Birincisi, aylar içinde safer ayýndan sonra gelen rebîu'l-evvel ve rebîu'1-ahir þeklindeki kullanýmdýr. Ýkincisi ise mevsimler içindir. Bu, bitkilerin yeþerme vaktidir. Bu mevsim de rebîu'l-evvel diye isimlendirilir. Meyvelerin olgunlaþma ayýna ise rebîu's-sâni denilir [720]. 2 + 2 = 4 ay olarak yapýlan matematiksel iþlemler de rebî' ile ilgili olarak kaynaklarda yer almaktadýr. Zaman kavramýnýn genel karakterindeki özellik, rebî' kelimesi için de geçerlidir. Bu mevsimde yaðan yaðmur için de kullanýlan rebî', cedvel adýyla su kanalý þeklinde de manalandýrýlmýþtýr. Türevlerindeki merba'; ilkbaharda oturulan ev; murâbe'a; bu mevsimde iþçi çalýþtýrma manasýný ifade eder [721].
Görüldüðü gibi Araplarýn mevsimleri isimlendirmesi, mevsimin yapýsýna, hayat þartlarýna ve mevsimde görülen iþe uygun düþmektedir. Bir baþka ifadeyle mevsimin genel karakteri olaylarý ve insan hayatýný manalandýrmaktadýr. Arap dilini araç olarak kullanan Kur'ân'ýn bu mevsime bakýþýnda, bu alt yapýyý dikkate almanýn daha yararlý olacaðý açýktýr. R-b-'a kökünün türevleri yirmi iki yerde sayý anlamýnda [722] kullanýlmaktadýr. Nisa sûresinin 12. ayetinde geçen rubu', senenin ¼ ünü teþkil eden rebî' kelimesiyle, belirlediði miktar açýsýndan anlam iliþkisi içindedir. Esasen rebî' kelimesi Kur'ân'da geçmemektedir. Ancak, kavram olarak bu kelimenin ifade ettiði mana, Kur'ân'ýn ayrýlmaz bir dinamiðidir. Çünkü Kur'ân, sunduðu bütün kavramlarla, getirdiði bütün ilkelerle, her zaman geliþmeye doðru koþan bir hareket, ihtiyaçlarý gideren bir bollukla dopdoludur. Rebi' kelimesi kozmolojik olarak; felak, fecr, bukrâ, ðuduvv, sabah kelimeleri ile; biyolojik olarak, veled, bikr, kehl, sabiyy [723]kelimeleri ile, jeolojik olarak; birinci zaman [724] gibi ifadelerle anlam iliþkisi içindedir. Yani ilkbahar mevsimini ifade eden Rebî1, odak kelime olup, diðerleri de onunla anlam iliþkisi bulunan anahtar kelimelerdir.
Sayf Yaz mevsimine isim olarak verilen bu kelime, sýcaklýk manasýna gelir. Yaygýn ve kabul gören görüþe göre ise senenin dörtte birine tekabül edip, rebîu'l-evvelden sonra gelen mevsimdir. Ýsm-i fail olarak, yevm ve leyl kelimelerine sýfat þekklinde kullanýlýr. Bu durumda yevmu'n-saifun sýcak gün; leyletu'n-saifetun sýcak gece þeklinde zamanýn kozmolojik niteliði ifade edilmiþ olur. Bu mevsimde meydana gelen olaylar, oturulan evler kelimenin türevlerinden nasibini alýr. Yazýn meydana gelen savaþlara, gazvetu'n-saifetun oturulan eve, mesîfun yaz günlerine de mesayifetün görülen iþlere ise musâyefetun denilir. Alimlerin çoðuna göre sayf, senenin yarýsý olup rebîu'l-ewel'den sonra gelir. Farslara göre ise, kýþ mevsiminden sonra gelir. Buna göre Farslar'ýn mevsim taksiminde, kýþla yaz arasýnda baþka bir mevsim bulunmayýp, ardýþýklýk söz konusudur. Araplar rebî'in tamamýný yazdan saymýþlardýr. Irak ve Horasan halkýnýn ilkbahar dediði onlara göre yazdýr ve üç aylýk bir süreyi kapsar [725].
Kur'ân'da adý geçen mevsimlerden biri de sayf ile ifade edilen yaz mevsimidir. Ancak, Kureyþ sûresinin 2. ayetinde geçen sayf kelimesi üzerinde tefsirlerde ayrýntýlý olarak durulmamýþtýr. Bir kavram olarak sayf kelimesinin ifade ettiði yaz mevsimi, kozmolojik olarak dûhâ ve zuhr kelimeleriyle; biyolojik ve psikolojik olarak, rüþd kelimesinin ortaya koyduðu zaman ve 40 yaþ arasýndaki süreyle; jeolojik olarak da ikinci zaman ve üçüncü zamanýn [726] baþlarýyla iliþki içinde olduðu düþünülebilir.
Sayf kelimesinin ifade ettiði yaz mevsimi, ilkbahardan aldýðý hareketi, hedefine taþýyan; sýcaklýðýn ve aydýnlýðýn en çok olduðu bir mevsimdir. Kur'ân, bu manada her an kaynaðýndan aldýðý ilk bahar stardýný, bireysel ve toplumsal yaz mevsimlerinde olgunluðuna ulaþtýran bir dinamizm ve aktiviteye sahiptir.
Hartf Hasat zamaný, meyve ve ürünlerin devþirilme zamaný, yaz mevsiminin sonu ile kýþ mevsimi arasýndaki üç aylýk dönemdir. Yaþlýlýktan ötürü aklýn fesada uðramasýna harfun/-vs aslý esasý olmayan söziere hurafe, bu mevsimde yaðan yaðmura harîf, bu mevsime girmeye ahrefe bu mevsimde yapýlan iþe muhârefetun kendisiyle meyve toplanan sepete mihrefun denilmektedir [727]. Esasen harîf, kýþýn baþlangýcýnda yaðan ilk yaðmurdur. Ebu Hanife'ye göre ise harîf, yaz ile sonbahar arasýnda, adýna kayz/ denilen mevsimde yaðan yaðmurunun adýdýr. Bu yaðmurlardan sonra harîf, daha sonra da vesmiyy gelmektedir. Vesmiyy, iz ve iþaret anlamý taþýr. Rebîu'l-evvel ayýnýn yaðmuru olup, harîf ten sonra yaðar. Çünkü bu, bitkinin yerdeki izi ve iþareti olup, senenin baþlangýcýnda topraðý deðiþtirmektedir.
Hicr sûresinin 75. ayetinde geçen mutevessimîn Kalem sûresinin 16. ayetinde geçen nesýmu muzari fiili, iþaretlemek manasýný ifade eden vesmiyy kelimesinin türevleri olarak zikredilebilir. Vesmiyy, soðukta yaðan bir yaðmurdur. Bundan sonra ise adýna velyun denilen zaman dilimi gelir ki bu, tam kýþýn ortasýna tekabül eder. Harîf kelimesi senenin eþ anlamlýsý olarak da kullanýlmýþtýr.[728] Söz konusu kullanýmý hadislerde de görmek mümkündür [729]. Kur'ân'da harîf kelimesi geçmemektedir, ancak onun eþ anlamlýlarý, devþirmek ve toplamak manasýna gelen sarm kelimesi üç yerde geçmektedir (Kalem, 17, 20, 22). Kur'ân'da bir mevsim kavramý olarak son bahar mevsimini kozmolojik manada Asr sûresinin 1. ayetinde geçen 'asr kelimesinin ortaya koyduðu mana; biyolojik olarak, Meryem sûresinin 4. ayetinde geçen vehene'l-'azmu cümlesinin ifade ettiði "kemik zayýflamasý": Rûm sûresinin 54. ayetinde geçen þeybeten "ihtiyarlýk"; Meryem sûresinin 4. ayetinde geçen þeyben, "saçýn aðarmasý" Müzzemmil sûresinin 17. ayetinde geçen þîben "ak saçlý ihtiyar" ifadeleri hem psikolojik, hemde biyolojik olarak kozmik olmayan son bahar kavramýný anlatmaktadýr.
Harîf kelimesi, ahirette öncelik ve sonralýk ile olaylarýn mahiyetindeki sonbahar mevsiminin niteliðini anlatmaktadýr. Fakirlerin zenginlerden 40 sonbahar önce cennete girmesi [730] ifadesindeki "sonbahar", cennetin yahut elde edilen nimetlerin; cehennemden uzaklaþtýrmak için verilen 70 sonbaharlýk süre ise cehennem ve azabýnýn keyfiyetini ortaya koyduðu söylenebilir.
Þitâ’/ Araplarýn kullanýmýnda zamanla tedrîcen deðiþim göstererek anlam kaymasýna uðramýþtýr. Baþlangýçta 12 aylýk sürenin tamamý için kullanýlan kelime, daha sonra sýrayla, senenin ilk altý ayý, takiben dörtte biri için kullanýlmaya baþlanmýþ ve bu þekli ile kalmýþtýr [731]. Kelimenin türevlerinde, kýþ mevsimine girmek, kýþ günü ve kýþ sabahý gibi cümle ve terkiplerin yaný sýra, kýþlýk süre, kýþ yaðmuru ve kýtlýk gibi manalar ifade edenleri de vardýr' [732]. Kureyþ sûresinin 2. ayetinde geçen mezkûr kelime için tefsirlerde yeterli bir açýklama yoktur. Kelimenin asýl manalarýndan hareketle kavram olarak düþünüldüðünde, ölüm, kabir ve kýyamet gibi kelimelerin þitâ' ile anlam iliþkisi içerisinde olduðu söylenebilir. Kýþ nasýl ilkbahara hamile ise ölüm ve kabirde yeniden diriliþe hamiledir.
Ýlk üfürüþ ile bozulan dünya düzeni kýþa, yani kabirdeki bekleyiþe girip, ikinci üfürüþ ile tekrar diriliþe, ilkbahara ulaþýlýr. Ba's ve haþr ilkbaharý, hesap ve mîzan yazý temsil eder. Necm sûresinin 39; Zilzâl sûresinin 7. ayetleri gibi daha nice ayetler insanlarýn amellerinde de dört mevsimin vazgeçilmez bir strateji olduðunu dile getirmektedir. Böyle bir yaklaþýmda altý çizilmesi gereken hakikat; kozmolojik yapýda olduðu gibi, mevsimlerin deðiþimi konusunda, kýyamet sahnesinde tefrik edici bilgiler verilmesine raðmen, kýyamet sonrasýnda, gerek Cennette, gerekse Cehennemde tefrik edici bilgilerin oldukça mücmel ve üstü kapalý tutulmasýdýr. Zira zaman kavramýný kozmolojik yapýda anlamanýn zorluðu dikkate alýnýrsa, kozmik ötesi bir ortamdaki zaman kavramý için bu yaklaþýmýn insan fýtratýna ve anlayýþýna ne kadar uygun olduðu daha kolay anlaþýlabilir. Bu ise, konu ile alakalý karinelerin yokluðu anlamýna gelmez.
Deðiþim (Nisa, 56, Al-i 'Ýmrân, 185); boyut (Bakara, 266, Hadîd, 21); hareket (Furkân, 34, Ðâfir, 49, Hadîd, 12, Mücâdele, 22, Teðâbûn, 9, Kaf, 30); mekân (Bakara, 35, A'râf, 42, Meryem, 68, Ankebût, 68, Secde, 19, Sâd, 50) ve yön (A'râf, 41, Ýbrahim, 16, Câsiye, 10) gibi zamanýn ayrýlmaz niteliklerine bakarak, ahîrette zamanýn iþlediði söylenebilir. Ancak cennet nimetlerinin bozulmayacaðý meselesi (Muhammed, 15), söz konusu zaman kavramýnýn varlýðýna delil olarak gösterilen deðiþimle çeliþmez mi sorusuna verilecek cevap elbette ki hayýrdýr. Zira evvela bozulma ile deðiþim farklý þeylerdir. Her bozulma bir deðiþimdir, fakat her deðiþim bir bozulma deðildir. Ýkinci olarak, teknolojik imkânlarla gýdalarý saklayan güç karþýsýnda, ilâhî gücün cennet nimetlerini insanlarýn fark edemeyeceði yöntemle korumasý neden düþünülmesin. Bozulma ve fesada uðrama bu dünyanýn, yani kozmolojik sistemin özelliði olduðu Kur'ân'ýn ana temasýndan da çýkarýlabilir.
Ebediyet alemindeki deðiþim, eskime, bozulma, yýpranma, yaþlanmadan uzak vasýtasýz, doðrudan bir deðiþimdir. Bütün bu hususlardan uzak, nev-i þahsýna münhasýr, kemâlata doðru seyreden, süreklilik ayrýlmaz bir vasfý olan pozitif bir gidiþle; süfliyyette, negatif seyri pozitife dönüþecek olan ve negatif seyrine devam edecek olan iki zümre daha görmek mümkündür. Kesintili oluþ, negatif hareketin pozitife dönüþmesi, hareketin niteliðinin deðiþmesi demektir. Yoksa hareketin durmasý þeklinde bir düþünce akla gelmemelidir. Fakat bütün bunlar, Kur'ân'a göre zaman kavramýný ifade eden kelimelerin semantik yapýlarýnýn kozmolojik iliþkilerine dayanýlarak yorumlanabilir. Gerçekte ise kozmik yapýnýn bozulmasý ile, mevsimler tarihe karýþmýþ olacaktýr. Zira mevsimlerin icra ettiði fizikî, iktisadî, sosyolojik, psikolojik, dînî iþlev ve sorumluluklar, kýsacasý dünyevî baðlamda bütün canlýlarý amorte eden oluþumlar, ahiret için söz konusu deðildir.. [733]
[708] Ýbn Manzûr, XII, 635-638.
[709] Meydan Larousse, VIII, 693.
[710] er-Râgýb el-Isfahânî, s. 267; Ýbn Manzür, VI, 115.
[711] Ýbn Manzûr, XIV, 272.
[712] Meydan Larousse, VIII, 693; Yeni Hayat Ansiklopedisi, V, 2337.
[713] er-Râzî, Tefsir, XIX, 101.
[714] el-Ferâhîdî, VII, 164-165; el-Cevherî, III, 1211-1216; Ýbn Manzûr, IX, 202.
[715] el-Cevheri, III. 1211-1216; Ýbn Manzûr. VIII, 99-103; IX, 63; XII, 154, 636; XlV,421.
[716] el-Ferâhîdî, II, 133-135; IV, 252; VII, 164, 278; el-Cevherî, III, 1211-1216; IV, 1349, 1389-1390; VI, 2389; er-Râgib el-Isfahânî, s. 186, 255, 524; Ýbn Manzûr, VIII, 99-103; IX, 62-66, 201-202; XII, 636; XIV, 421.
[717] el-Ferâhîdî, II, 133-135.
[718] er-Râgib el-Mahânî, s. 186.
[719] el-Cevherî, III, 1211-1216; er-Râgýb el-Isfahânî, s. 186; Ýbn Manzûr, VIII, 100.
[720] el-Cevherî, IH, 1211-1216; Ýbn Manzûr, VIII, 99-103.
[721] el-Cevherî, III, 1211-1216.
[722] Abdulbâkî, s. 300.
[723] el-Buhârî, Hudûd, 22; et-Tirmizî, Hudûd, 1; er-Râzî, Tefsir, XI, 4; XXI, 184.
[724] Evrin, 123.
[725] et-Ferâhîdî, VII, 164-165; el-Cevherî, IV, 1389, 1390; Ýbn Manzûr, IX, 201-202.
[726] Evrin, I, 123.
[727] el-Ferâhîdî, IV, 252; el-Cevherî, IV, 1349; Ýbn Manzûr, VIII, 103; IX, 62-66.
[728] Ýbn Manzür, XII, 635-638.
[729] el-Buhârî, Cihâd, 36; Müslim, Sýyâm, 167; Zühd, 37; et-Tirmizî, Zühd, 37; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 3; Ýbnu'I-Esîr, Ebu's-Seâdât el-Mübârek Ýbn Muhammed el-Cezerî, en-Nihâye fî Garibi'1-Hadîs ve'1-Eser, nþr. Mahmûd Muhammed et-Tanâhî-Tâhir Ahmed ez-Zâvî, el-Mektebetu'1-Ýslâmiyye, Riyad, 1963. II, 24-25.
[730] Müslim, Zühd, 37; et-Tirmizî; Zühd, 37.
[731] Ýbn Manzûr, XlV, 421.
[732] el-Ferâhîdî, VII, 278; el-Cevherî, VI 2389; Ýbn 'Âsim, s. 32.
[733] Dr. Faiz Kalýn, Kur’an’da Zaman Kavramý, Raðbet Yayýnlarý: 179-187.
Ynt: Mevsimler By: arife7d Date: 20 Mart 2014, 17:03:01
bilgilendirdiniz saðolun
Ynt: Mevsimler By: gulbaharaktay Date: 20 Mart 2014, 17:09:15
verdiðiniz bilgi için teþekkür ederim.