Kuranda Ýnsan Psikolojisi
Pages: 1
Dehr By: meryem Date: 08 Þubat 2011, 20:17:38
Dehr

Bu kelimeye türevleri ile birlikte zaman, devam eden son, ebed, þiddet, güç, herhangi bir durum, devam eden ebed, bin yýl­lýk süre, âdet, baþa gelen musibet, dünya süresinin tamamý, en uzun devir, sýnýrsýz olarak yayýlýp ümmetleri kapsayarak, onlarýn yok oluþuyla yok olan süre [16] gibi manalar verilmiþtir. Nitekim þa­irler de dehri zaman manasýna kullanmýþtýr: "Dehr, aramýzda gidip gelen zaman gibi, dün, bugün ve yarýndan baþkasý deðildir" [17]. Ke­limenin etimolojik yapýsýndaki farklýlýklar, semantik alaný da etkilemektedir. Ayrýca dehr kelimesi Ýçin verilen önemli manalardan bazýlarý þunlardýr:

1. Zaman-ý Küh: Bazýlarýna göre dehr, hemen hemen baþýn­dan ve sonundan bir sýnýrý olmayýp uzayan zamana denilmiþtir. Mutasavýflara göre dehr, Allah katýnda bulunan aný dâimdir ki ezei ve ebed bunda birleþir; bunun açýlýmý ile zaman meydana ge­lir. [18] Bir kýsým kaynaklarda ise dehr, evrenin yaratýlýþýndan kýya­mete kadar olan zamandýr. Bu durumda dehr kelimesi isim olarak deðerlendirilmiþ olur. Bu anlamda dehr kelimesinin ifade ettiði sü­rede kopukluk yoktur. [19] Ýnsan sûresinin 1. ayetinde geçen dehr kelimesi bu manada kullanýlmýþtýr [20]. Ýbn 'Âþûr bu ayette geçen dehr kelimesini, “uzun zaman” diye açýkladýktan sonra “yahut” ifadesini kullanarak “zaman-ý küll” þeklinde bir açýklama daha yapmýþtýr [21]. Bikâî (885)'nin açýklamasý da “sýnýrsýz uzayan za­man” olarak nakledilmektedir [22]. Bu manada dehr, Arap þairleri­nin þiirlerine de konu olmuþtur.

“Dehr sürekli gece ve gündüzü üzerimize salar, sonuçta biz yok olur gideriz, fakat dehr, devam eder.” [23] Burada þairin sun­mak istediði asýl mesaj, dehrin yýpratýcýlýðýdýr. Þair, ayrýca, dehre bir þey olmayýþýný ve onun devam ediþine iþaret etmektedir. Nite­kim, duheyriyyun kelimesinde kadim manasýnýn olmasý da bunu desteklemektedir [24]Anlaþýldýðýna göre dehr, zamanýn ölçü­münü yaparak gece ve gündüzü ortaya çýkarmakta, gece ve gün­düz birbirini takip ederken yok olup yenilenmekte, kesintiye uð­ramakta, fakat dehr devam ermektedir.

2. Uzun Zaman: Zamanýn yýpratýcýlýðý ve baþa gelen musibe­tin kaynaðý, dehr olarak telakki edilir. Bu manada dehr kelimesi birinin ömrünü anlatan “falan adamýn dehri” ifadesinde uzun za­man demektir. Ýstiare yoluyla âdetlere de dehr denilmiþtir. Mâ dehrî bikezâ'dan kastedilen mana, “uzun zaman”dýr [25]. Meryem sûresinin 46. ayetinde geçen meliyyen kelimesi de “uzun zaman” manasýna gelmektedir. Burada meliyyâ kelimesi dehrin müradifidir. Ancak, Araplar bu kelimeyi dehrden farklý kul­lanmýþlardýr. Onlara göre meliyyâ kelimesinin ifade ettiði zaman, dehrin bir parçasýdýr. “Falancanýn üzerinden uzun zaman geçti” anlamýndaki etâ'alâ fulanin melânetun mine'd-dehri  ifadesi de meliyyâ'nýn ve melâve'nin, dehrin bir parçasý olduðunu göstermektedir [26].

Dehr kelimesini uzun zaman manasýnda kullananlardan biri de Hatim et-Tâî'dir. Þair, þiirlerinde Cahiliye döneminin dehr hak­kýndaki anlayýþýný sunmaktadýr. Bu anlayýþta dehr, yýkýcý ve götü­rücüdür. Fakat karþýsýna çýkaný yakýp yýkan dehre bir þey olma­maktadýr. O, ebedidir, yoluna devam etmektedir. Cahiliye dönemi insaný, yeniden dirilmeye inanmamaktadýr. Bu sebepten, pençe­sinden kurtulmanýn mümkün olmadýðý dehr gibi, ebedî olmanýn ve hatýrlanmanýn yollarý aranýr. Yoksa fakirlik ve zenginlik mühim deðildir. Nitekim þair, þiirinde, huzurlu, kolay ve sýkýntýlý günlerinin olmasýna raðmen, dehrin devam ettiðine iþaret etmektedir. [27] “Dehr gündüzden sonra geceyi bize döndürürken biz yok oluruz; fakat dehr devam eder” [28]; þeklinde görüþlerini açýklayan þaire gö­re, cahiliye döneminde sadece yýkýcýlýk ve helak deðil zaman da dehrin tasarrufundadýr. Gündüz ve geceyi o yönetir.

Bu dönemin dikkati çeken bir baþka anlayýþý ise, insan dü­þüncesinin dehri geçebileceðidir. “Allah'ýn öyle fakir kulu vardýr ki aklýndan geçen, dehri ve olaylarý geride býrakýr” þeklindeki kanaat, bunu göstermektedir [29]. Zihin doðrudan ileri ve geri sýçrama ya­pabilir. Bu nedenle zaman, zihni sýnýrlayamaz.

Kozmolojik olarak gelecek, yaþanacaktýr; geçmiþ ise yaþan­mýþtýr. Bir film þeridi gibi start düðmesine basýlan zihinde ileri ve geri gitmeler mümkündür. Cömertlik yolu ile ebedileþme düþün­cesi, dönemin dehr hakkýndaki bir baþka kanaatini oluþturmakta­dýr. [30] Câsiye sûresinin 24. ayetinde ortaya konulan esas, müþrik­lerin baþlarýna gelen musibetin dehr sebebi ile olduðuna inanýp, Allah'ý tanýmamalarýdýr. [31] Dehriye denilen fýrkanýn temelinin bu­raya dayandýðý ifade edilmektedir. [32] Onlar sadece duyular âlemi­ni kabul etmektedir. Onlara göre, ölüm ve hayatýn sebebi, felekle­rin hareketi denen dehrdir. Dehrin ilk yaratýlýþtan sonra dizginleri eline aldýðý kanaati hakim olduðu için, dehre sövdükleri de nakle­dilmektedir [33]. Görünen o ki onlar, Allah'ýn sýfatlarýný dehre verip, onu kadîm ve bakî sayarak küfre girmiþlerdir.

3. Helak: Dehr kelimesi d-h-r kökünden mastar olarak alýndý­ðýnda, helak manasýný ifade etmektedir. Ýmam-ý Azam'm, nekre olarak dehr þeklinde zikredilen bu kelimenin kapsadýðý zaman hu­susunda tereddüde düþtüðü nakledilmektedir. Dolayýsýyla Câsiye sûresinin 24. ayetinde geçen dehr kelimesi, mezkûr manalara gelmekle birlikte, en çok murûr-i zaman zaman aþýmý, tul-î za­man zamanýn uzamasý, þeklinde tefsir edilmiþtir. Çünkü söz ko­nusu olan helak, evrenin helaki deðil, bir kimsenin veya bir guru­bun helakidir. [34] “Görmediðim yönden dehrin kýzlarý beni öðütüp kül etti. Beni öðütüp kendisi yýpranmayanýn durumu nedir”, soru­sunda, cahiliye insanýnýn þaþkýn olduðu, inancý ile tatmin olama­dýðý açýktýr [35].

Kökü cahiliye dönemine dayanan dehrîlere ait düþünce ma­kul deðildir. Çünkü onlara göre âlem, ezelî ve ebedî olarak mevcut olup, yaratýcýsý yoktur. [36] Hem ebedîleþme isteði, hem de ahiret inancýnýn olmayýþý ve ilk yaratmayý bir güce verip, sonrasýna o gü­cü katmamak; feleklerin hareketleri ile özdeþleþtirdikleri dehr vasý­tasýyla kendi yaratýlýþlarýndaki ebedîlik inancýnýn elde edileme­yeceðini kavrayamama gibi, daha pek çok yönden batýldýr.

Ebedîleþme düþüncelerinin sakatlýðýný ortaya koyan bir baþka delil ise “ölürüz ue diriliriz”(CâsÝye, 24) ayeti, Araplarýn yaþlanýp zayýflayýncaya kadar yaþamasý, kendilerinden sonra çocuklarýnýn doðmasý ve büyüyerek çocuk sahibi olmasý ve dehrin öldürücülüðü gibi düþüncelerinin tutarlýlýðýnýn ve dayanaðýnýn olmadýðýný ortaya koymaktadýr. Ayetten anlaþýldýðýna göre onlarýn kafalarýnda yerleþen hayat, doðum ve ölümle devam eden dünya hayatýdýr. Dehr kendilerine zarar vermezse, çocuklarýnýn kendi yerlerini al­masý ile bir nevi ebedîleþmiþ olacaklardýr [37]. Böyle bir düþünceden hareketle Tür sûresinin 30. ayetinde geçen menûn  kelimesi, ölüm olarak deðil de, dehr diye açýklanmýþtýr. Oysa bu, bir vehim­dir [38]. Bu vehimle dehr; yaratýcý ve öldürücü güce büründürülerek ilahlaþtýrýlmýþ olur. Dönüp dolaþan musibetler devâir de dehr ola­rak telakki edilir. Nitekim müþriklerin, bu kelimenin bir türevi olan devvâr isminde bir putlarýnýn olduðu kaynaklarda mezkûrdur [39]. Ýþte müþrikler bu mantýkla dehre küfrederler. Hz. Peygamber, bu þekildeki bir hareketin karþýsýna çýkar [40]. Ýbn Kesir (774/1372) bu hususla ilgili hadisleri þöyle açýklamaktadýr. Müþriklerin dehre nis­pet ettiði þeylerin faili, müsebbibi Allah'týr. Onun için Hz. Pey­gamber dehre sövülmemesi konusunda kesin yasaklar içeren ikaz­larda bulunmuþtur. Çünkü dehrin yaptýðýna inanýlan her þey, insanlara Allah'tan gelmektedir. Ýnsanlar bu tür küfürleri ile Allah'a küfretmiþ olmaktadýr. Araplar'ýn bu tutumlarý cahiliye dönemine dayanmaktadýr [41]. Mezkûr hadisin batýný, zahiri gibi deðildir. Hiç­bir peygamber dehri mabud edinip ona ibadet etmemiþtir [42].

Buradan hareketle, söz konusu anlayýþta negatif kabul edilen þeylerin yaratýcýsý olarak görülen dehr de mahluktur. Evrenin ma­yasý tek kutuplu, yani pozitif deðil, pozitif ve negatif olarak çift ku­tuplu olup, kendisinden beklenen iþlevi icra etme özelliðine sa­hiptir. Varlýðýn tamamý tek bir nefistir [43]. Bütün bunlarýn olmasý ise, ancak söz konusu kanunlarý var eden ve idame ettiren bir güç sayesinde mümkündür. Evrende ikili bir güç telakki etmek, plan­lama, yetki ve icra kargaþasýný getirmesi yönü ile de çýkmazdýr. Hiçbir plan, planlayýcý olmadan planlanmýþ olamadýðý gibi, planýn tamamýný içeren baþlýk ta, ait birimlerini devre dýþý býrakamaz. Böyle bir planýn, planlandýðý doðrultuda pozitif, yahut negatif et­kisi, planlayanýn tasarrufunda olan bir realitedir. Bunlar, dehre nispet edilen mana ile çeliþen konulardýr. Buna göre, dehre küf­retmenin, onu yaratýp yönetene ve çok berrak olan gerçeðe küf­retmek olduðu ortadadýr.

4. Farklý Görüþler: Dehr hakkýndaki tartýþmalarýn böyle bir noktaya gelmesi tabiidir. Ýnsanlarý ilgilendiren bir düþüncenin ilim adamýný ilgilendirmemesi düþünülemez.Bunu düþünen alimler, toplumu saran ve yanlýþa sürükleyen dehr anlayýþý konusunda gö­rüþ beyan etme ihtiyacý hissetmiþlerdir.Bu baðlamda yapýlan açýklamalarýn doðru olup olmadýðý ise farklý bir husustur. Dehrin, Al­lah'ýn  isimlerinden  olduðu  yönündeki  açýklamalar kabul görmemiþtir. [44] Dehri, zamana baþlangýç sayarak Allah'ýn sýfatlarýndan birisine dayandýranlar [45], onu yokluða benzer bir varlýk, varlýða benzer bir yokluk gibi telakki edip, devirlerin seneler, aylar, günler ve saatlere ayrýlmasý; birbirini takip eden artýþ, noksanlaþma, geç­miþ ve gelecek olma niteliklerine yok denilemeyeceði için, zama­nýn inkarý mümkün olmadýðý gibi; þimdi, bölünmemiþ bir an; geç­miþ ve gelecek olarak ma'dum olduðu için, var demenin de müm­kün olmadýðý [46] þeklindeki açýklamalar, bu husustaki görüþlerin bir kýsmýný oluþturmaktadýr. Varlýðý ve yokluðu þüpheli olan bir kav­rama ilahlýk düþüncesi ile yaklaþmak yanlýþtýr. Olaylarý yaratan Al­lah'týr. Keþmîrî (1352/1933), dehr ile ilgili hadisi deðerlendirirken, hayrý ve þerri yaratanýn,  zaman  olarak tanýndýðýný,  Hz.   Pey­gamberin bu hadis ile zamaný bu þekilde tanýyanlara, tanýdýklarý þeyin Allah olduðunu, yanlýþ isimlendirme yaptýklarýný anlatmýþ olabileceðini ifade etmektedir.[47] Çünkü bu hadisle anlatýlmak iste­nen, müþriklerin, dehrin yaptýðýný iddia ettikleri fiilleri ve dehri ya­ratanýn Allah olduðudur. Bu hadiste geçen dehr kelimesi; düzene koyan, yöneten ve tasarrufta bulunan manasýndaki ism-i fail olan dâhir anlamýnda kullanýlmýþtýr [48].

Eflatun, Aristo, Ýbn Sînâ gibi filozoflara göre dehr, zamanýn kaynaðý olup, onun hareketi ile zaman ortaya çýkmaktadýr [49]. Ýbn Arabi'nin dehr hakkýndaki görüþü de aynýdýr. [50] Kendisi bir baþka kaynaða muhtaç olanýn, baþkasýna kaynak olmasý bakýmýndan tu­tarsýzdýr. Zamanýn kaynaðý olan bir þeyin hareketi ve zamanýn or­taya çýkýþý tahlil edilip, muhtemel olarak ortaya çýkacak olan þeyle­rin neler olabileceði hususunda düþünüldüðünde, somut ve hare­ketsiz bir varlýk, o varlýðýn hareketiyle ortaya çýkan zaman, þeklin­de bir düþüncenin akla gelmesi mümkündür. Böyle olunca da varlýðýn zamana önceliði, zaman olmadan varlýðýn varoluþundan bahsetmek, hareketsiz bir varlýk ve kozmolojik oiarak feleklerin hare­keti ile ölçülmeye baþlayan zaman akla gelebilir. Bu durumda ise filozoflarýn sözünü ettiði dehr, kozmolojide yer alan ilahi zaman ölçeklerinin tamamýdýr. Buna göre, kozmolojik ölçeklerden önce zamanýn varlýðý söz konusu deðildir. Bu da bilimin kozmoloji ko­nusunda bu gün geldiði noktaya ters düþmektedir.

Filozoflarýn dehr hakkýndaki düþünceleri, dehr kelimesinin asýl manalarýndaki kuvvet, güç manalarýna aðýrlýk kazandýrýlarak anlamlandýrýlmaya çalýþýlýrsa, bu taktirde, dehrin harekete geçmesi, gücün ve kuvvetin harekete geçmesi þeklinde anlaþýlabilir. Bu yak­laþýmla, dehri Allah'ýn sýfatlarýndan kudret sýfatýna dayandýrmak mümkün olabilir. Netice itibarý ile dehr, ilâhî kudretin iþleme þekli olarak anlamlandýrýlmýþ olur. Dehr kelimesinin asýl manasýndaki þiddetin bilimsel teorilere uygun düþtüðü söylenebilir. Zira ilk pat­lama þiddetli bir olaydýr. Böyle bir yaklaþým Ýbn Sina'nýn, “za­manýn, zaman bakýmýndan baþlangýcý yoktur, zat bakýmýndan var­dýr”; çünkü zaman yaratýlmýþtýr; ondan önce, onu yaratan gelir”[51] þeklindeki düþüncesi ile de uyuþmaktadýr. Ýþte Aristo'nun zaman ile dehr arasýnda düþündüðü farký [52] da böyle bir perspektiften telfik etmek mümkün görünmektedir.

Ýlâhî gücün, dehr kelimesindeki bütün manalarý kuþatýcý ol­duðu, bu manalarýn bir kýsmýnýn kozmolojik ölçümler olduðu, söz konusu ölçümleri dehirden tecrit etmenin mümkün olmadýðý, fakat ölçümlerle ortaya çýkan zamaný, dehirle irtibatlandýrmanýn zorluðu Ýle meselenin karmaþýk, birbirinden çok ayrý þeylermiþ gibi bîr hal aldýðý anlaþýlmaktadýr.

Câsiye sûresinin 24; Ýnsan sûresinin 1. ayetlerinde geçen dehr hakkýnda; yýllarýn ve günlerin akýp gitmesi [53], sýnýrsýz olarak uzayan zaman, zamanda feleðin hareketinin ölçüsü [54], uzun zaman, yahutta evrenin yaratýlýþýna yakýn olan zaman [55], günler ile yýllar ve ömür olduðu þeklindeki açýklamalarýn, kozmoloji ile alakalý de­ðerlendirmeler olduðu söylenebilirse de, “evrenin yaratýlýþýna ya­kýn zaman” olduðu tarzýndaki deðerlendirmeler, böyle bir þeyi söy­lemeyi zorlaþtýrmaktadýr. Kaynaklarda dehri ilahlaþtýrýcý þiirlerin karþýsýnda, emredileni yapan bir yapýda olduðunu bildiren þiir ve bilgiler de mevcuttur [56]. Bu da müþriklerin dehre yükledikleri ma­nanýn karmaþýk ve yanlýþ olduðunu gösteren baþka bir delildir. Zira memur olanýn, mutlaka amiri vardýr, Bu nedenle kendisi memur olanýn, amir olmasý mümkün deðildir. Ýnsaný ölüme götüren ölüm meleðidir.

Kur'ân'a göre dehr, dünyanýn baþýndan sonuna kadar [57]var­lýkla birlikte iþleyen, insanýn yaratýlýþýndan çok önce baþlayan (Ýn­san, 1) bir süreçtir. Ýnsanýn yaratýlýþýnda daha sonra açýklanacak olan “hin” kelimesinin kapsadýðý kadar bir sürenin geçmediði, fa­kat  kozmolojik  zamanýn   iþlediði,   iþleyen   kozmolojik  zamanýn dehrden bir parça olduðu Ýnsan sûresinin 1. ayetinde geçen dehr kelimesinin baðlamýndaki harfi ile ilgili etimolojik ve filolojik yapý dehrin sonlu bir süreyi kapsayan bir zaman olmasý doðrultu­sundadýr. Varýlacak olan son nokta, kelimenin semantik alanýný kuþatýcý olup, muarýzlarýný susturucu,  onun yolundan gidenleri tatmin edicidir. Câsiye sûresinin 24. ayetinde sözü edilen dehr ise, müþriklerin anladýklarý manada sonu olmayan, bitmeyen zaman demektir. Ýnsan sûresinin 1. ayetindeki dehr ise, baþlangýç ve sonu olan bir süredir. Ecel, ömür, 'asr, eyyam, hîn, varlýk, dünya gibi kelimeler odak kelime olan dehrin etrafýnda yer alan, onunla an­lam iliþkisi olan; ezel, ebed, an, kýyamet, huld, ahiret gibi kelimeler de kozmolojik zaman baðlamýnda olmayan zýt anlamlý anahtar ke­limelerdir. Yevm, saat, vakit, gibi kelimeler de kozmolojik bað­lamda odak kelime olan dehr ile anlam iliþkisi içinde bulunan anahtar kelimeler olurken; kozmoloji ötesinde zýt anlamlý anahtar kelimeler durumundadýr. [58]


[16] el-Fcrâhîdî, IV, 23-24; el-Cevherî, ÝL 662; er-Râgib el-Isfahânî, s. 174; ez-Zebîdî, ili, 403-405.

[17] Hatim et-Tâî, Dîvân, s. 22.

[18] el-'Atî, s. 53.

[19] er-Râgýb el-Isfahânî, s. 173; Ýbn Manzûr, IV, 292, 293; Yazýr, VI, 4322; VIII, 5492; IX, 6069, 6070; Miras, Kâmil, Tecrîd-i Sarih Tercemesi ve Þerhi, Diya­net Ýþleri Baþkanlýðý Yay., Ankara, 1973, XII, 159.

[20] Yazýr, VIII, 5492.

[21] Ýbn' Âþûr, XXIX, 372.

[22]el-Bikâ'î, Ebu'l-Hasen Ýbrahim Ýbn Ömer, Nazmu'd-Durer fî Tenâsubi'l-Âyâti ve's-Suver, nþr. 'Abdurrezzâk Ðâlib el-Mehdî, Dâru'l-Kütübi'l 'Ýlmiyye, Beyrut, 1995, VIII, 259.

[23] Hatim et-Tâî, Dîvân, s. 22.

[24] Ýbn Manzûr, IV, 293.

[25] el-Ferâhîdî, IV, 23-24; el-Cevherî, II, 662; er-Râgýb el-Isfahânî, s. 173; ez-Zebîdî, III, 403-405; Ýbn Manzûr, IV, 292; Yazýr, IX, 6069-6070.

[26] er-Râzî, Tefsir, XXI, 195.

[27] Hatim et-Tâî, Dîvânu'þ-Þi'r, s. 202-203; Ýbn Manzûr, IV, 292.

[28] Hatim et-Tâî, Dîvân, s. 22.

[29] Hatim et-Tâî, a.g.e., s. 22

[30] hatimet-tai,Divanüþ- Þir,s.202-203,Ýbn ,Manzur , IV, 292.

[31] Ýbn Kuteybe, s. 144; er-Râgýb el-Isfahânî, s. 173; er-Râzî, Tefsir, XXV, 139; Yazýr, VI, 4322; VIII, 5492; Miras, XII, 159.

[32] er-Râzî, Tefsir, XXVII, 231; Miras, XII, 159.

[33] er-Râzî, a.g.e., 231; Ýbn Manzûr, IV, 292; Ülken, Ýslâm Düþüncesi, s. 168.

[34] Yazýr, VI, 4323.

[35] Ýbn 'Âþûv, XXV, 362.   

[36]  el-'Atî, s. 53.

[37] ez-Zeccâc, IV, 434; el-Bikâ'i VII, 105; Yazýr, VI, 4323; Ýbn Âþûr, XXV, 361.

[38] Ýbn Kuteybe, s. 426; Ýbn 'Âþûr, XXV, 363.

[39] er-Râgýb el-Isfahânî, s. 174.

[40] el-Buhârî, Tevhîd, 35; Müslim, Elfâz, 2, 3; Ebû Dâvûd, Edeb, 169.

[41] ÝbnKesîr, IV, 151.

[42] Ebu'l-'Alâ' el-Ma'arri, s. 426-428.

[43] Erzurumlu Ýbrahim Hakký, Dîvân, s. 186, 187.

[44] Ýbn Kesir, IV, 151.

[45] Keþmîrî, II, 270

[46]Yazýr, IX, 6069-6070.

[47] Keþmîrî, I, 158-159.

[48] er-Râgýb el-Isfahânî, s. 173; el-'Âtî, s. 66.

[49] Dað, 'Ýslâm Felsefesinde Aristocu Zaman Görüþü", S. 111.

[50] el-Câbirî, Arap-Ýslâm Kültürünün Akýl Yapýsý, s.

[51] Ýbn Sînâ, en-Necât, s. 117.

[52] Dað, "Yunan ve Ýslam Felsefesinde Aristocu Zaman Görüþüne Tepkiler", s. 71.

[53] Ýbn Kuteybe, s. 405.

[54] el-Bikâ'î, VIII, 259-260.

[55] Ýbn 'Âþûr, XXIX, 372.

[56] el-Kurtubî, XVI, 115.

[57] et-Tabâtabâî, XIX, 123; XXVIII, 175.

[58] Dr. Faiz Kalýn, Kur’an’da Zaman Kavramý, Raðbet Yayýnlarý: 202-210.



radyobeyan