Lemalar
Pages: 1
14. Lema By: hafiza aise Date: 07 Þubat 2011, 12:51:19
ON DÖRDÜNCÜ LEM'A

Ýki Makamdýr. Birinci Makamý, iki sualin cevabýdýr.

(1)

Aziz, sýddýk kardeþim Refet Bey,

Sevr ve hût'a dair sorduðun sualin bazý risalelerde cevabý vardýr. O nevi suallere göre cevap, Yirmi Dördüncü Sözün Üçüncü Dalýnda "On Ýki Asýl" namýyla on iki kaide-i mühimme beyan edilmiþtir. O kaideler ehâdis-i Nebeviyeye dair muhtelif tevilâta dair birer mihenktirler ve ehâdise gelen evhâmý def edecek mühim esaslardýr. Maatteessüf þimdilik sünuhattan baþka ilmî mesâille iþtigalime mâni bazý haller var. Onun için, sualinize göre cevap veremiyorum. Eðer sünuhat-ý kalbiye olsa, bilmecburiye meþgul oluyorum. Bazý sualler sünuhata tevafuk ettiði için cevap verilir; gücenmeyiniz. Onun için, herbir sualinize lâyýkýnca cevap veremiyorum. Haydi, bu defaki sualinize kýsa bir cevap vereyim.

Bu defaki sualinizde diyorsunuz ki: "Hocalar diyorlar: Arz öküz ve balýk üstünde duruyor. Halbuki arz, muallâkta bir yýldýz gibi gezdiðini coðrafya görüyor. Ne öküz var, ne de balýk!"

Elcevap: Ýbni Abbas (r.a.) gibi zatlara isnad edilen sahih bir rivayet var ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan sormuþlar: "Dünya ne üstündedir?" Ferman etmiþ:

(2)
Bir rivayette, bir defa ale's-sevr demiþ, diðer defada ale'l-hût demiþtir. Muhaddislerin bir kýsmý, Ýsrailiyattan alýnma ve eskiden beri nakledilen hurafevâri hikâyelere bu hadisi tatbik etmiþler. Hususan Benî Ýsrail âlimlerinin Müslüman olanlarýndan bir kýsmý, kütüb-ü sabýkada sevr ve hût hakkýnda gördükleri hikâyeleri hadise tatbik edip, hadisin mânâsýný acip bir tarza çevirmiþler. Þimdilik bu sualinize dair gayet mücmel Üç Esas ve Üç Vecih söylenecek.

BÝRÝNCÝ ESAS: Benî Ýsrail ulemasýnýn bir kýsmý Müslüman olduktan sonra, eski malûmatlarý dahi onlarla beraber Müslüman olmuþ, Ýslâmiyete mal olmuþ. Halbuki o eski malûmatlarda yanlýþlar var. O yanlýþlar elbette onlara aittir, Ýslâmiyete ait deðildir.

ÝKÝNCÝ ESAS: Teþbih ve temsiller, havastan avâma geçtikçe, yani, ilmin elinden cehlin eline düþtükçe, mürur-u zamanla hakikat telâkki edilir. Meselâ, küçüklüðümde kamer tutuldu. Ben valideme dedim:

"Neden ay böyle oldu?"

Dedi: "Yýlan yutmuþ."

Dedim: "Daha görünüyor."

Dedi: "Yukarýda yýlanlar cam gibi olup içlerinde bulunan þeyi gösterirler."

Bu çocukluk hatýrasýný çok zaman tahattur ediyordum. Ve derdim ki: "Bu kadar hakikatsiz bir hurafe, validem gibi ciddî zatlarýn lisanýnda nasýl geziyor?" diye düþünürdüm. Tâ, felekiyat fennini mütalâa ettiðim vakit gördüm ki, validem gibi öyle diyenler bir teþbihi hakikat telâkki etmiþler. Çünkü, derecât-ý þemsiyenin medârý olan "mýntýkatü'l-burûc" tabir ettikleri daire-i azîme, menâzil-i kameriyenin medârý bulunan mâil-i kamer dairesi birbiri üstüne geçmekle, o iki daire, herbiri iki kavis þeklini vermiþ. O iki kavise felekiyun ulemasý, lâtif bir teþbihle, büyük iki yýlan namý olan "tinnîneyn" namýný vermiþler. Ýþte, o iki dairenin tekatu' noktasýna, "baþ" mânâsýna "re's," diðerine "kuyruk" mânâsýna "zeneb" demiþler. Kamer re'se ve þems zenebe geldiði vakit, felekiyun ýstýlahýnca "haylûlet-i arz" vuku bulur. Yani, küre-i arz, tam ikisinin ortasýna düþer. O vakit kamer hasf olur. Sabýk teþbihle, "Kamer tinnînin aðzýna girdi" denilir. Ýþte bu ulvî ve ilmî teþbih, avâmýn lisanýna girdikçe, mürur-u zamanla, kameri yutacak koca bir yýlan þeklini almýþ.

Ýþte, Sevr ve Hût namýyla iki büyük melek, bir teþbih-i lâtif-i kudsî ile ve mânidar bir iþaretle, Sevr ve Hût namýyla tesmiye edilmiþler. Kudsî, ulvî lisan-ý Nübüvvetten umumun lisanýna girdikçe, o teþbih hakikate inkýlâp etmiþ, adeta gayet büyük bir öküz ve dehþetli bir balýk suretini almýþlar.

ÜÇÜNCÜ ESAS: Nasýl ki Kur'ân'ýn müteþabihâtý var; gayet derin meseleleri temsilâtla ve teþbihatla avâma ders veriyor. Öyle de, hadisin müteþabihâtý var; gayet derin hakikatleri me'nûs teþbihatla ifade eder. Meselâ, bir iki risalede beyan ettiðimiz gibi, bir vakit huzur-u Nebevîde gayet derin bir gürültü iþitildi. Ferman etti ki: "Yetmiþ senedir yuvarlanýp bu dakikada Cehennemin dibine düþen bir taþýn gürültüsüdür." Birkaç dakika sonra birisi geldi, dedi: "Yetmiþ yaþýndaki meþhur münafýk öldü." Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmýn gayet belið temsilinin hakikatini ilân etti.
Senin sualin cevabýna þimdilik Üç Vecih söylenecek.

BÝRÝNCÝSÝ: Hamele-i Arþ ve Semâvat denilen melâikenin birinin ismi "Nesir" ve diðerinin ismi "Sevr"1 olarak dört melâikeyi Cenâb-ý Hak Arþ ve semâvâta, saltanat-ý rububiyetine nezaret etmek için tayin ettiði gibi, semâvâtýn bir küçük kardeþi ve seyyarelerin bir arkadaþý olan küre-i arza dahi iki melek, nâzýr ve hamele olarak tayin etmiþtir. O meleklerin birinin ismi "Sevr" ve diðerinin ismi "Hût"tur. Ve o namý vermesinin sýrrý þudur ki:

Arz iki kýsýmdýr: biri su, biri toprak. Su kýsmýný þenlendiren balýktýr. Toprak kýsmýný þenlendiren, insanlarýn medar-ý hayatý olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omuzundadýr. Küre-i arza müekkel iki melek, hem kumandan, hem nâzýr olduklarýndan, elbette balýk taifesine ve öküz nev'ine bir cihet-i münasebetleri bulunmak lâzýmdýr. Belki, ve'l-ilmü indallah, o iki meleðin âlem-i melekût ve âlem-i misalde sevr ve hût suretinde temessülleri var.HAÞÝYE Ýþte bu münasebete ve o nezarete iþareten ve küre-i arzýn o iki mühim nevi mahlûkatýna imâen, lisan-ý mu'cizü'l-beyân-ý Nebevî, el-ardu ale's-sevri ve'l-hût demiþ, gayet derin ve geniþ, bir sayfa kadar meseleleri hâvi olan bir hakikati gayet güzel ve kýsa birtek cümleyle ifade etmiþ.

ÝKÝNCÝ VECÝH: Meselâ, nasýl ki denilse, "Bu devlet ve saltanat hangi þey üzerinde duruyor?" Cevabýnda "Ale's-seyfi ve'l-kalem" denilir. Yani, "Asker kýlýcýnýn þecaatine, kuvvetine ve memur kaleminin dirayetine ve adaletine istinad eder." Öyle de, küre-i arz madem zîhayatýn meskenidir ve zîhayatýn kumandanlarý da insandýr ve insanýn ehl-i sevâhil kýsmýnýn kýsm-ý âzamýnýn medar-ý taayyüþleri balýktýr ve ehl-i sevâhil olmayan kýsmýnýn medar-ý taayyüþleri, ziraatle, öküzün omuzundadýr ve mühim bir medar-ý ticareti de balýktýr. Elbette, devlet seyf ve kalem üstünde durduðu gibi, küre-i arz da öküz ve balýk üstünde duruyor, denilir. Zira, ne vakit öküz çalýþmazsa ve balýk milyon yumurtayý birden doðurmazsa, o vakit insan yaþayamaz, hayat sukut eder, Hâlýk-ý Hakîm de arzý harap eder.

Ýþte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayet mucizâne ve gayet ulvî ve gayet hikmetli bir cevapla, el-ardu ale's-sevri ve'l-hût demiþ. Nev-i insanînin hayatý, ne kadar cins-i hayvânînin hayatýyla alâkadar olduðuna dair geniþ bir hakikati iki kelimeyle ders vermiþ.

ÜÇÜNCÜ VECÝH: Eski kozmoðrafya nazarýnda güneþ gezer. Güneþin her otuz derecesini bir burç tabir etmiþler. O burçlardaki yýldýzlarýn aralarýnda birbirine raptedecek farazî hatlar çekilse, birtek vaziyet hâsýl olduðu vakit, bazý esed (yani arslan) suretini, bazý terazi mânâsýna olarak mizan suretini, bazý öküz mânâsýna sevr suretini, bazý balýk mânâsýna hût suretini göstermiþler. O münasebete binaen o burçlara o isimler verilmiþ. Þu asrýn kozmoðrafyasý nazarýnda ise, güneþ gezmiyor. O burçlar boþ ve muattal ve iþsiz kalmýþlar. Güneþin bedeline küre-i arz geziyor. Öyleyse, o boþ, iþsiz burçlar ve yukarýdaki muattal daireler yerine, yerde arzýn medar-ý senevîsinde, küçük mikyasta o daireleri teþkil etmek gerektir. Þu halde, burûc-u semâviye, arzýn medar-ý senevîsinden temessül edecek. Ve o halde küre-i arz her ayda burûc-u semâviyenin birinin gölgesinde ve misalindedir. Güya arzýn medar-ý senevîsi bir ayna hükmünde olarak, semâvî burçlar onda temessül ediyor.

Ýþte bu vecihle, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, sabýkan zikrettiðimiz gibi, bir defa ale's-sevr, bir defa ale'l-hût demiþ. Evet, mu'cizü'l-beyan olan lisan-ý Nübüvvete yakýþýr bir tarzda, gayet derin ve çok asýr sonra anlaþýlacak bir hakikate iþareten, bir defa ale's-sevr demiþ. Çünkü küre-i arz, o sualin zamanýnda Sevr Burcunun misalindeydi. Bir ay sonra yine sorulmuþ, ale'l-hût demiþ. Çünkü o vakit küre-i arz Hût Burcunun gölgesindeymiþ.

Ýþte, istikbalde anlaþýlacak bu ulvî hakikate iþareten ve küre-i arzýn vazifesindeki hareketine ve seyahatine imâen ve semâvî burçlar, güneþ itibarýyla muattal ve misafirsiz olduklarýna ve hakikî iþleyen burçlar ise küre-i arzýn medar-ý senevîsinde bulunduðuna ve o burçlarda vazife gören ve seyahat eden küre-i arz olduðuna remzen, ale's-sevri ve'l-hût demiþtir. Vallahu a'lemu bi's-savab.

Bazý kütüb-ü Ýslâmiyede sevr ve hûta dair acip ve haric-i akýl hikâyeler, ya Ýsrailiyattýr veya temsilâttýr veya bazý muhaddislerin tevilâtýdýr ki, bazý dikkatsizler tarafýndan hadis zannedilerek

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma isnad edilmiþ.
(3)
(4)
Ýkinci sual: Âl-i Abâ hakkýndadýr.

Kardeþim, Âl-i Abâ hakkýndaki cevapsýz kalan sualinizin çok hikmetlerinden yalnýz birtek hikmeti söylenecek. Þöyle ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, giydiði mübarek abâsýný, Hazret-i Ali (r.a.) ve Hazret-i Fatýma (r.a.) ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin'in (r.a.) üstlerine örtmesi ve onlara bu suretle,
(5)
âyetiyle dua etmesinin6 esrarý ve hikmetleri var. Sýrlarýndan bahsetmeyeceðiz. Yalnýz, vazife-i risalete taallûk eden bir hikmeti þudur ki:

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gayb-âþinâ ve istikbal-bîn nazar-ý nübüvvetle, otuz kýrk sene sonra Sahabeler ve Tâbiînler içinde mühim fitneler olup kan döküleceðini görmüþ. Ýçinde en mümtaz þahsiyetler, abâsý altýnda olan o üç þahsiyet olduðunu müþahede etmiþ. Hazret-i Ali'yi (r.a.) ümmet nazarýnda tathir ve tebrie etmek ve Hazret-i Hüseyin'i (r.a.) tâziye ve teselli etmek ve Hazret-i Hasan'ý (r.a.) tebrik etmek ve musalâha ile mühim bir fitneyi kaldýrmakla þerefini ve ümmete azîm faydasýný ilân etmek ve Hazret-i Fatýma'nýn zürriyetinin tâhir ve müþerref olacaðýný ve Ehl-i Beyt ünvan-ý âlisine lâyýk olacaklarýný ilân etmek için, o dört þahsa, kendiyle beraber "Hamse-i Âl-i Abâ" ünvanýný bahþeden o abâyý örtmüþtür.

Evet, çendan Hazret-i Ali (r.a.) halife-i bilhak idi. Fakat dökülen kanlar çok ehemmiyetli olduðundan, ümmet nazarýnda tebriesi ve beraati vazife-i risalet hasebiyle ehemmiyetli olduðundan, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o suretle onu tebrie ediyor. Onu tenkit ve tahtie ve tadlil eden Haricîleri ve Emevîlerin mütecaviz taraftarlarýný sükûta davet ediyor. Evet, Haricîler ve Emevîlerin müfrit taraftarlarý Hazret-i Ali (r.a.) hakkýndaki tefritleri ve tadlilleri ve Hazret-i Hüseyin'in (r.a.) gayet fecî, ciðer-sûz hadisesiyle Þîalarýn ifratlarý ve bid'alarý ve Þeyheynden teberrîleri, ehl-i Ýslâma çok zararlý düþmüþtür.

Ýþte bu abâ ve dua ile, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ali (r.a.) ve Hazret-i Hüseyin'i (r.a.) mes'uliyetten ve ittihamdan ve ümmetini onlar hakkýnda sû-i zandan kurtardýðý gibi, Hazret-i Hasan'ý (r.a.), yaptýðý musalâha ile ümmete ettiði iyiliðini vazife-i risalet noktasýnda tebrik ediyor ve Hazret-i Fatýma'nýn (r.a.) zürriyetinin nesl-i mübareki, âlem-i Ýslâmda Ehl-i Beyt ünvanýný alarak âli bir þeref kazanacaklarýný ve Hazret-i Fatýma (r.a.)
(7) diyen Hazret-i Meryem'in validesi gibi zürriyetçe çok müþerref olacaðýný ilân ediyor.
(8 )


1  Onun adýyla. O her kusurdan münezzehtir. Hiçbir þey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin. Selâm, Allah'ýn rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

2 Dünya, öküz ve balýðýn üzerindedir.

3 "Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düþer de bir kusur iþlersek bizi onunla hesaba çekme." Bakara Sûresi, 2:286.

4 "Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öðrettiðinden baþka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herþeyi kuþatan Sensin." Bakara Sûresi, 2:32.

5 "Tâ ki, ey Peygamber ailesi, Allah günahlarýnýzý giderip sizi ter temiz yapsýn." Ahzâb Sûresi, 33:33.

6 Muhtelif tariklerle rivayet edilmiþtir. Bkz. Müslim, Fedâilü's-Sahâbe: 61; Tirmizî, Menâkýb: 60; Müsned, 1:330, 4:107, 6:292, 296, 298, 304; Hâkim, Müstedrek, 2:416, 3:147; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 9:166, 169; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 5:197; Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 4:105.

7 "Onun ve neslinin, kovulmuþ þeytanýn þerrinden korunmasý için Sana sýðýndým." Âl-i Ýmrân Sûresi, 3:36.

8 Allahým! Efendimiz Muhammed'e, onun tayyib ve tahir ve ebrar olan âline ve mücahid ve ikrama mazhar ve ahyar olan ashabýna salât et. Âmin.


 
Ynt: 14. Lema By: Gulinur Date: 07 Þubat 2011, 13:20:26

   

       Allah razý olsun..Deðerli paylaþýmýnýz için..

radyobeyan