Lemalar
Pages: 1
20. Lema yedinci sebep By: hafiza aise Date: 05 Þubat 2011, 18:20:12
YEDÝNCÝ SEBEP

Ehl-i hak ve hakikatin ihtilâf ve rekabetleri kýskançlýktan ve hýrs-ý dünyadan gelmediði gibi, ehl-i dünyanýn ve ehl-i gafletin ittifaklarý dahi civanmertlikten ve ulüvv-ü cenaptan deðildir. Belki ehl-i hakikat, hakikatten gelen ulüvv-ü cenap ve ulüvv-ü himmet ve tarik-i hakta memdûh olan müsabakayý tam muhafaza edemediklerinden ve nâehillerin girmesi yüzünden bir derece sû-i istimal ettiklerinden, rekabetkârâne ihtilâfa düþüp hem kendine, hem cemaat-i Ýslâmiyeye ehemmiyetli zarar olmuþ.

Ehl-i gaflet ve ehl-i dalâlet ise, meftun olduklarý menfaatlerini kaçýrmamak ve menfaat için perestiþ ettikleri reislerini ve arkadaþlarýný küstürmemek için, zilletlerinden ve nâmertliklerinden, hamiyetsizliklerinden, mutlak arkadaþlarýyla-hattâ denî ve hain ve muzýr olsalar dahi-hâlisâne ittihad, hem menfaat etrafýnda toplanan-ne þekilde olursa olsun-þerikleriyle samimâne ittifak ederler, samimiyet neticesi olarak istifade ederler.

Ýþte, ey musibetzede ve ihtilâfa düþmüþ ehl-i hak ve ashab-ý hakikat! Bu musibet zamanýnda ihlâsý kaçýrdýðýnýzdan ve rýza-yý Ýlâhîyi münhasýran gaye-i maksat yapmadýðýnýzdan, ehl-i hakkýn bu zillet ve maðlûbiyetine sebebiyet verdiniz.

Umûr-u diniye ve uhreviyede rekabet, gýpta, haset ve kýskançlýk olmamalý. Ve hakikat nokta-i nazarýnda olamaz. Çünkü kýskançlýk ve hasedin sebebi: Birtek þeye çok eller uzanmasýndan ve birtek makama çok gözler dikilmesinden ve birtek ekmeði çok mideler istemesinden, müzâhame münakaþa, müsabaka sebebiyle gýptaya, sonra kýskançlýða düþerler. Dünyada bir þey-i vâhide çoklar talip olduðundan ve dünya dar ve muvakkat olmasý sebebiyle insanýn hadsiz arzularýný tatmin edemediði için, rekabete düþüyorlar. Fakat, âhirette tek bir adama beþ yüz seneHAÞÝYE mesafelik bir cennet ihsan edilmesi ve yetmiþ bin kasýr ve huriler verilmesi ve ehl-i Cennetten herkes kendi hissesinden kemâl-i rýza ile memnun olmasý iþaretiyle gösteriliyor ki, âhirette medar-ý rekabet birþey yoktur ve rekabet de olamaz. Öyleyse, âhirete ait olan a'mâl-i salihada dahi rekabet olamaz; kýskançlýk yeri deðildir. Kýskançlýk eden ya riyâkârdýr; a'mâl-i saliha suretiyle dünyevî neticeleri arýyor. Veyahut sadýk cahildir ki, a'mâl-i saliha nereye baktýðýný bilmiyor ve a'mâl-i salihanýn

ruhu, esasý, ihlâs olduðunu derk etmiyor. Rekabet suretiyle evliyaullaha karþý bir nevi adâvet taþýmakla, vüs'at-i rahmet-i Ýlâhiyeyi itham ediyor. Bu hakikati teyid eden bir vakýa:

Eski arkadaþlarýmýzdan bir adamýn, bir adama karþý adâveti vardý. O adamýn yanýnda senâkârâne onun düþmaný amel-i salihle, hattâ velâyetle tavsif edildi. O adam kýskanmadý, sýkýlmadý. Sonra birisi dedi: "Senin o düþmanýn cesurdur, kuvvetlidir." Baktýk ki, o adamda þiddetli bir kýskançlýk ve bir rekabet damarý uyandý.

Ona dedik: "Velâyet ve salâhat hadsiz bir hayat-ý ebediyenin pýrlantasý gibi bir kuvvet ve bir yüksekliktir. Sen buna bu cihette kýskanmadýn. Dünyevî kuvvet öküzde ve cesaret canavarda dahi bulunmakla beraber, velâyet ve salâhate nisbeten, bir âdi cam parçasýnýn elmasa nisbeti gibidir."

O adam dedi ki: "Bir noktaya, bir makama ikimiz bu dünyada gözümüzü dikmiþiz. Oraya çýkmak için basamaklarýmýz da kuvvet ve cesaret gibi þeylerdir. Onun için kýskandým. Âhiret makamâtý hadsizdir. O, burada benim düþmaným iken, orada benim samimî ve sevgili kardeþim olabilir."

Ey ehl-i hakikat ve tarikat! Hakka hizmet, büyük ve aðýr bir defineyi taþýmak ve muhafaza etmek gibidir. O defineyi omuzunda taþýyanlara ne kadar kuvvetli eller yardýma koþsalar daha ziyade sevinir, memnun olurlar. Kýskanmak þöyle dursun, gayet samimî bir muhabbetle o gelenlerin kendilerinden daha ziyade olan kuvvetlerini ve daha ziyade tesirlerini ve yardýmlarýný müftehirâne alkýþlamak lâzým gelirken, nedendir ki rekabetkârâne o hakikî kardeþlere ve fedakâr yardýmcýlara bakýlýyor ve o hal ile ihlâs kaçýyor? Vazifenizde müttehem olup, ehl-i dalâletin nazarýnda, sizden ve sizin mesleðinizden yüz derece aþaðý olan, "din ile dünyayý kazanmak ve ilm-i hakikatle maiþeti temin etmek, tamah ve hýrs yolunda rekabet etmek" gibi müthiþ ithamlara mâruz kalýyorsunuz?

Bu marazýn çare-i yegânesi: Nefsini itham etmek ve nefsine deðil, daima karþýsýndaki meslektaþýna taraftar olmak... Fenn-i âdâb ve ilm-i münazaranýn ulemasý mâbeynindeki hakperestlik ve insaf düsturu olan þu "Eðer bir meselenin münazarasýnda kendi sözünün haklý çýktýðýna taraftar olup ve kendi haklý çýktýðýna sevinse ve hasmýnýn haksýz ve yanlýþ olduðuna memnun olsa, insafsýzdýr." Hem zarar eder. Çünkü haklý çýktýðý vakit, o münazarada bilmediði birþeyi öðrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eðer hak hasmýnýn elinde çýksa, zararsýz, bilmediði bir meseleyi öðrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflý hakperest, hakkýn hatýrý için nefsin hatýrýný kýrýyor. Hasmýnýn elinde hakký görse, yine rýza ile kabul edip taraftar çýkar, memnun olur.

Ýþte bu düsturu ehl-i din, ehl-i hakikat, ehl-i tarikat, ehl-i ilim kendilerine rehber ittihaz etseler, ihlâsý kazanýrlar. Ve vazife-i uhreviyelerinde muvaffak olurlar. Ve bu fecî sukut ve musibet-i hazýradan rahmet-i Ýlâhiye ile kurtulurlar.

(1)


1 "Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öðrettiðinden baþka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herþeyi kuþatan Alîm-i Hakîmsin." Bakara Sûresi, 2:32.

radyobeyan