23. Lema birinci yol By: hafiza aise Date: 04 Þubat 2011, 14:44:59
23. Lema birinci yol
AMMA BÝRÝNCÝ YOL ki, esbab-ý âlemin içtimaýyla teþkil-i eþya ve vücud-u mahlûkattýr. Pek çok muhâlâtýndan yalnýz üç tanesini zikrediyoruz.
BÝRÝNCÝSÝ
Bir eczahanede, gayet muhtelif maddelerle dolu, yüzer kavanoz þiþeler bulunuyor. O edviyelerden, zîhayat bir macun istenildi. Hem hayattar, harika bir tiryak, onlardan yapýlmak icap etti. Geldik, o eczahanede, o zîhayat macunun ve hayattar tiryakýn çoklukla efradýný gördük. O macunlardan herbirisini tetkik ettik.Görüyoruz ki, o kavanoz þiþelerden herbirisinden, bir mizan-ý mahsusla, bir iki dirhem bundan, üç dört dirhem ötekinden, altý yedi dirhem baþkasýndan, ve hâkezâ, muhtelif miktarlarda eczalar alýnmýþ. Eðer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alýnsa, o macun zîhayat olamaz, hâsiyetini gösteremez. Hem o hayattar tiryaký da tetkik ettik. Herbir kavanozdan bir mizan-ý mahsusla bir madde alýnmýþ ki, zerre miktarý noksan veya ziyade olsa, tiryak hassasýný kaybeder. O kavanozlar elliden ziyade iken, herbirisinden ayrý bir mizanla alýnmýþ gibi, ayrý ayrý miktarda eczalarý alýnmýþ.
Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mý ki, o þiþelerden alýnan muhtelif miktarlar, þiþelerin garip bir tesadüf veya fýrtýnalý bir havanýn çarpmasýyla devrilmesinden, herbirisinden alýnan miktar kadar, yalnýz o miktar aksýn, beraber gitsinler ve toplanýp o macunu teþkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhal, bâtýl birþey var mý? Eþek muzaaf bir eþekliðe girse, sonra insan olsa, "Bu fikri kabul etmem" diye kaçacaktýr.
Ýþte bu misal gibi, herbir zîhayat, elbette zîhayat bir macundur. Ve herbir nebat, hayattar bir tiryak gibidir ki, çok müteaddit eczalardan, çok muhtelif maddelerden, gayet hassas bir ölçüyle alýnan maddelerden terkip edilmiþtir. Eðer esbaba, anâsýra isnad edilse ve "Esbab icad etti" denilse, aynen eczahanedeki macunun, þiþelerin devrilmesinden vücut bulmasý gibi, yüz derece akýldan uzak, muhal ve bâtýldýr.
Elhasýl, þu eczahane-i kübrâ-yý âlemde, Hakîm-i Ezelînin mizan-ý kazâ ve kaderiyle alýnan mevâdd-ý hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herþeye þâmil bir irade ile vücut bulabilir. "Kör, saðýr, hudutsuz, sel gibi akan küllî anasýr ve tabâyi ve esbabýn iþidir" diyen bedbaht, "O tiryak-ý acip, kendi kendine, þiþelerin devrilmesinden çýkýp olmuþtur" diyen divane bir hezeyancý, sarhoþ bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktýr. Evet, o küfür ahmakane, sarhoþâne, divanece bir hezeyandýr.
ÝKÝNCÝ MUHAL
Eðer herþey, Vâhid-i Ehad olan Kadîr-i Zülcelâle verilmezse, belki esbaba isnad edilse, lâzým gelir ki, âlemin pek çok anâsýr ve esbabý, herbir zîhayatýn vücudunda müdahalesi bulunsun. Halbuki, sinek gibi bir küçük mahlûkun vücudunda, kemâl-i intizamla, gayet hassas bir mizan ve tamam bir ittifakla, muhtelif ve birbirine zýt, mübâyin esbabýn içtimaý o kadar zâhir bir muhaldir ki, sinek kanadý kadar þuuru bulunan, "Bu muhaldir, olamaz" diyecektir.
Evet, bir sineðin küçücük cismi, kâinatýn ekser anâsýr ve esbabýyla alâkadardýr, belki bir hülâsasýdýr. Eðer Kadîr-i Ezelîye verilmezse, o esbab-ý maddiye, onun vücudu yanýnda bizzat hazýr bulunmak lâzým; belki onun küçücük cismine girmek gerektir. Belki, cisminin küçük bir nümunesi olan gözündeki bir hücresine girmeleri icap ediyor. Çünkü, sebep maddî ise, müsebbebin yanýnda ve içinde bulunmasý lâzým geliyor. Þu halde, iki sineðin iðne ucu gibi parmaklarý yerleþmeyen o hücrecikte, erkân-ý âlem ve anâsýr ve tabâyiin, maddeten içinde bulunup, usta gibi içinde çalýþtýklarýný kabul etmek lâzým geliyor. Ýþte, Sofestâînin en eblehleri dahi böyle bir meslekten utanýyor.
ÜÇÜNCÜ MUHAL
kaide-i mukarreresiyle, "Bir mevcudun vahdeti varsa, elbette bir vâhidden, bir elden sudur edebilir." Hususan o mevcut, gayet mükemmel bir intizam ve hassas bir mizan içinde ve câmi bir hayata mazhar ise, bilbedâhe, sebeb-i ihtilâf ve keþmekeþ olan müteaddit ellerden çýkmadýðýný, belki gayet kadîr, hakîm olan birtek elden çýktýðýný gösterdiði halde; hadsiz ve câmid ve cahil, mütecaviz, þuursuz, karmakarýþýklýk içinde, kör, saðýr esbab-ý tabiiyenin karmakarýþýk ellerine-hadsiz imkânat yollarý içinde ve içtima ve ihtilâtla o esbabýn körlüðü, saðýrlýðý ziyadeleþtiði halde-o muntazam ve mevzun ve vâhid bir mevcudu onlara isnad etmek, yüz muhali birden kabul etmek gibi akýldan uzaktýr.
Haydi, bu muhalden kat-ý nazar, esbab-ý maddiyenin elbette tesirleri, mübaþeretle ve temasla olur. Halbuki, o esbab-ý tabiiyenin temaslarý, zîhayat mevcutlarýn zâhirleriyledir. Halbuki görüyoruz ki, o esbab-ý maddiyenin elleri yetiþmediði ve temas edemedikleri o zîhayatýn bâtýný, on defa zâhirinden daha muntazam, daha lâtif, san'atça daha mükemmeldir. Esbab-ý maddiyenin elleri ve âletleriyle hiçbir cihetle yerleþemedikleri, belki tam zâhirine de temas edemedikleri küçücük zîhayat, küçücük hayvancýklar, en büyük mahlûklardan daha ziyade san'atça acip, hilkatçe bedî bir surette olduklarý halde, o câmid, cahil, kaba, uzak, büyük ve birbirine zýt olan saðýr, kör esbaba isnad etmek, yüz derece kör, bin derece saðýr olmakla olur.