Lemalar
Pages: 1
23. Lema ikinci mesele By: hafiza aise Date: 04 Þubat 2011, 13:51:53
23. Lema ikinci mesele


AMMA ÝKÝNCÝ MESELE teþekkele binefsihî'dir. Yani, "Kendi kendine teþekkül ediyor." Ýþte bu cümlenin dahi çok muhâlâtý var; çok cihetle bâtýldýr, muhaldir. Nümune için, muhâlâtýndan üç tanesini beyan ederiz.

BÝRÝNCÝSÝ


Ey muannid münkir! Senin enâniyetin seni o kadar ahmaklaþtýrmýþ ki, yüz muhali birden kabul etmeyi bir derece hükmediyorsun. Çünkü sen mevcutsun. Ve basit bir madde ve câmid ve tagayyürsüz deðilsin. Belki, daima teceddüdde olarak, gayet muntazam bir makine ve harika ve daima tahavvülde bir saray gibisin. Senin vücudunda her vakit zerreler çalýþýyorlar. Senin vücudun kâinatla, hususan rýzýk münasebetiyle, hususan beka-yý nev'î itibarýyla alâkadar ve alýþveriþi vardýr. Senin vücudunda çalýþan zerreler, o münasebâtý bozmamak ve o alâkadarlýðý kýrmamak için dikkat ediyorlar, öylece ihtiyatla ayaklarýný atýyorlar. Güya bütün kâinata bakýyorlar, senin münasebâtýný kâinatta görüp öyle vaziyet alýyorlar. Sen zâhirî ve bâtýnî duygularýnla, o zerrelerin o harika vaziyetine göre istifade edersin.

Eðer sen vücudundaki zerreleri, Kadîr-i Ezelînin kanunuyla hareket eden küçücük memurlarý veya bir ordusu veya kalem-i kaderin uçlarý (herbir zerre bir kalem ucu) veya kalem-i kudretin noktalarý (herbir zerre bir nokta) olduðunu kabul etmezsen, o vakit senin gözünde çalýþan herbir zerreye öyle bir göz lâzým ki, senin mecmu-u cesedinin her tarafýný görmekle beraber, münasebettar olduðun bütün kâinatý dahi görecek bir gözü ve bütün senin mazi ve müstakbel ve nesil ve aslýn ve anâsýrýnýn menbalarýný ve rýzkýnýn madenlerini bilecek, tanýyacak, yüz dâhi kadar bir akýl vermek lâzým geliyor. Senin gibi bu meselelerde zerre kadar aklý olmayanýn bir zerresine bin Eflâtun kadar bir ilim ve þuur vermek, bin derece divanece bir hurafeciliktir.

ÝKÝNCÝ MUHAL

Senin vücudun bin kubbeli harika bir saraya benzer ki, her kubbesinde taþlar, direksiz birbirine baþ baþa verip muallâkta durdurulmuþ. Belki senin vücudun, bin defa bu saraydan daha aciptir. Çünkü, o saray-ý vücudun, daima, kemâl-i intizamla tazelenmektedir. Gayet harika olan ruh, kalb ve mânevî letâiften kat-ý nazar, yalnýz cesedindeki herbir âzâ, bir kubbeli menzil hükmündedir. Zerreler, o kubbedeki taþlar gibi birbirleriyle kemâl-i muvazene ve intizamla baþbaþa verip, harika bir bina, fevkalâde bir san'at, göz ve dil gibi acip birer mucize-i kudret gösteriyorlar.

Eðer bu zerreler, þu âlemin ustasýnýn emrine tâbi birer memur olmasalar, o vakit herbir zerre, umum o cesetteki zerrelere hem hâkim-i mutlak, hem herbirisine mahkûm-u mutlak, hem herbirisine misil, hem hâkimiyet noktasýnda zýt, hem yalnýz Vâcibü'l-Vücuda mahsus olan ekser sýfâtýn masdarý, menbaý, hem gayet mukayyet, hem gayet mutlak bir surette olmakla beraber, sýrr-ý vahdetle yalnýz bir Vâhid-i Ehadin eseri olabilen gayet muntazam bir masnu-u vâhidi o hadsiz zerrâta isnad etmek-zerre kadar þuuru olan, bunun pek zâhir bir muhal, belki yüz muhal olduðunu derk eder.

ÜÇÜNCÜ MUHAL

Eðer senin vücudun, Vâhid-i Ehad olan Kadîr-i Ezelînin kalemiyle mektub olmazsa ve tabiata, esbaba mensup matbû ise, o vakit senin vücudundaki bir hüceyre-i bedenden tut, birbiri içinde daireler misilli, binler mürekkepler adedince tabiat kalýplarýnýn bulunmasý lâzým gelir. Çünkü, meselâ bu elimizdeki kitap eðer mektub olsa, birtek kalem, kâtibinin ilmine istinad edip bütün onlarý yazar. Eðer o mektub olmazsa ve onun kalemine verilmezse, "Kendi kendine olmuþ" denilse veya tabiata verilse, o vakit matbû kitap gibi herbir harfi için ayrý bir demir kalem lâzýmdýr ki, tab edilsin.

Nasýl ki, matbaada hurufat adedince demir harfler bulunur, sonra o harfler vücut bulur. O vakit birtek kaleme bedel, o hurufat adedince kalemler bulunmasý lâzým gelir. Belki o hurufat içinde-bazan olduðu gibi-küçük kalemle bir büyük harfte bir sayfa ince hatla yazýlmýþ ise, binler kalem birtek harf için lâzým geliyor. Belki, birbirinin içine girip muntazam bir vaziyetle senin cesedin gibi bir þekil alýyorsa, o vakit herbir dairede, herbir cüz için, o mürekkebat adedince kalýplar lâzým geliyor. Haydi, yüz muhal içinde bulunan bu tarzý mümkün desen dahi, bu muntazam san'atlý demir harfleri ve mükemmel kalýplarý ve kalemleri yapmak için, yine birtek kaleme verilmezse, o kalemler, o kalýplar, o demir harflerin yapýlmasý için, onlarýn adetlerince yine kalemler, kalýplar ve harfler lâzým. Çünkü onlar da yapýlmýþlar ve onlar da muntazam san'atlýdýrlar. Ve hâkezâ, müteselsilen gittikçe gidecek.

Ýþte, sen de anla, bu öyle bir fikirdir ki, senin zerrâtýn adedince muhâlât ve hurafeler, içinde bulunuyor. Ey muannid muattýl! Sen de utan, bu dalâletten vazgeç.


radyobeyan