26. Lema dokuzuncu rica By: hafiza aise Date: 03 Þubat 2011, 14:46:53
DOKUZUNCU RÝCA
Harb-i Umumîde, esaretle, Rusya'nýn þark-ý þimalîsinde, çok uzak olan Kosturma vilâyetinde bulunuyordum. Orada Tatarlarýn küçük bir camii, meþhur Volga Nehrinin kenarýnda bulunuyordu. Oradaki arkadaþlarým olan esir zabitler içinde sýkýlýyordum. Yalnýzlýk istedim. Dýþarýda izinsiz gezemiyordum. Tatar mahallesi, kefaletle beni o Volga Nehrinin kenarýndaki küçük camie aldýlar.
Ben yalnýz olarak camide yatýyordum. Bahar da yakýn. O þimal kýt'asýnýn pek çok uzun gecelerinde çok uyanýk kalýyordum. O karanlýk gecelerde ve karanlýklý gurbette, Volga Nehrinin hazîn þýrýltýlarý ve yaðmurun rikkatli þýpýltýlarý ve rüzgârýn firkatli esmesi, beni derin gaflet uykusundan muvakkaten uyandýrdý. Gerçi daha kendimi ihtiyar bilmiyordum; fakat Harb-i Umumîyi gören ihtiyardýr. Güya(1)
sýrrýna mazhar olarak, öyle günlerdir ki, çocuklarý ihtiyarlandýrdýðý cihetle, kýrk yaþýnda iken, kendimi seksen yaþýnda bir vaziyette buldum. O karanlýklý, uzun gece ve hazîn gurbet ve hazîn vaziyet içinde hayattan ve vatandan bir meyusiyet geldi. Aczime, yalnýzlýðýma baktým, ümidim kesildi.
O hâlette iken, Kur'ân-ý Hakîmden imdat geldi. Dilim (2)
dedi. Kalbim de aðlayarak dedi:
(3) 
Ruhum dahi vatanýmdaki eski dostlarý düþünüp o gurbette vefatýmý tahayyül ederek, Niyazi-i Mýsrî gibi dedim:
Dünya gamýndan geçip, yokluða kanat açýp,
Þevk ile her dem uçup, çaðýrýrým dost, dost!
diye dostlarý arýyordu.
Her neyse... O hüzünlü, rikkatli, firkatli, uzun gurbet gecesinde, dergâh-ý Ýlâhîde zaaf ve aczim o kadar büyük bir þefaatçi ve vesile oldu ki, þimdi de hayretteyim. Çünkü birkaç gün sonra, gayet hilâf-ý me'mul bir surette, yayan gidilse bir senelik mesafede, tek baþýmla, Rusça bilmediðim halde firar ettim. Zaaf ve aczime binaen gelen inâyet-i Ýlâhiye ile harika bir surette kurtuldum. Tâ Varþova ve Avusturya'ya uðrayarak Ýstanbul'a kadar geldim ki, bu surette kolaylýkla kurtulmak pek harika olmuþtu. Rusça bilen en cesur ve en kurnaz adamlarýn muvaffak olamadýklarý çok teshilât ve çok kolaylýkla, o uzun firarî seyahati bitirdim.
Fakat o Volga Nehri kenarýndaki camideki mezkûr gecenin vaziyeti bana bu kararý verdirmiþ ki, bakýye-i ömrümü maðaralarda geçireceðim. Bu insanlarýn hayat-ý içtimaîsine karýþmak artýk yeter. Madem sonunda yalnýz kabre gideceðim; yalnýzlýða alýþmak için þimdiden yalnýzlýðý ihtiyar edeceðim, demiþtim.
Fakat, maatteessüf, Ýstanbul'daki ciddî ve çok ahbap ve Ýstanbul'un þâþaalý hayat-ý dünyeviyesi, hususan haddimden çok fazla bana teveccüh eden þan ve þeref gibi neticesiz þeyler, o kararýmý muvakkaten bana unutturdular. Güya o gurbet gecesi, hayatýmýn gözünde nurlu siyahlýktý. Ve Ýstanbul'un beyaz, þâþaalý gündüzü, o hayat gözümün nursuz beyazýydý ki, ileriyi göremedi, yine yattý. Tâ iki sene sonra Gavs-ý Geylânî, Fütuhu'l-Gayb kitabýyla tekrar gözümü açtýrdý.
Ýþte ey ihtiyar ve ihtiyareler! Biliniz ki, ihtiyarlýktaki zaaf ve acz, rahmet ve inâyet-i Ýlâhiyenin celbine vesiledir. Ben kendi þahsýmda çok hadiselerle müþahede ettiðim gibi, zeminin yüzündeki rahmetin cilvesi de gayet zâhir bir tarzda bu hakikati gösteriyor.
Yirmi Altýncý Lem'a - s.709
Çünkü hayvânâtýn en âciz ve en zayýfý, yavrulardýr. Halbuki, rahmetin en þirin ve en güzel cilvesine mazhar, yine onlardýr. Bir aðacýn baþýndaki yuvada bir yavrunun aczi, annesini en mutî bir nefer gibi, rahmetin cilvesi istihdam ediyor. Etrafý gezer, rýzkýný getirir. Ne vakit o yavru, kanatlarýnýn kuvvetlenmesiyle aczini unutsa, validesi ona "Sen git, rýzkýný ara" der, daha onu dinlemez.
Ýþte bu sýrr-ý rahmet yavrularýn hakkýnda cereyan ettiði gibi, zaaf ve acz noktasýnda yavrular hükmüne geçen ihtiyarlar hakkýnda da câridir. Bana kanaat-i kat'iye verecek derecede tecrübeler vardýr ki, nasýl çocuklarýn aczlerine binaen, rahmet tarafýndan, rýzýklarý harika bir surette memeler musluklarýndan gönderiliyor ve akýttýrýlýyor; öyle de, mâsumiyet kesb eden imanlý ihtiyarlarýn rýzýklarý da bereket suretinde gönderiliyor. Hem bir hanenin bereket direði, o hanedeki ihtiyarlar olduðu; hem bir haneyi belâlardan muhafaza edici, içindeki beli bükülmüþ mâsum ihtiyarlar ve ihtiyareler bulunduðu, hadis-i þerifin bir parçasý olan
yani, "Beli bükülmüþ ihtiyarlarýnýz olmasaydý, belâlar sel gibi üzerinize dökülecekti" diye ferman etmekle, bu hakikati ispat ediyor.
Ýþte, madem ihtiyarlýktaki zaaf ve acz, bu derece rahmet-i Ýlâhiyenin celbine medardýr. Ve madem Kur'ân-ý Hakîm,
(4) 
âyetiyle, beþ cihetle gayet mucizâne bir surette ihtiyar peder ve valideye karþý hürmete ve þefkate evlâtlarý davet ediyor. Ve madem Ýslâmiyet dini, ihtiyarlara hürmet ve merhameti emrediyor. Ve madem insaniyet fýtratý, ihtiyarlara karþý hürmet ve merhameti iktiza ediyor. Elbette biz ihtiyarlar, gençlik iþtihâsýyla olan muvakkat bir zevk-i maddî yerine, mânevî ve daimî ve mühim inâyet-i Ýlâhiyeden ve rikkat-i cinsiyeden gelen rahmet ve hürmet, ve rahmet ve hürmetten neþ'et eden ezvâk-ý ruhaniyeyi alýyoruz. O halde biz bu ihtiyarlýðýmýzý yüz gençliðe deðiþmemeliyiz. Evet, ben kendim sizi temin ediyorum ki, Eski Said'in on senelik gençliðini bana verseler, ben þimdi Yeni Said'in bir senelik ihtiyarlýðýný vermeyeceðim. Ben ihtiyarlýðýmdan razýyým; siz de razý olmalýsýnýz. 1 "Çocuklarý ihtiyarlatan bir gün." Müzzemmil Sûresi, 73:17.
2 "Allah bize yeter; O ne güzel vekildir." Âl-i Ýmrân Sûresi, 3:173.
3 Garibim, kimsesizim, zayýfým, güçsüzüm, imdât derim.
Affýný, yardýmýný dilerim dergâhýndan, ey Allah'ým!
4 "Onlardan biri veya her ikisi senin yanýnda ihtiyarlýk çaðýna eriþecek olursa, onlara sakýn 'Öf' bile deme, onlarý azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevazu kanadýný ger ve de ki: 'Ey Rabbim, nasýl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.'" Ýsrâ Sûresi, 17:23-24.