26. Lema on ikinci rica By: hafiza aise Date: 03 Þubat 2011, 15:12:12
ON ÝKÝNCÝ RÝCA
Bir zaman, Isparta vilâyetinin Barla nahiyesinde, nefiy namý altýnda iþkenceli bir esaretle, yalnýz ve kimsesiz, bir köyde ihtilâttan ve muhabereden men edilmiþ bir vaziyette, hem hastalýk, hem ihtiyarlýk, hem gurbet içinde gayet periþan bir halde iken, Cenâb-ý Hak kemâl-i merhametinden, Kur'ân-ý Hakîmin nüktelerine, sýrlarýna dair benim için medar-ý teselli bir nur ihsan etmiþti. Onunla o acý, elîm, hazîn vaziyetimi unutmaya çalýþýyordum.
Vatanýmý, ahbabýmý, akaribimi unutabiliyordum. Fakat, vâ hasretâ, birisini unutamýyordum. O da hem biraderzadem, hem mânevî evlâdým, hem en fedakâr talebem, hem en cesur bir arkadaþým olan merhum Abdurrahman idi. Altý yedi sene evvel benden ayrýlmýþtý. Ne o benim yerimi biliyor ki yardýma koþsun, teselli versin; ve ne de ben onun vaziyetini biliyordum ki onunla muhabere edeyim, dertleþeyim. Benim bu ihtiyarlýk vaziyeti zamanýmda öyle fedakâr, sadýk birisi bana lâzýmdý.
Sonra, birden, birisi bana bir mektup verdi. Mektubu açtým, gördüm ki, Abdurrahman'ýn mahiyetini tam gösterir bir tarzda bir mektup ki, o mektubun bir kýsmý Yirmi Yedinci Mektubun fýkralarý içinde, üç zâhir kerameti gösterir bir tarzda derc edilmiþtir. O mektup beni çok aðlattýrmýþ ve el'an da aðlattýrýyor. Merhum Abdurrahman, o mektupla, pek ciddî ve samimî bir surette, dünyanýn ezvâkýndan nefret ettiðini ve en büyük maksadý, bana yetiþip, küçüklüðünde benim ona baktýðým gibi o da ihtiyarlýðýmda bana hizmet etmekti. Hem, dünyada benim hakikî vazifem olan neþr-i esrar-ý Kur'âniyede, muktedir kalemiyle bana yardým etmekti. Hattâ mektubunda yazýyordu: "Yirmi otuz risaleyi bana gönder; herbirisinden yirmi otuz nüsha yazýp ve yazdýracaðým" diyordu.
O mektup, bana, dünyaya karþý kuvvetli bir ümit verdi. Dehâ derecesinde zekâya mâlik ve hakikî evlâdýn çok fevkinde bir sadakat ve irtibatla bana hizmet edecek böyle cesur bir talebemi buldum diye, o iþkenceli esareti, o kimsesizliði, o gurbeti, o ihtiyarlýðý unuttum.
O mektuptan evvel, iman-ý bi'l-âhirete dair tab ettirdiðim Onuncu Sözün bir nüshasý eline geçmiþti. Güya o risale ona bir tiryak idi ki, altý yedi sene zarfýnda aldýðý bütün mânevî yaralarýný tedavi etti. Gayet kuvvetli ve parlak bir imanla ecelini bekliyor gibi, bana o mektubu yazmýþ. Bir iki ay sonra Abdurrahman vasýtasýyla yine mes'udâne bir hayat-ý dünyeviye geçirmek tasavvurunda iken, vâ hasretâ, birden onun vefat haberini aldým. Bu haber o derece beni sarstý ki, beþ senedir daha o tesir altýndayým. O vakit bulunduðum iþkenceli esaret ve yalnýzlýk ve gurbet ve ihtiyarlýk ve hastalýðým, on derece onlarýn fevkinde bana bir firkat, bir rikkat, bir hüzün verdi. Benim merhume validemin vefatýyla hususî dünyamýn yarýsý, onun vefatýyla vefat etmiþ diyordum. Abdurrahman'ýn vefatýyla da, bâki kalan öteki yarý dünyam da vefat etti gördüm. Dünyadan bütün bütün alâkam kesildi. Çünkü o dünyada kalsaydý, hem dünyadaki vazife-i uhreviyemin kuvvetli bir medarý ve benden sonra tam yerime geçecek bir hayrülhalef ve hem de bu dünyada en fedakâr bir medar-ý teselli, bir arkadaþým olabilirdi; ve en zeki bir talebem, bir muhatap ve Risale-i Nur eczalarýnýn en emin bir sahibi ve muhafýzý olurdu.Evet, insaniyet itibarýyla böyle bir zayiat, benim gibi insanlara çok hýrkatlidir, yandýrýyor. Gerçi zâhiren tahammüle çalýþýyordum, fakat ruhumda þiddetli fýrtýna vardý. Eðer ara sýra Kur'ân'ýn nurundan gelen teselli teskin etmeseydi, benim için dayanmak mümkün olamayacaktý. O zaman Barla derelerine, daðlarýna yalnýz gidip geziyordum. Hâlî yerlerde oturup o teessürât-ý hazîne içinde, eski zamanda Abdurrahman gibi sadýk talebelerimle geçirdiðim mes'udâne hayat levhalarý sinema gibi hayalimden geçtikçe, ihtiyarlýk ve gurbetin verdiði sür'at-i teessür, mukavemetimi kýrýyordu.
Birden,(1) 
âyet-i kudsiyenin sýrrý inkiþaf etti. Bana "Yâ Bâkî, Ente'l-Bâkî, yâ Bâkî, Ente'l-Bâkî" dedirtti ve onunla hakikî teselli verdi.
Evet, ben o hâlî derede, o hazîn hâlette, bu âyet-i kudsiyenin sýrrýyla, Mirkatü's-Sünne Risalesinde iþaret edildiði gibi, kendimi üç büyük cenaze baþýnda gördüm:
Biri, elli beþ yaþýma kadar elli beþ ölmüþ ve hayat-ý ömrümde defnedilmiþ Said'lerin kabri üstünde bir mezar taþý olarak kendimi gördüm.
Ýkinci cenaze, zaman-ý Âdem'den (a.s.) beri, benim hemcinsim ve nev'im vefat edip mazi kabrinde defnedilmiþ olan o büyük cenazenin baþýnda, mezar taþý hükmünde olan bu asrýn yüzünde gezer, karýnca gibi küçük bir zîhayat suretinde kendimi gördüm.
Üçüncü cenaze ise, insanlar gibi her sene dünya yüzünde seyyar bir dünyanýn vefatýyla, büyük dünya da bu âyetin sýrrýyla vefat edeceði, hayalimin önünde tecessüm etti.
Ýþte, Abdurrahman'ýn vefatýnýn hüznünden gelen bu dehþetli mânâyý bütün bütün aydýnlattýracak ve hakikî teselli ve sönmez nur verecek bu âyet-i kerime, mânâ-yý iþarîsiyle imdada yetiþti:
(2) 
Evet, bu âyet bildirdi ki: Madem Cenâb-ý Hak var; O herþeye bedeldir. Madem O bâkidir; elbette O kâfidir. Birtek cilve-i inâyeti, bütün dünya yerini tutar. Ve bir cilve-i nuru, mezkûr üç büyük cenazeye mânevî hayat verir; cenazeler olmadýðýný, belki vazifelerini bitirmiþ, baþka âlemlere gitmiþ olduklarýný gösteriyor. Üçüncü Lem'ada bu sýrrýn izahý geçtiðinden, ona iktifâen burada yalnýz derim ki: (3)
(ilâ âhir) âyetinin meâlini gösteren, iki defa Yâ Bâkî, Ente'l-Bâkî, yâ Bâkî, Ente'l-Bâkî beni gayet elîm o hazîn hâletten kurtardý. Þöyle ki:
Birinci defa Yâ Bâkî, Ente'l-Bâkî dedim; dünya ve dünyadaki Abdurrahman gibi hadsiz alâkadar olduðum ahbaplarýn zevâlinden ve rabýtalarýn kopmasýndan neþ'et eden hadsiz mânevî yaralar içinde bir ameliyat-ý cerrahiye nev'inde bir tedavi baþladý.
Ýkinci defa Yâ Bâkî, Ente'l-Bâkî cümlesi, bütün o hadsiz mânevî yaralara hem merhem, hem tiryak oldu. Yani, "Sen bâkisin. Giden gitsin, Sen yetersin. Madem Sen bâkisin; zeval bulan herþeye bedel bir cilve-i rahmetin kâfidir. Madem Sen varsýn; Senin varlýðýna iman ile intisabýný bilen ve sýrr-ý Ýslâmiyetle o intisaba göre hareket eden insana herþey var. Fenâ ve zevâl, mevt ve adem bir perdedir, bir tazelenmektir, ayrý ayrý menzillerde gezmek hükmündedir" diye düþünüp, tamamýyla o hýrkatli, firkatli, hazîn, elîm, karanlýklý, dehþetli hâlet-i ruhaniye, sürurlu, neþ'eli, lezzetli, nurlu, sevimli, ünsiyetli bir hâlete inkýlâp etti. Lisaným ve kalbim, belki lisan-ý hal ile bütün zerrât-ý vücudum "Elhamdü lillâh" dediler.
Ýþte, o cilve-i rahmetin binden bir cüz'ü þudur ki:
Ben o hüzüngâhým olan dereden ve o hüzün-engiz hâletten, Barla'ya döndüm. Baktým ki, Kuleönlü Mustafa namýnda bir genç, benden ilmihâle ait, abdest ve namaza dair birkaç meseleyi sormak için gelmiþ. O vakit misafirleri kabul etmediðim halde, onun ruhundaki ihlâs ve ileride Risale-i Nur'a edeceði kýymettar hizmetiHAÞÝYE 1 güya hiss-i kablelvuku ile ruhum o gencin ruhunda okudu; onu geriye çevirmedim, kabul ettim.HAÞÝYE 2 Sonra tebeyyün etti ki,
Risale-i Nur hizmetinde ve benden sonra hayrülhalef olarak, bir vâris-i hakikî vazifesini tam yerine getirecek olan Abdurrahman yerine, Cenâb-ý Hak Mustafa'yý nümune olarak bana göndermiþ ki, "Senden bir Abdurrahman aldým; mukabilinde, bu gördüðün Mustafa gibi otuz Abdurrahman, o vazife-i diniyede sana hem talebe, hem biraderzade, hem evlâd-ý mânevî, hem kardeþ, hem fedakâr arkadaþ vereceðim."
Evet, lillâhilhamd, otuz Abdurrahman'ý verdi. O vakit dedim: "Ey aðlayan kalbim! Madem bu nümuneyi gördün ve onunla o mânevî yaralarýn en mühimini tedavi etti. Sair bütün seni müteessir eden yaralarý da tedavi edeceðine kanaatin gelmelidir."
Ýþte, ey benim gibi ihtiyarlýk zamanýnda gayet sevdiði evlâdýný veya akrabasýný kaybeden ve beline yüklenmiþ ihtiyarlýðýn aðýr yüküyle beraber firaktan gelen aðýr gamlarý da baþýna yüklenen ihtiyar kardeþler ve ihtiyare hemþireler! Benim vaziyetimi, anladýnýz ki, sizinkinden çok þiddetli iken, madem böyle bir âyet-i kerime tedavi etti, þifa verdi. Elbette, Kur'ân-ý Hakîmin eczahane-i kudsiyesinde, umum dertlerinize þifa verecek ilâçlarý vardýr. Eðer iman ile ona müracaat edip ve ibadetle o ilâçlarý istimal etseniz, belinizde ve baþýnýzdaki o ihtiyarlýðýn ve gamlarýn aðýr yükleri gayet hafifleþecektir.
Bu mebhasýn uzun yazýlmasýnýn sýrrý ise, merhum Abdurrahman'a ziyade dua-yý rahmet ettirmek düþüncesidir; sizi usandýrmasýn. Hem sizi belki ziyade müteellim edecek en acýklý ve nefret verip ürkütecek en dehþetli yaramý gayet nâhoþ, elîm bir surette size göstermekten maksadým, Kur'ân-ý Hakîmin kudsî tiryaký ne derece harikulâde bir ilâç ve parlak bir nur olduðunu göstermektir. 1 "Herþey helâk olup gidicidir-Ona bakan yüzü müstesnâ. Hüküm Ona aittir; siz de Ona döndürüleceksiniz." Kasas Sûresi, 28:88.
2 "Eðer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan baþka ibadete lâyýk hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arþýn Rabbi de Odur." Tevbe Sûresi, 9:129.
3 "Herþey helâk olup gidicidir-Ona bakan yüzü müstesnâ." Kasas Sûresi, 28:88.